Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

45

Sûredeki Ayet No: 

32

Ayet No: 

4505

Sayfa No: 

501

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُم مَّا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ إِن نَّظُنُّ إِلَّا ظَنًّا وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ

Çeviriyazı: 

veiẕâ ḳîle inne va`de-llâhi ḥaḳḳuv vessâ`atü lâ raybe fîhâ ḳultüm mâ nedrî me-ssâ`atü in neżunnü illâ żannâ vemâ naḥnü bimüsteyḳinîn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Allah'ın vaadi gerçektir. "O kıyâmetin geleceğinde şüphe yoktur." denildiğinde "Kıyamet nedir bilmiyoruz." Yalnız bir zandan ibârettir sanıyoruz. Fakat bu hususta kesin bir bilgimiz yok." derdiniz.

Diyanet İşleri: 

Doğrusu Allah'ın verdiği söz gerçektir, kıyamet saati şüphe götürmez dendiği zaman: "Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, yalnız yoktur sanıyoruz, buna dair kesin bir bilgi elde etmiş değiliz" derdiniz.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Ve size, şüphe yok ki Allah'ın vaadi gerçektir ve kıyamette şüphe yoktur dendi mi, kıyamet nedir derdiniz, bilmiyoruz ki, ancak bir zanda bulunmadayız ve biz, iyideniyiye bilmedik, anlamadık ki.

Şaban Piriş: 

Allah’ın verdiği söz haktır ve kıyametin kopacağında şüphe yoktur, denildiği zaman: Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz. Yalnız onun hakkında (gerçekten olacağını) sadece zannediyoruz. Bu konuda kesin bir bilgi sahibi değiliz.

Edip Yüksel: 

Kendilerine ALLAH'ın sözünün bir gerçek ve Saat'in kesinleşmesi kaçınılmaz bir olay olduğu söylendiğinde siz, "Saat'in ne olduğunu bilmeyiz! Biz sadece çeşitli sanılara sahibiz ve bu konuda kesin bir bilgi elde etmiş değiliz," derdiniz.

Ali Bulaç: 

"Gerçekten Allah'ın va'di haktır, kıyamet-saatinde hiçbir kuşku yoktur" denildiği zaman, siz: "Kıyamet-saati de neymiş, biz bilmiyoruz; biz yalnızca bir zan (ve tahmin)da bulunup zannediyoruz; biz, kesin bir bilgiyle inanmakta olanlar değiliz" demiştiniz.

Suat Yıldırım: 

Size: “Allah'ın vâdi gerçektir, kıyamet (dirilme) saati mutlaka gelecektir” denildiğinde siz: “Kıyamet neymiş bilmeyiz, biz olsa olsa bir zan ve tahminde bulunabiliriz, ama biz kesin bir tarzda ona inanmayız.” demiştiniz.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Ve şüphe yok ki, «Allah´ın vaadi haktır ve o Kıyamette bir şüphe yoktur» denildiği zaman siz dediniz ki, «Kıyamet nedir? Biz (bunu) bir zandan başka bir şey sanmıyoruz ve biz (bu hususta) yakîn edinmişler değiliz.»

Yaşar Nuri Öztürk: 

Hani, size, "Hiç kuşkusuz, Allah'ın vaadi haktır, kıyamet saatinde de şüphe yoktur" dendiğinde, siz şöyle demiştiniz: "Saat nedir, bilmiyoruz. Sadece bir şeyler var sanıyoruz; kesin bir bilgimiz olmadığı için inanmıyoruz."

Bekir Sadak: 

Ha, Mim.

İbni Kesir: 

Allah´ın vaadi haktır ve kıyamet günü hakkında hiç şüphe yoktur, denildiği zaman

Adem Uğur: 

Allah´ın vâdi gerçektir, kıyamet gününde şüphe yoktur dendiği zaman: Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz, (onun hakkında) kesin bir bilgi elde etmiş değiliz, demiştiniz.

İskender Ali Mihr: 

Ve: “Allah´ın vaadi ve hakkında şüphe olmayan o saat (kıyâmet) haktır.” denildiği zaman siz: “Biz o saat (kıyâmet) nedir bilmeyiz? Sadece bir zan olduğunu sanıyoruz. Ve biz, yakîn sahibi değiliz.” dediniz.

Celal Yıldırım: 

Allah´ın va´di (verdiği söz) mutlaka hakktır

Tefhim ul Kuran: 

«Gerçekten Allah´ın va´di haktır, kıyamet saatinde hiçbir kuşku yoktur» denildiği zaman, siz: «Kıyamet saati de neymiş, biz bilmiyoruz

Fransızca: 

Et quand on disait : "la promesse d'Allah est vérité; et l'Heure n'est pas l'objet d'un doute", vous disiez : "Nous ne savons pas ce que c'est que l'Heure; et nous ne faisions à son sujet que de simples conjectures et nous ne sommes pas convaincus [qu'elle arrivera].

İspanyolca: 

Cuando se decía: «Lo que Alá promete es verdad y no hay duda respecto a la Hora», decíais: «No sabemos qué es eso de 'la Hora'. No podemos sino conjeturar. No estamos convencidos».

İtalyanca: 

Quando si diceva: «In verità la promessa di Allah è veritiera e non c'è dubbio alcuno sull'Ora», voi rispondevate: «Non sappiamo cos'è l'Ora, facciamo solo supposizioni, senza peraltro esserne convinti».

Almanca: 

Und als gesagt wurde: "Gewiß, ALLAHs Versprechen ist wahr sowie die Stunde, über die es keinen Zweifel gibt." Habt ihr gesagt: "Wir wissen nicht, was die Stunde ist, wir spekulieren doch nur eine Spekulation und wir haben keine Gewißheit darüber."

Çince: 

有人说:真主的应许,确是真实的;复活时是毫无疑义的。你们就说:我们不知道复活时是什么,我们只猜想那或许是要发生的,但我们并不确信。  

Hollandaca: 

En toen tot u werd gezegd: Waarlijk, de belofte van God was waar; en wat het uur des oordeels betreft, dit is ontwijfelbaar, antwoorddet gij: Wij weten niet wat het uur des oordeels is; wij hebben slechts eene onzekere meening, en wij hebben daaromtrent geene zekerheid.

Rusça: 

Когда вам говорили, что обещание Аллаха истинно и что в Часе нет сомнения, вы говорили: "Мы не знаем, что такое Час. Мы полагаем, что это - всего лишь предположения. Мы не имеем твердой убежденности"".

Somalice: 

marka la dhaho yabooha Eebe waa xaq, Saacadda (Qiyaamana) shaki ma leh, waxaad dhahdaan ma naqaan Saacadda (qiyaame) waannu uun malayn mase yaqiinsanin.

Swahilice: 

Na ikisemwa: Hakika ahadi ya Mwenyezi Mungu ni kweli, na Saa haina shaka, nyinyi mkisema: Hatuijui hiyo Saa, tunadhania dhana tu, wala hatuna yakini.

Uygurca: 

(سىلەرگە) «اﷲ نىڭ ۋەدىسى ھەقىقەتەن ھەقتۇر، قىيامەتتە (يەنى قىيامەتنىڭ بولۇشىدا) ھېچ شەك يوق» دېيىلسە، سىلەر (ھەددىدىن زىيادە سەركەشلىكىڭلاردىن): «قىيامەتنىڭ نېمە ئىكەنلىكىنى بىلمەيمىز، پەقەت ئۇنى بولۇشى مۇمكىن دەپ گۇمان قىلىمىز، (ئۇنىڭغا) بىز ھەقىقىي ئىشەنمەيمىز» دېدىڭلار

Japonca: 

そして(かれらに向かって,)「アッラーの御約束は,本当に真実である。(審判の)時は,疑いの余地はないのである。」と告げられると,あなたがたは,「時が何であるのか,わたしたちには分りません。それは全く臆測に過ぎないと思います。だからわたしたちは,しっかりした確信など持てません。」と言った。

Arapça (Ürdün): 

«وإذا قيل» لكم أيها الكفار «إن وعد الله» بالبعث «حق والساعة» بالرفع والنصب «لا ريب» شك «فيها قلتم ما ندري ما الساعة إن» ما «نظن إلا ظنا» قال المبرد: أصله إن نحن إلا نظن ظنا «وما نحن بمستيقنين» أنها آتية.

Hintçe: 

और जब (तुम से) कहा जाता था कि ख़ुदा का वायदा सच्चा है और क़यामत (के आने) में कुछ शुबहा नहीं तो तुम कहते थे कि हम नहीं जानते कि क़यामत क्या चीज़ है हम तो बस (उसे) एक ख्याली बात समझते हैं और हम तो (उसका) यक़ीन नहीं रखते

Tayca: 

และเมื่อได้มีการกล่าวว่า แท้จริงสัญญาของอัลลอฮฺนั้นเป็นความจริง และยามอวสานนั้นไม่มีข้อสงสัยใด ๆ ในเรื่องนั้น พวกเจ้าก็จะกล่าวว่า เราไม่รู้ว่ายามอวสานคืออะไร ? เราคิดว่ามันมิใช่อะไรเลย นอกจากเป็นการเดาเท่านั้น และเรามิได้เป็นผู้เชื่อมั่นในเรื่องนี้

İbranice: 

וכאשר אמרו לכם, שהבטחת אלוהים תתקיים ואין ספק בבוא 'השעה('יום הדין,) אמרתם: 'אין אנו יודעים מה היא 'השעה,' כי לפי דעתנו היא רק דמיון שווא ואין בטוחים אנו בבואה

Hırvatça: 

Kad se govorilo: "Allahovo je obećanje, zaista, istina! I u Čas oživljenja nema nimalo sumnje", vi ste govorili: "Mi ne znamo šta je Čas oživljenja, mi samo zamišljamo, mi nismo uvjereni."

Rumence: 

Când vi se spunea: “Făgăduiala lui Dumnezeu este Adevăr, nu este nici o îndoială asupra Ceasului”, voi spuneaţi: “Nu ştim ce va fi Ceasul acela, însă noi gândim că nu este decât o închipuire, aşa că nu suntem convinşi.”

Transliteration: 

Waitha qeela inna waAAda Allahi haqqun waalssaAAatu la rayba feeha qultum ma nadree ma alssaAAatu in nathunnu illa thannan wama nahnu bimustayqineena

Türkçe: 

Hani, size, "Hiç kuşkusuz, Allah'ın vaadi haktır, kıyamet saatinde de şüphe yoktur" dendiğinde, siz şöyle demiştiniz: "Saat nedir, bilmiyoruz. Sadece bir şeyler var sanıyoruz; kesin bir bilgimiz olmadığı için inanmıyoruz."

Sahih International: 

And when it was said, 'Indeed, the promise of Allah is truth and the Hour [is coming] - no doubt about it,' you said, 'We know not what is the Hour. We assume only assumption, and we are not convinced.' "

İngilizce: 

And when it was said that the promise of Allah was true, and that the Hour- there was no doubt about its (coming), ye used to say, 'We know not what is the hour: we only think it is an idea, and we have no firm assurance.'

Azerbaycanca: 

(Sizə: ) “Allahın (ölüləri dirildəcəyi barədəki) və’di haqdır və o saata (qiyamətin qopacağına) heç bir şəkk-şübhə yoxdur!” – deyildiyi zaman: “O saat nədir, bilmirik! Onun ancaq bir zənn (güman) olduğu qənaətindəyik. Biz (qiyamətin qopacağına) əmin deyilik!” – deyə cavab verdiniz.

Süleyman Ateş: 

Allah'ın va'di gerçektir, (Duruşma) sa'at(inin geleceğin)de şüphe yoktur dendiği zaman: "Sa'at nedir, bilmiyoruz, (onu) sadece (bir kuruntu) sanıyoruz biz ona inanmıyoruz" demiştiniz ha?!"

Diyanet Vakfı: 

"Allah'ın vadi gerçektir, kıyamet gününde şüphe yoktur" dendiği zaman: Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz, (onun hakkında) kesin bir bilgi elde etmiş değiliz, demiştiniz.

