
vemine-şşeyâṭîni mey yegûṣûne lehû veya`melûne `amelen dûne ẕâlik. vekünnâ lehüm ḥâfiżîn.
Türkçe:
Kendisi için dalgıçlık eden, daha başka iş de yapan bazı şeytanları da onun emrine verdik. Biz onları koruyup gözetiyorduk.
İngilizce:
And of the evil ones, were some who dived for him, and did other work besides; and it was We Who guarded them.
Fransızca:
et parmi les diables il en était qui plongeaient pour lui et faisaient d'autres travaux encore, et Nous les surveillions Nous-mêmes.
Almanca:
Und von den Satanen gab es welche, die für 2 ihn tauchten und andere Arbeit als diese verrichten. Und WIR waren über sie Wachende.
Rusça:
Среди дьяволов были такие, которые ныряли для него и выполняли другие работы. Мы стерегли их.
Arapça:
وَمِنَ الشَّيَاطِينِ مَن يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلًا دُونَ ذَٰلِكَ ۖ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun için dalgıçlık yapan ve bundan başka işler de gören şeytanlardan da onun buyruğu altına verdik. Onların hepsini biz gözetiyorduk.
Diyanet Vakfı:
Şeytanlar arasından da, onun için dalgıçlık eden (ve inciler çıkaran) ve bundan başka işler görenler vardı. Biz onları gözetim altında tutuyorduk.

veeyyûbe iẕ nâdâ rabbehû ennî messeniye-ḍḍurru veente erḥamü-rrâḥimîn.
Türkçe:
Ve Eyyûb... Rabbine şöyle yakarmıştı: "Dert/zorluk gelip çattı bana; sen, rahmet edenlerin en merhametlisisin!"
İngilizce:
And (remember) Job, when He cried to his Lord, "Truly distress has seized me, but Thou art the Most Merciful of those that are merciful."
Fransızca:
Et Job, quand il implora son Seigneur : "Le mal m'a touché. Mais Toi, tu es le plus miséricordieux des miséricordieux" !
Almanca:
Ebenfalls Ayyub, als er seinem HERRN rief: "Gewiß, mich traf das Schädigende und DU bist Derjenige, der mehr Gnade erweist als alle Gnade- Erweisenden."
Rusça:
Помяни также Айуба (Иова), который воззвал к своему Господу: "Воистину, меня коснулось зло, а ведь Ты - Милосерднейший из милосердных".
Arapça:
۞ وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eyyûb da: "Başıma bir bela geldi, (sana sığındım), sen merhametlilerin en merhametlisisin" diye Rabbine nida etti.
Diyanet Vakfı:
Eyyub'u da (an). Hani Rabbine: "Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin" diye niyaz etmişti.

festecebnâ lehû fekeşefnâ mâ bihî min ḍurriv veâteynâhü ehlehû vemiŝlehüm me`ahüm raḥmetem min `indinâ veẕikrâ lil`âbidîn.
Türkçe:
Hemen cevap verdik ona, kendisindeki derdi kaldırdık. Tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatırlatma olarak, ona ailesini ve beraberinde, benzerlerini de verdik.
İngilizce:
So We listened to him: We removed the distress that was on him, and We restored his people to him, and doubled their number,- as a Grace from Ourselves, and a thing for commemoration, for all who serve Us.
Fransızca:
Nous l'exauçâmes, enlevâmes le mal qu'il avait, lui rendîmes les siens et autant qu'eux avec eux, par miséricorde de Notre part et en tant que rappel aux adorateurs.
Almanca:
Dann erhörten WIR ihn, so entfernten WIR von ihm, was ihn an Schädigendem traf. Und WIR gaben ihm seine Familie und ihresgleichen noch dazu als Gnade von Uns und als Ermahnung für die Dienenden.
Rusça:
Мы ответили на его мольбу, устранили постигшее его зло и даровали ему его семью и вдобавок еще столько же в качестве милости от Нас и в назидание тем, кто поклоняется.
Arapça:
فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِن ضُرٍّ ۖ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنْ عِندِنَا وَذِكْرَىٰ لِلْعَابِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz de onun duasını kabul ettik de başına gelenleri kaldırdık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere, ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha verdik.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.

