Arapça:
إِذْ جَعَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَأَنزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوَىٰ وَكَانُوا أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَا ۚ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Çeviriyazı:
iẕ ce`ale-lleẕîne keferû fî ḳulûbihimü-lḥamiyyete ḥamiyyete-lcâhiliyyeti feenzele-llâhü sekînetehû `alâ rasûlihî ve`ale-lmü'minîne veelzemehüm kelimete-ttaḳvâ vekânû eḥaḳḳa bihâ veehlehâ. vekâne-llâhü bikülli şey'in `alîmâ.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, câhiliyet taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi. Onları takva sözü üzerinde durdurdu. Zaten onlar buna pek layık ve ehil kimselerdi. Allah herşeyi bilendir.
Diyanet İşleri:
İnkar edenler, gönüllerindeki cahiliyye çağının asabiyet ateşini ateşlendirdiklerinde, Allah, Peygamberine ve inananlara huzur indirdi; onların takva sözünü tutmalarını sağladı. Onlar, bu söze layık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilmektedir.
Abdulbakî Gölpınarlı:
O sırada, kafir olanların yüreklerinde coşup kabaran gayret ve kızgınlık, cahiliyet devrine ait bir gayret ve kızgınlıktı; derken Allah, Peygamberine ve inananlara sükun ve huzur verdi ve onlara, çekinme sözünü gerekli kıldı ve bu, Tanrının birliğini bildiren söze de zaten onlar, daha layıktı ve o sözün ehliydi onlar ve Allah, her şeyi bilir.
Şaban Piriş:
Zira Kâfirler, kalplerine taassubu/bağnazlığı, (hem de) cahiliye bağnazlığını yerleştirmişlerdi. Allah da Rasûl'üne ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi, onları takva sözüne (kelime-i tevhide) bağlı kıldı. Zaten onlar buna layık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.
Edip Yüksel:
İnkar edenler, gönüllerindeki öfke ve bağnazlığı, cahiliyye döneminin fanatizmini ateşlediklerinde, ALLAH elçisinin ve inananların üzerine huzurunu indirmiş ve onların erdemlilik sözünü tutmalarını sağlamıştı. Onlar buna tam yaraşan ve hakkeden kimselerdi. ALLAH herşeyi bilendir.
Ali Bulaç:
Hani o inkar edenler, kendi kalplerinde, 'öfkeli soy koruyuculuğu'nu (hamiyeti), cahiliyenin 'öfkeli soy koruyuculuğunu' kılıp-kışkırttıkları zaman, hemen Allah; elçisinin ve mü'minlerin üzerine '(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu' indirdi ve onları "takva sözü" üzerinde 'kararlılıkla ayakta tuttu." Zaten onlar da, buna layık ve ehil idiler. Allah, herşeyi hakkıyla bilendir.
Suat Yıldırım:
Kâfirlerin kalplerine taassubu, Cahiliye taassup ve tarafgirliğini yerleştirdikleri o sırada, Allah da Resulünün ve müminlerin gönüllerine huzur ve güven duygusu verdi. Takvâ kelimesini onlara yoldaş etti. Zaten onlar bu söze pek lâyık ve ehil idiler. Allah her şeyi hakkıyla bilir.
Ömer Nasuhi Bilmen:
O vakit ki, o kâfirler kalblerinde hamiyyeti, hamiyyet-i cahiliyyeyi yerleştirmişler idi. Allah Teâlâ da Peygamberinin üzerine ve mü´minlerin üzerlerine sekîneti indirdi ve onlara takvâ kelimesini ilzam buyurdu. Onlar da buna hakkıyla layık ve bunun ehli bulunuyorlardı. Allah da her şeyi bihakkın bilicidir.
Yaşar Nuri Öztürk:
İnkâr edenler, kalplerine öfkeli taassubu, o cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise huzur ve mutluluğunu resulünün, inananların üstüne indirmişti. Onları, takva kelimesine bağlı tutmuştu. Zaten onlar buna layık ve ehil idiler. Allah her şeyi çok iyi bilmektedir.
