Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

13

Sûredeki Ayet No: 

40

Ayet No: 

1747

Sayfa No: 

254

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَإِن مَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَعَلَيْنَا الْحِسَابُ

Çeviriyazı: 

veim mâ nüriyenneke ba`ḍa-lleẕî ne`idühüm ev neteveffeyenneke feinnemâ `aleyke-lbelâgu ve`aleyne-lḥisâb.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Onlara vaad ettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek, yahut seni, onu görmeden vefat ettirsek, yine de sana düşen sadece tebliğ etmek, bize düşen de hesaba çekmektir.

Diyanet İşleri: 

Onlara vadettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de senin canını alsak da, vazifen sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek Bize düşer.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Onlara vaat ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana göstersek de sana düşen vazife, ancak tebliğdir, seni öldürsek de ve hesap, bize aittir.

Şaban Piriş: 

Onlara vadettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek ya da (bu azaptan önce) senin öldürsek, senin görevin ancak tebliğdir. Hesap bize aittir.

Edip Yüksel: 

Onlara söz verilenlerin bir kısmını sana göstersek de, senin canını alsak da, sana düşen görev bildirmektir. Hesap ise bize düşer.

Ali Bulaç: 

Onlara (azap olarak) va'dettiklerimizden bir kısmını sana göstersek de, senin hayatına son versek de, sana düşen yalnızca tebliğdir ve hesap da Bize aittir.

Suat Yıldırım: 

Ya onları uyardığımız birtakım belaların bir kısmını sana gösterir, ya da bundan önce senin ruhunu teslim alırız, fark etmez. Zira senin görevin sadece tebliğ etmektir, hesap görmek ise Bize aittir. [88,21-26]

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Ve eğer onlara vaadettiğimizin bazısını sana göstersek de veya seni vefat ettirsek de, sana ait olan ancak tebliğdir. Bize ait olan da hesaptır.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Ya onlara vaat ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana gösteririz yahut da seni vefat ettiririz. O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer.

Bekir Sadak: 

14:1

İbni Kesir: 

Onlara vaad ettiğimizin bir kısmını sana göstersek de, senin canını alsak da

Adem Uğur: 

Biz, onlara vâdettiğimizin (azabın) bir kısmını sana göstersek de veya (ondan önce) seni öldürürsek de sana ancak (Allah´ın emirlerini) tebliğ etmek düşer. Hesap yalnız bize aittir.

İskender Ali Mihr: 

Ve şâyet onlara vaadettiğimizin bir kısmını sana göstersek veya seni vefat ettirsek de

Celal Yıldırım: 

Onlara va´dettiğimiz azabın ya bir kısmını sana gösteririz ya da (göstermeden) senin ruhunu tutup alırız. Sana düşen ancak tebliğdir

Tefhim ul Kuran: 

Onlara (azab olarak) va´dettiklerimizden bir kısmını sana göstersek de, senin hayatına son versek de, sana düşen yalnızca tebliğdir ve hesap da bize aittir.

Fransızca: 

Que Nous te fassions voir une partie de ce dont Nous les menaçons, ou que Nous te fassions mourir (avant cela), ton devoir est seulement la communication du message, et le règlement de compte sera à Nous.

İspanyolca: 

Lo mismo si te mostramos algo de lo que les reservamos, que si te llamamos, a ti te incumbe sólo la transmisión y a Nosotros el ajuste de cuentas.

İtalyanca: 

Sia che ti mostriamo ciò che promettiamo loro, sia che ti facciamo morire prima, a te incombe il comunicare, a Noi la resa dei conti.

Almanca: 

Und (ganz gleich) ob WIR dir einen Teil von dem zeigen, was WIR ihnen androhen, oder ob WIR dich sterben lassen, dir ist nur das Verkünden geboten, und Uns ist das Zur-Rechenschaft-Ziehen.

Çince: 

如果我把我用来恫吓他们的刑罚昭示你一点儿,(那会使你满意),如果我使你寿终,那么,你只负传达的责任,我自负清算的责任。

Hollandaca: 

Hetzij wij u een deel der straf doen zien, waarmede wij hen hebben bedreigd, hetzij wij hen doen sterven, alvorens hun die werd opgelegd, waarlijk, uwe zending is te prediken; maar ons behoort het, eene ernstige rekening te vragen.