veismâ`île veidrîse veẕe-lkifl. küllüm mine-ṣṣâbirîn.
Türkçe:
İsmail, İdris, Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi.
İngilizce:
And (remember) Isma'il, Idris, and Zul-kifl, all (men) of constancy and patience;
Fransızca:
Et Ismaël, Idris et Zul-Kifl qui étaient tous endurants;
Almanca:
Ebenfalls Isma'il, Idris und Dhal-kifl - sie alle waren von den sich in Geduld Übenden.
Rusça:
Помяни также Исмаила (Измаила), Идриса, Зуль Кифла. Все они были из числа терпеливых.
Arapça:
وَإِسْمَاعِيلَ وَإِدْرِيسَ وَذَا الْكِفْلِ ۖ كُلٌّ مِّنَ الصَّابِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İsmail, İdris ve Zülkifl'i de (hatırla). Onların hepsi de sabredenlerdendi.
Diyanet Vakfı:
İsmail'i, İdris'i ve Zülkifi de (yadet). Hepsi de sabreden kimselerdendi.

veedḫalnâhüm fî raḥmetinâ. innehüm mine-ṣṣâliḥîn.
Türkçe:
Hepsini rahmetimize soktuk. Onlar hak ve barış için çalışanlardandı.
İngilizce:
We admitted them to Our mercy: for they were of the righteous ones.
Fransızca:
que Nous fîmes entrer en Notre miséricorde car ils étaient vraiment du nombre des gens de bien.
Almanca:
Und WIR ließen sie in Unsere Gnade eintreten. Gewiß, sie waren von den gottgefällig Guttuenden.
Rusça:
Мы ввели их в Нашу милость, поскольку они были одними из праведников.
Arapça:
وَأَدْخَلْنَاهُمْ فِي رَحْمَتِنَا ۖ إِنَّهُم مِّنَ الصَّالِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onları da rahmetimizin içine aldık. Onlar gerçekten salih olanlardandı.
Diyanet Vakfı:
Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdendi.

veẕe-nnûni iẕ ẕehebe mügâḍiben feżanne el len naḳdira `aleyhi fenâdâ fi-żżulümâti el lâ ilâhe illâ ente sübḥânek. innî küntü mine-żżâlimîn.
Türkçe:
Ve Zünnûn. Hani, kızarak gitmişti de ona asla güç yetiremeyeceğimizi/ölçüyü kendisine uygulamayacağımızı sanmıştı. Sonra, karanlıkların bağrında şöyle yakardı: "Senden başka ilah yok, tespih ederim seni! Kuşkusuz, ben zalimlerden oldum."
İngilizce:
And remember Zun-nun, when he departed in wrath: He imagined that We had no power over him! But he cried through the deptHs of darkness, "There is no god but thou: glory to thee: I was indeed wrong!"
Fransızca:
Et Zun-Nun (Jonas) quand il partit, irrité. Il pensa que Nous N'allions pas l'éprouver. Puis il fit, dans les ténèbres, l'appel que voici : "Pas de divinité à part Toi ! Pureté a Toi ! J'ai été vraiment du nombre des injustes".
Almanca:
Ebenfalls Dhan-nun, als er wütend fortging und dachte, daß WIR ihm dies nicht bestimmen werden, dann rief er in den Finsternissen: "Es gibt keine Gottheit außer Dir, gepriesen-erhaben bist DU, ich gehörte gewiß zu den Unrecht- Begehenden."
Rusça:
Помяни также человека в рыбе (Иону), который ушел в гневе и подумал, что Мы не справимся с ним. Он воззвал из мрака: "Нет божества, кроме Тебя! Пречист Ты! Воистину, я был одним из беззаконников!"
Arapça:
وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَىٰ فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَٰهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Zünnun'u (balık sahibi Yunus'u) da hatırla. Hani o, öfkelenerek gitmişti de, bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonunda karanlıklar içinde: "Senden başka ilâh yoktur, sen münezzehsin, Şüphesiz ben haksızlık edenlerden oldum" diye seslenmişti.
Diyanet Vakfı:
Zünnun'u da (Yunus'u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: "Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti.

