Cuz 22

yâ eyyühe-lleẕîne âmenü-tteḳu-llâhe veḳûlû ḳavlen sedîdâ.

Türkçe:
Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve sağlam söz seyleyin!
İngilizce:
O ye who believe! Fear Allah, and (always) say a word directed to the Right:
Fransızca:
ô vous qui croyez ! Craignez Allah et parlez avec droiture.
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Handelt Taqwa gemäß ALLAH gegenüber und sagt ein zutreffendes Wort,
Rusça:
О те, которые уверовали! Бойтесь Аллаха и говорите правое слово.
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sağlam söz söyleyin,
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin.

yuṣliḥ leküm a`mâleküm veyagfir leküm ẕünûbeküm. vemey yüṭi`i-llâhe verasûlehû feḳad fâze fevzen `ażîmâ.

Türkçe:
Ki Allah amellerinizi barışa/hayra yarayışlı kılsın, günahlarınızı affetsin. Allah'a ve O'nun resulüne itaat eden, büyük bir başarı elde etmiştir.
İngilizce:
That He may make your conduct whole and sound and forgive you your sins: He that obeys Allah and His Messenger, has already attained the highest achievement.
Fransızca:
afin qu'Il améliore vos actions et vous pardonne vos péchés. Quiconque obéit à Allah et à Son messager obtient certes une grande réussite.
Almanca:
dann läßt ER für euch eure Taten gut machen und vergibt euch eure Verfehlungen. Und wer ALLAH und Seinem Gesandten gehorcht, der erzielte bereits einen gewaltigen Erfolg.
Rusça:
Тогда Он исправит для вас ваши дела и простит вам ваши грехи. А кто повинуется Аллаху и Его Посланнику, тот уже достиг великого успеха.
Arapça:
يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ ۗ وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ki (Allah) işlerinizi yoluna koysun ve günahlarınızı bağışlasın. Her kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse, o gerçekten büyük murada ermiştir.
Diyanet Vakfı:
(Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.

innâ `araḍne-l'emânete `ale-ssemâvâti vel'arḍi velcibâli feebeynâ ey yaḥmilnehâ veeşfaḳne minhâ veḥamelehe-l'insân. innehû kâne żalûmen cehûlâ.

Türkçe:
Biz emâneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi.
İngilizce:
We did indeed offer the Trust to the Heavens and the Earth and the Mountains; but they refused to undertake it, being afraid thereof: but man undertook it;- He was indeed unjust and foolish;-
Fransızca:
Nous avions proposé aux cieux, à la terre et aux montagnes la responsabilité (de porter les charges de faire le bien et d'éviter le mal). Ils ont refusé de la porter et en ont eu peur, alors que l'homme s'en est chargé; car il est très injuste [envers lui-même] et très ignorant.
Almanca:
Gewiß, würden WIR Al-amana den Himmeln, der Erde und den Bergen anbieten, würden sie sich weigern, es auf sich zu nehmen, und würden sich davor fürchten, doch der Mensch nahm es auf sich. Gewiß, er war äußerst unrecht-begehend, äußerst unwissend.
Rusça:
Мы предложили небесам, земле и горам взять на себя ответственность, но они отказались нести ее и испугались этого, а человек взялся нести ее. Воистину, он является несправедливым и невежественным.
Arapça:
إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ ۖ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O gerçekten çok zalim ve çok cahildir.
Diyanet Vakfı:
Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.

liyü`aẕẕibe-llâhü-lmünâfiḳîne velmünâfiḳâti velmüşrikîne velmüşrikâti veyetûbe-llâhü `ale-lmü'minîne velmü'minât. vekâne-llâhü gafûrar raḥîmâ.

Türkçe:
Bunun böyle olması, Allah'ın; ikiyüzlü erkeklerle ikiyüzlü kadınlara, şirke sapmış erkeklerle şirke sapmış kadınlara azap etmesi, mümin erkeklerle mümin kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
İngilizce:
(With the result) that Allah has to punish the Hypocrites, men and women, and the Unbelievers, men and women, and Allah turns in Mercy to the Believers, men and women: for Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.
Fransızca:
[Il en est ainsi] afin qu'Allah châtie les hypocrites, hommes et femmes, et les associateurs et les associatrices, et Allah accueille le repentir des croyants et des croyantes. Allah est Pardonneur et Miséricordieux.
Almanca:
(Es geschah), damit ALLAH die Munafiq-Männer, die Munafiq-Frauen, dieMuschrik-Männer und dieMuschrik-Frauen peinigt. Und ALLAH vergibt den Mumin-Männern und den Mumin-Frauen. Und ALLAH ist immer allvergebend, allgnädig.
Rusça:
Это произошло для того, чтобы Аллах наказал лицемеров и лицемерок, многобожников и многобожниц и принял покаяния верующих мужчин и верующих женщин. Аллах - Прощающий, Милосердный.
Arapça:
لِّيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü Allah münafık erkeklerle münafık kadınlara, müşrik erkeklerle müşrik kadınlara azab edecek, mümin erkeklerle mümin kadınların da tevbelerini kabul edecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Diyanet Vakfı:
(Allah bu emaneti insana vermek suretiyle), münafık erkeklere ve münafık kadınlara, müşrik erkeklere ve müşrik kadınlara azap edecek, inanan erkeklerin ve inanan kadınların da tevbesini kabul buyuracaktır. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

elḥamdü lillâhi-lleẕî lehû mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍi velehü-lḥamdü fi-l'âḫirah. vehüve-lḥakîmü-lḫabîr.

Türkçe:
Hamt, göklerde ve yerde bulunanlar kendisine ait olan Allah'adır. Ölüm ötesi âlemde de hamt yalnız O'nadır. Hakîm'dir O, Habîr'dir.
İngilizce:
Praise be to Allah, to Whom belong all things in the heavens and on earth: to Him be Praise in the Hereafter: and He is Full of Wisdom, acquainted with all things.
Fransızca:
Louange à Allah à qui appartient tout ce qui est dans les cieux et tout ce qui est sur la terre. Et louange à Lui dans l'au-delà. Et c'est Lui le Sage, le Parfaitement Connaisseur.
Almanca:
Alles Lob gebührt ALLAH, Dem alles gehört, was in den Himmeln und was auf Erden ist. Auch Ihm gebührt alles Lob im Jenseits. Und ER ist Der Allweise, Der Allkundige.
Rusça:
Хвала Аллаху, Которому принадлежит то, что на небесах, и то, что на земле. Ему же надлежит хвала в Последней жизни. Он - Мудрый, Ведающий.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي الْآخِرَةِ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hamd, o Allah'ındır ki göklerde ne var, yerde ne varsa hep O'nundur. Ahirette de hamd O'nundur. O hüküm ve himet sahibidir, herşeyden haberdardır.
Diyanet Vakfı:
Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah'a mahsustur. Ahirette de hamd O'na mahsustur. O, hikmet sahibidir, (her şeyden) haberi olandır.

ya`lemü mâ yelicü fi-l'arḍi vemâ yaḫrucü minhâ vemâ yenzilü mine-ssemâi vemâ ya`rucü fîhâ. vehüve-rraḥîmü-lgafûr.

Türkçe:
Yerin içine gireni, oradan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni o bilir. Rahîm'dir O, Gafûr'dur.
İngilizce:
He knows all that goes into the earth, and all that comes out thereof; all that comes down from the sky and all that ascends thereto and He is the Most Merciful, the Oft-Forgiving.
Fransızca:
Il sait qui pénètre en terre et qui en sort, ce qui descend du ciel et ce qui y remonte. Et c'est Lui le Miséricordieux, le Pardonneur.
Almanca:
ER weiß, was in die Erde hineingeht, was aus ihr herauskommt, und was vom Himmel hinabkommt, und in ihn hinaufsteigt. Und ER ist Der Allgnädige, Der Allvergebende.
Rusça:
Он знает то, что входит в землю, и то, что выходит из нее, и то, что нисходит с неба, и то, что восходит на него. Он - Милосердный, Прощающий.
Arapça:
يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا ۚ وَهُوَ الرَّحِيمُ الْغَفُورُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yere ne giriyor ve ondan ne çıkıyor, gökten ne iniyor ve ona ne çıkıyorsa (Allah) hepsini bilir. O çok merhamet edicidir. Çok bağışlayıcıdır.
Diyanet Vakfı:
Yerin içine gireni ve ondan çıkanı; gökten ineni, oraya çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır.