Rusça: 

Покажем Мы тебе часть того, что Мы обещаем им, или упокоим тебя, на тебя возложена только передача откровения, а Нам надлежит предъявлять счет.

Somalice: 

haddaan ku tusinno qaar waxaan u yaboohi (oo dulli ah waa saas) haddaanse ku Qofsanno waxaa uun korkaaga ah Gaadhsiin Anagana waxaa na saaran inaan xisaabinno.

Swahilice: 

Na ikiwa tukikuonyesha baadhi ya tuliyo waahidi au tukakufisha kabla yake, juu yako wewe ni kufikisha ujumbe na juu yetu ni hisabu.

Uygurca: 

ئۇلارغا بىز ۋەدە قىلغان ئازابنىڭ بەزىسىنى ساڭا كۆرسەتسەكمۇ (يەنى سېنىڭ ھايات ۋاقتىڭدا نازىل قىلساقمۇ) ياكى سېنى (مۇشرىكلارغا ئازاب كېلىشتىن بۇرۇن) قەبزى روھ قىلساقمۇ، سېنىڭ مەسئۇلىيىتىڭ پەقەت تەبلىغ قىلىشتۇر. بىزنىڭ مەسئۇلىيىتىمىز ھېساب ئېلىشتۇر

Japonca: 

われがかれらに約束したことの一部を,あなたに示しても,または(その完成前に)あなたの魂をわれに召しても,あなたの任務は(啓示を)伝えることであり,清算はわれの行うことである。

Arapça (Ürdün): 

«وإما» فيه إدغام نون إن الشرطية في ما المزيدة «نرينك بعض الذي نعدهم» به من العذاب من حياتك وجواب الشرط محذوف أي فذاك «أو نتوفينك» قبل تعذيبهم «فإنما عليك البلاغ» ما عليك إلا التبليغ «وعلينا الحساب» إذا صاروا إلينا فنجازيهم.

Hintçe: 

और (ए रसूल) जो जो वायदे (अज़ाब वगैरह के) हम उन कुफ्फारों से करते हैं चाहे, उनमें से बाज़ तुम्हारे सामने पूरे कर दिखाएँ या तुम्हें उससे पहले उठा लें बहर हाल तुम पर तो सिर्फ एहकाम का पहुचा देना फर्ज है

Tayca: 

และหากเราจะให้เจ้าเห็นบางสิ่ง ซึ่งเราสัญญากับพวกเขา (ถึงการลงโทษ) หรือเราจะให้เจ้าตาย แท้จริงหน้าที่ของเจ้าคือการเผยแพร่ และหน้าที่ของเราคือการชำระบัญชี

İbranice: 

בין אם נראה לך חלק מהעונש אשר הועדנו, ובין אם ִאבראהים תמות לפני זה, עליך רק להכריז, ואנחנו נערוך את החשבון

Hırvatça: 

Bilo da ti pokažemo dio onoga što im prijeteći obećavamo, bilo da ti život oduzmemo, tvoje je da obznanjuješ, a Naše da račune svodimo.

Rumence: 

Fie că-ţi arătăm o parte din ceea ce le-am făgăduit, fie că te vom chema la Noi, asupra ta este înştiinţarea şi asupra Noastră socoteala.

Transliteration: 

Wain ma nuriyannaka baAAda allathee naAAiduhum aw natawaffayannaka fainnama AAalayka albalaghu waAAalayna alhisabu

Türkçe: 

Ya onlara vaat ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana gösteririz yahut da seni vefat ettiririz. O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer.

Sahih International: 

And whether We show you part of what We promise them or take you in death, upon you is only the [duty of] notification, and upon Us is the account.

İngilizce: 

Whether We shall show thee (within thy life-time) part of what we promised them or take to ourselves thy soul (before it is all accomplished),- thy duty is to make (the Message) reach them: it is our part to call them to account.

Azerbaycanca: 

Onlara və’d etdiyimizin (əzabın) bir qismini sənə göstərsək də və ya (ondan qabaq) səni öldürsək də (Öz dərgahımıza götürsək də, fərq etməz). Sənin vəzifən ancaq (dini) təbliğ etməkdir. Haqq-hesab çəkmək isə Bizə aiddir!

