Arapça:
وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ
Çeviriyazı:
vemâ erselnâ fî ḳaryetim min neẕîrin illâ ḳâle mütrafûhâ innâ bimâ ürsiltüm bihî kâfirûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz herhangi bir memlekete tehlikeyi haber veren bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın refah ile şımartılmış olanları: "Biz sizin gönderildiğiniz şeyleri tanımayız." dediler.
Diyanet İşleri:
Doğrusu uyarıcı göndermiş olduğumuz her kentin varlıklı kimseleri, "Biz sizinle gönderilen şeyleri inkar ediyoruz" dediler.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Ve hiçbir şehre korkutuculardan birini göndermedik ki oradaki nimete, mala sahib olanlar, şüphe yok ki biz, size gönderilen şeyleri inkar ediyoruz demesinler.
Şaban Piriş:
Bir ülkeye uyarıcı göndermedik ki, oranın varlıklı kişileri: Biz, sizinle gönderilen şeylere küfrediyoruz, demiş olmasınlar.
Edip Yüksel:
Bir kente her ne zaman bir uyarıcı gönderirsek, elitleri, "Sizin kendisiyle gönderildiğiniz mesajı reddediyoruz," dediler.
Ali Bulaç:
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın 'refah içinde şımaran önde gelenleri': "Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz" demişlerdir.
Suat Yıldırım:
Uyarmak üzere Peygamber gönderdiğimiz hiçbir belde yoktur kionların ileri gelen, varlıklı ve şımarık olanları: “Biz sizinle gönderilen şeyleri reddediyoruz, bunu böyle bilesiniz!” demiş olmasınlar.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Ve hiçbir beldeye bir korkutucu zât göndermedik ki, illâ onun refah içinde yaşayanları dediler ki: «Biz şüphe yok ki, kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyi inkar edicileriz.»
Yaşar Nuri Öztürk:
Biz, hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek, onun servet ve refahla şımaranları mutlaka şöyle demişlerdir: "Biz, sizin elçilik yaptığınız şeyi inkâr ediyoruz!"
Bekir Sadak:
Allah bir gun onlarin hepsini diriltip toplar, sonra meleklere: «Bunlar mi size tapiyordu?» der.
İbni Kesir:
Uyarıcı gönderdiğimiz her kasabanın varlıklıları dediler ki: Biz, sizin gönderildiğiniz şeyi inkar edenleriz.
Adem Uğur:
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri: Biz, size gönderilmiş olan şeyi inkâr ediyoruz, demişlerdir.
İskender Ali Mihr:
Ve Bizim nezir göndermediğimiz hiçbir yer yoktur. Her karyenin (ülkenin) refah içinde olanları (ileri gelenleri): "
Celal Yıldırım:
Biz ne kadar bir kasabaya bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın şımarık ileri gelenleri, «doğrusu biz sizinle gönderilen şeyleri tanımıyoruz» demişlerdir.
Tefhim ul Kuran:
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı, korkutucu gönderdikse, mutlaka oranın ´refah içinde şımaran önde gelenleri´: «Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz» demişlerdir.
Fransızca:
Et Nous n'avons envoyé aucun avertisseur dans une cité sans que ses gens aisés n'aient dit : "Nous ne croyons pas au message avec lequel vous êtes envoyés".
İspanyolca:
No hemos enviado monitor a una ciudad que no dijeran sus ricos: «No creemos en vuestro mensaje».
İtalyanca:
Non mandammo un ammonitore a una comunità senza che coloro che vivevano nell'agiatezza dicessero: «Non crediamo in ciò per cui siete stati inviati».
Almanca:
UndWIR entsandten zu keiner Ortschaft einen Warner, ohne daß ihre Luxurierenden sagten: "Gewiß, wir sind dem gegenüber, womit ihr entsandt wurdet, Kufr- Betreibende!"
Çince:
每逢我派遣警告者到一个城市去,其中豪华的人们总是说:我们的确不信你的使命。
Hollandaca:
Wij hebben geen waarschuwer tot eenige stad gezonden, of de inwoners die in overvloed leefden, zeiden: Waarlijk, wij gelooven niet aan uwe zending.
Rusça:
В какое бы селение Мы ни направляли предостерегающего увещевателя, его изнеженные роскошью жители говорили: "Воистину, мы не веруем в то, с чем вы посланы".
Somalice:
Magaalo kasta oo aan dige (Nabi) u dirro waxay dhahaan kuwoodii loo nicmeeyay anagu waxa laydiinku soo diray waan ka gaalownay.
Swahilice:
Na hatukumtuma mwonyaji yeyote kwenye mji, ila walisema walio jidekeza kwa starehe zao wa mji huo: Hakika sisi tunayakataa hayo mliyo tumwa nayo.
Uygurca:
قايسى شەھەرگە بولمىسۇن، بىرەر ئاگاھلاندۇرغۇچى ئەۋەتسەكلا ئۇنىڭ دۆلەتمەن ئادەملىرى: «شۈبھىسىزكى، بىز سىلەرنىڭ پەيغەمبەرلىكىڭلارنى ئىنكار قىلىمىز» دېدى
Japonca:
われが町に,警告者を遣わす度に,そこの富裕な者たちは,「あなたがたが遺わされたことを,わたしたちは信じません。」と決まって言ったのである。
Arapça (Ürdün):
«وما أرسلنا في قرية من نذير إلا قال مترفوها» رؤساؤها المتنعمون «إنا بما أرسلتم به كافرون».
Hintçe:
और हमने किसी बस्ती में कोई डराने वाला पैग़म्बर नहीं भेजा मगर वहाँ के लोग ये ज़रूर बोल उठेंगे कि जो एहकाम देकर तुम भेजे गए हो हम उनको नहीं मानते
Tayca:
และเรามิได้ส่งผู้ตักเตือนคนใดไปยังเมืองใด นอกจากบรรดาผู้ฟุ่มเฟือยของมันจะกล่าวว่า “แท้จริงเราเป็นผู้ปฏิเสธศรัทธาในสิ่งที่พวกท่านถูกส่งมา”
İbranice:
בכל פעם שהיינו שולחים מזהיר אל אחת הערים, היו תושביה שחיו במותרות אומרים, 'כופרים אנו באשר נשלחתם למסור
Hırvatça:
Mi ni u jedno naselje upozoritelja nismo poslali a da nisu rekli oni koji su na raskošan život bili navikli: "Ne vjerujemo mi u ono što je po vama poslano!"
Rumence:
Niciodată nu am trimis un predicator într-o cetate, fără ca îndestulaţii ei să spună: “Noi nu credem în aceea cu care ai fost trimis!”
Transliteration:
Wama arsalna fee qaryatin min natheerin illa qala mutrafooha inna bima orsiltum bihi kafiroona
Türkçe:
Biz, hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek, onun servet ve refahla şımaranları mutlaka şöyle demişlerdir: "Biz, sizin elçilik yaptığınız şeyi inkâr ediyoruz!"
Sahih International:
And We did not send into a city any warner except that its affluent said, "Indeed we, in that with which you were sent, are disbelievers."
İngilizce:
Never did We send a warner to a population, but the wealthy ones among them said: "We believe not in the (Message) with which ye have been sent."
Azerbaycanca:
Biz hər hansı bir məmləkətə (kafirləri Allahın əzabı ilə) qorxudan bir peyğəmbər göndərdikdə, onun naz-ne’mət içində yaşayan zəngin başçıları ancaq: “Biz sizinlə göndərilənləri (Allahın hökmlərini, risaləti, mö’cüzələri) inkar edirik!” – dedilər.
Süleyman Ateş:
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdiysek mutlaka oranın varlıkla şımarmış kimseleri: "Biz, sizin gönderildiğiniz şeyi inkar ediyoruz" dediler.
Diyanet Vakfı:
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri: Biz, size gönderilmiş olan şeyi inkar ediyoruz, demişlerdir.
Erhan Aktaş:
Biz, hangi beldeye bir uyarıcı gönderdiysek, oranın mutref(1) olanları: “Biz, sizin getirdiğiniz şeyleri küfrediyoruz.” dediler.
Kral Fahd:
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri: «Biz size gönderilmiş olan şeyi inkâr ediyoruz» demişlerdir.
Hasan Basri Çantay:
Biz hiçbir memlekete gelecek tehlikeleri haber verici bir peygamber göndermedik, ille oranın refah erbabı: «Biz, sizin gönderdiğiniz şeylere küfr edicileriz» dediler.
Muhammed Esed:
Nitekim, ne zaman bir topluma uyarıcı gönderdiysek, toplumun sefahata dalmış olan kesimi, "(Sahip olduğunuzu iddia ettiğiniz) mesajınızın hak olduğunu inkar ediyoruz!" derler;
Gültekin Onan:
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın ´refah içinde şımaran önde gelenleri´: "
Ali Fikri Yavuz:
Biz herhangi bir memlekete azabla korkutucu bir peygamber gönderdikse, muhakkak o memleketin ileri gelen refah düşkünleri: “- Biz, sizin gönderdiğiniz şeyleri (Allah’ın emirlerini) inkâr edenleriz.” dediler. (Ey Rasûlüm, onun için sen, kavminden bir kısım elebaşlar iman etmedi diye üzülme.)
Portekizce:
E não enviamos admoestador algum a cidade alguma sem que os concupiscentes lhes dissessem: Sabei que negamos (amensagem) com que foste enviado.
İsveççe:
Vi har aldrig sänt en varnare till ett folk utan att de bland folket som förvekligats av sitt utsvävande liv, förklarat: "Vi förkastar det [budskap] som ni har anförtrotts."
Farsça:
در هیچ شهری هیچ بیم دهنده ای نفرستادیم مگر آنکه خوش گذرانانِ مغرور و سرمستِ آنان گفتند: ما به آنچه شما را به آن فرستاده اند، کافریم!
