Cuz 22

 
00:00

veḳâlû naḥnü ekŝeru emvâlev veevlâdev vemâ naḥnü bimü`aẕẕebîn.

Arapça:

وَقَالُوا نَحْنُ أَكْثَرُ أَمْوَالًا وَأَوْلَادًا وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ

Türkçe:

Şunu da söylemişlerdir: "Biz, malca da evlatça da çoğuz. Azaba uğratılacak olanlar, bizler değiliz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ve yine dediler ki: "Biz malca da daha çoğuz, evlatça da, bize azab edilmez."

Diyanet Vakfı:

Ve dediler ki: Biz malca ve evlatça daha çoğuz, biz azaba uğratılacak da değiliz.

İngilizce:

They said: "We have more in wealth and in sons, and we cannot be punished."

Fransızca:

Et ils dirent : "Nous avons d'avantage de richesses et d'enfants et nous ne serons pas châtiés".

Almanca:

Und sie sagten: "Wir haben mehr Kinder und Vermögen und wir werden nie gepeinigt!"

Rusça:

Они говорили: "У нас больше богатства и детей, и нас не подвергнут мучениям".

Açıklama:
 
00:00

ḳul inne rabbî yebsüṭu-rrizḳa limey yeşâü veyaḳdiru velâkinne ekŝera-nnâsi lâ ya`lemûn.

Arapça:

قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ وَيَقْدِرُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Türkçe:

De ki: "Rabbim, dilediğine rızkı genişletip açar, dilediğine ölçülü verir/kısar. Fakat insanların çokları bilmiyorlar."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

De ki: "Rabbim rızkı dilediğine genişletir, dilediğine sıkar. Fakat insanların çoğu bilmezler."

Diyanet Vakfı:

De ki: Rabbim, dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden) kısar; fakat insanların çoğu bilmezler.

İngilizce:

Say: "Verily my Lord enlarges and restricts the Provision to whom He pleases, but most men understand not."

Fransızca:

Dis : "Mon Seigneur dispense avec largesse ou restreint Ses dons à qui Il veut. Mais la plupart des gens ne savent pas".

Almanca:

Sag: "Mein HERR gewährt viel Rizq, wem ER will, und ER gewährt wenig. Doch die meisten Menschen wissen nicht."

Rusça:

Скажи: "Воистину, мой Господь увеличивает или ограничивает удел тому, кому пожелает, но большинство людей не знает этого".

Açıklama:
 
00:00

vemâ emvâlüküm velâ evlâdüküm billetî tüḳarribüküm `indenâ zülfâ illâ men âmene ve`amile ṣâliḥâ. feülâike lehüm cezâu-ḍḍi`fi bimâ `amilû vehüm fi-lgurufâti âminûn.

Arapça:

وَمَا أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُم بِالَّتِي تُقَرِّبُكُمْ عِندَنَا زُلْفَىٰ إِلَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُولَٰئِكَ لَهُمْ جَزَاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ آمِنُونَ

Türkçe:

Sizi bize yaklaştırıp, katımızda size yakınlık sağlayacak olan, ne mallarınızdır ne de çocuklarınız. İman edip hayra ve barışa yönelik iş yapanlar müstesna. Onlara, yaptıklarının kat kat fazlası ödül vardır. Onlar, seçkin odalarda güven içindedirler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Halbuki sizi huzurumuza yaklaştıracak olan, mallarınız ve evlatlarınız değildir. Ancak iman edip de salih amel işleyenlere gelince, işte onların amellerine karşı kendilerine kat kat mükafat vardır. Onlar cennet köşklerinde emniyet içindedirler.

Diyanet Vakfı:

Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de evlatlarınız. İman edip iyi amelde bulunanlar müstesna; onlara yaptıklarının kat kat fazlası mükafat vardır. Onlar (cennet) odalarında güven içindedirler.

İngilizce:

It is not your wealth nor your sons, that will bring you nearer to Us in degree: but only those who believe and work righteousness - these are the ones for whom there is a multiplied Reward for their deeds, while secure they (reside) in the dwellings on high!

Fransızca:

Ni vos biens ni vos enfants ne vous rapprocherons à proximité de Nous. Sauf celui qui croit et oeuvre dans le bien. Ceux-là auront une double récompense pour ce qu'ils oeuvraient, tandis qu'ils seront en sécurités, aux étages supérieurs (du Paradis).