Süleyman Ateş: 

Ya onları uyardığımız şeylerin bir kısmını sana gösteririz, ya da (bundan önce) senin canını alırız (fark etmez). Sana düşen, sadece duyurmaktır. Hesap görmek bize düşer.

Diyanet Vakfı: 

Biz, onlara vadettiğimizin (azabın) bir kısmını sana göstersek de veya (ondan önce) seni öldürürsek de sana ancak (Allah'ın emirlerini) tebliğ etmek düşer. Hesap yalnız bize aittir.

Erhan Aktaş: 

İster onlara yaptığımız uyarının bir kısmını sana gösterelim, ister senin canını alalım; sana düşen sadece tebliğ yapmaktır.(1) Hesap görmek Bize aittir.

Kral Fahd: 

Biz, onlara vâdettiğimizin (azabın) bir kısmını sana göstersek de veya (ondan önce) seni öldürürsek de sana ancak (Allah'ın emirlerini) tebliğ etmek düşer. Hesap yalnız bize aittir.

Hasan Basri Çantay: 

Bizim onlara (onların başına gelib çatacağına) söz verdiğimiz (azâb) ın bir kısmını sana göstersek de, yahud seni (ondan evvel) öldürsek de ancak sana düşen (vazîfe, risâletini) tebliğ etmekdir. Hesâb (ları, cezaları) da yalınız bize âiddir.

Muhammed Esed: 

İmdi, onlara vaad ettiğimiz (azabın) bir kısmının (başlarına geldiğini) ister sana (sağlığında) gösterelim, ister (bundan önce) seni öldürelim, her iki durumda da sana düşen ancak mesajı tebliğ etmek, duyurmaktır; hesabı görmek ise Bize aittir.

Gültekin Onan: 

Onlara (azab olarak) va´dettiklerimizden bir kısmını sana göstersek de, senin hayatına son versek de, sana düşen yalnızca tebliğdir ve hesap da Bize aittir.

Ali Fikri Yavuz: 

Onlara vaad ettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, seni (bundan önce) vefat ettirsek de, ey Rasûlüm sana düşen ancak tebliğdir. Hesaba çekip ceza vermek de yalanız bize aittir.

Portekizce: 

Quer te mostremos algo do que lhes temos prometido, quer te acolhamos em Nós, a ti só cabe a proclamação damensagem, e a Nós o cômputo.

İsveççe: 

ANTINGEN Vi låter dig se något av det som Vi har lovat dem eller låter dig dö [innan straffet når dem], är din plikt bara att framföra [budskapet]; räkenskapen tillkommer Oss.

Farsça: 

و اگر پاره ای از عذاب ها را که به منکران وعده می دهیم به تو نشان دهیم [می بینی که بسیار سخت و دردناک است] یا اگر تو را [پیش از فرا رسیدن آن عذاب ها] قبض روح کنیم [در قیامت عذابشان را خواهی دید؛ در هر صورت] تنها وظیفه تو ابلاغ [وحی] است و حسابرسی بر عهده ماست.

Kürtçe: 

جا ئەگەر نیشانت دەین ھەندێک لەو ھەڕەشانەی لێمان کردون یان (پێش ئەوە) بتمرێنین بێگومان تۆ ھەر ڕاگەیاندنت لەسەرە و لێپرسینەوەش لەسەر ئێمەیە

Özbekçe: 

Уларга ваъда қилганимизнинг баъзисини сенга кўрсатармиз ёки сени (ундан олдин) вафот этдираримз. Албатта, етказиш сенинг зиммангда, ҳисоб қилиш Бизнинг зиммамиздадир.

Malayca: 

Sama ada Kami perlihatkan kepadamu (wahai Muhammad) sebahagian dari azab yang Kami janjikan untuk mereka (yang ingkar) atau kami wafatkanmu sebelum melihatnya maka tidaklah menjadi hal kerana tanggunganmu hanyalah menyampaikan hukum-hukum yang kami turunkan kepadamu; dan urusan Kami menghitung dan membalas amal mereka.

Arnavutça: 

Qoftë të të tregojmë Na ty, nga ajo që u kemi premtuar atyre, ose ta marrim shpirtin Na ty, ti je i obliguar vetëm ta shpallish (profetninë tënde e jo dënimin e tyre), se llogaria është te Ne.