Erhan Aktaş: 

“Allah’ın verdiği söz gerçektir ve Sâ’at(1) mutlaka gelecektir.” dendiği zaman, siz: “Biz, o Sâ’at nedir bilmeyiz? Yalnızca bir varsayım olduğunu sanıyoruz, kesin bilgi sahibi değiliz.” dediniz.

Kral Fahd: 

«Allah'ın vaadi gerçektir, kıyamet gününde şüphe yoktur» dendiği zaman: Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz; (onun hakkında) kesin bir bilgi elde etmiş değiliz, demiştiniz.

Hasan Basri Çantay: 

(Ey kâfirler, size:) «Şübhesiz Allahın va´di hakdır. O saattin geleceğin) de asla şübhe yokdur» denildiği zaman siz «O saat de neymiş, bilmiyoruz. Tereddüdden başka bir zamanda bulunmuyoruz. Biz (onun muhakkak geleceğine) kat´î inan ve bilgi besleyenler değiliz» dediniz.

Muhammed Esed: 

Çünkü "Bakın, Allah´ın vaadi her zaman gerçekleşir ve Son Saat(in gelişi) hakkında hiçbir şüphe olamaz" denildiğinde siz şu cevabı verirdiniz: "Son Saat´in ne olduğunu bilmiyoruz, onun boş bir zandan başka bir şey olmadığını düşünüyoruz ve (sonuçta) ona kani olmuş değiliz!"

Gültekin Onan: 

&quot

Ali Fikri Yavuz: 

Hem (size ey kâfirler): “- Allah’ın (ölüleri dirilteceğine dair) vaadi hakdır ve kıyametin kopmasında şübhe yoktur.” denildiğinde, demiştiniz ki: Bilmiyoruz, kıyametin kopması nedir? Ancak bir zandan ibaret olduğuna kaniyiz

Portekizce: 

E quando vos foi dito que a promessa de Deus é verdadeira e a Hora é indubitável, dissestes: Não sabemos o que é aHora e pensamos não passar de uma opinião quimérica, e não estamos convencidos!

İsveççe: 

Och på orden:’Guds löfte är sanning; om den Yttersta stundens ankomst finns det inte rum för tvivel’, svarade ni:’Vi vet ingenting om denna stund; sannolikt rör det sig bara om ett antagande och vi kommer inte att låta oss övertygas.’”

Farsça: 

وچون می گفتند: یقیناً وعده خدا حق است و در وقوع قیامت هیچ شکی نیست، می گفتید: ما نمی دانیم قیامت چیست [و برپا شدنش را گمان نمی بریم] مگر گمانی ضعیف و غیر قابل اعتماد، و نمی توانیم به آن یقین پیدا کنیم!

Kürtçe: 

وە ھەر کاتێك بووترایە بێگومان بەڵێنی خوا ڕاستە وە ڕۆژی دوای ھیچ گومانی تێدا نیە، دەتانووت نازانین ڕۆژی دوایی چیە، ئێمە تەنیا گومان دەبەین وە ئێمە دڵنیانین

Özbekçe: 

Вақтики: «Албатта, Аллоҳнинг ваъдаси ҳақдир ва (Қиёмат) соатида шубҳа йўқдир», дейилса, «Қиёмат соати нима эканини билмасмиз. Биз фақат гумон қиламиз, холос. Биз аниқ ишонгувчи эмасмиз, дедингиз», (дейилур). (Энди ҳолингизга нима бўлди? Аллоҳнинг ваъдаси ҳақ эканми? Қиёмат соати қоим бўлар эканми? У ҳақидаги гапларингиз гумондан бошқа гап эмаслигини билдингизми?)

Malayca: 

"Dan apabila dikatakan (kepada kamu): ` Sesungguhnya janji Allah (membalas amal kamu) adalah benar, dan hari kiamat tidak ada sebarang syak tentang kedatangannya ', kamu berkata: ` Kami tidak mengetahui apa dia hari kiamat itu; kami hanya mengira (kemungkinannya) sebagai sangkaan jua, dan kami tidak sekali-kali meyakininya '."

Arnavutça: 

Kur të thuhet: “Me të vërtetë, premtimi i Perëndisë është i sigurt, dhe se për Ditën e Kijametit s’ka kurrfarë dyshimi! – ju thatë: “Na nuk dimë çka është Dita e Kijametit, na për këtë kemi vetëm një parafytyrim, na nuk jemi të bindur (për këtë).”