Bekir Sadak:
Seslerini Peygamberin yaninda kisan kimseler, Allah´in gonullerini takva ile sinadigi kimselerdir. Onlara magfiret ve buyuk ecir vardir.
İbni Kesir:
O küfredenler kalblerinde hamiyyeti, cahiliyyet hamiyyetini ateşlendirdiklerinde Allah
Adem Uğur:
O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi, onların takvâ sözünü tutmalarını sağladı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.
İskender Ali Mihr:
Kâfirler hamiyeti, cahiliye taassubunu kalplerine yerleştirince, Allah da Resûl´ünün ve mü´minlerin üzerine sekînetini indirdi. Ve takva sözü onlara elzem oldu (hakettiler). Ve onu (takva sahibi olmayı), en çok onlar hakettiler. Ve ona ehil (lâyık) oldular. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.
Celal Yıldırım:
Hani o inkâra sapanlar kalblerinde Cahiliyye Devri´nin gurur ve taassubunu alevlendirdikleri zaman Allah, Peygamberi ve mü´minler üzerine güven, huzur ve kalb sükûneti indirdi de onlara takva sözünü gerekli kıldı. Zaten onlar bu söze daha lâyık ve ehil idiler. Allah her şeyi bilendir.
Tefhim ul Kuran:
Hani o küfretmekte olanlar, kendi kalpleri içinde, ´öfkeli soy koruyuculuğunu´, (hamiyet), cahiliyenin ´öfkeli soy koruyuculuğunu´ kılıp kışkırttıkları zaman, hemen Allah Rasulünün ve mü´minlerin üzerine ´(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu´ indirdi ve onları «takva sözü» üzerinde kararlılıkla ayakta tuttu. Zaten onlar da, buna layık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
Fransızca:
Quand ceux qui ont mécru eurent mis dans leurs coeurs la fureur, [la] fureur de l'ignorance... Puis Allah fit descendre Sa quiétude sur Son Messager ainsi que sur les croyants, et les obligea à une parole de piété, dont ils étaient les plus dignes et les plus proches. Allah est Omniscient.
İspanyolca:
Cuando, dejados llevar los infieles de su fanatismo, el fanatismo propio del paganismo, Alá hizo descender Su sakina sobre Su Enviado y sobre los creyentes, y les impuso la palabra del temor de Alá. Tenían pleno derecho a ella y la merecían. Alá es omnisciente.
İtalyanca:
E quando i miscredenti riempirono di furore i loro cuori, il furore dell'ignoranza, Allah fece scendere la Sua Pace sul Suo Messaggero e sui credenti e li volse all'espressione del timore [di Allah], di cui erano più degni e più vicini. Allah conosce tutte le cose.
Almanca:
(Und erinnere daran), als diejenigen, die Kufr betrieben haben, in ihren Herzen den ablehnenden Stolz hegten, den ablehnenden Stolz der Dschahiliya, dann sandte ALLAH Herzensruhe von Ihm auf Seinen Gesandten und auf die Mumin hinab und verpflichtete sie zum Wort der Taqwa, und sie hatten mehr Anrecht darauf und waren dessen Leute. Und ALLAH ist immer über alles allwissend.
Çince:
当不信道者心怀忿怒--蒙昧时代的忿怒--的时候,真主曾降镇静给使者和信士们,使他们坚持敬畏辞。他们是更宜于敬畏辞的,是应受敬辞的。真主对于万事是全知的。
Hollandaca:
Terwijl de ongeloovigen in hunne harten een blinde woede, de woede der onwetenden koesterden, zond God vrede op den profeet en de geloovigen neder, en bevestigde het woord der godsvrucht vast in hen, en zij waren de waardigsten van hen, en zij die dit het meest verdienden; want God kent alle dingen.
