Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

43

Sûredeki Ayet No: 

48

Ayet No: 

4373

Sayfa No: 

493

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَمَا نُرِيهِم مِّنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا ۖ وَأَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

Çeviriyazı: 

vemâ nürîhim min âyetin illâ hiye ekberu min uḫtihâ. veeḫaẕnâhüm bil`aẕâbi le`allehüm yerci`ûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Bizim onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki doğru yola dönerler diye biz onları azapla yakaladık.

Diyanet İşleri: 

Onlara gösterdiğimiz her mucize diğerinden daha büyüktü; doğru yola dönmeleri için onları azaba uğrattık.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Onlara hiçbir delil göstermedik ki biri, öbüründen büyük olmasın ve tuttukları yoldan dönsünler diye de azaplandırdık onları.

Şaban Piriş: 

Onlara gösterdiğimiz her ayet, bir evvelkinden daha büyük idi. Belki dönerler diye onları azabımızla yakalamıştık

Edip Yüksel: 

Onlara bir birinden büyük mucizeler gösterdik ve belki dönerler diye başlarına çeşitli felaketler getirdik.

Ali Bulaç: 

Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azapla yakalayıverdik.

Suat Yıldırım: 

Onlara hep birbirinden büyük mûcizeler gösterdik. Belki dönüş yaparlar diye azaplarla sarstık.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Ve onlara âyetten bir şey gösterir olmadık ki, illâ o, diğerlerinden daha büyük idi. Ve onları azab ile yakaladık, belki onlar geri dönerler (diye).

Yaşar Nuri Öztürk: 

Onlara gösterir olduğumuz her ayet-alâmet, kızkardeşi ayet-alâmetten mutlaka daha büyüktür. Belki dönerler diye onları azapla da yakalamışızdır.

Bekir Sadak: 

Firavun, milletini kucumsedi ama, onlar kendisine yine de itaat ettiler. Dogrusu onlar yoldan cikmis bir milletti.

İbni Kesir: 

Onlara biri diğerinden daha büyük olmayan hiç bir ayet göstermedik. Doğru yola dönmeleri için onları azaba uğrattık.

Adem Uğur: 

Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.

İskender Ali Mihr: 

Biri diğerinden daha büyük olmadıkça, onlara bir âyet (mucize) göstermedik. Ve onları azapla yakaladık ki, böylece belki onlar (Allah´a) dönerler diye.

Celal Yıldırım: 

Onlara hiçbir âyet (belge ve mu´cize) göstermedik ki, diğerinden daha büyük olmasın. Belki dönerler diye onları azâb ile yakalayıverdik.

Tefhim ul Kuran: 

Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, biz onları azabla yakalayıverdik.

Fransızca: 

Chaque miracle que Nous leur montrions était plus probant que son précédent. Et Nous les saisîmes par châtiment, peut-être reviendront-ils [vers Nous].

İspanyolca: 

a pesar de que cada signo que les mostrábamos superaba al precedente. Les sorprendimos con el castigo. Quizás, así, se convirtieran.

İtalyanca: 

mentre ogni segno che facemmo vedere loro era più grande dell'altro! Li colpimmo con il castigo affinché tornassero a Noi...

Almanca: 

Und WIR zeigen ihnen nicht eine Aya außer daß sie noch größer als ihre Vorläuferin ist. Und WIR belangten sie mit der Peinigung, damit sie umkehren.

Çince: 

我所昭示他们的迹象。一件比一件大。我曾以刑罚惩治他们,以便他们悔悟。

Hollandaca: 

Wij toonden hun echter teekenen waarvan het eene grooter dan het andere was, en wij legden hun eene straf op, opdat zij wellicht zouden worden bekeerd.

Rusça: 

Какое бы из знамений Мы ни показывали им, оно превосходило предыдущее. Мы подвергли их мучениям, чтобы они могли вернуться на прямой путь.

Somalice: 

Ma tusino aayad haddii kale wey ka weyntahay walaasheed (tan kale) waxaana ku qabanay cadaab inay noqdaan darteed.

Swahilice: 

Na hatukuwaonyesha Ishara yoyote ila hiyo ilikuwa kubwa zaidi kuliko nyenginewe. Na tukawakamata kwa adhabu ili warejee.

Uygurca: 

ئۇلارغا بىر - بىرىدىن كاتتا مۆجىزىلەرنى كۆرسەتتۇق، ئۇلارنى (كۇفرىدىن) قايتسۇن دەپ (تۈرلۈك) ئازابلار بىلەن جازالىدۇق

Japonca: 

それでわれが次々にかれらに示した印は,どれもその仲間のものより,偉大なものであった。そして懲罰をもってかれらを懲らしめた。必ずかれらは(われの許に)帰るであろう(ことを思って)。

Arapça (Ürdün): 

«وما نريهم من آية» من آيات العذاب كالطوفان، وهو ماء دخل بيوتهم ووصل إلى حلوق الجالسين سبعة أيام، والجراد «إلا هي أكبر من أختها» قرينتها التي قبلها «وأخذناهم بالعذاب لعلهم يرجعون» عن الكفر.

Hintçe: 

और हम जो मौजिज़ा उन को दिखाते थे वह दूसरे से बढ़ कर होता था और आख़िर हमने उनको अज़ाब में गिरफ्तार किया ताकि ये लोग बाज़ आएँ

Tayca: 

และเรามิได้แสดงสัญญาณอันใดแก่พวกเขา เว้นแต่ว่าแต่ละอันจะยิ่งใหญ่กว่าอีกอันหนึ่งและเราได้คร่าพวกเขาด้วยการลงโทษ หวังว่าพวกเขาจะกลับมาสำนึกผิด

İbranice: 

אך כל אות שהראינו להם היה גדול יותר מקודמו, והבאנו להם את העונש (המכות) למען ישובו

Hırvatça: 

A nismo im pokazivali nijedan znak a da nije veći bio nego prethodni! I patnji smo ih podvrgli, ne bi li se povratili!

Rumence: 

cu toate că nu le-am arătat nici un semn care să nu fie mai grozav decât cel dinainte. Noi i-am luat cu osânda. Poate se vor întoarce!

Transliteration: 

Wama nureehim min ayatin illa hiya akbaru min okhtiha waakhathnahum bialAAathabi laAAallahum yarjiAAoona

Türkçe: 

Onlara gösterir olduğumuz her ayet-alâmet, kızkardeşi ayet-alâmetten mutlaka daha büyüktür. Belki dönerler diye onları azapla da yakalamışızdır.

Sahih International: 

And We showed them not a sign except that it was greater than its sister, and We seized them with affliction that perhaps they might return [to faith].

İngilizce: 

We showed them Sign after Sign, each greater than its fellow, and We seized them with Punishment, in order that they might turn (to Us).

Azerbaycanca: 

Onlara bir-birindən böyük olan mö’cüzələr göstərdik, onları əzabla yaxaladıq (cürbəcür müsibətlərə düçar etdik) ki, bəlkə, (haqq yola) qayıdalar!

Süleyman Ateş: 

Onlara gösterdiğimiz her mu'cize, mutlaka kızkardeşinden (ötekinden) büyüktü. Belki dönerler diye onları (kıtlık, tufan, çekirge gibi türlü) azab(lar) ile cezalandırdık.

Diyanet Vakfı: 

Onlara gösterdiğimiz her bir ayet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.

Erhan Aktaş: 

Onlara gösterdiğimiz her âyet(1), bir öncekinden daha büyüktü. Ders alırlar diye onlara kimi sıkıntılar yaşattık.

Kral Fahd: 

Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.

Hasan Basri Çantay: 

Biz onlara her hangi bir âyeti göstermiyorduk ki bu, mutlakaa öbürlerinden daha büyükdü. Onları, belki (küfürden) dönenler diye, (bir zaman da) azâb ile tutduk.

Muhammed Esed: 

halbuki kendilerine gösterdiğimiz her işaret, öncekinden daha etkileyici idi ve (her defasında) onları belki (Bize) dönerler diye azaba çarptırdık.

Gültekin Onan: 

Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye onları azabla yakalayıverdik.

Ali Fikri Yavuz: 

Onlara (Firavun ve kavmine) gösterdiğimiz her mucize, muhakkak diğerinden daha büyüktü. (İnkârlarından) dönerler diye, tuttuk onları azaba da çektik.

Portekizce: 

E nunca lhes mostramos prodígio algum que não fosse mais surpreendente do que o anterior. Mas surpreendemo-los como castigo, para que se voltassem contritos.

