طه

ḫâlidîne fîh. vesâe lehüm yevme-lḳiyâmeti ḥimlâ.

Türkçe:
Uzun süre o yükün altındadır; kıyamet gününde bu onlar için ne kötü yüktür!
İngilizce:
They will abide in this (state): and grievous will the burden be to them on that Day,-
Fransızca:
ils resteront éternellement dans cet état, et quel mauvais fardeau pour eux au Jour de la Résurrection,
Almanca:
Darin werden sie ewig bleiben. Und erbärmlich ist es für sie am Tag der Auferstehung als Schuldenlast,
Rusça:
Они пребудут в таком состоянии вечно. Скверна будет их ноша в День воскресения!
Arapça:
خَالِدِينَ فِيهِ ۖ وَسَاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Devamlı o azabın altında kalacaklar. Kıyamet günü onlar için, bu ne fena bir yüktür!
Diyanet Vakfı:
Bu kimseler, onda (o günah yükünün altında) ebedi kalırlar. Onlar için kıyamet gününde bu ne kötü bir yüktür!

yevme yünfeḫu fi-ṣṣûri venaḥşüru-lmücrimîne yevmeiẕin zürḳâ.

Türkçe:
O gün sûra üfrülür ve günahkârları o gün gözleri gömgök bir halde haşrederiz.
İngilizce:
The Day when the Trumpet will be sounded: that Day, We shall gather the sinful, blear-eyed (with terror).
Fransızca:
le jour où l'on soufflera dans la Trompe, ce jour-là Nous rassemblerons les criminels tout bleus (de peur) !
Almanca:
am Tag, wenn in As-sur geblasen wird. Und WIR versammeln die schwer Verfehlenden an diesem Tag als Zurq .
Rusça:
В тот день подуют в Рог, и в тот день Мы соберем грешников синими.
Arapça:
يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ ۚ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sûr'a üfürüleceği gün ki biz suçluları o gün, (gözleri korkudan) göğermiş olarak mahşerde toplayacağız.
Diyanet Vakfı:
O günde Sur'a üflenir ve biz o zaman günahkarları, gözleri (korkudan) gömgök bir halde mahşerde toplarız.

yeteḫâfetûne beynehüm il lebiŝtüm illâ `aşrâ.

Türkçe:
Aralarında fısıldaşır gibi konuşurlar: "Ancak on gün filan kaldınız."
İngilizce:
In whispers will they consult each other: "Yet tarried not longer than ten (Days);
Fransızca:
Ils chuchoteront entre eux : "Vous n'êtes restés là que dix [jours]" !
Almanca:
Sie flüstern zueinander: "Ihr habt doch nur zehn Tage verweilt!"
Rusça:
Они будут переговариваться шепотом: "Вы пробыли там (в мирской жизни) всего десять дней!"
Arapça:
يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا عَشْرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz dünyada sadece on(gün) kaldınız diye kendi aralarında gizli gizli konuşurlar.
Diyanet Vakfı:
Aralarında birbirlerine gizli gizli şöyle derler: "Dünyada sadece on gün kaldınız."

naḥnü a`lemü bimâ yeḳûlûne iẕ yeḳûlü emŝelühüm ṭarîḳaten il lebiŝtüm illâ yevmâ.

Türkçe:
Onların söylemekte olduklarını biz daha iyi biliriz. Yolca en seçkinleri olan şöyle diyordu: "Eni-sonu, bir gün kaldınız."
İngilizce:
We know best what they will say, when their leader most eminent in conduct will say: "Ye tarried not longer than a day!"
Fransızca:
Nous connaissons parfaitement ce qu'ils diront lorsque l'un d'entre eux dont la conduite est exemplaire dira : "Vous n'êtes restés qu'un jour".
Almanca:
WIR wissen besser, was sie sagen, wenn derjenige, der über die beste Denkart verfügt, sagt: "Ihr habt doch nur einen Tag verweilt!"
Rusça:
Нам лучше знать, о чем они будут говорить. Самый примерный из них скажет: "Вы пробыли там (в мирской жизни) всего один день".
Arapça:
نَّحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Aralarında ne konuşacaklarını biz çok iyi biliriz. Görüşü en üstün olan: "Ancak bir gün kaldınız" diyecektir.
Diyanet Vakfı:
Aralarında konuştukları konuyu biz daha iyi biliriz. Onların en olgun ve akıllı olanı o zaman: "Bir günden fazla kalmadınız" der.

veyes'elûneke `ani-lcibâli feḳul yensifühâ rabbî nesfâ.

Türkçe:
Sana dağlardan soruyorlar. De ki: "Rabbim onları un-ufak edecektir."
İngilizce:
They ask thee concerning the Mountains: say, "My Lord will uproot them and scatter them as dust;
Fransızca:
Et ils t'interrogent au sujet des montagnes. Dis : "Mon Seigneur les dispersera comme la poussière,
Almanca:
Und sie fragen dich nach den Felsenbergen, dann sag: "Mein HERR wird sie in (kleinste) Teilchen zerkleinern.
Rusça:
Они спрашивают тебя о горах. Скажи: "Мой Господь развеет их
Arapça:
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Muhammed!) Sana dağlar(ın kıyametteki durumunu) sorarlar, de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak."
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Sana dağlar hakkında sorarlar. De ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak.

feyeẕeruhâ ḳâ`an ṣafṣafâ.