Rusça:
Вот неверующие поместили в своих сердцах заносчивость - заносчивость времен невежества, а Аллах ниспослал Своему Посланнику и верующим покой и возложил на них (или сделал неразлучным с ними) слово богобоязненности (свидетельство о том, что нет божества, кроме Аллаха). Они заслуживали его более других и были достойны его. Аллах знает обо всякой вещи.
Somalice:
Xusuusta marka Eebe yeelay kuwii gaaloobay Quluubtooda islawayni iyo cadho, sidii isla waynidii iyocadhadii jaahiliinta oo Eebe ku dajiyay xasilloonidiisii Rasuulkiisa korkiisa iyo mu'miniinta, waafajiyayna kalimada dhawrsashada (Ashahaadada iyo ballan ku sugnaanshaha), iyagaana ugu mudan kalimadaas chelna u ah, Eebana wax walba waa ogyahay.
Swahilice:
Pale walio kufuru walipo tia katika nyoyo zao hasira, hasira za kijinga, Mwenyezi Mungu aliteremsha utulivu juu ya Mtume wake na juu ya Waumini, na akawalazimisha neno la kuchamngu. Na wao walikuwa ndio wenye haki nalo na wenye kustahili. Na Mwenyezi Mungu ni Mjuzi wa kila kitu.
Uygurca:
كاپىرلار قىزىققانلىقىنى – جاھىلىيەت دەۋرىنىڭ قىزىققانلىقىنى – دىللىرىغا پۈككەن چاغدا، اﷲ پەيغەمبىرىگە ۋە مۆمىنلەرگە تەمكىنلىكنى چۈشۈردى. ئۇلارغا تەقۋا كەلىمىسىنى (يەنى كەلىمە تەۋھىدنى) ئىختىيار قىلدى. مۆمىنلەر تەقۋا كەلىمىسىگە ئەڭ لايىق ئىدى ۋە ئۇنىڭ ئەھلى ئىدى، اﷲ ھەر نەرسىنى بىلگۈچىدۇر
Japonca:
あの時不信心な者たちは,胸の中に慢心の念を燃やした。ジャーヒリーヤ(時代のような)無知による慢心である。それでアッラーは,使徒と信者の上に安らぎを下し,かれらに自制の御言葉を押し付けられた。これはかれらがその(安らぎ)に値し,またそれを受けるためであった。アッラーは凡てのことを知っておられる。
Arapça (Ürdün):
«إذ جعل» متعلق بعذبنا «الذين كفروا» فاعل «في قلوبهم الحمية» الأنفة من الشيء «حمية الجاهلية» بدل من الحمية وهي صدهم النبي وأصحابه عن المسجد الحرام «فأنزل الله سكينته على رسول وعلى المؤمنين» فصالحوهم على أن يعودوا من قابل ولم يلحقهم من الحمية ما لحق الكفار حتى يقاتلوهم «وألزمهم» أي المؤمنين «كلمة التقوى» لا إله إلا الله محمد رسول الله وأضيفت إلى التقوى لأنها سببها «وكانوا أحق بها» بالكلمة من الكفار «وأهلها» عطف تفسيري «وكان الله بكل شيء عليما» أي لم يزل منصفا بذلك ومن معلومة تعالى أنهم أهلها.
Hintçe:
(ये वह वक्त) था जब काफ़िरों ने अपने दिलों में ज़िद ठान ली थी और ज़िद भी तो जाहिलियत की सी तो ख़ुदा ने अपने रसूल और मोमिनीन (के दिलों) पर अपनी तरफ़ से तसकीन नाज़िल फ़रमाई और उनको परहेज़गारी की बात पर क़ायम रखा और ये लोग उसी के सज़ावार और अहल भी थे और ख़ुदा तो हर चीज़ से ख़बरदार है
Tayca:
ขณะที่พวกปฏิเสธศรัทธาได้ทำให้ความหยิ่งยะโสมีขึ้นในจิตใจของพวกเขา ซึ่งเป็นความหยิ่งยะโสในสมัยแห่งความงมงาย อัลลอฮฺจึงประทานความเงียบสงบของพระองค์ให้แก่ร่อซูลของพระองค์และแก่บรรดาผู้ศรัทธา
İbranice:
הם אלה אשר כפרו ומלאו את לבבותיהם להט, הלהט של הג'אהליה, ואז הוריד אלוהים את השלווה שלו על שליחו ועל המאמינים, והטיל עליהם את חובת היראה שהם זכאים וראויים לה ביותר, כי אלוהים יודע כל דבר
Hırvatça:
Kad su nevjernici srca svoja punili žarom, žarom paganskim, Allah je spustio smiraj Svoj na Poslanika Svoga i na vjernike i obavezao ih na Riječ bogobojaznosti - a oni bijahu najdostojniji nje i bijahu nje vrijedni - a Allah sve zna.