Almanca:

Und weder euer Vermögen, noch eure Kinder sind solche, die euch Annäherung an Uns ermöglichen. Nur diejenigen, die den Iman verinnerlicht und gottgefällig Gutes getan haben, für diese ist das Vielfache an Belohnung für das, was sie taten. Und sie sind in den Unterkünften sicher.

Rusça:

Ни ваше богатство, ни ваши дети не приближают вас к Нам, если только вы не уверовали и не поступаете праведно. Для таких людей будет приумножено воздаяние за то, что они совершили, и они будут пребывать в горницах, находясь в безопасности.

Açıklama:
 
00:00

velleẕîne yes`avne fî âyâtinâ mü`âcizîne ülâike fi-l`aẕâbi muḥḍarûn.

Arapça:

وَالَّذِينَ يَسْعَوْنَ فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَٰئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ

Türkçe:

Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için koşuşanlara gelince, onlar azabın içinde hazır bulundurulacaklardır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlara gelince, işte onlar Hakk'ın huzuruna azab içinde getirileceklerdir.

Diyanet Vakfı:

Ayetlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlara gelince, onlar da azapla yüz yüze bırakılacaklardır.

İngilizce:

Those who strive against Our Signs, to frustrate them, will be given over into Punishment.

Fransızca:

Et quant à ceux qui s'efforcent à rendre Nos versets inefficients, ceux-là seront forcés de se présenter au châtiment.

Almanca:

Doch diejenigen, die gegen Unsere Ayat in Widerspenstigkeit vorgehen, diese werden der Peinigung ausgeliefert.

Rusça:

А те, которые стараются ослабить Наши знамения, будут ввергнуты в мучения.

Açıklama:
 
00:00

ḳul inne rabbî yebsüṭu-rrizḳa limey yeşâü min `ibâdihî veyaḳdiru leh. vemâ enfaḳtüm min şey'in fehüve yuḫlifüh. vehüve ḫayru-rrâziḳîn.

Arapça:

قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ ۚ وَمَا أَنفَقْتُم مِّن شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُ ۖ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ

Türkçe:

De ki: "Rabbim, kullarından dilediğine rızkı bolca-genişçe verir, dilediğine de kısarak verir. Bir şey infak ederseniz O, onun yerine başka bir şey lütfeder. Rızık verenlerin en hayırlısıdır O.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

De ki: "Gerçekten Rabbim kullarından dilediği kimseye rızkı hem genişletir, hem daraltır. Her neyi hayra harcarsanız O, onun yerine başkasını verir. Hem O, rızık verenlerin en hayırlısıdır."

Diyanet Vakfı:

De ki: Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden de) kısar. Siz hayıra ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

İngilizce:

Say: "Verily my Lord enlarges and restricts the Sustenance to such of his servants as He pleases: and nothing do ye spend in the least (in His cause) but He replaces it: for He is the Best of those who grant Sustenance.

Fransızca:

Dis : "Mon Seigneur dispense avec largesse ou restreint Ses dons à ce qui Il veut parmi Ses serviteurs. Et toute dépense que vous faites [dans le bien], Il la remplace, et c'est Lui le Meilleur des donateurs".

Almanca:

Sag: "Mein HERR gewährt viel Rizq, wem ER will von Seinen Dienern, und ER gewährt ihm wenig. Und was ihr auch immer gebt, ER ersetzt es. Und ER ist Der Beste der Rizq-Gewährenden."

Rusça:

Скажи: "Воистину, мой Господь увеличивает или ограничивает удел тому из Своих рабов, кому пожелает. Он возместит все, что бы вы ни израсходовали. Он - Наилучший из дарующих удел".

Açıklama:
 
00:00

veyevme yaḥşüruhüm cemî`an ŝümme yeḳûlü lilmelâiketi ehâülâi iyyâküm kânû ya`büdûn.

Arapça:

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلَائِكَةِ أَهَٰؤُلَاءِ إِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ

Türkçe:

Gün olur, onların hepsini bir yere toplar, sonra meleklere sorar: "Şunlar, sadece size mi kulluk/ibadet ediyorlardı?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O gün Allah, onları hep birlikte mahşere toplayacak, sonra meleklere: "Şunlar size mi tapıyorlardı?" diyecektir.

Diyanet Vakfı:

O gün Allah, onların hepsini toplayacak; sonra meleklere: Size tapanlar bunlar mıydı? diyecek.

İngilizce:

One Day He will gather them all together, and say to the angels, "Was it you that these men used to worship?"

Fransızca:

Et un jour Il les rassemblera tous. Puis Il dira aux Anges : "Est-ce vous que ces gens-là adoraient ? ".