festecebnâ lehû venecceynâhü mine-lgamm. vekeẕâlike nünci-lmü'minîn.
Türkçe:
Hemen imdadına yetiştik. Gamdan kurtardık onu. İnananları işte böyle kurtarırız biz!
İngilizce:
So We listened to him: and delivered him from distress: and thus do We deliver those who have faith.
Fransızca:
Nous l'exauçâmes et le sauvâmes de son angoisse. Et c'est ainsi que Nous sauvons les croyants.
Almanca:
Dann erhörten WIR ihn und erretteten ihn von der Not. Und solcherart erretten WIR die Mumin.
Rusça:
Мы ответили на его мольбу и спасли его от печали. Так Мы спасаем верующих.
Arapça:
فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ ۚ وَكَذَٰلِكَ نُنجِي الْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz de duasını kabul ile icabet ettik, kendisini üzüntüden kurtardık. İşte biz iman edenleri böyle kurtarırız.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.

vezekeriyyâ iẕ nâdâ rabbehû rabbi lâ teẕernî ferdev veente ḫayru-lvâriŝîn.
Türkçe:
Ve Zekeriyya. Hani, Rabbine yakarmıştı: "Rabbim, beni yapayalnız, bir başıma bırakma! Sen, Vâris olanların/mirasçıların en hayırlısısın!"
İngilizce:
And (remember) Zakariya, when he cried to his Lord: "O my Lord! leave me not without offspring, though thou art the best of inheritors."
Fransızca:
Et Zacharie, quand il implora son Seigneur : "Ne me laisse pas seul, Seigneur, alors que Tu es le meilleur des héritiers".
Almanca:
Ebenfalls Zakaria, als er seinen HERRN rief: "Mein HERR! Lasse mich nicht als Einzelnen und DU bist Der Beste der Nachbleibenden."
Rusça:
Помяни также Закарийу (Захарию), который воззвал к своему Господу: "Господи! Не оставляй меня одиноким, и Ты - Наилучший из наследников".
Arapça:
وَزَكَرِيَّا إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Zekeriya da hani Rabbine: "Rabbim! Beni tek başıma bırakma, sen varislerin en hayırlısısın" diye nida etmişti.
Diyanet Vakfı:
Zekeriyya'yı da (an). Hani o, Rabbine şöyle niyaz etmişti: Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen, varislerin en hayırlısısın, (her şey sonunda senindir).

festecebnâ leh. vevehebnâ lehû yaḥyâ veaṣlaḥnâ lehû zevceh. innehüm kânû yüsâri`ûne fi-lḫayrâti veyed`ûnenâ ragabev verahebâ. vekânû lenâ ḫâşi`în.
Türkçe:
Kendisine hemen cevap vermiş. Yahya'yı ona hediye etmiş, karısını kendisi için doğurmaya elverişli hale getirmiştik. Onlar, hayırlarda yarışırlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı. Onlar, bize ürpererek saygı gösterirlerdi.
İngilizce:
So We listened to him: and We granted him Yahya: We cured his wife's (Barrenness) for him. These (three) were ever quick in emulation in good works; they used to call on Us with love and reverence, and humble themselves before Us.
Fransızca:
Nous l'exauçâmes, lui donnâmes Yahya et guérîmes son épouse . Ils concouraient au bien et Nous invoquaient par amour et par crainte. Et ils étaient humbles devant Nous.
Almanca:
Dann erhörten WIR ihn und schenkten ihm Yahya und machten ihm seine Frau fruchtbar. Gewiß, sie pflegten, zum Verrichten des gottgefällig Guten zu eilen und an Uns Bittgebete aus Liebe und aus Ehrfurcht zu richten. Und sie waren Uns gegenüber Demütige.
Rusça:
Мы ответили на его мольбу, даровали ему Йахйу (Иоанна) и сделали его жену способной на это. Воистину, они спешили творить добро, взывали к Нам с надеждой и страхом и были смиренны перед Нами.
Arapça:
فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَىٰ وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا ۖ وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz de duasını kabul ile icabet ettik de kendisine Yahya'yı ihsan ettik. Ve eşini (doğum yapmaya) elverişli hale getirdik. Doğrusu onlar iyiliklerde yarışıyorlar, umarak ve korkarak bize yalvarıyorlardı. Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Biz onun da duasını kabul ettik ve ona Yahya'yı verdik; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar (bütün bu peygamberler), hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler.