Bulgarca: 

И когато се каза, че обещанието на Аллах е истинно, и че няма съмнение за Часа, рекохте: “Не знаем какво е Часът - само предполагаме, но не сме убедени.”

Sırpça: 

Кад се говорило: „Аллахово је обећање, заиста, истина! И у Час оживљења нема нимало сумње“, ви сте говорили: „Ми не знамо шта је Час оживљења, ми само замишљамо, ми нисмо уверени.“

Çekçe: 

A když bylo vám řečeno: 'Slib Boží je skutečností a věru o Hodině pochyby není!' pak jste odpovídali: 'Nevíme, co je to Hodina, máme jen domněnky své a nejsme o ní nikterak přesvědčeni.'

Urduca: 

اور جب کہا جاتا تھا کہ اللہ کا وعدہ برحق ہے اور قیامت کے آنے میں کوئی شک نہیں، تو تم کہتے تھے کہ ہم نہیں جانتے قیامت کیا ہوتی ہے، ہم تو بس ایک گمان سا رکھتے ہیں، یقین ہم کو نہیں ہے"

Tacikçe: 

Чун гуфта мешуд, ки ваъдаи Худо ҳақ аст ва дар қиёмат шакке нест, мегуфтед: «Мо намедонем қиёмат чист? Фақат андак гумоне мебарем ва ба яқин (имони қавӣ) нарасидаем»,

Tatarca: 

Ий имансызлар, әгәр сезгә әйтелсә, кешеләрне тергезеп кубару белән Аллаһуның вәгъдәсе хактыр, һәм кыямәтнең булачагында шик юк дип, сез әйттегез: "Без кыямәтнең нәрсә икәнен белмибез, без аны зан гына итәбез шуңа күрә без ышанучылардан түгелбез", – дип.

Endonezyaca: 

Dan apabila dikatakan (kepadamu): "Sesungguhnya janji Allah itu adalah benar dan hari berbangkit itu tidak ada keraguan padanya", niscaya kamu menjawab: "Kami tidak tahu apakah hari kiamat itu, kami sekali-kali tidak lain hanyalah menduga-duga saja dan kami sekali-kali tidak meyakini(nya)".

Amharca: 

«የአላህ ቀጠሮ እውነት ነው፡፡ ሰዓቲቱም በእርሷ (መምጣት) ጥርጥር የለም፡፡» በተባለ ጊዜም «ሰዓቲቱ ምን እንደ ኾነች አናውቅም፡፡ መጠራጠርን የምንጠራጠር እንጅ ሌላ አይደለንም፡፡ እኛም አረጋጋጮች አይደለንም» አላችሁ፡፡

Tamilce: 

“நிச்சயமாக அல்லாஹ்வின் வாக்கு உண்மையானது, மறுமை அதில் அறவே சந்தேகமில்லை” என்று (உங்களிடம்) கூறப்பட்டால் நீங்கள் கூறினீர்கள்: “மறுமை என்றால் என்ன? என்று நாங்கள் அறியமாட்டோம். (மறுமை வரலாம் என்று) நாங்கள் ஒரு சாதாரணமான எண்ணமாகவே தவிர எண்ணவில்லை. (அது வரும் என்று) உறுதிகொண்டவர்களாக நாங்கள் இல்லை.”

Korece: 

하나님의 약속은 진리이며 의심할 바 없는 내세가 진리라는 말씀이 있었을 때 내세가 무엇이 뇨 그것은 하나의 생각에 불과한 것으로 생각하며 믿지 않는다고 너희는 말하곤 했노라

Vietnamca: 

“Khi có lời bảo: ‘Quả thật, lời hứa của Allah là sự thật và Giờ Tận Thế cũng là sự thật, không có gì phải hoài nghi’ thì các ngươi nói: ‘Bọn ta không biết Giờ Tận Thế là gì cả. Bọn ta nghĩ rằng đó chỉ là sự tưởng tượng. Bọn ta không cảm thấy thuyết phục.’”