
velillâhi mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍ. veile-llâhi türce`u-l'ümûr.
Türkçe:
Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. İş ve oluşlar Allah'a döndürülür.
İngilizce:
To Allah belongs all that is in the heavens and on earth: To Him do all questions go back (for decision).
Fransızca:
A Allah appartient tout ce qui est dans les cieux et sur la terre. Et c'est vers Allah que toute chose sera ramenée.
Almanca:
Und ALLAH gehört, was in den Himmeln und was auf Erden ist, und an ALLAH werden alle Angelegenheiten gewandt.
Rusça:
Аллаху принадлежит то, что на небесах и на земле, и к Аллаху возвращаются дела.
Arapça:
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Bütün işler Allah'a döndürülür.
Diyanet Vakfı:
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İşler, dönüp dolaşıp Allah'a varır.

küntüm ḫayra ümmetin uḫricet linnâsi te'mürûne bilma`rûfi vetenhevne `ani-lmünkeri vetü'minûne billâh. velev âmene ehlü-lkitâbi lekâne ḫayral lehüm. minhümü-lmü'minûne veekŝeruhümü-lfâsiḳûn.
Türkçe:
Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirsiniz, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırsınız, Allah'a iman edersiniz. Ehlikitap da iman etseydi, kendileri için, elbette hayırlı olurdu. İçlerinde müminler vardır ama onların çoğu sapıkların ta kendileridir.
İngilizce:
Ye are the best of peoples, evolved for mankind, enjoining what is right, forbidding what is wrong, and believing in Allah. If only the People of the Book had faith, it were best for them: among them are some who have faith, but most of them are perverted transgressors.
Fransızca:
Vous êtes la meilleure communauté qu'on ait fait surgir pour les hommes vous ordonnez le convenable, interdisez le blâmable et croyez à Allah. Si les gens du Livre croyaient, ce serait meilleur pour eux, il y en a qui ont la foi, mais la plupart d'entre eux sont des pervers.
Almanca:
Ihr wart die beste Umma, die unter den Menschen hervorgebracht wurde, ihr ruft zum Gebilligten auf und ratet vomMißbilligten ab und verinnerlicht den Iman an ALLAH. Und hätten die Schriftbesitzer den Iman verinnerlicht, wäre dies gewiß besser für sie. Unter ihnen sind mancheMumin, aber die meisten von ihnen sind die Fasiq.
Rusça:
Вы являетесь лучшей из общин, появившейся на благо человечества, повелевая совершать одобряемое, удерживая от предосудительного и веруя в Аллаха. Если бы люди Писания уверовали, то это было бы лучше для них. Среди них есть верующие, но большинство их являются нечестивцами.
Arapça:
كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ ۗ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُم ۚ مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır.
Diyanet Vakfı:
Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız: Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır.

ley yeḍurrûküm illâ eẕâ. veiy yüḳâtilûküm yüvellûkümü-l'edbâr. ŝümme lâ yünṣarûn.
Türkçe:
Biraz eziyet dışında size asla zarar veremezler. Sizinle savaşırlarsa size sırtlarını dönerler. Sonra onlara yardım da edilmez.
İngilizce:
They will do you no harm, barring a trifling annoyance; if they come out to fight you, they will show you their backs, and no help shall they get.
Fransızca:
ils ne sauront jamais vous causer de grand mal, seulement une nuisance (par la langue); et s'ils vous combattent, ils vous tourneront le dos, et ils n'auront alors point de secours.
Almanca:
Sie werden euch außer Belästigung keinen Schaden zufügen. Und sollten sie gegen euch den bewaffneten Kampf aufnehmen, werden sie euch den Rücken flüchtend kehren, dann wird ihnen nicht beigestanden.
Rusça:
Они не причинят вам никакого вреда, кроме досаждения. Если же они станут сражаться с вами, то повернутся к вам спиной, после чего им не будет оказана помощь.
Arapça:
لَن يَضُرُّوكُمْ إِلَّا أَذًى ۖ وَإِن يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنصَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.
Diyanet Vakfı:
Onlar (ehl-i kitap) size, incitmekten başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşa girecek olsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.

ḍuribet `aleyhimü-ẕẕilletü eyne mâ ŝüḳifû illâ biḥablim mine-llâhi veḥablim mine-nnâsi vebâû bigaḍabim mine-llâhi veḍuribet `aleyhimü-lmeskeneh. ẕâlike biennehüm kânû yekfürûne biâyâti-llâhi veyaḳtülûne-l'embiyâe bigayri ḥaḳḳ. ẕâlike bimâ `aṣav vekânû ya`tedûn.
Türkçe:
Allah'tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmaları dışında, nerede bulunsalar üzerlerine zillet damgası vurulur. Allah'ın hışmına uğramışlardır. Üzerlerine miskinlik damgası vurulmuştur. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerine küfrediyor, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı; isyan etmişlerdi, zulüm ve azgınlık sergiliyorlardı.
İngilizce:
Shame is pitched over them (Like a tent) wherever they are found, except when under a covenant (of protection) from Allah and from men; they draw on themselves wrath from Allah, and pitched over them is (the tent of) destitution. This because they rejected the Signs of Allah, and slew the prophets in defiance of right; this because they rebelled and transgressed beyond bounds.
Fransızca:
Où qu'ils se trouvent, ils sont frappés d'avilissement, à moins d'un secours providentiel d'Allah ou d'un pacte conclu avec les hommes,. Ils ont encouru la colère d'Allah, et les voilà frappés de malheur, pour n'avoir pas cru aux signes d'Allah, et assassiné injustement les prophètes, et aussi pour avoir désobéi et transgressé.
Almanca:
Begleiten wird sie die Erniedrigung, überall wo sie hingehen - es sei denn, (sie halten sich) an das von ALLAH Gebotene und an Verträge mit den Menschen - und sie kehrten mit Erzürnen von ALLAH ab und die Demütigung wurde über sie verhängt, weil sie den Ayat ALLAHs gegenüber Kufr betrieben und die Propheten unrechtmäßig getötet haben. Dies ist für das, was sie an Verfehlungen verübt haben, und für das, was sie an Übertretungen zu begehen pflegten.
Rusça:
Где бы их ни застали, их постигает унижение, если только они не окажутся под покровительством Аллаха и покровительством людей. Они попали под гнев Аллаха, и их постигла бедность. Это - за то, что они не веровали в знамения Аллаха и несправедливо убивали пророков. Это - за то, что они ослушались и преступали границы дозволенного.
Arapça:
ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُوا إِلَّا بِحَبْلٍ مِّنَ اللَّهِ وَحَبْلٍ مِّنَ النَّاسِ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِّنَ اللَّهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ الْأَنبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ ۚ ذَٰلِكَ بِمَا عَصَوا وَّكَانُوا يَعْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur. Meğer ki Allah'ın ipine ve insanlar (müminler)ın ahdine sığınmış olsunlar. Onlar Allah'ın hışmına uğradılar ve üzerlerine de miskinlik damgası vuruldu. Bunun sebebi, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve haksız yere peygamberleri öldürmeleridir. Ayrıca isyan etmiş ve haddi de aşmışlardı.
Diyanet Vakfı:
Onlar (yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da, onların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır.

