Hizb 14

innemâ yestecîbü-lleẕîne yesme`ûn. velmevtâ yeb`aŝühümü-llâhü ŝümme ileyhi yürce`ûn.

Türkçe:
Ancak gereğince dinleyenler çağrıya cevap verir. Ölülere gelince, Allah onları diriltecektir, sonra O'na döndürülecekler.
İngilizce:
Those who listen (in truth), be sure, will accept: as to the dead, Allah will raise them up; then will they be turned unto Him.
Fransızca:
Seuls ceux qui entendent répondent à l'appel [de la foi].Et quant aux morts, Allah les ressuscitera; puis ils Lui seront ramenés. .
Almanca:
Doch nur diejenigen, die zuhören, hören auf dich, während die Toten ALLAH erweckt. Dann werden sie zu Ihm zurückgebracht.
Rusça:
Отвечают только те, кто внимает. А мертвых Аллах воскресит, после чего они будут возвращены к Нему.
Arapça:
۞ إِنَّمَا يَسْتَجِيبُ الَّذِينَ يَسْمَعُونَ ۘ وَالْمَوْتَىٰ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ ثُمَّ إِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Daveti ancak dinleyenler kabul ederler. Ölülere gelince, Allah onları diriltir, sonra O'na döndürülürler.
Diyanet Vakfı:
Ancak (samimiyetle) dinleyenler daveti kabul eder. Ölülere gelince, Allah onları diriltecek, sonra da O'na döndürülecekler.

veḳâlû levlâ nüzzile `aleyhi âyetüm mir rabbih. ḳul inne-llâhe ḳâdirun `alâ ey yünezzile âyetev velâkinne ekŝerahüm lâ ya`lemûn.

Türkçe:
Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!" De ki: "Kuşkusuz, Allah bir mucize indirmeye Kaadir'dir. Fakat çokları bilmiyorlar."
İngilizce:
They say: "Why is not a sign sent down to him from his Lord?" Say: "Allah hath certainly power to send down a sign: but most of them understand not.
Fransızca:
Et ils disent : "Pourquoi n'a-t-on pas fait descendre sur lui (Muhammad) un miracle de la part de son Seigneur ? " Dis : " Certes Allah est capable de faire descendre un miracle. Mais la plupart d'entre eux ne savent pas".
Almanca:
Und sie sagten: "Würde ihm doch eine Aya von seinem HERRN nach und nach hinabgesandt!" Sag: "Gewiß, ALLAH ist immer im Stande, eine Aya nach und nach hinabzusenden." Doch die meisten von ihnen wissen es nicht.
Rusça:
Они говорят: "Почему ему не ниспослано знамение от его Господа?" Скажи: "Аллах властен ниспослать знамение". Но большинство их не обладает знанием.
Arapça:
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ ۚ قُلْ إِنَّ اللَّهَ قَادِرٌ عَلَىٰ أَن يُنَزِّلَ آيَةً وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?" De ki: "Şüphesiz ki Allah, bir mucize indirmeye kâdirdir, fakat çokları bilmezler".
Diyanet Vakfı:
O'na Rabbinden bir mucize indirilseydi ya! dediler. De ki: Şüphesiz Allah mucize indirmeye kadirdir. Fakat onların çoğu bilmezler.

vemâ min dâbbetin fi-l'arḍi velâ ṭâiriy yeṭîru bicenâḥayhi illâ ümemün emŝâlüküm. mâ ferraṭnâ fi-lkitâbi min şey'in ŝümme ilâ rabbihim yuḥşerûn.

