
ḳul sîrû fi-l'arḍi fenżurû keyfe bedee-lḫalḳa ŝümme-llâhü yünşiü-nneş'ete-l'âḫirah. inne-llâhe `alâ külli şey'in ḳadîr.
Türkçe:
De ki: "Yeryüzünde dolaşın da yaratılışın nasıl başladığına bir bakın. İleride Allah öteki oluşmaya da vücut verecektir. Allah, her şeye Kadîr'dir.
İngilizce:
Say: "Travel through the earth and see how Allah did originate creation; so will Allah produce a later creation: for Allah has power over all things.
Fransızca:
Dis : "Parcourez la terre et voyez comment Il a commencé la création. Puis comment Allah crée la génération ultime. Car Allah est Omnipotent".
Almanca:
Sag: "Zieht auf der Erde umher, dann seht nach, wie die Schöpfung begann. Dann wird ALLAH das letzte Entstehen entstehen lassen. Gewiß, ALLAH ist über alles allmächtig.
Rusça:
Скажи: "Постранствуйте по земле и посмотрите, как Он создал творение в первый раз. Затем Аллах создаст конечное творение (воскресит мертвых). Воистину, Аллах способен на всякую вещь.
Arapça:
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ بَدَأَ الْخَلْقَ ۚ ثُمَّ اللَّهُ يُنشِئُ النَّشْأَةَ الْآخِرَةَ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır." Gerçekten Allah her şeye kadirdir.
Diyanet Vakfı:
De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.

yü`aẕẕibü mey yeşâü veyerḥamü mey yeşâ'. veileyhi tuḳlebûn.
Türkçe:
Dilediğine/dileyene azap eder, dilediğine/dileyene rahmet eder. O'na döndürüleceksiniz.
İngilizce:
He punishes whom He pleases, and He grants Mercy to whom He pleases, and towards Him are ye turned.
Fransızca:
Il châtie qui Il veut et fait miséricorde à qui Il veut; c'est vers Lui que vous serez ramenés.
Almanca:
ER peinigt, wen ER will, und ER erweist Gnade, wem ER will. Und zu Ihm werdet ihr zurückgebracht.
Rusça:
Он подвергает мучениям, кого пожелает, и милует, кого пожелает, и к Нему вы будете возвращены.
Arapça:
يُعَذِّبُ مَن يَشَاءُ وَيَرْحَمُ مَن يَشَاءُ ۖ وَإِلَيْهِ تُقْلَبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, dilediğine azab eder, dilediğine rahmet eder. Ancak O'na döndürüleceksiniz.
Diyanet Vakfı:
O, dilediğine azabeder, dilediğini esirger. Ancak O'na döndürüleceksiniz.

vemâ entüm bimü`cizîne fi-l'arḍi velâ fi-ssemâ'. vemâ leküm min dûni-llâhi miv veliyyiv velâ neṣîr.
Türkçe:
Siz ne yerde ne de gökte kimseyi âciz bırakamazsınız. Ve sizin, Allah'tan başka ne bir dostunuz vardır ne de bir yardımcınız.
İngilizce:
Not on earth nor in heaven will ye be able (fleeing) to frustrate (his Plan), nor have ye, besides Allah, any protector or helper.
Fransızca:
Et vous ne pourrez vous opposer à Sa puissance ni sur terre, ni au ciel; et il n'y a pas pour vous, en dehors d'Allah, ni allié ni secoureur.
Almanca:
Und ihr macht (Ihm) weder auf Erden noch im Himmel zu schaffen. Und ihr habt anstelle von ALLAH weder Wali noch Beistehenden.
Rusça:
Вы не сможете сбежать ни на земле, ни на небе, и не будет у вас покровителей и помощников помимо Аллаха".
Arapça:
وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ ۖ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz ne yeryüzünde, ne de gökte (Allah'ı) aciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dost ve yardımcı da bulamazsınız.
Diyanet Vakfı:
Siz ne yeryüzünde ne de gökte (Allah'ı) aciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dost ve yardımcı da bulamazsınız.

