Sayfa 497

 
00:00

keẕâlik. veevraŝnâhâ ḳavmen âḫarîn.

Arapça:

كَذَٰلِكَ ۖ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ

Türkçe:

İşte böyle! Onlara başka bir toplumu mirasçı kıldık.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık.

Diyanet Vakfı:

İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık.

İngilizce:

Thus (was their end)! And We made other people inherit (those things)!

Fransızca:

Il en fut ainsi et Nous fîmes qu'un autre peuple en hérita.

Almanca:

Solcherart! Und WIR überließen diese anderen Leuten zum Erbe.

Rusça:

Вот так! Мы позволили унаследовать это другому народу.

Açıklama:
 
00:00

femâ beket `aleyhimü-ssemâü vel'arḍu vemâ kânû münżarîn.

Arapça:

فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنظَرِينَ

Türkçe:

Gök de ağlamadı onlar için yer de. Yüzlerine bakılmadı bile!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.

Diyanet Vakfı:

Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.

İngilizce:

And neither heaven nor earth shed a tear over them: nor were they given a respite (again).

Fransızca:

Ni le ciel ni la terre ne les pleurèrent et ils n'eurent aucun délai.

Almanca:

So weinten ihnen weder Himmel, noch Erde nach. Und ihnen wurde kein Aufschub gewährt.

Rusça:

Ни небо, ни земля не оплакивали их, и им не была предоставлена отсрочка.

Açıklama:
 
00:00

veleḳad necceynâ benî isrâîle mine-l`aẕâbi-lmühîn.

Arapça:

وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ

Türkçe:

Yemin olsun, İsrailoğullarını, rezil edici bir azaptan kurtardık.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Andolsun ki biz İsrailoğullarını o aşağılayıcı azabdan kurtardık.

Diyanet Vakfı:

Andolsun biz, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan kurtardık.

İngilizce:

We did deliver aforetime the Children of Israel from humiliating Punishment,

Fransızca:

Et certes, Nous sauvâmes les Enfants d'Israël du châtiment avilissant

Almanca:

Und gewiß, bereits erretteten WIR die Kinder Israils von der erniedrigenden Peinigung,

Rusça:

Мы уже спасли сынов Исраила (Израиля) от унизительных страданий -

Açıklama:
 
00:00

min fir`avn. innehû kâne `âliyem mine-lmüsrifîn.

Arapça:

مِن فِرْعَوْنَ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِّنَ الْمُسْرِفِينَ

Türkçe:

Firavun'dan kurtardık. Firavun, haddi aşanların büyüklük taslayanlarından biriydi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Firavun'dan da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı.

Diyanet Vakfı:

Yani Firavun'dan. Çünkü o bir zorba idi, aşırı gidenlerdendi.

İngilizce:

Inflicted by Pharaoh, for he was arrogant (even) among inordinate transgressors.

Fransızca:

de Pharaon qui était hautain et outrancier.

Almanca:

von Pharao. Gewiß, er war ein Arroganter von den Maßlosen.

Rusça:

от Фараона. Воистину, он был надменен и был одним из преступающих границы дозволенного.

Açıklama:
 
00:00

veleḳadi-ḫternâhüm `alâ `ilmin `ale-l`âlemîn.

Arapça:

وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى الْعَالَمِينَ

Türkçe:

Yemin olsun, biz onları bir ilim sayesinde âlemlere üstün kılmıştık.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Andolsun ki biz onları bilerek o zamanki alemlere üstün kıldık.

Diyanet Vakfı:

Andolsun biz İsrailoğullarına, bilerek, (kendi zamanlarında) alemlerin üstünde bir imtiyaz verdik.

İngilizce:

And We chose them aforetime above the nations, knowingly,

Fransızca:

A bon escient Nous les choisîmes parmi tous les peuples de l'univers ,

Almanca:

Und gewiß, bereits erwählten WIR sie nach Wissen vor den (anderen) Menschen 3 aus.

Rusça:

Мы избрали их и возвысили их над мирами на основании знания.

Açıklama:
 
00:00

veâteynâhüm mine-l'âyâti mâ fîhi belâüm mübîn.

Arapça:

وَآتَيْنَاهُم مِّنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُّبِينٌ

Türkçe:

Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan ayetler vermiştik.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Biz onlara içinde apaçık bir imtihan bulunan mucizeler verdik.

Diyanet Vakfı:

Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan işaretler verdik.

İngilizce:

And granted them Signs in which there was a manifest trial

Fransızca:

et leur apportâmes des miracles de quoi les mettre manifestement à l'épreuve.

Almanca:

Und WIR ließen ihnen von den Ayat zuteil werden, worin deutliche Prüfung ist.

Rusça:

Мы даровали им знамения, в которых было заключено явное испытание (или явная милость).

Açıklama:
 
00:00

inne hâülâi leyeḳûlûn.

Arapça:

إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَيَقُولُونَ

Türkçe:

Şimdi, şunlar tutmuş diyorlar ki:

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gerçekten şu kâfirler diyorlar ki:

Diyanet Vakfı:

Onlar (müşrikler) diyorlar ki:

İngilizce:

As to these (Quraish), they say forsooth:

Fransızca:

Ceux-là (les Mecquois) disent :

Almanca:

Gewiß, diese sagen doch:

Rusça:

Воистину, они непременно скажут:

Açıklama:
 
00:00

in hiye illâ mevtetüne-l'ûlâ vemâ naḥnü bimünşerîn.

Arapça:

إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنشَرِينَ

Türkçe:

"İlk ölümümüzden başkası yok! Biz diriltilecek filan değiliz!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bizim ilk ölümümüzden başka bir şey yoktur. Biz tekrar diriltilecek değiliz.

Diyanet Vakfı:

"İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz."

İngilizce:

There is nothing beyond our first death, and we shall not be raised again.

Fransızca:

"Il n'y a pour nous qu'une mort, la première. Et nous ne seront pas ressuscités.

Almanca:

"Es ist nur unser erster Tod und wir werden nie auferstehen.

Rusça:

"Для нас есть только одна смерть, и мы не будем воскрешены.

Açıklama:
 
00:00

fe'tû biâbâinâ in küntüm ṣâdiḳîn.

Arapça:

فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Türkçe:

"Eğer doğru sözlülerseniz, atalarımızı geri getirin!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Eğer siz doğru söyleyen kimselerseniz babalarınızı bize getirin."

Diyanet Vakfı:

" Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin."

İngilizce:

Then bring (back) our forefathers, if what ye say is true!

Fransızca:

Faites donc revenir nos ancêtres, si vous êtes véridiques".

Almanca:

So bringt unsere Ahnen, solltet ihr wahrhaftig sein!"

Rusça:

Приведите же наших отцов, если вы говорите правду".

Açıklama:
 
00:00

ehüm ḫayrun em ḳavmü tübbe`iv velleẕîne min ḳablihim. ehleknâhüm. innehüm kânû mücrimîn.

Arapça:

أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ أَهْلَكْنَاهُمْ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ

Türkçe:

Onlar mı hayırlı yoksa Tübba' halkıyla onlardan önce gelenler mi? Onları helâk ettik; çünkü onlar, suç işlemiş insanlardı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tükba kavmi ile onlardan öncekiler mi? Biz onların hepsini de helak ettik. Çünkü onlar suçluydular.

Diyanet Vakfı:

Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları yok ettik, çünkü onlar suçlu idiler.

İngilizce:

What! Are they better than the people of Tubba and those who were before them? We destroyed them because they were guilty of sin.

Fransızca:

Sont-ils les meilleurs ou le peuple de Tubbaa et ceux qui les ont précédés ? Nous les avons fait périr parce que vraiment ils étaient criminels.

Almanca:

Sind sie etwa besser oder die Leute von Tubba' und diejenigen vor ihnen?! WIR richteten sie zugrunde. Gewiß, sie waren schwer verfehlende Leute!

Rusça:

Они лучше или же народ Тубба (Тобба) и их предшественники? Мы погубили их. Воистину, они были грешниками.

Açıklama:

Sayfalar

Sayfa 497 beslemesine abone olun.