Rumence:
Când tăgăduitorii îşi umplu inimile de furie, furia neştiinţei, Dumnezeu pogorî Pacea Sa asupra trimisului Său şi asupra credincioşilor şi îi obligă la un cuvânt de teamă, căci ei sunt cei mai vrednici şi mai apropiaţi. Dumnezeu este Atotştiutor.
Transliteration:
Ith jaAAala allatheena kafaroo fee quloobihimu alhamiyyata hamiyyata aljahiliyyati faanzala Allahu sakeenatahu AAala rasoolihi waAAala almumineena waalzamahum kalimata alttaqwa wakanoo ahaqqa biha waahlaha wakana Allahu bikulli shayin AAaleeman
Türkçe:
İnkâr edenler, kalplerine öfkeli taassubu, o cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise huzur ve mutluluğunu resulünün, inananların üstüne indirmişti. Onları, takva kelimesine bağlı tutmuştu. Zaten onlar buna layık ve ehil idiler. Allah her şeyi çok iyi bilmektedir.
Sahih International:
When those who disbelieved had put into their hearts chauvinism - the chauvinism of the time of ignorance. But Allah sent down His tranquillity upon His Messenger and upon the believers and imposed upon them the word of righteousness, and they were more deserving of it and worthy of it. And ever is Allah, of all things, Knowing.
İngilizce:
While the Unbelievers got up in their hearts heat and cant - the heat and cant of ignorance,- Allah sent down His Tranquillity to his Messenger and to the Believers, and made them stick close to the command of self-restraint; and well were they entitled to it and worthy of it. And Allah has full knowledge of all things.
Azerbaycanca:
Kafirlər öz ürəklərində Cahiliyyət təkəbbürü təəssübünə qapıldıqları (Hüdeybiyyə sazişinə “bismillahir-rəhmanir-rəhim”, “Muhəmmədun rəsulullah” sözlərini yazmaqdan imtina etdikləri, hicrətin altıncı ilində Muhəmməd əleyhissəlamın Məkkəyə daxil olmasına razılıq vermədikləri) zaman Allah Peyğəmbərinə və mö’minlərə öz dərgahından arxayınlıq (qəlb rahatlığı, mə’nəvi möhkəmlik) göndərmiş və onlara təqva gəlməsini (la ilahə illallah, Muhəmmədun rəsulullah” sözünü) xas etmişdi. Onların bu sözə (Məkkə müşriklərindən) daha çox haqqı var idi və ona layiq idilər. Allah hər şeyi biləndir!
Süleyman Ateş:
O zaman inkar edenler, kalblerine öfke ve gayreti, o cahiliyye (çağının) öfke ve gayretini koymuşlardı, Allah da Elçisine ve mü'minlere huzur ve güvenini indirdi; onları takva kelimesine (sebata ve ahde vefaya) bağladı. Zeten onlar, buna layık ve ehil idiler. Allah, her şeyi bilendir.
Diyanet Vakfı:
O zaman inkar edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükunet ve güvenini indirdi, onların takva sözünü tutmalarını sağladı. Zaten onlar buna layık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.