Almanca:

Und an dem Tag, wenn ER sie alle versammelt, dann zu den Engeln sagt: "Sind diese etwa diejenigen, die euch zu dienen pflegten?!"

Rusça:

В тот день Он соберет их всех, а затем скажет ангелам: "Это они поклонялись вам?"

Açıklama:
 
00:00

ḳâlû sübḥâneke ente veliyyünâ min dûnihim. bel kânû ya`büdûne-lcinn. ekŝeruhüm bihim mü'minûn.

Arapça:

قَالُوا سُبْحَانَكَ أَنتَ وَلِيُّنَا مِن دُونِهِم ۖ بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّ ۖ أَكْثَرُهُم بِهِم مُّؤْمِنُونَ

Türkçe:

Melekler derler ki: "Tespih ederiz seni! Bizim Velî'miz sendin, onlar değil. Doğrusu şu ki, onlar cinlere tapıyorlardı. Onların çoğu cinlere iman etmekteydi."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar da: "Seni tenzih ederiz. Bizim onlara karşı sığınacak velimiz sensin. Hayır, onlar cinlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inanmışlardı." diyecekler.

Diyanet Vakfı:

(Melekler de:) Sen yücesi, bizim dostumuz onlar değil, sensin. Belki onlar cinlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inanmıştı; diyecekler.

İngilizce:

They will say, "Glory to Thee! our (tie) is with Thee - as Protector - not with them. Nay, but they worshipped the Jinns: most of them believed in them."

Fransızca:

Ils diront : "Gloire à Toi ! Tu es notre Allié en dehors d'eux. Ils adoraient plutôt les djinns, en qui la plupart d'entre eux croyaient.

Almanca:

Sagen sie: "Gepriesen-erhaben bist DU! DU bist unser Wali anstelle von ihnen. Nein, sondern sie pflegten den Dschinn zu dienen. Die meisten von ihnen verinnerlichen den Iman an sie."

Rusça:

Они скажут: "Пречист Ты! Ты - наш Покровитель, а не они. Они поклонялись джиннам, и большинство их веровали именно в них".

Açıklama:
 
00:00

felyevme lâ yemlikü ba`ḍuküm liba`ḍin nef`av velâ ḍarrâ. veneḳûlü lilleẕîne żalemû ẕûḳû `aẕâbe-nnâri-lletî küntüm bihâ tükeẕẕibûn.

Arapça:

فَالْيَوْمَ لَا يَمْلِكُ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ نَّفْعًا وَلَا ضَرًّا وَنَقُولُ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّتِي كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ

Türkçe:

Artık o gün, birinizin diğerine yarar sağlamaya da zarar vermeye de gücü yetmez. Zulme sapanlara şöyle deriz: "O kendisini yalanlayıp durduğunuz ateş azabını tadın!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İşte o gün birbirinize ne bir menfaate, ne de bir zarara sahip olabilirsiniz. Ve biz o zulmedenlere: "Tadın bakalım o yalan deyip durduğunuz ateşin azabını!" deriz.

Diyanet Vakfı:

Bugün birbirinize ne fayda, ne de zarar vermeye gücünüz yeter. Biz zalim olanlara, yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın! diyeceğiz.

İngilizce:

So on that Day no power shall they have over each other, for profit or harm: and We shall say to the wrong-doers, "Taste ye the Penalty of the Fire,- the which ye were wont to deny!"

Fransızca:

Ce jour-là donc, vous n'aurez aucun moyen pour profiter ou nuire les uns aux autres, tandis que Nous dirons aux injustes : "Goûtez au châtiment du Feu que vous traitiez de mensonge".

Almanca:

Also an diesem Tag können die einen von euch den anderen weder nützen, noch schaden. Und WIR sagen zu denjenigen, die Unrecht begingen: "Erfahrt die Peinigung des Feuers, welches ihr zu verleugnen pflegtet."

Rusça:

Сегодня вы не можете принести друг другу ни пользы, ни вреда. Мы скажем беззаконникам: "Вкусите мучения в Огне, который вы считали ложью!"

Açıklama:
 
00:00

veiẕâ tütlâ `aleyhim âyâtünâ beyyinâtin ḳâlû mâ hâẕâ illâ racülüy yürîdü ey yeṣuddeküm `ammâ kâne ya`büdü âbâüküm. veḳâlû mâ hâẕâ illâ ifküm müfterâ. veḳâle-lleẕîne keferû lilḥaḳḳi lemmâ câehüm in hâẕâ illâ siḥrum mübîn.

Arapça:

وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَن يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُكُمْ وَقَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا إِفْكٌ مُّفْتَرًى ۚ وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ

Türkçe:

Ayetlerimiz açık-seçik kanıtlar halinde karşılarında okununca şöyle derler: "Bu adam, atalarınızın kulluk/ibadet etmekte olduklarından sizi vazgeçirmek isteyen biriden başkası değil." Şunu da söylerler: "Bu, düzenlenmş bir yalandan/iftiradan başka şey değildir." Hakkı inkâr edenler, o kendilerine geldiğinde şöyle demişlerdir: "Açık bir büyüden başka şey değil bu!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Karşılarında açık deliller halinde âyetlerimiz okunduğu zaman o zalimler: "Bu, başka değil, sırf sizi atalarınızın taptığı tanrılardan men etmek isteyen bir adam." dediler. Ve: "Bu (Kur'ân), başka bir şey değil, sırf uydurulmuş bir iftira" dediler. O kâfirler, hak kendilerine geldiği zaman: "Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değil." dediler.

Diyanet Vakfı:

Onlara apaçık ayetlerimiz okunduğu zaman demişlerdi ki: Bu, sizi babalarınızın taptığı (putlardan) çevirmek isteyen bir adamdan başkası değildir. Ve yine bu (Kur'an) da uydurulmuş bir yalandan başka bir şey değildir, dediler. Hak kendilerine geldiğinde onu inkar edenler de: Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir, dediler.

İngilizce:

When Our Clear Signs are rehearsed to them, they say, "This is only a man who wishes to hinder you from the (worship) which your fathers practised." And they say, "This is only a falsehood invented!" and the Unbelievers say of the Truth when it comes to them, "This is nothing but evident magic!"

Fransızca:

Et quand Nos versets édifiants leur sont récités, ils disent : "Ce n'est là qu'un homme qui veut vous repousser de ce que vos ancêtres adoraient". Et ils disent : "Ceci (Le Coran) n'est qu'un mensonge inventé". Et ceux qui ne croient pas disent de la Vérité quand elle leur vient : "Ce n'est là qu'une magie évidente ! ".

Almanca:

Und wenn ihnen Unsere Ayat in Erklärtheit vorgetragen werden, sagen sie: "Dieser ist doch nichts anderes als ein Mann, der euch von dem abhalten will, was eure Vorfahren zu dienen pflegten." Und sie sagten: "Dies ist doch nichts anderes als erdichtete Ifk-Lüge." Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, sagten über die Wahrheit, als sie zu ihnen kam: "Dies ist doch nichts anderes als eindeutige Magie."

Rusça:

Когда им читают Наши ясные аяты, они говорят: "Это - всего лишь мужчина, который хочет удержать вас от того, чему поклонялись ваши отцы". Они говорят: "Это - всего лишь вымышленная ложь". А те, которые не уверовали в истину, когда она явилась к ним, говорят: "Это - всего лишь очевидное колдовство".

Açıklama:
 
00:00

vemâ âteynâhüm min kütübiy yedrusûnehâ vemâ erselnâ ileyhim ḳableke min neẕîr.

Arapça:

وَمَا آتَيْنَاهُم مِّن كُتُبٍ يَدْرُسُونَهَا ۖ وَمَا أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِن نَّذِيرٍ

Türkçe:

Oysaki biz onlara, araştırıp ders alacakları kitaplar vermemiştik; daha önce kendilerine bir uyarıcı da göndermemiştik.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Halbuki biz onlara öyle ders alacakları kitaplar göndermedik. Kendilerine senden önce bir uyarıcı da göndermedik.

Diyanet Vakfı:

Halbuki biz onlara okuyacakları kitaplar vermediğimiz gibi senden önce onlara bir uyarıcı (peygamber) de göndermemiştik.

İngilizce:

But We had not given them Books which they could study, nor sent messengers to them before thee as Warners.

Fransızca:

[Pourtant] Nous ne leurs avons pas donné de livres à étudier. Et Nous ne leur avons envoyés avant toi aucun avertisseur.

Almanca:

Und WIR ließen ihnen keine Schriften zuteil werden, die sie studieren, und WIR entsandten zu ihnen vor dir keinen Warner.

Rusça:

Мы не даровали им Писаний, которые они могли бы изучить, и не посылали к ним до тебя предостерегающего увещевателя.

Açıklama:

Sayfalar

Cuz 22 beslemesine abone olun.