Cuz 9

feelḳâ `aṣâhü feiẕâ hiye ŝü`bânüm mübîn.

Türkçe:
Bunun üzerine Mûsa, asasını yere attı; birden korkunç bir ejderha oluverdi o.
İngilizce:
Then (Moses) threw his rod, and behold! it was a serpent, plain (for all to see)!
Fransızca:
Il jeta son bâton et voilà que c' était un serpent évident.
Almanca:
So warf er seinen Stock und er wurde zu einer sichtbaren Schlange.
Rusça:
Он бросил свой посох, и тот превратился в явную змею.
Arapça:
فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine Musa, asâsını yere bırakıverdi, o da birdenbire kocaman bir ejderha kesiliverdi.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine Musa asasını yere attı. O hemen apaçık bir ejderha oluverdi!

veneza`a yedehû feiẕâ hiye beyḍâü linnâżirîn.

Türkçe:
Elini çekip çıkardı; birden o el, bakanların önünde bembeyaz kesildi.
İngilizce:
And he drew out his hand, and behold! it was white to all beholders!
Fransızca:
Et il sortit sa main et voilà quelle était blanche (éclatante), pour ceux qui regardaient.
Almanca:
Dann zog er seine Hand (aus dem Hemd) heraus und sie wurde hell für die Zuschauer.
Rusça:
Затем он вытащил руку, и она стала белой для смотрящих.
Arapça:
وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve Musa elini koynundan çıkarıverdi, eli bembeyaz olmuş, bakanların gözünü kamaştırıyordu.
Diyanet Vakfı:
Ve elini (cebinden) çıkardı. Birdenbire o da seyredenlere bembeyaz görünüverdi.

ḳâle-lmeleü min ḳavmi fir`avne inne hâẕâ lesâḥirun `alîm.

Türkçe:
Firavun toplumunun kodamanları şöyle konuştular: "Bu adam gerçekten çok bilgili bir büyücü."
İngilizce:
Said the Chiefs of the people of Pharaoh: "This is indeed a sorcerer well-versed.
Fransızca:
Les notables du peuple de Pharaon dirent : "Voilà, certes, un magicien chevronné.
Almanca:
Die Entscheidungsträger vom Pharaos Leuten sagten: "Gewiß, dieser ist doch ein im Wissen fundierter Magier!
Rusça:
Знать из народа Фараона сказала: "Воистину, он - знающий колдун.
Arapça:
قَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِ فِرْعَوْنَ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun'un kavminden ileri gelenler, "Muhakkak bu çok bilgili bir sihirbazdır." dediler.
Diyanet Vakfı:
Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: Bu çok bilgili bir sihirbazdır.

yürîdü ey yuḫriceküm min arḍiküm. femâẕâ te'mürûn.

Türkçe:
"Sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne diyorsunuz?"
İngilizce:
His plan is to get you out of your land: then what is it ye counsel?
Fransızca:
Il veut vous expulser de votre pays." - "Alors, que commandez-vous ? "
Almanca:
Er will euch aus eurem Land heraustreiben. Was empfehlt ihr nun?"
Rusça:
Он хочет вывести вас из вашей страны. Что же вы посоветуете?"
Arapça:
يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُمْ ۖ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. (Firavun): "O halde siz ne diyorsunuz?" dedi.
Diyanet Vakfı:
O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?

ḳâlû ercih veeḫâhü veersil fi-lmedâini ḥâşirîn.

Türkçe:
Dediler ki: "Onu kardeşiyle birlikte alıkoy. Ve şehirlere, toplayıcılar gönder."
İngilizce:
They said: "Keep him and his brother in suspense (for a while); and send to the cities men to collect-
Fransızca:
Ils dirent : "Fais-le attendre, lui et son frère, et envoie des rassembleurs dans les villes,
Almanca:
Sie sagten: "Halte ihn mit seinem Bruder hin, und schicke in die Städte Boten,
Rusça:
Они сказали: "Повремени с ним и его братом и разошли по городам сборщиков,
Arapça:
قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَأَرْسِلْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar da "onu ve kardeşini beklet, şehirlere de toplayıcılar gönder." dediler.
Diyanet Vakfı:
Dediler ki: Onu da kardeşini de beklet; şehirlere toplayıcılar (memurlar) yolla.

ye'tûke bikülli sâḥirin `alîm.

Türkçe:
"Her bilgin büyücüyü sana getirsinler."
İngilizce:
And bring up to thee all (our) sorcerers well-versed."
Fransızca:
qui t'amèneront tout magicien averti.
Almanca:
die dir jeden im Wissen fundierten Magier holen."
Rusça:
чтобы они привели к тебе всех знающих колдунов".
Arapça:
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.
Diyanet Vakfı:
Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler.

vecâe-sseḥaratü fir`avne ḳâlû inne lenâ leecran in künnâ naḥnü-lgâlibîn.

Türkçe:
Büyücüler Firavun'a gelip dediler ki: "Eğer galip gelen biz olursak bize iyi bir ödül var mı?"
İngilizce:
So there came the sorcerers to Pharaoh: They said, "of course we shall have a (suitable) reward if we win!"
Fransızca:
Et les magiciens vinrent à Pharaon en disant : "Y aura-t-il vraiment une récompense pour nous, si nous sommes les vainqueurs ? "
Almanca:
Und die Magier kamen zu Pharao, sie sagten: "Gibt es für uns sicher eine Belohnung, wenn wir die Sieger werden?"
Rusça:
Колдуны пришли к Фараону и сказали: "Если мы одержим верх, то нам полагается вознаграждение!"
Arapça:
وَجَاءَ السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالُوا إِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O sihirbazlar Firavun'a geldiler: "Galip gelirsek bize muhakkak mükâfat var değil mi?" dediler.
Diyanet Vakfı:
Sihirbazlar Firavun'a geldi ve: Eğer üstün gelen biz olursak, bize kesin bir mükafat var mı? dediler.

ḳâle ne`am veinneküm lemine-lmüḳarrabîn.

Türkçe:
"Evet, dedi, ayrıca siz benim en yakınlarımdan olacaksınız."
İngilizce:
He said: "Yea, (and more),- for ye shall in that case be (raised to posts) nearest (to my person)."
Fransızca:
Il dit : "Oui, et vous serez certainement du nombre de mes rapprochés".
Almanca:
Er sagte: "Ja! Und gewiß ihr werdet doch von den engen Vertrauten sein."
Rusça:
Он сказал: "Да, вы станете одними из приближенных".
Arapça:
قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Evet dedi (Firavun), "Üstelik o zaman benim yakınlarımdan olacaksınız."
Diyanet Vakfı:
(Firavun): Evet hem de siz mutlaka yakınlarımdan olacaksınız, dedi.

ḳâlû yâ mûsâ immâ en tülḳiye veimmâ en nekûne naḥnü-lmülḳîn.

Türkçe:
Sihirbazlar şöyle dediler: "Ey Mûsa! Sen mi hünerini ortaya atacaksın yoksa biz mi hünerlerimizi sergileyelim?"
İngilizce:
They said: "O Moses! wilt thou throw (first), or shall we have the (first) throw?"
Fransızca:
Ils dirent : "ô Moïse, ou bien tu jetteras (le premier), ou bien nous serons les premiers à jeter" .
Almanca:
Sie sagten: "Musa! Entweder wirfst du oder wir sind die (ersten) Werfer."
Rusça:
Они сказали: "О Муса (Моисей)! Либо ты бросишь, либо бросим мы".
Arapça:
قَالُوا يَا مُوسَىٰ إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ نَحْنُ الْمُلْقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sihirbazlar, Musa'ya: "Ey Musa! Önce sen mi hünerini ortaya koyacaksın, yoksa biz mi?" dediler.
Diyanet Vakfı:
(Sihirbazlar), Ey Musa sen mi (önce) atacaksın, yoksa atanlar biz mi olalım? dediler.

ḳâle elḳû. felemmâ elḳav seḥarû a`yüne-nnâsi vesterhebûhüm vecâû bisiḥrin `ażîm.

Türkçe:
"Siz sergileyin." dedi. Hünerlerini ortaya atınca, halkın gözlerini büyülediler, onları dehşete düşürdüler. Çok büyük bir büyü sergilediler.
İngilizce:
Said Moses: "Throw ye (first)." So when they threw, they bewitched the eyes of the people, and struck terror into them: for they showed a great (feat of) magic.
Fransızca:
"Jetez" dit-il. Puis lorsqu'ils eurent jeté, ils ensorcelèrent les yeux des gens et les épouvantèrent, et vinrent avec une puissante magie.
Almanca:
Er sagte: "Werft ihr!" Und als sie geworfen hatten, haben sie die Augen der Menschen verzaubert und ihnen Angst eingejagt. Und sie vollbrachten gewaltige Magie.
Rusça:
Он сказал: "Бросайте!" Когда же они бросили, то очаровали взоры людей, вселили в них страх и явили великое колдовство.
Arapça:
قَالَ أَلْقُوا ۖ فَلَمَّا أَلْقَوْا سَحَرُوا أَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَاءُوا بِسِحْرٍ عَظِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa, "Siz atın" dedi. Atacaklarını atınca herkesin gözünü büyülediler ve onları dehşete düşürdüler. Doğrusu büyük bir sihir gösterdiler.
Diyanet Vakfı:
"Siz atın" dedi. Onlar atınca, insanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir gösterdiler.

Sayfalar

Cuz 9 beslemesine abone olun.