leysû sevââ. min ehli-lkitâbi ümmetün ḳâimetüy yetlûne âyâti-llâhi ânâe-lleyli vehüm yescüdûn.
Türkçe:
Ama hepsi bir değildir. Ehlikitap içinden Allah için baş kaldıran/Allah huzurunda el bağlayan/hak ve adaleti ayakta tutan/kalkınıp yükselen bir zümre de vardır; gece saatlerinde secdelere kapanmış olarak Allah'ın ayetlerini okurlar.
İngilizce:
Not all of them are alike: Of the People of the Book are a portion that stand (For the right): They rehearse the Signs of Allah all night long, and they prostrate themselves in adoration.
Fransızca:
Mais il ne sont pas tous pareils. Il est, parmi les gens du Livre, une communauté droite qui, aux heures de la nuit, récite les versets d'Allah en se prosternant.
Almanca:
Sie sind nicht gleich! Unter den Schriftbesitzern gibt es eine standhafte Umma, sie tragen ALLAHs Ayat während der Nacht vor, und während sie Sudschud vollziehen.
Rusça:
Не все они одинаковы. Среди людей Писания есть праведные люди, которые читают аяты Аллаха по ночам, падая ниц.
Arapça:
۞ لَيْسُوا سَوَاءً ۗ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ أُمَّةٌ قَائِمَةٌ يَتْلُونَ آيَاتِ اللَّهِ آنَاءَ اللَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hepsi bir değildirler. Kitap ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet (topluluk) vardır ki, gecenin saatlerinde onlar secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar.
Diyanet Vakfı:
Hepsi bir değildir; ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk vardır ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah'ın ayetlerini okurlar.

yü'minûne billâhi velyevmi-l'âḫiri veye'mürûne bilma`rûfi veyenhevne `ani-lmünkeri veyüsâri`ûne fi-lḫayrât. veülâike mine-ṣṣâliḥîn.
Türkçe:
Allah'a ve âhiret gününe inanırlar, iyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırlar. Hayır işlerde yarışırcasına koşarlar. İşte bunlar hayra ve barışa yönelik hizmet üretenlerdendir.
İngilizce:
They believe in Allah and the Last Day; they enjoin what is right, and forbid what is wrong; and they hasten (in emulation) in (all) good works: They are in the ranks of the righteous.
Fransızca:
Ils croient en Allah et au Jour dernier, ordonnent le convenable, interdisent le blâmable et concourent aux bonnes oeuvres. Ceux-là sont parmi les gens de bien.
Almanca:
Sie verinnerlichen den Iman an ALLAH und an den Jüngsten Tag, sie rufen zum Gebilligten auf, raten vom Mißbilligten ab und sind beim (gottgefällig) Guten zuvorkommend. Und diese sind von den gottgefällig Guttuenden.
Rusça:
Они веруют в Аллаха и в Последний день, велят творить одобряемое, запрещают предосудительное и торопятся совершать добрые дела. Они являются одними из праведников.
Arapça:
يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَأُولَٰئِكَ مِنَ الصَّالِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır.
Diyanet Vakfı:
Onlar, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardandır.

vemâ yef`alû min ḫayrin feley yükferûh. vellâhü `alîmüm bilmütteḳîn.
Türkçe:
Yapmakta oldukları/yapacakları hiçbir hayır, nankörlükle karşılanmayacak/karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takva sahiplerini çok iyi bilmektedir.
İngilizce:
Of the good that they do, nothing will be rejected of them; for Allah knoweth well those that do right.
Fransızca:
Et quelque bien qu'ils fassent, il ne leur sera pas dénié. Car Allah connaît bien les pieux.
Almanca:
Und was sie an gottgefällig Gutem tun, wird ihnen sicherlich nicht abgeleugnet. Und ALLAH ist allwissend über die Muttaqi.
Rusça:
Какой бы добрый поступок они ни совершили, ничто не будет отвергнуто от них. Аллах знает богобоязненных.
Arapça:
وَمَا يَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَلَن يُكْفَرُوهُ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالْمُتَّقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah kendisinden gereği gibi sakınanları bilir.
Diyanet Vakfı:
Onların yaptıkları hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takva sahiplerini çok iyi bilir.
