Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

6

Sûredeki Ayet No: 

89

Ayet No: 

878

Sayfa No: 

138

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

أُولَٰئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ۚ فَإِن يَكْفُرْ بِهَا هَٰؤُلَاءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْمًا لَّيْسُوا بِهَا بِكَافِرِينَ

Çeviriyazı: 

ülâike-lleẕîne âteynâhümü-lkitâbe velḥukme vennübüvveh. feiy yekfür bihâ hâülâi feḳad vekkelnâ bihâ ḳavmel leysû bihâ bikâfirîn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve hükümranlık) ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Bunlar, ona inanmayacak olurlarsa, yerlerine, onu tanımamazlık etmiyecek bir toplum getiririz.

Diyanet İşleri: 

Kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiklerimiz işte bunlardır. Kafirler onları inkar ederlerse, inkar etmeyecek bir milleti onlara vekil kılarız.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Bunlar, kendilerine kitap, hükmetme yetkisi ve peygamberlik verdiğimiz kişilerdir. Kafirler, bunları tanımazlar, inkar ederlerse zaten biz, kafir olmayacak bir topluluğu onların yerine geçmeye memur etmişizdir.

Şaban Piriş: 

İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer (kâfirler) bunlara küfrederse, şüphesiz, onların yerlerine bunlara küfretmeyecek bir kavmi (Muhacir ve Ensar'ı), vekil kılarız.

Edip Yüksel: 

İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer şu halk, bunları inkar ederse, biz onları inkar etmeyecek bir toplumu yerlerine geçiririz.

Ali Bulaç: 

Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer bunları tanımayıp-küfre sapıyorlarsa, andolsun, Biz buna (karşı) inkara sapmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır.

Suat Yıldırım: 

İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet, hükümranlık ve nübüvvet verdiğimiz şahsiyetlerdir. Şimdi o müşrikler bu nübüvveti inkâr ederlerse, biz nübüvveti inkâr etmeyip ona sahip çıkan bir topluluk görevlendiririz.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

İşte onlar o kimselerdir ki, kendilerine kitap, hüküm ve nübüvvet vermişizdir. Şimdi şu kavimler, eğer bu delilleri inkar ederlerse artık Biz ona münkir olmayan bir kavmi tevkil etmişizdir.

Yaşar Nuri Öztürk: 

İşte bunlardır kendilerine kitap, hükmetme gücü ve peygamberlik verdiklerimiz. Şimdi şu insanlar bütün bunları inkâr ederlerse biz, bunları inkâr etmeyecek bir topluluğu onlara vekil ederiz.

Bekir Sadak: 

Onlara: «And olsun ki, sizi ilk defa yarattigimiz gibi size verdiklerimizi ardinizda birakarak bize birer birer geldiniz

İbni Kesir: 

Onlar

Adem Uğur: 

İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer onlar (kâfirler) bunları inkâr ederse şüphesiz yerlerine bunları inkâr etmeyecek bir toplum getiririz.

İskender Ali Mihr: 

İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Onlar eğer, onu inkâr ederlerse artık, onu inkâr etmeyecek bir kavmi ona vekil ederdik.

Celal Yıldırım: 

İşte bunlar kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer onlar (Mekke müşrikleri) bunları tanımaz da inkâr ederlerse, inkarcı olmayan bir kavmi (imân edenleri) buna vekil kılmışızdır.

Tefhim ul Kuran: 

Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer onlar bunları tanımayıp küfre sapıyorlarsa, andolsun, biz buna (karşı) küfre sapmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır.

Fransızca: 

C'est à eux Nous avons apporté le Livre, la sagesse et la prophétie. Si ces autres-là n'y croient pas, du moins Nous avons confié ces choses à des gens qui ne les nient pas.

İspanyolca: 

Fue a éstos a quienes dimos la Escritura, el juicio y el profetismo. Y, si éstos no creen en ello, lo hemos confiado a otro pueblo, que sí que cree.

İtalyanca: 

Essi sono coloro a cui demmo la Scrittura e la Saggezza e la Profezia. Se [altri] non credono in loro, ebbene li abbiamo affidati a gente che non è miscredente

Almanca: 

Diese sind diejenigen, denen WIR die Schrift zuteil werden ließen, die Weisheit und das Prophetentum. Und sollten diese (deine Leute) dem gegenüber Kufr betreiben, werden WIR dann dafür eine Gemeinschaft als Wakil einsetzen, die dem gegenüber keinen Kufr betreibt.

Çince: 

这等人,我曾把天经. 智慧和预言赏赐他们。如果这些人不信这些事物,那末,我就把这些事物委托一个对于它们不会不信的民众。

Hollandaca: 

Deze zijn de personen, welken wij de schrift gaven en wijsheid, en profetie; doch indien deze daarin niet gelooven, zullen wij de zorg daarvoor aan een volk opdragen, dat daarin zal gelooven.

Rusça: 

Это - те, кому Мы даровали Писание, мудрость и пророчество. И даже если они не уверуют в это, Мы уже вверили это другим людям, которые не станут неверующими.

Somalice: 

Kuwaasu ‘awn kuwaan siinay Kitaabka, Xukunkniiyo Nabixinuada, fladday ka Gaaloabaanna Kuwaasu aCjaalada Makaads waxaan a a’akaalanayQoom ann ka (Jaaloobayn, (Muslimiinta).

Swahilice: 

Hao ndio tulio wapa Vitabu na hukumu na Unabii. Ikiwa hawa watayakataa hayo, basi tumekwisha yawakilisha kwa watu wasio yakataa.

Uygurca: 

ئۇلارغا كىتابنى، ھېكمەتنى ۋە پەيغەمبەرلىكنى ئاتا قىلدۇق، ئەگەر بۇ مۇشرىكلار ئۇلارنى (يەنى كىتاب، ھېكمەت ۋە پەيغەمبەرلىكنى) ئىنكار قىلسا، ئۇلارنى ئىنكار قىلمايدىغان باشقا بىر قەۋمگە تاپشۇرىمىز

Japonca: 

これらの者はわれが,啓典と識見と預言の天分を授けた者である。それでもしかれらがこれを信じないならば,われはこれらを拒否しない(別の)者にこれを委ねるであろう。

Arapça (Ürdün): 

«أولئك الذين آتيناهم الكتاب» بمعنى الكتب «والحكم» الحكمة «والنبوة فإن يكفر بها» أي بهذه الثلاثة «هؤلاء» أي أهل مكة «فقد وكَّلنا بها» أرصدنا لها «قوما ليسوا بها بكافرين» هم المهاجرون والأنصار.

Hintçe: 

(पैग़म्बर) वह लोग थे जिनको हमने (आसमानी) किताब और हुकूमत और नुबूवत अता फरमाई पस अगर ये लोग उसे भी न माने तो (कुछ परवाह नहीं) हमने तो उस पर ऐसे लोगों को मुक़र्रर कर दिया हे जो (उनकी तरह) इन्कार करने वाले नहीं

Tayca: 

ชนเหล่านี้คือ ผู้ที่เราได้ให้คัมภีร์แก่พวกเขาและให้คำตัดสิน และให้การเป็นนะบีด้วย แต่ถ้าชนเหล่านี้ ปฏิเสธศรัทธาต่อมัน แน่นอนเราได้มอบมันไว้แล้วแก่กลุ่มชนหนึ่งที่พวกเขามิใช่เป็นผู้ปฏิเสธศรัทธาต่อมัน

İbranice: 

אלה אשר נתנו להם את הספר, ואת החכמה, והנבואה. אם אלה יכפרו בה (הנבואה של מוחמד,) אז הרי הפקדנו עליה אנשים אשר לא יכפרו בה

Hırvatça: 

To su oni kojima smo Mi Knjigu i mudrost i vjerovjesništvo dali. Pa ako oni u to ne vjeruju, Mi smo to povjerili ljudima koji to ne niječu.

Rumence: 

Aceştia sunt cei cărora le-am dăruit Cartea, înţelepciunea şi proorocirea. Dacă aceştia le vor tăgădui, atunci le vom încredinţa unui popor ce nu le va tăgădui.

Transliteration: 

Olaika allatheena ataynahumu alkitaba waalhukma waalnnubuwwata fain yakfur biha haolai faqad wakkalna biha qawman laysoo biha bikafireena

Türkçe: 

İşte bunlardır kendilerine kitap, hükmetme gücü ve peygamberlik verdiklerimiz. Şimdi şu insanlar bütün bunları inkâr ederlerse biz, bunları inkâr etmeyecek bir topluluğu onlara vekil ederiz.

Sahih International: 

Those are the ones to whom We gave the Scripture and authority and prophethood. But if the disbelievers deny it, then We have entrusted it to a people who are not therein disbelievers.

İngilizce: 

These were the men to whom We gave the Book, and authority, and prophethood: if these (their descendants) reject them, Behold! We shall entrust their charge to a new people who reject them not.

Azerbaycanca: 

Onlar Bizim kitab, hökm və peyğəmbərlik verdiyimiz kimsələrdir. Əgər (indi) bunlar (Qüreyş müşrikləri və başqa kafirlər) bu dəlilləri dansalar, Biz onlara həmin dəlilləri inkar etməyən bir tayfanı müvəkkil edərik (onların yerinə dəlillərimizi inkar etməyəcək bir zümrə gətirərik).

Süleyman Ateş: 

İşte onlar, kendilerine Kitap, hüküm ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Şimdi şunlar, (yani Kureyş kavmi), bunları inkar ederse, (bilsinler ki) biz, bunları inkar etmeyecek (koruyacak) bir toplumu, bunlara vekil bırakmışızdır.

Diyanet Vakfı: 

İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer onlar (kafirler) bunları inkar ederse şüphesiz yerlerine bunları inkar etmeyecek bir toplum getiririz.

Erhan Aktaş: 

İşte bunlar, kendilerine Kitâp, Hüküm ve Nubuvvet(1) verdiğimiz kimselerdir. Eğer onlar, bunları küfrederlerse(2) yerlerine bunları küfretmeyecek(2) bir halkı vekil etmişizdir.

Kral Fahd: 

İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer onlar (kâfirler) bunları inkâr ederse şüphesiz yerlerine bunları inkâr etmeyecek bir toplum getiririz.

Hasan Basri Çantay: 

Onlar, kendilerine kitab, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizde. Şimidi bunlar (Kureyş kavmi) bunları (bu delilleri) tanımayıb da kâfir olurlarsa (zâten) biz ona, bunu inkâr etmeyen bir kavmi vekil (ve me´mur) kılmışızdır.

Muhammed Esed: 

(Ama) Biz, onlara vahyi, sağlam muhakemeyi ve peygamberliği bahşettik. Ve şimdi inançsızlar bu hakikatleri inkar etmeyi tercih edebilirler, (ama bilin ki) Biz onları, asla reddetmeyecek olan insanlara bahşetmekteyiz;

Gültekin Onan: 

Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer bunlara küfrederlerse, andolsun, biz buna (karşı) kafir olmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır / kılarız.

Ali Fikri Yavuz: 

İşte onlar, kendilerine kitab, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Şimdi şu KUREYŞ kavmi, buna nankörlük ediyorsa (kâfir oluyorsa), biz onların yerine, peygamberleri ve kitabları inkâr etmiyecek bir kavmi vekil ederiz.

Portekizce: 

São aqueles a quem concedemos o Livro, a sabedoria e a profecia. Mas se estes (seus descendentes) os rejeitassem,mesmo assim, confiá-los-íamos a outro povo que não fosse incrédulo.

İsveççe: 

Det var dessa män som Vi skänkte uppenbarelsen och klart omdöme och kallade till profeter. Och om dessa [av ditt folk] förnekar Våra [budskap], har Vi anförtrott dem åt dem som inte var förnekare -

Farsça: 

آنان کسانی هستند که به ایشان کتاب ومنصب داوری ونبوّت دادیم؛ پس اگر اینان [که به سبب مشرک بودنشان دشمنی و مخالفت می کنند] به این حقایق [که پایه های آیین الهی اند] کفر ورزند، یقیناً گروهی را [برای نگهبانی و مراعات امر نبوّت و برنامه دین] می گماریم که نسبت به آنها کافر نیستند.

Kürtçe: 

ئەوانە کە سانێکن پەیام و زانین و حوکمڕانی و پێغەمبەرێتیمان پێ بەخشیوون جا ئەگەر ئەوانە (قوڕەیش) بڕوای پێ نەھێنن ئەوە بێگومان بەدەستەیەکی ترمان سپاردووە (چاودێری بکەن و) بێ بڕواش نابن پێی

Özbekçe: 

Ана ўшалар биз уларга китобни, ҳукмни ва Пайғамбарликни берган зотлардир. Агар анавилар буларга куфр келтирсалар, батаҳқиқки, Биз уларга куфр келтирмайдиган қавмни вакил қилиб қўйганмиз.

Malayca: 

Mereka itulah orang-orang yang telah Kami berikan kepadanya Kitab Suci, dan Hikmah (ilmu pengetahuan), serta pangkat kenabian. Oleh itu, jika orang-orang (kafir) itu mengingkarinya, maka sesungguhnya Kami akan menyerahkannya kepada kaum (lain) yang tidak akan mengingkarinya.

Arnavutça: 

Këta janë ata që u kemi dhënë libër, dijeni të hollë dhe profetni. E, nëse aa (banorët e Mekkes) imohojnë këto, Na do t’ia besojmë një populli tjetër që nuk do t’i mohojë.

Bulgarca: 

Те са онези, на които дарихме Писанието и мъдростта, и пророчеството. И щом не вярват на това, Ние го възлагаме на хора, които не го отричат.

Sırpça: 

То су они којима смо Ми дали Књигу и мудрост и веровесништво. Па ако они у то не верују, Ми смо то поверили људима који то не негирају.

Çekçe: 

A toto jsou ti, jimž dali jsme Písmo, moudrost i prorocké poslání. Jestliže tihleti dnes v to neuvěří, pověříme tím lid jiný, jenž nebude nevěřící.

Urduca: 

وہ لوگ تھے جن کو ہم نے کتاب اور حکم اور نبوت عطا کی تھی اب اگر یہ لوگ اس کو ماننے سے انکار کرتے ہیں تو (پروا نہیں) ہم نے کچھ اور لوگوں کو یہ نعمت سونپ دی ہے جو اس سے منکر نہیں ہیں

Tacikçe: 

Инҳо касоне ҳастанд, ки ба онҳо китобу фармон ва нубувват додаем. Агар ин қавм ба он имон наёваранд, қавми дигареро бар он вакил кардаем, ки инкораш намекунанд.

Tatarca: 

Югарыда зекер ителгән затларга китап бирдек, шәригать хөкемнәрен өйрәттек вә пәйгамбәрләрне белдек. Әгәр мөшрикләр, пәйгамбәрләрне вә аларның эшләрен инкяр итсәләр, тәхкыйк хакны инкяр итми торган кешеләрне ул пәйгамбәрләргә яки аларның юлына беркеттек.

Endonezyaca: 

Mereka itulah orang-orang yang telah Kami berikan kitab, hikmat dan kenabian Jika orang-orang (Quraisy) itu mengingkarinya, maka sesungguhnya Kami akan menyerahkannya kepada kaum yang sekali-kali tidak akan mengingkarinya.

Amharca: 

እነዚህ እነዚያ መጻሕፍትንና ጥበብን፣ ነቢይነትንም የሰጠናቸው ናቸው፡፡ እነዚህ (የመካ ከሓዲዎች) በእርሷ ቢክዱም በእርሷ የማይክዱን ሕዝቦች ለእርሷ በእርግጥ አዘጋጅተናል፡፡

Tamilce: 

இவர்கள் எத்தகையோர் என்றால் இவர்களுக்கு வேதத்தையும், ஞானத்தையும், நபித்துவத்தையும் கொடுத்தோம். ஆகவே, அவற்றை (மக்காவாசிகளாகிய) இவர்கள் நிராகரித்தால் அவற்றை நிராகரிப்பவர்களாக இருக்காத ஒரு சமுதாயத்தை (நாம் கொண்டுவருவோம். அவர்களை) அவற்றுக்கு பொறுப்பாளர்களாக ஆக்கி விடுவோம்.

Korece: 

이들에게는 성서와 권능과 예언자의 능력을 부여했노라 그들이 그것을 믿지 아니 했다면 하 나님은 그것을 불신하지 아니한 백성에게 부여하였으리라

Vietnamca: 

Đó là những (vị Sứ Giả và Nabi) đã được TA ban cho Kinh Sách, sự thông thái và sứ mạng tiên tri. Cho nên, nếu như đám dân này (của Ngươi – hỡi Thiên Sứ) phủ nhận (cả ba điều này) thì chắc chắn TA sẽ ban các điều này cho một đám người khác (những người Muhajir và dân Ansar và những ai đi theo họ đến ngày Tận Thế), họ sẽ không phủ nhận.