veḳâle-lleẕîne keferû lâ te'tîne-ssâ`ah. ḳul belâ verabbî lete'tiyenneküm `âlimi-lgaybi. lâ ya`zübü `anhü miŝḳâlü ẕerratin fi-ssemâvâti velâ fi-l'arḍi velâ aṣgaru min ẕâlike velâ ekberu illâ fî kitâbim mübîn.

Türkçe:
Küfre sapanlar şöyle dediler: "Kıyamet saati bize gelmez!" De ki: "Hayır, öyle değil! Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki, o size mutlaka ve mutlaka gelecektir! Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile Rabbimden gizli kalmaz. Zerreden daha küçük veya daha büyük hiçbir istisna olmamak üzere, her şey apaçık bir Kitap'ta belirlenmiştir;
İngilizce:
The Unbelievers say, "Never to us will come the Hour": Say, "Nay! but most surely, by my Lord, it will come upon you;- by Him Who knows the unseen,- from Whom is not hidden the least little atom in the heavens or on earth: Nor is there anything less than that, or greater, but is in the Record Perspicuous:
Fransızca:
Ceux qui ne croient pas disent : "L'Heure de nous viendra pas" . Dis : "Par mon Seigneur ! Très certainement, elle vous viendra. [Mon Seigneur] le Connaisseur de l'Inconnaissable. Rien ne Lui échappe fût-il du poids d'un atome dans les cieux, comme sur la terre. Et rien n'existe de plus petit ni de plus grand, qui ne soit inscrit dans un Livre explicite.
Almanca:
Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, sagten: "Die Stunde wird zu uns nicht kommen." Sag: "Doch, mit Sicherheit, bei meinem HERRN! Sie wird doch zu euch kommen. ER ist Der Allwissende vom Verborgenen. Verborgen bleibt Ihm nicht das Gewicht eines Stäubchens weder in den Himmeln, noch auf Erden, auch weder kleiner als dies, noch größer als dies, außer daß es in einer deutlichen Schrift ist,
Rusça:
Неверующие сказали: "Час не наступит для нас". Скажи: "Нет, клянусь моим Господом, Ведающим сокровенное! Он непременно наступит для вас. Ни на небесах, ни на земле не ускользнет от Него даже то, что весом с мельчайшую частицу, или меньше нее, или больше нее. Все это есть в ясном Писании,
Arapça:
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَأْتِينَا السَّاعَةُ ۖ قُلْ بَلَىٰ وَرَبِّي لَتَأْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِ ۖ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ وَلَا أَصْغَرُ مِن ذَٰلِكَ وَلَا أَكْبَرُ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnkâr edenler: "Bize o kıyamet saati gelmez." dediler. De ki: "Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbim hakkı için kıyamet size mutlaka gelecektir. O'nun ilminden göklerde ve yerde zerre kadar bir şey kaçmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi muhakkak açık bir kitaptadır."
Diyanet Vakfı:
İnkarcılar: Kıyamet bize gelmeyecek, dediler. De ki: Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır).

liyecziye-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti. ülâike lehüm magfiratüv verizḳun kerîm.

Türkçe:
Ki Allah, iman edip hayra ve barışa yönelik işler sergileyenleri ödüllendirsin. İşte bunlar için bir bağışlanma ve kutlu-bereketli bir rızık vardır."
İngilizce:
That He may reward those who believe and work deeds of righteousness: for such is Forgiveness and a Sustenance Most Generous."
Fransızca:
afin qu'Il récompense ceux qui croient et accomplissent les bonnes oeuvres. Pour ceux-ci, il y aura un pardon et un don généreux.
Almanca:
damit ER denjenigen vergilt, die den Iman verinnerlicht und gottgefällig Gutes getan haben. Für diese ist Vergebung und edles Rizq bestimmt.
Rusça:
дабы Он воздал тем, которые уверовали и совершали праведные деяния. Именно им уготованы прощение и щедрый удел".
Arapça:
لِّيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ۚ أُولَٰئِكَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü Allah iman edip iyi ameller işleyenlere mükafat verecektir. İşte onlar için bir mağfiret ve cömertçe verilmiş bol rızık vardır.
Diyanet Vakfı:
Allah, inanıp iyi işler yapanları mükafatlandırmak için (her şeyi açık bir kitapta tesbit etmiştir). Onlar için büyük bir mağfiret ve güzel bir rızık vardır.

velleẕîne se`av fî âyâtinâ mü`âcizîne ülâike lehüm `aẕâbüm mir riczin elîm.

Türkçe:
Ayetlerimizi hükümsüz kılmak uğruna koşuşup duranlar var ya, onlar için pislikten, inletici bir azap vardır.
İngilizce:
But those who strive against Our Signs, to frustrate them,- for such will be a Penalty,- a Punishment most humiliating.
Fransızca:
Et ceux qui s'efforcent de rendre vains Nos versets, ceux-là auront le châtiment d'un supplice douloureux.
Almanca:
Doch diejenigen, die gegen Unsere Ayat in Widerspenstigkeit vorgehen, für diese ist eine Peinigung aus qualvoller Bestrafung bestimmt.
Rusça:
А тем, которые старались ослабить Наши знамения, уготованы страдания от мучительного наказания.
Arapça:
وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِّن رِّجْزٍ أَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlara gelince, onlar için de pek kötü ve elem verici bir azab vardır.
Diyanet Vakfı:
Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışırcasına uğraşanlar için de, en kötüsünden, elem verici bir azap vardır.

veyere-lleẕîne ûtü-l`ilme-lleẕî ünzile ileyke mir rabbike hüve-lḥaḳḳa veyehdî ilâ ṣirâṭi-l`azîzi-lḥamîd.

Türkçe:
Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilenin, hakkın ta kendisi olduğunu, Hamîd ve Azîz olan Allah'ın yoluna kılavuzladığını görürler.
İngilizce:
And those to whom knowledge has come see that the (Revelation) sent down to thee from thy Lord - that is the Truth, and that it guides to the Path of the Exalted (in might), Worthy of all praise.
Fransızca:
Et ceux à qui le savoir a été donné voient qu'on t'a fait descendre de la part de ton Seigneur est la vérité qui guide au chemin du Tout Puissant, du Digne de Louange.
Almanca:
Und diejenigen, denen das Wissen zuteil wurde, sehen das, was dir von deinem HERRN hinabgesandt wurde, als das Wahre und daß es zum Wege Des Allwürdigen, Des Alllobenswürdigen rechtleitet.
Rusça:
Те, которым даровано знание, видят, что ниспосланное тебе от твоего Господа есть истина, которая ведет к пути Могущественного, Достохвального.
Arapça:
وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ هُوَ الْحَقَّ وَيَهْدِي إِلَىٰ صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendilerine ilim verilmiş olanlar görüyorlar ki, Rabbinden sana indirilen Kur'ân, hakkın kendisidir. O, gücüne nihayet olmayan, her hamde lâyık bulunan Allah'ın yolunu gösteriyor.
Diyanet Vakfı:
Kendilerine bilgi verilenler, Rabbinden sana indirilenin (Kur'an'ın) gerçek olduğunu bilir; onun, mutlak galip ve övgüye layık olan (Allah'ın) yoluna ilettiğini görürler.

Sayfalar

Cuz 22 beslemesine abone olun.