İsveççe: 

likväl var varje nytt tecken som de fick se mäktigare än det föregående. Och Vi lät Vårt straff drabba dem, för att de skulle vända tillbaka [till Oss].

Farsça: 

ما هیچ معجزه ای را به آنان نشان نمی دادیم مگر آنکه از مشابهش بزرگ تر بود، و آنان را به عذاب دنیایی گرفتار کردیم، باشد که بازگردند.

Kürtçe: 

وە ھیچ بەڵگەیەکمان نیشان نەداون مەگەر ئەو بەڵگەیە گەورەتربوو لەھاوتاکەی وەتووشی بەڵاو سزامان کردن (چونکە باوەڕیان نەھێنا) بۆ ئەوەی بگەڕێنەوە (لەبێ باوەڕیی)

Özbekçe: 

Биз уларга қайси бир оят-мўъжизани кўрсатсак ҳам, албатта, у ўз шеригидан каттароқ бўлар эди. Шояд (хатоларидан) қайтсалар, деб уларни азоб-ла тутдик.

Malayca: 

Dan tidaklah Kami memperlihatkan kepada mereka sesuatu tanda kebenaran Nabi Musa melainkan tanda itu adalah lebih terang dari yang terdahulu daripadanya; Dan Kami timpakan mereka dengan berbagai azab (bala bencana), supaya mereka kembali (bertaubat).

Arnavutça: 

Dhe, Ne, nuk u kemi treguar atyre asnjë argument, e që ai të mos jetë më i madh se tjetri, dhe Ne i kemi dënuar ata me ndëshkim, për t’u kthyer (në të drejtë).

Bulgarca: 

И всяко знамение, което им показвахме, бе по-голямо от предишното. И ги сграбчвахме с мъчението, за да се завърнат [към правия път].

Sırpça: 

А нисмо им показивали ниједан знак а да није био већи од претходног! И подвргли смо их патњи, како би се повратили!

Çekçe: 

ačkoliv jsme jim ukázali znamení, z nichž každé bylo větší než předchozí. A trestem jsme je postihli doufajíce, že k Bohu se obrátí.

Urduca: 

ہم ایک پر ایک ایسی نشانی اُن کو دکھاتے چلے گئے جو پہلی سے بڑھ چڑھ کر تھی، اور ہم نے اُن کو عذاب میں دھر لیا تاکہ وہ اپنی روش سے باز آئیں

Tacikçe: 

Ва ҳар мӯъҷизае, ки ба онҳо нишон додем, аз мӯъҷизаи дигар азимтар буд. Он гоҳ ҳамаро ба азоб гирифтор кардем, бошад, ки бозгарданд.

Tatarca: 

Без аларга могҗизаларны күрсәткән саен арттырыбрак вә ахыргысын әүвәлгесеннән зуррак итеп күрсәттек. Без аларны ґәзаб белән тоттык, шаять исән калганнары көферлектән иманга кайтырлар дип.

Endonezyaca: 

Dan tidaklah Kami perlihatkan kepada mereka sesuatu mukjizat kecuali mukjizat itu lebih besar dari mukjizat-mukjizat yang sebelumnya. Dan Kami timpakan kepada mereka azab supaya mereka kembali (ke jalan yang benar).

Amharca: 

ከተዓምርም አንዲትንም አናሳያቸውም እርሷ ከብጤዋ በጣም የበለጠች ብትኾን እንጅ፡፡ (ከክህደታቸው) ይመለሱም ዘንድ በቅጣት ያዝናቸው፡፡

Tamilce: 

அவர்களுக்கு நாம் ஓர் அத்தாட்சியைக் காண்பிக்க மாட்டோம், அது அதற்கு முன்பு வந்த அத்தாட்சியை விட பெரியதாக இருந்தே தவிர. இன்னும், நாம் அவர்களை தண்டனையால் பிடித்தோம், அவர்கள் (நம் பக்கம்) திரும்புவதற்காக.

Korece: 

그리하여 하나님은 차례로 이전의 것보다 더 큰 것으로 그들 을 벌하여 그들이 하나님에게로 귀의하기를 바랬노라

Vietnamca: 

TA lần lượt cho chúng thấy các phép lạ, cái sau lớn hơn cái trước, và TA đã trừng phạt chúng, mong chúng (biết thức tỉnh) mà quay về (với chính đạo).