Türkçe:
Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere hepsi sizin gibi ümmetlerdir. Biz bu Kitap'ta, herhangi birşeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Onlar, sonunda Rableri önünde haşredilirler.
İngilizce:
There is not an animal (that lives) on the earth, nor a being that flies on its wings, but (forms part of) communities like you. Nothing have we omitted from the Book, and they (all) shall be gathered to their Lord in the end.
Fransızca:
Nulle bête marchent sur terre, nul oiseau volant de ses ailes, qui ne soit comme vous en communauté. Nous n'avons rien omis d'écrire dans le Livre. Puis, c'est vers leur Seigneur qu'ils seront ramenés.
Almanca:
Es gibt weder ein sich (auf Erden) bewegendes Lebewesen, noch einen Vogel, welcher mit beiden eigenen Flügeln fliegt, die nicht Umam euresgleichen sind. WIR haben in der Schrift nichts weggelassen. Dann werden sie zu ihrem HERRN 1 versammelt.
Rusça:
Все живые существа на земле и птицы, летающие на двух крыльях, являются подобными вам сообществами. Мы ничего не упустили в Писании. А затем они будут собраны к своему Господу.
Arapça:
وَمَا مِن دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلَّا أُمَمٌ أَمْثَالُكُم ۚ مَّا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِن شَيْءٍ ۚ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır, sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.
Diyanet Vakfı:
Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler.

velleẕîne keẕẕebû biâyâtinâ ṣummüv vebükmün fi-żżulümât. mey yeşei-llâhü yuḍlilh. vemey yeşe' yec`alhü `alâ ṣirâṭim müsteḳîm.

Türkçe:
Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklara gömülmüş sağır ve dilsizlerdir. Allah, dilediği/dileyen kişiyi şaşırtır, dilediğini/dileyeni de dosdoğru yol üzerine koyar.
İngilizce:
Those who reject our signs are deaf and dumb,- in the midst of darkness profound: whom Allah willeth, He leaveth to wander: whom He willeth, He placeth on the way that is straight.
Fransızca:
Et ceux qui traitent de mensonges Nos versets sont sourds et muets, dans les ténèbres. Allah égare qui Il veut; et Il place qui Il veut sur un chemin droit.
Almanca:
Doch diejenigen, die Unsere Ayat verleugnet haben, sind taub und stumm in den Finsternissen. Wen ALLAH will, den läßt ER abirren, und wen ER will, den bringt ER auf einen geraden Weg.
Rusça:
Те, которые считают ложью Наши знамения, глухи и немы во мраках. Аллах вводит в заблуждение, кого пожелает, и наставляет на прямой путь, кого пожелает.
Arapça:
وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِ ۗ مَن يَشَإِ اللَّهُ يُضْلِلْهُ وَمَن يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah dilediği kimseyi şaşırtır, dilediği kimseyi de doğru yola koyar.
Diyanet Vakfı:
Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu şaşırtır, dilediği kimseyi de doğru yola iletir.

ḳul era'eyteküm in etâküm `aẕâbü-llâhi ev etetkümü-ssâ`atü egayra-llâhi ted`ûn. in küntüm ṣâdiḳîn.

Türkçe:
De ki: "Bir düşünün bakalım! Allah'ın azabı yakanıza yapışsa yahut o saat gelip çatsa, Allah'tan başkasına mı yakarırsınız? Doğru sözlü iseniz söyleyin!"
İngilizce:
Say: "Think ye to yourselves, if there come upon you the wrath of Allah, or the Hour (that ye dread), would ye then call upon other than Allah?- (reply) if ye are truthful!
Fransızca:
Dis : "Informez-moi : si le châtiment d'Allah vous vient, ou que vous vient l'Heure, ferez-vous appel à autre qu'Allah, si vous êtes véridiques ? "
Almanca:
Sag: " Wie seht ihr es? Sollte euch ALLAHs Peinigung treffen oder die Stunde (der Jüngste Tag) ereilen, würdet ihr jemanden außer ALLAH anflehen, solltet ihr wahrhaftig sein?"
Rusça:
Скажи: "Скажите мне, станете ли вы призывать кого-либо наряду с Аллахом, если вас поразит наказание Аллаха или наступит Час, если только вы говорите правду?"
Arapça:
قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ أَغَيْرَ اللَّهِ تَدْعُونَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Kendinizi hiç düşündünüz mü, Allah'ın azabı size gelse veya kıyamet vakti gelse, Allah'tan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer sözünde doğru kimselerseniz cevap verin".
Diyanet Vakfı:
De ki: Ne dersiniz; size Allah'ın azabı gelse veya o kıyamet gelip çatıverse size, Allah'tan başkasına mı yalvarırsınız? Doğru sözlü iseniz (söyleyin bakalım)!

bel iyyâhü ted`ûne feyekşifü mâ ted`ûne ileyhi in şâe vetensevne mâ tüşrikûn.