Türkçe:
"Yerlerini bomboş, dümdüz bırakacaktır."
İngilizce:
He will leave them as plains smooth and level;
Fransızca:
et les laissera comme une plaine dénudée
Almanca:
Dann läßt ER sie zu einer ebenen Fläche werden,
Rusça:
и оставит только гладкую равнину,
Arapça:
فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Böylece yerlerini dümdüz boş bir halde bırakacak.
Diyanet Vakfı:
Böylece yerlerini dümdüz, bomboş bırakacaktır.

lâ terâ fîhâ `ivecev velâ emtâ.

Türkçe:
"Yerlerinde bir eğrilik de bir yumruluk da görmeyeceksin."
İngilizce:
Nothing crooked or curved wilt thou see in their place.
Fransızca:
dans laquelle tu ne verras ni tortuosité, ni dépression.
Almanca:
auf der du weder Unebenheit noch Erhebung siehst.
Rusça:
на которой ты не увидишь ни углубления, ни возвышения".
Arapça:
لَّا تَرَىٰ فِيهَا عِوَجًا وَلَا أَمْتًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Orada ne bir çukur, ne de bir tümsek göreceksin.
Diyanet Vakfı:
Orada ne bir iniş, ne de bir yokuş görebileceksin.

yevmeiẕiy yettebi`ûne-ddâ`iye lâ `ivece leh. veḫaşe`ati-l'aṣvâtü lirraḥmâni felâ tesme`u illâ hemsâ.

Türkçe:
O gün, eğip bükmesi olmayan davetçiye uyarlar. Rahman'ın huzurunda sesler kısılır, artık bir hışıltıdan başka şey işitmezsiniz.
İngilizce:
On that Day will they follow the Caller (straight): no crookedness (can they show) him: all sounds shall humble themselves in the Presence of (Allah) Most Gracious: nothing shalt thou hear but the tramp of their feet (as they march).
Fransızca:
Ce jour-là, ils suivront le Convocateur sans tortuosité ; et les voix baisseront devant le Tout Miséricordieux. Tu n'entendras alors qu'un chuchotement.
Almanca:
An diesem Tag folgen sie dem Rufenden ohne Abweichung. Und die Stimmen verstummen vor Dem Allgnade Erweisenden, dann vernimmst du nichts außer Flüstern.
Rusça:
В тот день они последуют за глашатаем, и им не удастся уклониться от этого. Их голоса перед Милостивым будут смиренны, и ты услышишь только тихие звуки.
Arapça:
يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ ۖ وَخَشَعَتِ الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَٰنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün, hiçbir tarafa sapmadan o davetçiye (Sûr'a üfleyenin çağrısına) uyarlar. Öyleki, Rahmân'ın heybetinden sesler kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka hiçbir şey işitemezsin.
Diyanet Vakfı:
O gün insanlar, davetçiye (İsrafil'e) uyacaklar. Ona karşı yan çizmek yoktur. Artık, çok esirgeyici Allah hürmetine sesler kısılmıştır. Bu yüzden, fısıltıdan başka bir ses işitemezsin.

yevmeiẕil lâ tenfe`u-şşefâ`atü illâ men eẕine lehü-rraḥmânü veraḍiye lehû ḳavlâ.

Türkçe:
O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna...
İngilizce:
On that Day shall no intercession avail except for those for whom permission has been granted by (Allah) Most Gracious and whose word is acceptable to Him.
Fransızca:
Ce jour-là, l'intercession ne profitera qu'à celui auquel le Tout Miséricordieux aura donné Sa permission et dont Il agréera la parole.
Almanca:
An diesem Tag nützt keine Fürsprache, außer (der Fürsprache) desjenigen, dem Der Allgnade Erweisende die Zustimmung gab und von ihm das Gesagte annahm.
Rusça:
В тот день заступничество не поможет никому, кроме тех, кому Милостивый позволит и чьими речами Он будет доволен.
Arapça:
يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün, Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez.
Diyanet Vakfı:
O gün, Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez.

ya`lemü mâ beyne eydîhim vemâ ḫalfehüm velâ yüḥîṭûne bihî `ilmâ.

Türkçe:
Onların önden gönderdiklerini de arkada bıraktıklarını da bilir, ama onlar O'nu ilimle kuşatamazlar.
İngilizce:
He knows what (appears to His creatures as) before or after or behind them: but they shall not compass it with their knowledge.
Fransızca:
Il connaît ce qui est devant eux et ce qui est derrière eux, alors qu'eux-mêmes ne Le cernent pas de leur science.
Almanca:
ER kennt das, was vor ihnen und was hinter ihnen liegt. Sie jedoch haben kein umfassendes Wissen über Ihn.
Rusça:
Он знает их будущее и прошлое, но они не способны объять Его своим знанием.
Arapça:
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, onların geleceklerini de, geçmişlerini de bilir. Onlar ise O'nu ilmen kavrayamazlar.
Diyanet Vakfı:
O, insanların geleceklerini de geçmişlerini de bilir. Onların ilmi ise bunu kapsayamaz:

Sayfalar

طه beslemesine abone olun.