velleẕîne keferû biâyâti-llâhi veliḳâihî ülâike yeisû mir raḥmetî veülâike lehüm `aẕâbün elîm.
Türkçe:
Allah'ın ayetlerini ve Allah'a varmayı inkâr edenler, işte onlar, rahmetimden ümidi kesmişlerdir. Ve bunlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.
İngilizce:
Those who reject the Signs of Allah and the Meeting with Him (in the Hereafter),- it is they who shall despair of My Mercy: it is they who will (suffer) a most grievous Penalty.
Fransızca:
Et ceux qui ne croient pas aux versets d'Allah et à Sa rencontre, désespèrent de Ma miséricorde. Et ceux-là auront un châtiment douloureux.
Almanca:
Und diejenigen, die Kufr ALLAHs Ayat und Seiner Begegnung gegenüber betrieben, diese verzweifeln an Meiner Gnade. Und für diese ist eine qualvolle Peinigung bestimmt.
Rusça:
Те, которые не веруют в знамения Аллаха и во встречу с Ним, потеряли надежду на Мою милость. Именно им уготованы мучительные страдания.
Arapça:
وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَلِقَائِهِ أُولَٰئِكَ يَئِسُوا مِن رَّحْمَتِي وَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr edenler var ya, işte onlar benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için acıklı bir azab vardır.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenler -işte onlar- benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için acıklı bir azap vardır.

femâ kâne cevâbe ḳavmihî illâ en ḳâlu-ḳtülûhü ev ḥarriḳûhü feencâhü-llâhü mine-nnâr. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy yü'minûn.
Türkçe:
Toplumunun İbrahim'e cevabı sadece şunu söylemeleri oldu: "Bunu öldürün, yahut yakın!" Ama Allah onu ateşten kurtardı. İnanan bir toplum için bunda elbette ibretler vardır.
İngilizce:
So naught was the answer of (Abraham's) people except that they said: "Slay him or burn him." But Allah did save him from the Fire. Verily in this are Signs for people who believe.
Fransızca:
Son peuple ne fît d'autre réponse que : "tuez-le ou brûlez-le" . Mais Allah le sauva du feu. C'est bien là des signes pour des gens qui croient.
Almanca:
Und die Antwort seiner Leute war nichts anderes als daß sie sagten: "Tötet ihn oder verbrennt ihn!" Dann errettete ihn ALLAH von dem Feuer. Gewiß, darin sind zweifelsohne Ayat für Leute, die den Iman verinnerlichen.
Rusça:
В ответ его народ лишь сказал: "Убейте его или сожгите!" Но Аллах спас его из огня. Воистину, в этом - знамения для верующих людей.
Arapça:
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا اقْتُلُوهُ أَوْ حَرِّقُوهُ فَأَنجَاهُ اللَّهُ مِنَ النَّارِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kavminin (İbrahim'e) cevabı ise, "Onu öldürün, yahut yakın!" demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır.
Diyanet Vakfı:
Kavminin (İbrahim'e) cevabı ise: "Onu öldürün yahut yakın!" demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır.

veḳâle inneme-tteḫaẕtüm min dûni-llâhi evŝânem meveddete beyniküm fi-lḥayâti-ddünyâ. ŝümme yevme-lḳiyâmeti yekfüru ba`ḍuküm biba`ḍiv veyel`anü ba`ḍuküm ba`ḍâ. veme'vâküm-nnâru vemâ leküm min nâṣirîn.
Türkçe:
İbrahim dedi: "Şu bir gerçek ki, siz dünya hayatında aranızda sevgi oluşturmak için Allah'ın berisinden putlar edindiniz. Sonra, kıyamet gününde birbirinizi tanımaz olacaksınız, bazınız bazınıza lanet edecek. Hepinizin varacağı yer cehennemdir; hiçbir yardımcınız da olmayacaktır."
İngilizce:
And he said: "For you, ye have taken (for worship) idols besides Allah, out of mutual love and regard between yourselves in this life; but on the Day of Judgment ye shall disown each other and curse each other: and your abode will be the Fire, and ye shall have none to help."
Fransızca:
Et [Abraham] dit : "En effet, c'est pour cimenter des liens entre vous-même dans la vie présente, que vous avez adopté des idoles, en dehors d'Allah. Ensuite, le Jour de la Résurrection, les uns rejetteront les autres, et les uns maudiront les autres, tandis que vous aurez le Feu pour refuge, et vous n'aurez pas de protecteurs.
Almanca:
Und er sagte: "Ihr habt euch anstelle von ALLAH nur Götzen als (Grund für) Zuneigung zueinander im diesseitigen Leben genommen. Dann am Tag der Auferstehung werden die einen von euch den anderen gegenüber Kufr betreiben und die einen von euch auf die anderen fluchen. Und eure Unterkunft ist dann das Feuer und für euch wird es keine Beistehenden geben.
Rusça:
Он сказал: "Вы стали поклоняться идолам вместо Аллаха только из-за любви (или ради любви) друг к другу в мирской жизни. Но потом, в День воскресения, одни из вас станут отвергать и проклинать других. Вашим пристанищем будет Огонь, и не будет у вас защитников".
Arapça:
وَقَالَ إِنَّمَا اتَّخَذْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا مَّوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُم بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُم بَعْضًا وَمَأْوَاكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(İbrahim onlara) dedi ki: "Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (geldiğinde) ise, kiminiz kiminizi tanımayacak, kiminiz kiminizi lanetleyecektir. Varacağınız yer cehennemdir. Ve hiç yardımcınız da yoktur."
Diyanet Vakfı:
(İbrahim onlara) dedi ki: Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (gelip çattığında ise) birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lanet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir ve hiç yardımcınız da yoktur.

feâmene lehû lûṭ. veḳâle innî mühâcirun ilâ rabbî. innehû hüve-l`azîzü-lḥakîm.
Türkçe:
O'na Lût iman etti. Ve dedi: "Ben Rabbime hicret edeceğim. Kuşkusuz, O, mutlak Azîz, mutlak Hakîm'dir."
İngilizce:
But Lut had faith in Him: He said: "I will leave home for the sake of my Lord: for He is Exalted in Might, and Wise."
Fransızca:
Lot crut en lui. Il dit : "Moi, j'émigre vers mon Seigneur, car c'est Lui le Tout Puissant, le Sage".
Almanca:
Dann verinnerlichte Lut den Iman an ihn. Und er sagte: "Ich unternehme Hidschra zu meinem HERRN. Gewiß, ER ist Der Allwürdige, Der Allweise."
Rusça:
В него уверовал Лут (Лот), и он (Ибрахим) сказал: "Я собираюсь совершить переселение ради своего Господа. Воистину, Он - Могущественный, Мудрый".
Arapça:
۞ فَآمَنَ لَهُ لُوطٌ ۘ وَقَالَ إِنِّي مُهَاجِرٌ إِلَىٰ رَبِّي ۖ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine ona sadece Lut iman etti. (İbrahim) de dedi ki: "Ben Rabbime hicret edeceğim. Şüphe yok ki O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine Lut ona iman etti ve (İbrahim): Doğrusu ben Rabbim'e(emrettiği yere) hicret ediyorum. Şüphesiz O, mutlak güç ve hikmet sahibidir, dedi.

vevehebnâ lehû isḥâḳa veya`ḳûbe vece`alnâ fî ẕürriyyetehü-nnübüvvete velkitâbe veâteynâhü ecrahû fi-ddünyâ. veinnehû fi-l'âḫirati lemine-ṣṣâliḥîn.
Türkçe:
Biz, İbrahim'e İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik. Onun soyu içine peygamberliği ve Kitap'ı yerleştirdik ve onun ödülünü dünyada verdik. Âhirette de o, elbetteki iyilik ve barış sevenler arasında olacaktır.
İngilizce:
And We gave (Abraham) Isaac and Jacob, and ordained among his progeny Prophethood and Revelation, and We granted him his reward in this life; and he was in the Hereafter (of the company) of the Righteous.
Fransızca:
Nous lui donnâmes Isaac et Jacob, et plaçâmes dans sa descendance la prophétie et le Livre. Nous lui accordâmes sa récompense ici-bas, tandis que dans l'au-delà, il sera parmi les gens de bien.
Almanca:
Und WIR schenkten ihm Ishaq und Ya'qub, bestimmten die Prophetenschaft und die Schrift bei seiner Nachkommenschaft und ließen ihm seine Belohnung im Diesseits zuteil werden. Und gewiß, er ist im Jenseits doch unter den gottgefällig Guttuenden!
Rusça:
Мы даровали ему Исхака (Исаака) и Йакуба (Иакова), а его потомству - пророчество и Писание. Мы даровали ему его награду в этом мире, а в Последней жизни он будет в числе праведников.
Arapça:
وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَآتَيْنَاهُ أَجْرَهُ فِي الدُّنْيَا ۖ وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O'na İshak ve Yakub'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Onu dünyada mükafatlandırdık. Şüphesiz o, ahirette de salihler (zümresin)dendir.
Diyanet Vakfı:
Ona İshak ve Ya'kub'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Ona dünyada mükafatını verdik. Şüphesiz o, ahirette de salihler (zümresin) dendir.

velûṭan iẕ ḳâle liḳavmihî inneküm lete'tûne-lfâḥişeh. mâ sebeḳaküm bihâ min eḥadim mine-l`âlemîn.
Türkçe:
Lût'u da gönderdik. Toplumuna şöyle demişti o: "Öyle bir iğrençliğe bulaşıyorsunuz ki, sizden önce âlemlerden bir tek kişi bunu yapmamıştır."
İngilizce:
And (remember) Lut: behold, he said to his people: "Ye do commit lewdness, such as no people in Creation (ever) committed before you.
Fransızca:
Et Lot, quand il dit à son peuple : "Vraiment, vous commettez la turpitude où nul dans l'univers ne vous a précédés.
Almanca:
Und Lut als er seinen Leuten sagte: "Gewiß, Ihr begeht doch das Verabscheuenswürdige, das keiner von den Menschen vor euch je beging.
Rusça:
Вот Лут (Лот) сказал своему народу: "Воистину, вы совершаете мерзость, которую не совершал до вас никто из миров.
Arapça:
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُم بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِّنَ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Lut'u da gönderdik. O kavmine demişti ki: "Gerçekten siz, daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz!"
Diyanet Vakfı:
Lut'u da (gönderdik). O, kavmine demişti ki: Gerçekten siz, daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz!

einneküm lete'tûne-rricâle vetaḳṭa`ûne-ssebîle vete'tûne fî nâdîkümü-lmünker. femâ kâne cevâbe ḳavmihî illâ en ḳâlü-'tinâ bi`aẕâbi-llâhi in künte mine-ṣṣâdiḳîn.
Türkçe:
"Erkeklere gidiyorsunuz, yol kesiyorsunuz, toplantılarınızda çirkinlikler sergiliyorsunuz, öyle mi?" Toplumunun cevabı sadece şunu söylemek oldu: "Eğer doğru sözlülerdensen, hadi getir bize Allah'ın azabını!"
İngilizce:
Do ye indeed approach men, and cut off the highway?- and practise wickedness (even) in your councils? But his people gave no answer but this: they said: "Bring us the Wrath of Allah if thou tellest the truth."
Fransızca:
Aurez-vous commerce charnel avec des mâles ? Pratiquerez-vous le brigandage ? Commettrez-vous le blâmable dans votre assemblée ? " Mais son peuple ne fit d'autre réponse que : "Fait que le châtiment d'Allah nous vienne, si tu es du nombre des véridiques".
Almanca:
Ja! Ihr verkehrt doch intim mit den Männern, begeht Straßenraub und macht in euren 2 Versammlungen das Mißbilligte." Und die Antwort seiner Leute war nichts anderes als daß sie sagten: "Bringe uns ALLAHs Peinigung, solltest du von den Wahrhaftigen sein."
Rusça:
Неужели вы вожделеете мужчин, перекрываете дороги и совершаете предосудительное на своих сборищах?" В ответ его народ лишь сказал: "Нашли на нас мучения от Аллаха, если ты говоришь правду".
Arapça:
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنكَرَ ۖ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Bu ilâhî ikazdan sonra) siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız? Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden ibaret oldu: "Doğru söyleyenlerden isen Allah'ın azabını getir bize!"
Diyanet Vakfı:
(Bu ilahi ikazdan sonra hala) siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlikler yapacak mısınız! Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden ibaret oldu: (Yaptıklarımızın kötülüğü ve azaba uğrayacağımız konusunda) doğru söyleyenlerden isen, Allah'ın azabını getir bize!
Sayfalar