Türkçe:
Hayır, yalnız O'na yakarırsınız da O dilerse yakındığınız belayı uzaklaştırır. Ve siz, ortak koştuklarınızı unutuverirsiniz.
İngilizce:
Nay,- On Him would ye call, and if it be His will, He would remove (the distress) which occasioned your call upon Him, and ye would forget (the false gods) which ye join with Him!
Fransızca:
C'est plutôt à Lui que vous ferez appel. Puis, Il dissipera, s'Il veut, l'objet de votre appel et vous oublierez ce que vous [Lui] associez.
Almanca:
Nein, sondern nur Ihn fleht ihr an! So befreit ER euch von dem, weswegen ihr Ihn angefleht habt, wenn ER will. Und ihr vergesst, womit ihr Schirk betrieben habt.
Rusça:
О нет! Вы будете призывать только Его. Если Он пожелает, то избавит вас от того, по поводу чего вы станете взывать к Нему, и тогда вы забудете о тех, кого приобщали в сотоварищи.
Arapça:
بَلْ إِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ إِلَيْهِ إِن شَاءَ وَتَنسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır, yalnız o Allah'a yalvarırsınız. O da dilerse kaldırılmasını istediğiniz belayı kaldırır ve o zaman ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz.
Diyanet Vakfı:
Bilakis yalnız Allah'a yalvarırsınız. O da (kaldırılması için) kendisine yalvardığınız belayı dilerse kaldırır; ve siz ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz.

veleḳad erselnâ ilâ ümemim min ḳablike feeḫaẕnâhüm bilbe'sâi veḍḍarrâi le`allehüm yeteḍarra`ûn.

Türkçe:
Andolsun ki, senden önce de ümmetlere elçiler göndermiştik. O ümmetleri, bize yaklaşıp sığınsınlar diye zorluklar ve darlıklarla yakalamıştık.
İngilizce:
Before thee We sent (messengers) to many nations, and We afflicted the nations with suffering and adversity, that they might learn humility.
Fransızca:
Nous avons, certes, envoyé (des messagers) aux communautés avant toi. Ensuite Nous les avons saisies par l'adversité et la détresse - peut-être imploreront-ils (la miséricorde) ! -
Almanca:
Und gewiß, bereits entsandten WIR (Gesandte) zu Umam vor dir, dann ließen WIR sie von Not und Krankheit befallen, damit sie (um Gnade) flehen.
Rusça:
Мы уже отправляли посланников к народам до тебя. Мы подвергали их нищете и недугам, дабы они стали смиренными.
Arapça:
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ أُمَمٍ مِّن قَبْلِكَ فَأَخَذْنَاهُم بِالْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz ki senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik. Bize yalvarsınlar diye onları darlık ve sıkıntı ile yakalayıp cezalandırdık.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından boyun eğsinler diye onları darlık ve hastalıklara uğrattık.

felevlâ iẕ câehüm be'sünâ teḍarra`û velâkin ḳaset ḳulûbühüm vezeyyene lehümü-şşeyṭânü mâ kânû ya`melûn.

Türkçe:
Zorluğumuz kendilerine gelip çattığında bir sığınabilselerdi! Ne yazık ki kalpleri katılaştı; şeytan, yapmakta olduklarını onlara süslü-püslü gösterdi.
İngilizce:
When the suffering reached them from us, why then did they not learn humility? On the contrary their hearts became hardened, and Satan made their (sinful) acts seem alluring to them.
Fransızca:
Pourquoi donc, lorsque Notre rigueur leur vînt, n'ont-ils pas imploré (la miséricorde) ? Mais leurs coeurs s'étaient endurcis et le Diable enjolivait à leurs yeux ce qu'ils faisaient.
Almanca:
Und hätten sie doch (um Gnade) gefleht, als unsere Peinigung sie ereilte! Doch ihre Herzen wurden hart und der Satan ließ ihnen das schön erscheinen, was sie zu tun pflegten.
Rusça:
Почему же, когда их поражало Наше наказание, они не становились смиренными? Их сердца ожесточались, а сатана приукрашивал для них то, что они совершали.
Arapça:
فَلَوْلَا إِذْ جَاءَهُم بَأْسُنَا تَضَرَّعُوا وَلَٰكِن قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hiç olmazsa kendilerine baskınımız geldiği zaman olsun, yalvarmalı değiller miydi? Fakat kalbleri katılaştı ve şeytan yaptıklarını kendilerine güzel gösterdi.
Diyanet Vakfı:
Hiç olmazsa, onlara bu şekilde azabımız geldiği zaman boyun eğselerdi! Fakat kalpleri iyice katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını cazip gösterdi.

