Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

7

Sûredeki Ayet No: 

149

Ayet No: 

1103

Sayfa No: 

168

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَلَمَّا سُقِطَ فِي أَيْدِيهِمْ وَرَأَوْا أَنَّهُمْ قَدْ ضَلُّوا قَالُوا لَئِن لَّمْ يَرْحَمْنَا رَبُّنَا وَيَغْفِرْ لَنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ

Çeviriyazı: 

velemmâ süḳiṭa fî eydîhim veraev ennehüm ḳad ḍallû ḳâlû leil lem yerḥamnâ rabbünâ veyagfir lenâ lenekûnenne mine-lḫâsirîn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Ne zaman ki, ellerine kırağı düşürüldü (yaptıklarına pişman oldular), o zaman sapıtmış olduklarını gördüler. "Yemin olsun ki; eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa, muhakkak biz kötü akıbete düşenlerden olacağız." dediler.

Diyanet İşleri: 

Elleri böğründe, çaresiz kalıp, kendilerinin sapıtmış olduklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, and olsun ki mahvoluruz" dediler.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Adamakıllı nadim olup doğru yoldan sapıttıklarını görünce de Rabbimiz acımazsa bize ve yarlıgamazsa bizi mutlaka ziyankarlardan olacağız dediler.

Şaban Piriş: 

Pişman olup da kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını görünce: Eğer Rabbimiz, bize merhamet etmez ise ve bizi bağışlamazsa hüsrana uğrayanlardan oluruz, dediler.

Edip Yüksel: 

Yaptıklarına pişman olup sapmış olduklarını anlayınca da, "Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa kaybedenlerden oluruz," dediler.

Ali Bulaç: 

Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler.

Suat Yıldırım: 

Ne vakit ki yaptıklarının saçmalığını anlayıp son derece pişman oldular ve saptıklarını gördüler, “Yemin olsun ki, dediler, eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi affetmezse, muhakkak her şeyimizi kaybedenlerden oluruz.” [20,92-94]

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Vaktâ ki nedâmete düştüler ve kendilerinin hakikaten doğru yoldan çıkmış olduklarını gördüler. Dediler ki: «Eğer bize Rabbimiz merhamet etmezse ve bizi bağışlamazsa elbette büyük bir ziyana uğramışlardan olacağız.»

Yaşar Nuri Öztürk: 

Başları avuçları arasına düşürülüp de sapmış olduklarını fark ettiklerinde şöyle yakardılar: "Rabbimiz bize merhamet etmez, bizi affetmezse mutlaka hüsrana düşünlerden olacağız."

Bekir Sadak: 

Musa, ofkesi yatisinca, bir nushasinda Rablerinden korkanlar icin dogru yol ve rahmet yazili olan levhalari aldi.

İbni Kesir: 

Elleri böğründe, çaresiz kalıp kendilerinin de sapıtmış olduklarını görünce

Adem Uğur: 

Pişman olup da kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını görünce dediler ki: Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız!

İskender Ali Mihr: 

Ve ellerinin arasına düşürülünce (akılları başlarına gelince pişman oldular) dalâlete düşmüş olduklarını gördüler: “Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi mağfiret etmezse, mutlaka biz hüsrana düşenlerden oluruz.” dediler.

Celal Yıldırım: 

Ne vakit ki, yaptıklarına için için pişmanlık duydular ve kendilerini cidden sapıtmış gördüler, «and olsun ki Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa elbette zarara uğrayanlardan oluruz!» diyerek (günahkâr âsî olduklarını dile getirdiler).

Tefhim ul Kuran: 

Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasında düşürüldü ve kendilerinin de gerçekten şaşırıp saptıklarını görünce: «Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız» dediler.

Fransızca: 

Et quand ils éprouvèrent des regrets, et qu'ils virent qu'ils étaient bel et bien égarés, ils dirent : "Si notre Seigneur ne nous fait pas miséricorde et ne nous pardonne pas, nous serons très certainement du nombre des perdants".

İspanyolca: 

Y, cuando se arrepintieron y vieron que se habían extraviado, dijeron: «Si nuestro Señor no se apiada de nosotros y nos perdona, seremos, ciertamente, de los que pierden».

