Arapça:
يَلْبَسُونَ مِن سُندُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُّتَقَابِلِينَ
Çeviriyazı:
yelbesûne min sündüsiv veistebraḳim müteḳâbilîn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar.
Diyanet İşleri:
İnce ipekten ve parlak atlastan giyinerek karşılıklı otururlar.
Abdulbakî Gölpınarlı:
İnce ve kalın ipekliler giyerler, karşıkarşıya otururlar.
Şaban Piriş:
Halis ipek ve parlak atlastan elbiseler giyerek, karşılıklı otururlar.
Edip Yüksel:
İpek ve atlastan giysiler içinde karşılıklı otururlar.
Ali Bulaç:
Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı (otururlar).
Suat Yıldırım:
Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!
Ömer Nasuhi Bilmen:
44:52
Yaşar Nuri Öztürk:
İnce ipekten, parlak atlastan giymiş olarak, karşılıklı oturmaktadırlar.
Bekir Sadak:
44:58
İbni Kesir:
İnce ipekten ve parlak atlastan giyerler, karşılıklı otururlar.
Adem Uğur:
İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.
İskender Ali Mihr:
Karşılıklı ipekten ve atlastan giysiler giyerler.
Celal Yıldırım:
Zarif yumuşak ipekten, ince ve kalın atlastan giyinirler ve karşılıklı otururlar.
Tefhim ul Kuran:
Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı olarak (otururlar).
Fransızca:
Ils porteront des vêtements de satin et de brocart et seront placés face à face.
İspanyolca:
vestidos de satén y de brocado, unos enfrente de otros.
İtalyanca:
Saranno vestiti di seta e broccato e staranno gli uni di fronte agli altri.
Almanca:
Sie tragen Kleidung aus Sundos und Istabraq einander gegenüber (sitzend).
Çince:
穿着绫罗绸缎,相向而坐。
Hollandaca:
Zij zullen gekleed worden in fijne zijde en satijn, en zij zullen met de aangezichten tegenover elkander zitten.
Rusça:
Они будут облачены в атлас и парчу и будут восседать друг против друга.
Somalice:
waxayna xidhan Xariir jilicsan iyo mid adag (oo dhalaali) wayna is qaabili.
Swahilice:
Watavaa hariri nyepesi na hariri nzito wakikabiliana,
Uygurca:
ئۇلار قېلىن، يۇپقا يىپەك كىيىملەرنى كىيىپ بىر - بىرىگە قاراپ ئولتۇرۇشىدۇ
Japonca:
絹や錦を纒い,互いに向かい合って,
Arapça (Ürdün):
«يلبسون من سندس وإستبرق» أي ما رقَّ من الديباج وما غلظ منه «متقابلين» حال، أي لا ينظر بعضهم إلى قفا بعض لدوران الأسرة بهم.
Hintçe:
रेशम की कभी बारीक़ और कभी दबीज़ पोशाकें पहने हुए एक दूसरे के आमने सामने बैठे होंगे
Tayca:
พวกเขาจะสวมอาภรณ์ทำด้วยผ้าไหมละเอียด และผ้าไหมหยาบ หันหน้าเข้าหากัน
İbranice:
ילבשו משי וקטיפה וינוחו זה מול זה
Hırvatça:
u dibu i kadifu obučeni i jedni prema drugima okrenuti.
Rumence:
Vor fi înveşmântaţi în mătase şi brocart şi aşezaţi faţă în faţă.
Transliteration:
Yalbasoona min sundusin waistabraqin mutaqabileena
Türkçe:
İnce ipekten, parlak atlastan giymiş olarak, karşılıklı oturmaktadırlar.
Sahih International:
Wearing [garments of] fine silk and brocade, facing each other.
İngilizce:
Dressed in fine silk and in rich brocade, they will face each other;
Azerbaycanca:
Taftadan və atlazdan (nazik və qalın ipdən) libaslar geyib qarşı-qarşıya əyləşəcəklər.
Süleyman Ateş:
İnce ipekten ve parlak atlastan giysiler giyerek karşılıklı otururlar.
Diyanet Vakfı:
İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.
Erhan Aktaş:
İpekten ve atlastan elbiseler giyerler, karşılıklı otururlar.
Kral Fahd:
İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.
Hasan Basri Çantay:
İnce, nâzik ve kalın (altın işlemeli) ipeklerden, atlaslardan giyecekler, karşı karşıya (gelerek mahabbet edecekler) dir.
Muhammed Esed:
ipek ve altından giysiler içinde birbirlerine (sevgiyle) yaklaşarak.
Gültekin Onan:
Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı (otururlar).
Ali Fikri Yavuz:
Sündüs ve İstebrak’dan (ibaret işlemeli ve kalın) elbiseler giyerek karşı karşıya gelirler.
Portekizce:
Vestir-se-ão de tafetá e brocado, recostados frente a frente.
İsveççe:
klädda i siden och brokad, [vilande på högsäten] mitt emot varandra.
Farsça:
لباس هایی از حریر نازک و دیبای ضخیم می پوشند در حالی که برابر هم می نشینند.
Kürtçe:
لە ئاوریشمی ناسك وئەستور دەپۆشن ڕوبەڕووی یەکتری دادەنیشن
Özbekçe:
Улар шойи ипак киюрлар, бир-бирларига юзма-юз ҳолда (ўлтирурлар).
Malayca:
Mereka memakai pakaian dari kain sutera yang halus dan kain sutera tebal yang bersulam; (mereka duduk di tempat perhimpunan) sentiasa berhadap-hadapan (di atas pelamin masing-masing).
Arnavutça:
të veshur me petka (rroba) mëndafshi të hollë dhe të trashë, duke ndejtur të ulur njëri karshi tjetrit.
Bulgarca:
ще са облечени в коприна и брокат, един срещу друг.
Sırpça:
обучени у свилу и брокате и окренути једни према другима.
Çekçe:
a oděni do atlasu a brokátu se jeden na druhého budou dívat.
Urduca:
حریر و دیبا کے لباس پہنے، آمنے سامنے بیٹھے ہوں گے
Tacikçe:
либосҳое аз сундусу истабрақ мепушанд ва рӯбарӯи ҳам мешинанд.
Tatarca:
Алар анда нечкә вә калын ефәк һәм парча киемнәр киярләр, вә яхшы диваннарда бер-берсенә каршы утырып шатланышып сөйләшерләр.
Endonezyaca:
mereka memakai sutera yang halus dan sutera yang tebal, (duduk) berhadap-hadapan,
Amharca:
ፊት ለፊት የተቅጣጩ ኾነው ከስስ ሐርና ከወፍራም ሐር ይለብሳሉ፡፡
Tamilce:
அவர்கள் மென்மையான, தடிப்பமான பட்டு ஆடைகளை அணிவார்கள். ஒருவரை ஒருவர் பார்த்தவர்களாக இருப்பார்கள்.
Korece:
섬세한 실크와 비단 옷을 걸치고 서로의 얼굴을 맛보게 되리 라
Vietnamca:
Họ sẽ mặc (y phục bằng) lụa mịn và gấm thêu, họ ngồi đối mặt nhau.
Ayet Linkleri: