
keẕâlik. veevraŝnâhâ ḳavmen âḫarîn.
Arapça:
كَذَٰلِكَ ۖ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ
Türkçe:
İşte böyle! Onlara başka bir toplumu mirasçı kıldık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık.
Diyanet Vakfı:
İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık.
İngilizce:
Thus (was their end)! And We made other people inherit (those things)!
Fransızca:
Il en fut ainsi et Nous fîmes qu'un autre peuple en hérita.
Almanca:
Solcherart! Und WIR überließen diese anderen Leuten zum Erbe.
Rusça:
Вот так! Мы позволили унаследовать это другому народу.
Açıklama:

femâ beket `aleyhimü-ssemâü vel'arḍu vemâ kânû münżarîn.
Arapça:
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنظَرِينَ
Türkçe:
Gök de ağlamadı onlar için yer de. Yüzlerine bakılmadı bile!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.
Diyanet Vakfı:
Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.
İngilizce:
And neither heaven nor earth shed a tear over them: nor were they given a respite (again).
Fransızca:
Ni le ciel ni la terre ne les pleurèrent et ils n'eurent aucun délai.
Almanca:
So weinten ihnen weder Himmel, noch Erde nach. Und ihnen wurde kein Aufschub gewährt.
Rusça:
Ни небо, ни земля не оплакивали их, и им не была предоставлена отсрочка.
Açıklama:

veleḳad necceynâ benî isrâîle mine-l`aẕâbi-lmühîn.
Arapça:
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ
Türkçe:
Yemin olsun, İsrailoğullarını, rezil edici bir azaptan kurtardık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki biz İsrailoğullarını o aşağılayıcı azabdan kurtardık.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan kurtardık.
İngilizce:
We did deliver aforetime the Children of Israel from humiliating Punishment,
Fransızca:
Et certes, Nous sauvâmes les Enfants d'Israël du châtiment avilissant
Almanca:
Und gewiß, bereits erretteten WIR die Kinder Israils von der erniedrigenden Peinigung,
Rusça:
Мы уже спасли сынов Исраила (Израиля) от унизительных страданий -
Açıklama:

min fir`avn. innehû kâne `âliyem mine-lmüsrifîn.
Arapça:
مِن فِرْعَوْنَ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِّنَ الْمُسْرِفِينَ
Türkçe:
Firavun'dan kurtardık. Firavun, haddi aşanların büyüklük taslayanlarından biriydi.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun'dan da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı.
Diyanet Vakfı:
Yani Firavun'dan. Çünkü o bir zorba idi, aşırı gidenlerdendi.
İngilizce:
Inflicted by Pharaoh, for he was arrogant (even) among inordinate transgressors.
Fransızca:
de Pharaon qui était hautain et outrancier.
Almanca:
von Pharao. Gewiß, er war ein Arroganter von den Maßlosen.
Rusça:
от Фараона. Воистину, он был надменен и был одним из преступающих границы дозволенного.
Açıklama:

veleḳadi-ḫternâhüm `alâ `ilmin `ale-l`âlemîn.
Arapça:
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى الْعَالَمِينَ
Türkçe:
Yemin olsun, biz onları bir ilim sayesinde âlemlere üstün kılmıştık.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki biz onları bilerek o zamanki alemlere üstün kıldık.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz İsrailoğullarına, bilerek, (kendi zamanlarında) alemlerin üstünde bir imtiyaz verdik.
İngilizce:
And We chose them aforetime above the nations, knowingly,
Fransızca:
A bon escient Nous les choisîmes parmi tous les peuples de l'univers ,
Almanca:
Und gewiß, bereits erwählten WIR sie nach Wissen vor den (anderen) Menschen 3 aus.
Rusça:
Мы избрали их и возвысили их над мирами на основании знания.
Açıklama:

veâteynâhüm mine-l'âyâti mâ fîhi belâüm mübîn.
Arapça:
وَآتَيْنَاهُم مِّنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُّبِينٌ
Türkçe:
Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan ayetler vermiştik.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onlara içinde apaçık bir imtihan bulunan mucizeler verdik.
Diyanet Vakfı:
Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan işaretler verdik.
İngilizce:
And granted them Signs in which there was a manifest trial
Fransızca:
et leur apportâmes des miracles de quoi les mettre manifestement à l'épreuve.
Almanca:
Und WIR ließen ihnen von den Ayat zuteil werden, worin deutliche Prüfung ist.
Rusça:
Мы даровали им знамения, в которых было заключено явное испытание (или явная милость).
Açıklama:

inne hâülâi leyeḳûlûn.
Arapça:
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَيَقُولُونَ
Türkçe:
Şimdi, şunlar tutmuş diyorlar ki:
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten şu kâfirler diyorlar ki:
Diyanet Vakfı:
Onlar (müşrikler) diyorlar ki:
İngilizce:
As to these (Quraish), they say forsooth:
Fransızca:
Ceux-là (les Mecquois) disent :
Almanca:
Gewiß, diese sagen doch:
Rusça:
Воистину, они непременно скажут:
Açıklama:

in hiye illâ mevtetüne-l'ûlâ vemâ naḥnü bimünşerîn.
Arapça:
إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنشَرِينَ
Türkçe:
"İlk ölümümüzden başkası yok! Biz diriltilecek filan değiliz!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bizim ilk ölümümüzden başka bir şey yoktur. Biz tekrar diriltilecek değiliz.
Diyanet Vakfı:
"İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz."
İngilizce:
There is nothing beyond our first death, and we shall not be raised again.
Fransızca:
"Il n'y a pour nous qu'une mort, la première. Et nous ne seront pas ressuscités.
Almanca:
"Es ist nur unser erster Tod und wir werden nie auferstehen.
Rusça:
"Для нас есть только одна смерть, и мы не будем воскрешены.
Açıklama:

fe'tû biâbâinâ in küntüm ṣâdiḳîn.
Arapça:
فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Türkçe:
"Eğer doğru sözlülerseniz, atalarımızı geri getirin!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer siz doğru söyleyen kimselerseniz babalarınızı bize getirin."
Diyanet Vakfı:
" Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin."
İngilizce:
Then bring (back) our forefathers, if what ye say is true!
Fransızca:
Faites donc revenir nos ancêtres, si vous êtes véridiques".
Almanca:
So bringt unsere Ahnen, solltet ihr wahrhaftig sein!"
Rusça:
Приведите же наших отцов, если вы говорите правду".
Açıklama:

ehüm ḫayrun em ḳavmü tübbe`iv velleẕîne min ḳablihim. ehleknâhüm. innehüm kânû mücrimîn.
Arapça:
أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ أَهْلَكْنَاهُمْ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ
Türkçe:
Onlar mı hayırlı yoksa Tübba' halkıyla onlardan önce gelenler mi? Onları helâk ettik; çünkü onlar, suç işlemiş insanlardı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tükba kavmi ile onlardan öncekiler mi? Biz onların hepsini de helak ettik. Çünkü onlar suçluydular.
Diyanet Vakfı:
Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları yok ettik, çünkü onlar suçlu idiler.
İngilizce:
What! Are they better than the people of Tubba and those who were before them? We destroyed them because they were guilty of sin.
Fransızca:
Sont-ils les meilleurs ou le peuple de Tubbaa et ceux qui les ont précédés ? Nous les avons fait périr parce que vraiment ils étaient criminels.
Almanca:
Sind sie etwa besser oder die Leute von Tubba' und diejenigen vor ihnen?! WIR richteten sie zugrunde. Gewiß, sie waren schwer verfehlende Leute!
Rusça:
Они лучше или же народ Тубба (Тобба) и их предшественники? Мы погубили их. Воистину, они были грешниками.
Açıklama:
Sayfalar