İtalyanca: 

Quando li si convinse di ciò e si accorsero che si erano traviati, dissero: «Se il nostro Signore non ci usa misericordia e non ci perdona, saremo tra coloro che si sono perduti».

Almanca: 

Und als sie bereut und erkannt haben, daß sie bereits fehlgegangen sind, sagten sie: "Wenn unser HERR uns keine Gnade erweist und uns vergibt, werden wir gewiß von den Verlierern sein."

Çince: 

当他们已经悔恨,而且知道自己确已迷误的时候,他们说:如果我们的主不慈悯我们,不饶恕我们,我们一定变成亏折的人了。

Hollandaca: 

Doch toen zij met droefheid berouw gevoelden, en zagen, dat zij verdwaald waren, zeiden zij: Waarlijk, indien onze Heer geene barmhartigheid met ons heeft en ons niet vergeeft, zullen wij zeker tot hen behooren, die verloren zijn.

Rusça: 

Когда же они пожалели о содеянном и увидели, что впали в заблуждение, они сказали: "Если наш Господь не смилостивится над нами и не простит нас, то мы непременно окажемся в числе потерпевших убыток".

Somalice: 

Markii Gacmahooda lagu Riday (Nidaamoodeen) oy arkeen inay Dhumeen waxay Dhaheen Hadduusan noo Naxariisan Eebahanno oosan noo Dambi Dhaafin waxaan Noqonaynaa kuwo Khasaara.

Swahilice: 

Na walipo juta na wakaona ya kwamba wamekwisha potea, walisema: Ikiwa Mola wetu Mlezi hakuturehemu na akatusamehe, bila ya shaka tutakuwa miongoni mwa walio khasiri.

Uygurca: 

ئۇلار (موزايغا چوقۇنغانلىقلىرىغا) پۇشايمان قىلغان ۋە راست ئازغانلىقلىرىنى چۈشەنگەن چاغدا: «ئەگەر پەرۋەردىگارىمىز بىزگە رەھىم قىلمىسا ۋە مەغپىرەت قىلمىسا، بىز ئەلۋەتتە زىيان تارتقۇچىلاردىن بولىمىز» دېدى

Japonca: 

かれらは自分たちの過ちが分り,酷く悔やんだ時に言った。「本当に主が慈悲を施こされず,またその御赦しがなかったならば,わたしたちはきっと失敗者の仲間であった。」

Arapça (Ürdün): 

«ولما سُقط في أيديهم» أي ندموا على عبادته «ورأوْا» علموا «أنهم قد ضلوا» بها وذلك بعد رجوع موسى «وقالوا لئن لم يرحْمنا ربنا ويغفرْ لنا» بالياء والتاء فيهما «لنكونن من الخاسرين».

Hintçe: 

और आप अपने ऊपर ज़ुल्म करते थे और जब वह पछताए और उन्होने अपने को यक़ीनी गुमराह देख लिया तब कहने लगे कि अगर हमारा परदिगार हम पर रहम नहीं करेगा और हमारा कुसूर न माफ़ करेगा तो हम यक़ीनी घाटा उठाने वालों में हो जाएगें

Tayca: 

“และเมื่อได้ถูกตกลงในเมืองของพวกเขา และพวกเขาได้เห็นว่าพวกเขาได้หลงผิดไปแล้ว พวกเขาจึงกล่าวว่า แน่นอนถ้าหากพระเจ้าของเรามิได้เอ็นดูเมตตาแก่เรา และมิได้อภัยโทษให้แก่เราแล้ว แน่นอนพวกเราก็จะต้องอยู่ในหมู่ผู้ขาดทุน”

İbranice: 

וכאשר נפל בין ידיהם (עגל הזהב ) וראו כי תעו(, הם התחרטו ) ואמרו 'אם לא ירחם עלינו ריבוננו ויסלח לנו, אכן נהיה מהמפסידים

Hırvatça: 

Pošto se poslije gorko pokajaše i uvidješe da su zalutali, oni rekoše: "Ako nam se Gospodar naš ne smiluje i ako nam ne oprosti, sigurno ćemo među gubitnicima biti."

Rumence: 

Când acesta le căzu din mâini, ei îşi văzură rătăcirea şi spuseră: “Dacă Domnul nostru nu se milostiveşte de noi, dacă nu ne iartă nouă, atunci vom fi pierduţi.”

Transliteration: 

Walamma suqita fee aydeehim waraaw annahum qad dalloo qaloo lain lam yarhamna rabbuna wayaghfir lana lanakoonanna mina alkhasireena

Türkçe: 

Başları avuçları arasına düşürülüp de sapmış olduklarını fark ettiklerinde şöyle yakardılar: "Rabbimiz bize merhamet etmez, bizi affetmezse mutlaka hüsrana düşünlerden olacağız."

Sahih International: 

And when regret overcame them and they saw that they had gone astray, they said, "If our Lord does not have mercy upon us and forgive us, we will surely be among the losers."

İngilizce: 

When they repented, and saw that they had erred, they said: "If our Lord have not mercy upon us and forgive us, we shall indeed be of those who perish."

Azerbaycanca: 

Elə ki (peşmançılıqdan başları) əlləri arasına düşdü və haqq yoldan azmış olduqlarını gördülər, (əməllərindən çox mə’yus olub) dedilər: “Əgər Rəbbimiz bizə rəhm etməsə və bizi bağışlamasa, mütləq ziyana uğrayanlardan olacağıq!”

Süleyman Ateş: 

Ne zaman ki (pişmanlıklarından ötürü) başları elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını gör(üp anla)dılar, dediler ki: "Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, elbette ziyana uğrayanlardan oluruz!"

Diyanet Vakfı: 

Pişman olup da kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını görünce dediler ki: Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız!

Erhan Aktaş: 

Ne zaman ki akılları başlarına gelip gerçekten sapmış olduklarını görünce: “Eğer Rabb’imiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.” dediler.

Kral Fahd: 

Pişman olup da kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını görünce dediler ki: «Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız!»

Hasan Basri Çantay: 

Vaktaki (buzağıya tapmakdan) çok peşîman oldular ve kendilerinin muhakkak sapdıklarını gördüler: «Eğer Rabbimiz bize acımaz, bizi bağışlamazsa her halde en büyük ziyana uğrayanlardan olacağız» dediler.

Muhammed Esed: 

(sonradan) yoldan çıktıklarını fark ederek pişmanlık içinde ellerini dizlerine vurup da, "Doğrusu, Rabbimiz acıyıp da bağışlamazda, biz gerçekten ziyana uğramış kimselerden olacağız!" deseler bile.

Gültekin Onan: 

Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp saptıklarını görünce: &quot

Ali Fikri Yavuz: 

Ne zaman ki,buzağıya taptıklarına kuvvetle pişman oldular ve kesin olarak sapmış bulunduklarını gördüler, şöyle dediler: “- Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa muhakkak biz, hüsranda kalanlardan olacağız.

Portekizce: 

Mas, quando se aperceberam de que estavam desviados, disseram: Se nosso Senhor não se apiedar de nós e não nosperdoar, contar-nos-emos entre os desventurados.

İsveççe: 

Och när de [sedan], beklämda och ångerfulla, insåg sitt fel, sade de: "Om inte vår Herre förbarmar sig över oss och ger oss Sin förlåtelse, är vi bestämt ohjälpligt förlorade."

Farsça: 

و هنگامی که به شدت پشیمان شدند [و به باطل بودن گوساله پرستی آگاه گشتند] و دانستند که قطعاً گمراه شده اند، گفتند: اگر پروردگارمان به ما رحم نکند و ما را نیامرزد، یقیناً از زیانکاران خواهیم بود.

Kürtçe: 

وە کاتێک لە دەستیان دەرچوو (زۆر پەشیمان بوونەوە) وە تێگەیشتن و بینیان کە بێگومان گومڕابوون ووتیان: سوێند بە خوا ئەگەر پەروەردگارمان بەزەیی پێماندا نەیەتەوە، وە لە گوناھەکانمان خۆش نەبێت ئەوەبەڕاستی ئێمە لە زیان لێ کەوتوان دەبین

Özbekçe: 

Қўллари тушган пайтда ва ўзларининг адашганларини билганларида: «Агар Роббимиз бизга раҳм қилмаса ва мағфират этмаса, албатта, зиёнкорлардан бўламиз», дедилар.

Malayca: 

Dan setelah mereka menyesal (akan apa yang mereka lakukan) dan mengetahui bahawa mereka telah sesat, berkatalah mereka: "Sesungguhnya jika Tuhan kami tidak memberi rahmat kepada kami dan mengampunkan kami, nescaya menjadilah kami dari orang-orang yang rugi".

Arnavutça: 

Dhe pasi u penduan shumë, pastaj dhe panë se janë trullosur, ata thanë: “Nëse Zoti ynë nuk na mëshiron dhe nuk na falë, me të vërtetë, do të jemi të humbur!”

Bulgarca: 

И когато съжалиха, и разбраха, че са се заблудили, казаха: “Ако нашият Господ не се смили над нас и не ни опрости, ще сме от губещите.”

Sırpça: 

Након што се горко покајаше и увидеше да су залутали, они рекоше: „Ако нам се наш Господар не смилује и ако нам не опрости, сигурно ћемо да будемо међу губитницима.“

Çekçe: 

A když si tak vlastníma rukama zasadili ránu a spatřili, že zbloudili, zvolali: 'Věru, jestliže se Pán náš nad námi nesmiluje a neodpustí nám, budeme patřit k těm, kdož ztrátu utrpěli!'

Urduca: 

پھر جب ان کی فریب خوردگی کا طلسم ٹوٹ گیا او ر اُنہوں نے دیکھ لیا کہ در حقیقت وہ گمراہ ہو گئے ہیں تو کہنے لگے کہ "اگر ہمارے رب نے ہم پر رحم نہ فرمایا اور ہم سے درگزر نہ کیا تو ہم برباد ہو جائیں گے"

Tacikçe: 

Ва чун аз он кор пушаймон шуданд ва диданд, ки дар гумроҳӣ афтодаанд, гуфтанд: «Агар Парвардигорамон ба мо раҳм накунад ва моро наёмурзад, дар зумраи зиёнкардагон хоҳем буд».

Tatarca: 

Аларның кулларына сугылгач һәм шиксез адашканлыкларын белгәч, әйттеләр: "Әгәр безгә Раббыбыз рәхмәт кылмаса һәм гөнаһларыбызны ярлыкамаса, әлбәттә, һәлак булучылардан булырбыз!"

Endonezyaca: 

Dan setelah mereka sangat menyesali perbuatannya dan mengetahui bahwa mereka telah sesat, merekapun berkata: "Sungguh jika Tuhan kami tidak memberi rahmat kepada kami dan tidak mengampuni kami, pastilah kami menjadi orang-orang yang merugi".

Amharca: 

በተጸጸቱና እነሱም በእርግጥ የተሳሳቱ መኾናቸውን ባዩ ጊዜ፡- «ጌታችን ባያዝንልንና ባይምረን በእርግጥ ከከሳሪዎቹ እንኾናለን» አሉ፡፡

Tamilce: 

இன்னும், அவர்கள் கைசேதப்பட்டு, அவர்கள் வழிதவறிவிட்டனர் என்பதை அவர்கள் அறிந்தபோது, “எங்கள் இறைவன் எங்களுக்கு கருணை புரியவில்லையென்றால், எங்களை மன்னிக்கவில்லையென்றால் நிச்சயம் நாங்கள் நஷ்டவாளிகளில் ஆகிவிடுவோம்” என்று கூறினார்கள்.

Korece: 

그러나 그들이 회개하고 죄지음을 알았을 때 그들이 말하길 주님께서 우리에게 은혜를 베풀지 아니하시고 우리의 죄를 사하여 주시지 아니 하셨다면 실로 우리는멸망한 백성가운데 있었으리라

Vietnamca: 

Khi họ hối hận về việc đã làm và thấy rằng mình đã đi lạc, họ nói: “Nếu như Thượng Đế của bầy tôi không thương xót bầy tôi và tha thứ cho bầy tôi thì chắc chắn bầy tôi sẽ nằm trong số những kẻ thua thiệt.”