Kürtçe:
وە لەھیچ شارێکدا پێغەمبەری ترسێنەرمان نەناردووە مەگەر خاوەن نازو نیعمەتەکانی (دەوڵەمەندەکانی) ووتوویانە بەڕاستی ئێمە باوەڕمان نیە بەو (ئاینە)ی ئێوەی پێ نێردراون
Özbekçe:
Қайсики бир шаҳар-қишлоққа огоҳлантиргувчи юборсак, албатта, унинг маишатбозлари: «Биз, албатта, сиз ила юборилган нарсага куфр келтиргувчилармиз», дедилар. (Ояти каримада биз «маишатбозлар» деб таржима қилган тоифа маишатга берилиб, барча нозу-неъматларга эга бўлиб олиб ҳукмини ўтказган, кишиларни ёмонликка бошлаган, халқнинг елкасига миниб олган шахслардир. Муҳаммад (с. а. в.) Пайғамбар бўлиб келганларида ҳам худди шундай ҳолат содир бўлди. Аҳли Макканинг маишатбоз катталари у зотга (с. а. в.) юборилган динга куфр келтирганларини эълон қилдилар. Оддий халқни ҳам у зотга (с. а. в.) эргашишдан қайтардилар. Бу иш барча замон ва маконда бўлиб келгантакрорланса, ажабланиши керак эмас.)
Malayca:
Dan Kami tidak mengutus kepada sesebuah negeri: seseorang Rasul pemberi amaran melainkan orang-orang yang berada dalam kemewahan di negeri itu berkata: "Sesungguhnya kami tetap mengingkari apa yang kamu diutuskan membawanya".
Arnavutça:
Në asnjë vendbanim Na nuk kemi dërguar ndonjë pejgamber, e ata që bënin jetë luksoze, të mos thonin: “Me të vërtetë, na nuk besojmë në atë, me të cilën jeni dërguar!”
Bulgarca:
И не изпратихме в никое селище предупредител, без живеещите там в охолство да рекат: “Не вярваме в онова, с което сте изпратени.”
Sırpça:
Ми ни у једно насеље нисмо послали посланика а да нису рекли они који су били навикли на раскошан живот: „Не верујемо ми у оно што је послато по вама!“
Çekçe:
A neposlali jsme do žádného města varovatele, aniž by nebyli řekli ti, kdož v přepychu v něm žili: 'My nevěříme v to, s čím jste byli posláni!'
Urduca:
کبھی ایسا نہیں ہوا کہ ہم نے کسی بستی میں ایک خبردار کرنے والا بھیجا ہو اور اس بستی کے کھاتے پیتے لوگوں نے یہ نہ کہا ہو کہ جو پیغام تم لے کر آئے ہو اس کو ہم نہیں مانتے
Tacikçe:
Мо кадом бимдиҳандае ба деҳае фиристодем, тавонгарони бо айшу ишраташ гуфтанд: «Мо ба он чӣ шуморо ба он фиристодаанд, имон намеоварем».
Tatarca:
Әгәр бер шәһәр халкына ґәзаб белән куркытучы пәйгамбәр җибәрсәк, ул шәһәрнең нигъмәт эчендә булган хуҗалары, без сез китергән дингә ышанмыйбыз, дип җавап бирделәр.
Endonezyaca:
Dan Kami tidak mengutus kepada suatu negeri seorang pemberi peringatanpun, melainkan orang-orang yang hidup mewah di negeri itu berkata: "Sesungguhnya kami mengingkari apa yang kamu diutus untuk menyampaikannya".
Amharca:
በከተማም አስፈራሪን አልላክንም፡፡ ነዋሪዎችዋ «እኛ በዚያ በርሱ በተላካችሁበት ከሓዲዎች ነን» ያሉ ቢኾኑ እንጂ፡፡
Tamilce:
ஓர் ஊரில் (அந்த ஊர் மக்களை) எச்சரிக்கை செய்கின்ற தூதரை நாம் அனுப்பினால், அதன் சுகவாசிகள் நீங்கள் எதைக்கொண்டு அனுப்பப்பட்டீர்களோ அதை நிச்சயமாக நாங்கள் நிராகரிக்கிறோம் என்று (அவர்களிடம்) கூறாமல் இருக்க மாட்டார்கள். (-பெரும்பாலான சுகவாசிகள் இறைத்தூதர்களின் மார்க்கத்தை நிராகரித்தே வந்திருக்கிறார்கள்.)
Korece:
하나님이 한 고을에 경고자를보낼 때면 그들 가운데 한 부유한 자가 말하길 우리는 너희와 함께 보내진 메세지를 믿지 아니 하도다
Vietnamca:
(Quả thật) không một vị cảnh báo nào được TA cử phái đến bất kỳ một thị trấn nào mà lại không bị những kẻ giàu có của thị trấn đó bảo: “Bọn ta không tin nơi thông điệp mà các ngươi mang đến.”
Ayet Linkleri: