Sayfa 527

inne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati leyüsemmûne-lmelâikete tesmiyete-l'ünŝâ.

Türkçe:
O âhirete inanmayanlar, meleklere mutlaka dişilerin adlarını takarlar.
İngilizce:
Those who believe not in the Hereafter, name the angels with female names.
Fransızca:
Ceux qui ne croient pas en l'au-delà donnent aux Anges des noms de femmes,
Almanca:
Gewiß, diejenigen, die den Iman an das Jenseits nicht verinnerlichen, benennen ja die Engel wie die Benennung des Weiblichen.
Rusça:
Воистину, те, которые не веруют в Последнюю жизнь, называют ангелов женщинами.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنثَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ahirete iman etmeyenler meleklere dişilerin adlarını takıp duruyorlar
Diyanet Vakfı:
Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar.

vemâ lehüm bihî min `ilm. iy yettebi`ûne ille-żżanne. veinne-żżanne lâ yugnî mine-lḥaḳḳi şey'â.

Türkçe:
Onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Yalnızca sanıya uyuyorlar. Sanı ise haktan hiçbir şey kazandırmaz.
İngilizce:
But they have no knowledge therein. They follow nothing but conjecture; and conjecture avails nothing against Truth.
Fransızca:
alors qu'ils n'en ont aucune science : ils ne suivent que la conjecture, alors que la conjecture ne sert à rien contre la vérité.
Almanca:
Und sie verfügen darüber über keinerlei Wissen. Sie folgen doch nur dem Spekulieren. Und das Spekulieren ersetzt die Wahrheit in Nichts.
Rusça:
У них нет об этом никакого знания. Они следуют лишь за предположением, хотя предположение не может заменить истину.
Arapça:
وَمَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ ۖ وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise, şüphesiz hakikat bakımından birşey ifade etmez.
Diyanet Vakfı:
Halbuki onların bu hususta hiç bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.

fea`riḍ `am men tevellâ `an ẕikrinâ velem yürid ille-lḥayâte-ddünyâ.

Türkçe:
Bizim zikrimizden/Kur'an'ımızdan yüz çeviren ve iğreti dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden, sen de yüz çevir.
İngilizce:
Therefore shun those who turn away from Our Message and desire nothing but the life of this world.
Fransızca:
écarte-toi donc, de celui qui tourne le dos à Notre rappel et qui ne désire que la vie présente.
Almanca:
So wende dich ab von dem, der sich von Unserer Ermahnung abwendet und ausschließlich das diesseitige Leben will.
Rusça:
Отвернись же от того, кто отвернулся от Нашего Напоминания и не пожелал ничего, кроме мирской жизни.
Arapça:
فَأَعْرِضْ عَن مَّن تَوَلَّىٰ عَن ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun için bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir.
Diyanet Vakfı:
Onun için sen bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselere yüz verme.

ẕâlike mebleguhüm mine-l`ilm. inne rabbeke hüve a`lemü bimen ḍalle `an sebîlihî vehüve a`lemü bimeni-htedâ.

Türkçe:
Onların, ilimden ulaşacakları şey işte budur. Kuşkusuz, yolundan sapmış olanı Rabbin çok iyi bilir. Hidayet üzere yürüyeni de en iyi O bilir.
İngilizce:
That is as far as knowledge will reach them. Verily thy Lord knoweth best those who stray from His Path, and He knoweth best those who receive guidance.
Fransızca:
Voilà toute la portée de leur savoir. Certes ton Seigneur connaît parfaitement celui qui s'égare de Son chemin et Il connaît parfaitement qui est bien guidé.
Almanca:
Dies ist ihr Erreichtes an Wissen. Gewiß, dein HERR weiß besser Bescheid über denjenigen, der von Seinem Weg abirrte, und ER weiß besser Bescheid über denjenigen, der Rechtleitung fand.
Rusça:
Таков предел их познаний. Воистину, твоему Господу лучше знать тех, кто сбился с Его пути, и лучше знать тех, кто последовал прямым путем.
Arapça:
ذَٰلِكَ مَبْلَغُهُم مِّنَ الْعِلْمِ ۚ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte onların ilimden erişebilecekleri (son sınır) budur. Şüphesiz, Rabbin, yolundan sapanı da iyi bilir; O, hidayette olanı da iyi bilir.
Diyanet Vakfı:
İşte onların erişebilecekleri bilgi budur. Şüphesiz ki senin Rabbin, evet O, yolundan sapanı daha iyi bilir; O, hidayette olanı da çok iyi bilir.

velillâhi mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍi liyecziye-lleẕîne esâü bimâ `amilû veyecziye-lleẕîne aḥsenû bilḥusnâ.

Türkçe:
Göklerde ne var yerde ne varsa Allah'ındır. Bu, Allah'ın; yaptıklarıyla kötülük sergileyenleri cezalandırması, güzel davranıp güzel düşünenleri de güzellikle ödüllendirmesi içindir.
İngilizce:
Yea, to Allah belongs all that is in the heavens and on earth: so that He rewards those who do evil, according to their deeds, and He rewards those who do good, with what is best.
Fransızca:
A Allah appartient ce qui est dans les cieux et sur la terre afin qu'Il rétribue ceux qui font le mal selon ce qu'ils oeuvrent, et récompense ceux qui font le bien par la meilleure [récompense],
Almanca:
Und ALLAH gehört, was in den Himmeln und was auf Erden ist. ER wird denjenigen, die Schlechtes taten, doch das vergelten, was sie taten, und ER wird denjenigen, die Ihsan taten, mit dem Besseren vergelten.
Rusça:
Аллаху принадлежит то, что на небесах, и то, что на земле, дабы Он воздал злодеям за то, что они совершили, и воздал творившим добро Наилучшим (Раем).
Arapça:
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاءُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Akıbet (sonuçta) kötülük yapanları yaptıkları ile cezalandıracak, güzel davrananları da daha güzeliyle mükafatlandıracaktır.
Diyanet Vakfı:
Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Bu, Allah'ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükafatlandırması içindir.

elleẕîne yectenibûne kebâira-l'iŝmi velfevâḥişe ille-llemem. inne rabbeke vâsi`u-lmagfirah. hüve a`lemü biküm iẕ enşeeküm mine-l'arḍi veiẕ entüm ecinnetün fî büṭûni ümmehâtiküm. felâ tüzekkû enfüseküm. hüve a`lemü bimeni-tteḳâ.

Türkçe:
Öyle kişilerdir ki onlar, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O'dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur.
İngilizce:
Those who avoid great sins and shameful deeds, only (falling into) small faults,- verily thy Lord is ample in forgiveness. He knows you well when He brings you out of the earth, And when ye are hidden in your mothers' wombs. Therefore justify not yourselves: He knows best who it is that guards against evil.
Fransızca:
ceux qui évitent les plus grands péchés ainsi que les turpitudes et [qui ne commettent] que des fautes légères. Certes, le pardon de Ton Seigneur est immense. C'est Lui qui vous connaît le mieux quand Il vous a produits de terre, et aussi quand vous étiez des embryons dans les ventres de vos mères. Ne vantez pas vous-mêmes votre pureté; c'est Lui qui connaît mieux ceux qui [Le] craignent.
Almanca:
Es sind diejenigen, die das Schwere an Verfehlungen und die Abscheulichkeiten außer den Kleinigkeiten meiden. Gewiß, dein HERR ist von allumfassender Vergebung. ER weiß besser Bescheid über euch, als ER euch von der Erde hervorkommen ließ, und als ihr Embryos in den Bäuchen eurer Mütter wart, so lobt euer Selbst nicht! ER weiß besser Bescheid über denjenigen, der Taqwa gemäß handelt.
Rusça:
Они избегают великих грехов и мерзостей, кроме мелких и немногочисленных проступков. Воистину, твой Господь обладает необъятным прощением. Ему было лучше знать о вас, когда Он сотворил вас из земли и когда вы были зародышами в утробах ваших матерей. Не восхваляйте самих себя, ибо Ему лучше знать тех, кто богобоязнен.
Arapça:
الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ ۚ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنشَأَكُم مِّنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ ۖ فَلَا تُزَكُّوا أَنفُسَكُمْ ۖ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar ki günahın büyüklerinden ve çirkin işlerden kaçınırlar, yalnız bazı küçük kusurlar hariç. Şüphesiz Rabbinin affı geniştir. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada, sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.
Diyanet Vakfı:
Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada (bile), sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.

eferaeyte-lleẕî tevellâ.

Türkçe:
O yüz geri döneni gördün mü?
İngilizce:
Seest thou one who turns back,
Fransızca:
Vois-tu celui qui s'est détourné,
Almanca:
Wie siehst du es mit demjenigen, der sich abwandte
Rusça:
Видел ли ты того, кто отвернулся,
Arapça:
أَفَرَأَيْتَ الَّذِي تَوَلَّىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şimdi gördün mü O yüz çevireni?
Diyanet Vakfı:
Gördün mü arkasını döneni?

vea`ṭâ ḳalîlev veekdâ.

Türkçe:
Azıcık verdi, sona inatla sıkıca tuttu.
İngilizce:
Gives a little, then hardens (his heart)?
Fransızca:
donné peu et a [finalement] cessé de donner ?
Almanca:
und ein wenig gab, dann sich enthielt?!
Rusça:
дал мало и прекратил давать вовсе?
Arapça:
وَأَعْطَىٰ قَلِيلًا وَأَكْدَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Azıcık verip (sonra vermemekte) direneni?
Diyanet Vakfı:
Azıcık verip sonra vermemekte direneni?

e`indehû `ilmü-lgaybi fehüve yerâ.

Türkçe:
Gaybın bilgisi onun yanında da o mu görüyor?
İngilizce:
What! Has he knowledge of the Unseen so that he can see?
Fransızca:
Détient-il la science de l'Inconnaissable en sorte qu'il voit ?
Almanca:
Hat er etwa das Verborgene bei sich, so sieht er?!
Rusça:
Разве он обладает таким знанием о сокровенном, что он видит его?
Arapça:
أَعِندَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gaybın bilgisi kendi yanındadır da, o mu görüyor?
Diyanet Vakfı:
Acaba gaybın bilgisi kendi yanındadır da o görüyor mu?

em lem yünebbe' bimâ fî ṣuḥufi mûsâ.

Türkçe:
Yoksa haber verilmedi mi ona, Mûsa'nın sayfalarındakiler?
İngilizce:
Nay, is he not acquainted with what is in the Books of Moses-
Fransızca:
Ne lui a-t-on pas annoncé ce qu'il y avait dans les feuilles de Moïse
Almanca:
Wurde ihm etwa nicht mitgeteilt über das, was in den Schriften von Musa ist
Rusça:
Разве ему не поведали о том, что было в свитках Мусы (Моисея)
Arapça:
أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِي صُحُفِ مُوسَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa haber verilmedi mi Musa'nın sahifelerinde yazılı olanlar?
Diyanet Vakfı:
Yoksa kendisine haber verilmedi mi? Musa'nın sahifelerinde bulunan,

Sayfalar

Sayfa 527 beslemesine abone olun.