Erhan Aktaş:
Kâfirler, küçük görme taassubunu, câhiliye taassubunu kalplerinde taşıyorlardı. Allah da Resûl’ünün ve Mü’minlerin üzerine dinginlik indirdi. Onları takvâ sözüne bağlı kıldı. Zaten onlar buna layık ve ehildiler. Allah, Her Şeyi En İyi Bilen’dir.
Kral Fahd:
O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere huzur ve güvenini indirdi, onların takvâ sözünü tutmalarını sağladı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
Hasan Basri Çantay:
O küfredenler kalblerine o taassubu, o cahillik taassubunu yerleşdirdiği sırada idi ki hemen Allah, resulünün ve mü´minlerin üzerine kuvve-i ma´neviyyesini indirdi, onları takva sözü üzerinde durdurdu. Onlar da buna çok lâyık ve buna ehil idiler. Allah her şey´i hakkıyle bilendir.
Muhammed Esed:
Hakikati inkara şartlanmış olanlar kalplerinde küstahça bir büyüklük duygusu -cahiliyye ürünü bir duygu- taşırken Allah (da) Elçisi´ne ve müminlere iç huzuru (nimetini) ihsan etmiş ve onlara Allah´a karşı sorumluluk duygusu aşılamıştır; çünkü onlar bu (ilahi armağana) en çok layık olanlardı ve onu pekala hak etmişlerdi. Ve Allah her şeyi tam bilendir.
Gültekin Onan:
Hani o küfredenler, kendi kalplerinde, ´öfkeli soy koruyuculuğu´nu (hamiyeti), cahiliyenin ´öfkeli soy koruyuculuğunu´ kılıp kışkırttıkları zaman, hemen Tanrı, elçisinin ve inançlıların üzerine ´güven ve yatışma duygusunu´ indirdi ve onları ´takva sözü´ üzerinde ´kararlılıkla ayakta tuttu´. Zaten onlar da, buna layık ve ehil idiler. Tanrı, her şeyi hakkıyla bilendir.
Ali Fikri Yavuz:
Hani o kâfir olanlar, kalblerindeki taassuba= cahiliyyet gayretine sarıldıkları sıra
Portekizce:
Quando os incrédulos fomentaram o fanatismo - fanatismo da idolatria - em seus corações Deus infundiu o sossego emSeu Mensageiro e nos fiéis, e lhes impôs a norma da moderação, pois eram merecedores e dignos dela; sabei que Deus éOnisciente.
İsveççe:
Medan förnekarna av sanningen drevs av ett fanatiskt hat, den hedniska okunnighetens hat, lät Gud ett stort lugn sänka sig över Sitt Sändebud och de troende och gjorde dem starkt medvetna om [innebörden av] ordet gudsfruktan; denna [nåd] förtjänade de i hög grad, ja, de var värdiga den. Gud har kännedom om allt.
Farsça:
[یاد کن] هنگامی را که کافران [پس از قرارداد صلح حدیبیه] دل هایشان را از تعصّب و خشم شدید جاهلی آکنده کردند، پس خدا هم آرامشش را بر پیامبرش و مؤمنان نازل کرد و روح تقوا را [که حقیقت و جان توحید است] ملازم آنان نمود، و آنان به [روح تقوا] سزاوارتر و شایسته آن بودند؛ و خدا همواره به هر چیز داناست.
Kürtçe:
کاتێك ئەوانەی بێ باوەڕن دەمار گیرییان خستە دڵیانەوە کەدەمارگیری نەفامیە، جا خواش دڵنیایی وئارامی خۆیی ناردە خوارەوە بۆ پێغەمبەر ﷺ وئیمانداران وەباوەڕدانی پابەند کرد بەووشەی (لا الە الا اللە محمد رسول اللە)وە وەئەوان بەووشـەیە شیاو تر بوون وخاوەنی بوون وە خوا بەھەموو شتێ ئاگادار وزانایە
Özbekçe:
Эсла! Куфр келтирганлар қалбларида қизиққонликни жоҳилият қизиққонлигини жойлаганларида, Аллоҳ Ўз сокинлигини Пайғамбарига ва мўминларга туширди ва уларга тақво калимасини лозим кўрди, улар ушбуга ҳақли ва аҳл эдилар. Ва Аллоҳ ҳар бир нарсани билувчидир. (Кофирлар Муҳаммад алайҳиссалом бошчиликларидаги соф ниятли мусулмонларни Масжидул Ҳаромдан ман қилдилар. Ҳеч бир вақт, ҳеч бир шароитда ҳам содир этилмаган шармандаликни қилдилар. Макка мушрикларининг бу ҳолатларига қарши иккинчи тараф — Муҳаммад алайҳиссалом бошлиқ мусулмонлар ўзларини қандай тутдилар? Аллоҳ таоло уларнинг қалбига сокинлик ва ҳаловат солди. ҳамма нарсани камтарлик ва осойишталик билан, Аллоҳнинг розилигини тилаб қиладилар. Уларга Аллоҳ таоло тақво калимасини раво кўргани ҳам шундан.)
Malayca:
(Ingatlah dan kenangkanlah ihsan Tuhan kepada kamu) ketika orang-orang yang kafir itu menimbulkan perasaan sombong angkuh yang ada dalam hati mereka (terhadap kebenaran Islam) - perasaan sombong angkuh secara Jahiliyah (yang menyebabkan kamu panas hati dan terharu), lalu Allah menurunkan semangat tenang tenteram kepada RasulNya dan kepada orang-orang yang beriman (sehingga tercapailah perdamaian), serta meminta mereka tetap berpegang kepada "Kalimah Taqwa", sedang mereka (di sisi Allah) adalah orang-orang yang sangat berhak dengan "kalimah Taqwa" itu serta menjadi ahlinya. Dan (ingatlah), Allah adalah Maha Mengetahui akan tiap-tiap sesuatu.
Arnavutça:
(Kujtoje ti) kur në zemrat e mohuesve u shfaq krenaria, krenaria pagane, e Perëndia zbriti qetësinë e Tij në zemrën e Pejgamberit dhe të besimtarëve dhe i obligoi ata me fjalën e takvasë (shehadetit) e ata gjithsesi – kanë pasur më shumë të drejtë dhe kanë qenë të denjë për të, - e Perëndia është i Gjithëdijshëm për çdo gjë.
Bulgarca:
Когато неверниците сложиха в сърцата си яростта - яростта на невежеството, - Аллах спусна спокойствието Си над Своя Пратеник и над вярващите, и ги обвърза със словото на богобоязънта. И бяха най-достойни те за него, и го заслужаваха. Аллах всяко нещо зн
Sırpça:
Кад су неверници пунили своја срца жаром, жаром паганским, Аллах је спустио смиреност Своју на Посланика Свог и на вернике и обавезао их је да испуњавају оно због чега ће постати прави верници – а они и јесу најпречи и најдостојнији за то. – А Аллах све зна.
Çekçe:
Hle, tehdy ti, kdož neuvěřili, vložili do srdcí svých zuřivost, zuřivost nevědomosti. A Bůh seslal sakínu Svou poslu Svému a věřícím a učinil pro ně neodlučným slovo bohabojnosti; a zasloužili si ho a byli ho nejvýš hodni. A Bůh o každé věci je vševědouc
Urduca:
(یہی وجہ ہے کہ) جب ان کافروں نے اپنے دلوں میں جاہلانہ حمیت بٹھا لی تو اللہ نے اپنے رسول اور مومنوں پر سکینت نازل فرمائی اور مومنوں کو تقویٰ کی بات کا پابند رکھا کہ وہی اُس کے زیادہ حق دار اور اُس کے اہل تھے اللہ ہر چیز کا علم رکھتا ہے
Tacikçe:
Он гоҳ ки кофирон тасмим гирифтанд, дар дили худ таъассубро, таъассуби ҷоҳилӣ, Худо низ оромиши Худро бар дили паёмбараш ва мӯъминон фурӯд овард ва ба тақво лозимашон кард, ки инҳо ба тақво сазовортару шоистатар буданд ва Худо бар ҳар чизе доност!