felemmâ nesû mâ ẕükkirû bihî fetaḥnâ `aleyhim ebvâbe külli şey'. ḥattâ iẕâ feriḥû bimâ ûtû eḫaẕnâhüm bagteten feiẕâ hüm müblisûn.

Türkçe:
Öğütlenmeye çağırıldıkları şeyi unutunca, her şeyin kapılarını üzerlerine açıverdik. Nihayet, kendilerine verilenle sevinç şımarıklığına daldıkları bir sırada, ansızın onları yakaladık. Tüm ümitlerini bir anda yitirdiler.
İngilizce:
But when they forgot the warning they had received, We opened to them the gates of all (good) things, until, in the midst of their enjoyment of Our gifts, on a sudden, We called them to account, when lo! they were plunged in despair!
Fransızca:
Puis, lorsqu'ils eurent oublié ce qu'on leur avait rappelé, Nous leur ouvrîmes les portes donnant sur toute chose (l'abondance); et lorsqu'ils eurent exulté de joie en raison de ce qui leur avait été donné, Nous les saisîmes soudain, et les voilà désespérés.
Almanca:
Und als sie das vergessen haben, womit sie ermahnt wurden, haben WIR ihnen die Türen zu allen (angenehmen) Dingen geöffnet. Doch nachdem sie dann mit dem Spaß hatten, was ihnen zuteil wurde, haben WIR sie unerwartet zugrunde gerichtet, sogleich waren sie regungslos niedergeschlagen.
Rusça:
Когда они позабыли о том, что им напоминали, Мы распахнули перед ними врата ко всякой вещи. Когда же они возрадовались дарованному, Мы схватили их внезапно, и они пришли в отчаяние!
Arapça:
فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّىٰ إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُم بَغْتَةً فَإِذَا هُم مُّبْلِسُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendilerine hatırlatılanları unuttuklarında, onlara her şeyin kapısını açtık. Nihayet kendilerine verilen o nimetlerle sevinip zevke dalınca onları azabımızla ansızın yakalayıverdik. Hemen ümitsizliğe kapılıp şaşkına döndüler.
Diyanet Vakfı:
Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler.

feḳuṭi`a dâbiru-lḳavmi-lleẕîne żalemû. velḥamdü lillâhi rabbi-l`âlemîn.

Türkçe:
Böylece, zulme saplanan topluluğun kökü kesilmişti; hamd olsun âlemlerin Rabbi'ne!
İngilizce:
Of the wrong-doers the last remnant was cut off. Praise be to Allah, the Cherisher of the worlds.
Fransızca:
Ainsi fut exterminé le dernier reste de ces injustes. Et louange à Allah, Seigneur de l'Univers !
Almanca:
So wurden die Leute, die Unrecht begangen haben, ausgerottet. Und alhamdulillah: alles Lob gebührt ALLAH, Dem HERRN aller Schöpfung.
Rusça:
Беззаконники были уничтожены до основания. Хвала Аллаху, Господу миров!
Arapça:
فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا ۚ وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Böylece zulmeden kavmin kökü kesildi. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun.
Diyanet Vakfı:
Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. (Allah'ın verdiği nimete şükredecekleri yerde nankörlük ettiler, böylece kendilerine zulmettiler. Yüce Allah da yeryüzünü onların zulüm ve küfürlerinden temizlemek için onları helak etti.)

Sayfalar

Hizb 14 beslemesine abone olun.