Bulgarca: 

И да ти покажем част от онова, с което ги заплашваме, или да те приберем преди това, твоя грижа е само посланието, а Наша грижа е равносметката.

Sırpça: 

Било да ти покажемо део онога чиме им претимо, било да ти одузмемо живот, твоје је да обзнањујеш, а Наше да сводимо рачуне.

Çekçe: 

A buď ti ukážeme část z toho, čím jim hrozíme, anebo tě k Sobě povoláme dříve - tobě přísluší toliko sdělování, Nám pak zúčtování.

Urduca: 

اور اے نبیؐ، جس برے انجام کی دھمکی ہم اِن لوگوں کو دے رہے ہیں اُس کوئی حصہ خواہ ہم تمہارے جیتے جی دکھا دیں یا اس کے ظہور میں آنے سے پہلے ہم تمہیں اٹھا لیں، بہر حال تمہارا کام صرف پیغام پہنچا دینا ہے اور حساب لینا ہمارا کام ہے

Tacikçe: 

Агар баъзе аз он чиро ки ба онҳо ваъда кардаем, ба ту нишон диҳем, ё туро пеш аз вақт бимиронем, дар ҳар ҳол он чӣ бар ӯҳдаи туст, таблиғ аст ва он чӣ бар ӯҳдаи мост, ҳисоб кардан!

Tatarca: 

Ий Мухәммәд г-м, кәферләргә вәгъдә иткен ґәзабларыбызның бәгъзесен сиңа күрсәтербез яки аларга ґәзаб килмәстән элек синең җаныңны алырбыз, сиңа йөкләтелгән нәрсә фәкать Коръән хөкемнәрен кешеләргә ирештермәк вә хисап кылмак, хөкем итмәк Безнең эшебез.

Endonezyaca: 

Dan jika Kami perlihatkan kepadamu sebahagian (siksa) yang Kami ancamkan kepada mereka atau Kami wafatkan kamu (hal itu tidak penting bagimu) karena sesungguhnya tugasmu hanya menyampaikan saja, sedang Kami-lah yang menghisab amalan mereka.

Amharca: 

የዚያንም ያስፈራራናቸውን ከፊሉን ብናሳይህ (መልካም ነው)፡፡ ወይም ብንገድልህ (ወቀሳ የለብህም)፡፡ በአንተ ላይ ያለብህ ማድረስ ብቻ ነው፡፡ ምርመራውም በኛ ላይ ነው፡፤

Tamilce: 

(நபியே!) அவர்களுக்கு நாம் எச்சரித்தவற்றில் சிலவற்றை உமக்கு நிச்சயமாக நாம் காண்பித்தால் (அது நமது நாட்டப்படியே நடந்தது); அல்லது, (அதற்கு முன்பே) நாம் உம்மை உயிர் கைப்பற்றிக் கொண்டால் (அதுவும் நமது நாட்டப்படியே நடந்ததாகும்). உம்மீது (சுமத்தப்பட்ட) கடமை எல்லாம் (இந்த மார்க்கத்தை எல்லோருக்கும்) எடுத்துரைப்பதுதான்! மேலும், விசாரணை செய்வதோ நம்மீது கடமையாக இருக்கிறது. (பாவிகளை நாம் நமது நாட்டப்படிதான் தண்டிப்போம். உமது விருப்பப்படியோ, அவர்களின் விருப்பப்படியோ இல்லை.)

Korece: 

하나님이 그들에게 약속한 벌의 일부를 그대에게 보여주던 또는 그것 모두가 완성되기 전에 그대의 영혼을 앗아간다 하더라도그대는 그들에게 메세지를 전하는것이 의무일 뿐 그들을 심판하는 것은 하나님이 행하시니라

Vietnamca: 

(Hỡi Thiên Sứ Muhammad!) Cho dù TA cho Ngươi thấy một phần (hình phạt) mà TA đã hứa trừng phạt chúng hoặc làm cho Ngươi chết (trước khi điều đó xảy ra) thì thật ra Ngươi cũng chỉ là một người truyền đạt (Thông Điệp) còn việc thanh toán bọn chúng là nhiệm vụ của TA.