Tatarca:
Ул Мәккә мөшрикләре күңелләрендә наданлык гайрәте булган гайрәтне мәхкәм кылган вакытларында, Аллаһ расүленең вә мөэминнәрнең күңелләренә Үзенең рәхмәте белән куәтне һәм карарланмакны иңдерде, вә аларны ширектән саклану сүзендә "Лә Илаһә ил ләллаһ" кәлимәсендә сабит кылды, вә алар ул кәлимәгә мөстәхыйк "хаклы" булдылар вә ул кәлимәнең әһленнән булдылар. Бит Аллаһ һәр нәрсәне белүче булды.
Endonezyaca:
Ketika orang-orang kafir menanamkan dalam hati mereka kesombongan (yaitu) kesombongan jahiliyah lalu Allah menurunkan ketenangan kepada Rasul-Nya, dan kepada orang-orang mukmin dan Allah mewajibkan kepada mereka kalimat-takwa dan adalah mereka berhak dengan kalimat takwa itu dan patut memilikinya. Dan adalah Allah Maha Mengetahui segala sesuatu.
Amharca:
እነዚያ የካዱት ደራይቱን የመሀይምነቲቱን ደራ በልቦቻቸው ውስጥ ባደረጉ ጊዜ (በቀጣናቸው ነበር)፡፡ አላህም በመልክተኛው ላይና በምእምናኖቹ ላይ እርጋታውን አወረደ፡፡ መጥጠበቂያይቱንም ቃል አስያዛቸው፡፡ በእርሷም ተገቢዎች ባለቤቶችዋም ነበሩ፡፡ አላህም በነገሩ ሁሉ ዐዋቂ ነው፡፡
Tamilce:
நிராகரித்தவர்கள் தங்கள் உள்ளங்களில் அறியாமைக்கால திமிரை (அகம்பாவத்தை) ஏற்படுத்திக் கொண்ட அந்த சமயத்தை நினைவு கூருங்கள்! ஆக, அல்லாஹ் தனது தூதர் மீதும் நம்பிக்கையாளர்கள் மீதும் தனது சகீனாவை (-தன் புறத்தில் இருந்து நிம்மதியையும் பொறுமையையும் கண்ணியத்தையும்) இறக்கினான். இன்னும், அவர்களுக்கு இறையச்சத்தின் வாக்கை அவசியமாக்கினான். (லா இலாஹ இல்லல்லாஹ் என்ற திரு கலிமாவை விரும்பி ஏற்கும்படியும் அதை உறுதியாக பற்றிப் பிடிக்கும்படியும் செய்தான்.) இன்னும், அவர்கள்தான் அதற்கு மிகத்தகுதியுடைவர்களாகவும் அதற்கு சொந்தக்காரர்களாகவும் (-உரிமை உள்ளவர்களாகவும்) இருந்தார்கள். அல்லாஹ் எல்லாவற்றையும் நன்கறிந்தவனாக இருக்கிறான்.
Korece:
불신자들이 그들 심중에 무 지시대의 위선적인 오만을 가졌으나 하나님은 그분의 선지자와 믿 는 자들 위에 평안을 내려주시고 그들로 하여금 의로운 말씀을 준 수케 하였으니 이것은 그들이 받 을 권리요 가치였으니 실로 하나 님은 모든 것을 아심으로 충만하 시니라
Vietnamca:
Khi những kẻ vô đức tin đặt vào trái tim họ niềm tự hào và sự kiêu ngạo của thời ngu muội thì Allah lại ban sự trầm tĩnh của Ngài xuống cho Sứ Giả của Ngài và cho những người có đức tin và ràng buộc họ với lời (tuyên bố) ngoan đạo và sợ Allah và họ xứng đáng với nó. Quả thật, Allah biết tất cả mọi thứ.
Ayet Linkleri: