Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

33

Sûredeki Ayet No: 

22

Ayet No: 

3555

Sayfa No: 

420

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَلَمَّا رَأَى الْمُؤْمِنُونَ الْأَحْزَابَ قَالُوا هَٰذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ ۚ وَمَا زَادَهُمْ إِلَّا إِيمَانًا وَتَسْلِيمًا

Çeviriyazı: 

velemmâ rae-lmü'minûne-l'aḥzâbe ḳâlû hâẕâ mâ ve`adene-llâhü verasûlühû veṣadeḳa-llâhü verasûlüh. vemâ zâdehüm illâ îmânev veteslîmâ.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Müminler, ahzabı (düşman birliklerini) gördükleri zaman: "İşte bu, Allah'ın ve Resulü'nün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resulü doğru söyledi." dediler. Bu onların imanını ve teslimiyetini artırmaktan başka bir şey yapmadı.

Diyanet İşleri: 

İnananlar, düşman birliklerini gördükleri zaman: "İşte bu, Allah ve Peygamberinin bize vadettiğidir; Allah ve Peygamberi doğru söylemiştir" dediler. Bu onların ancak imanını ve teslimiyetlerini artırdı.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

İnananlar, düşman bölüklerini gördüler mi işte dediler, bu, bize Allah'ın ve Peygamberinin vaadettiği şey ve doğru söylemiştir Allah ve Peygamberi ve bu, onların ancak inançlarını ve teslim oluşlarını arttırmıştır.

Şaban Piriş: 

Müminler, orduları görünce: Bu, Allah’ın ve Rasûlü'nün bize vaat ettiğidir. Allah ve Rasûlü doğru söyledi, dediler. Onların sadece imanını ve teslimiyetini artırdı.

Edip Yüksel: 

İnananlar, partileri (saldırıya hazır) görünce, "İşte bu, ALLAH'ın ve elçisinin bize söz verdiğidir. ALLAH ve elçisi doğru söylemiştir," dediler. Bu (tehlikeli durum), onların ancak inançlarını ve teslimiyetlerini güçlendirdi.

Ali Bulaç: 

Mü'minler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah'ın ve Resûlü’nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resûlü doğru söylemiştir." Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.

Suat Yıldırım: 

Müminler saldıran o birleşik kuvvetleri karşılarında görünce: “İşte bu, derler, Allah ve Resulünün bize vâd ettiği zafer!Allah da, Resulü de elbette doğru söylemişlerdir.” Müminlerin, düşman birliklerini görmeleri onların sadece, iman ve teslimiyetlerini artırdı.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Vaktâ ki mü´minler orduları gördüler, dediler ki: «Bu, bize Allah´ın ve O´nun Resûlünün vaadettiğidir ve Allah ve Resûlü doğru buyurmuştur.» Ve onlar için başka değil, imânı ve teslimiyeti arttırmış olur.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Müminler, düşman hizipleri gördüklerinde şöyle demişlerdir: "Allah'ın ve resulünün bize vaat ettiği işte budur. Ve Allah da resulü de doğru sözlüdür." Bu onların sadece iman ve teslimiyetlerini artırdı.

Bekir Sadak: 

Ey peygamber! Eslerine soyle soyle: «Eger dunya hayatini ve suslerini istiyorsaniz gelin size bagista bulunayim ve guzellikle salivereyim.»

İbni Kesir: 

Mü´minler o birlikleri gördüklerinde dediler ki: İşte bize Allah´ın ve Rasulünün vaad ettiği bu. Allah ve Rasulü doğru söylemiştir. Ve bu, onların ancak imanını ve teslimiyetini artırdı.

Adem Uğur: 

Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Resûlü´nün bize vâdettiği! Allah ve Resûlü doğru söylemiştir, dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah´a bağlılıklarını arttırdı.

İskender Ali Mihr: 

Ve mü´minler, (düşman) birliklerini gördükleri zaman: &quot

Celal Yıldırım: 

Mü´minler ise, müttefik düşman birliklerini görünce, «işte bu, Allah ve Peygamberinin bize va´dettiğidir. Allah ve Peygamberi doğru söylemiştir» dediler. Bu (olay) onların ancak imân ve teslimiyetlerini artırmıştır.

Tefhim ul Kuran: 

Mü´minler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: «Bu, Allah´ın ve Resulü´nün bize vadettiği şeydir

Fransızca: 

Et quand les croyants virent les coalisés, ils dirent : "Voilà ce qu'Allah et Son messager nous avaient promis; et Allah et Son messager disaient la vérité". Et cela ne fit que croître leur foi et leur soumission.

İspanyolca: 

Y cuando los creyentes vieron a los coalicionistas, dijeron: «Esto es lo que Alá y su Enviado nos habían prometido. ¡Dios y su Enviado decían la verdad!» Esto no hizo sino aumentar su fe y su adhesión.

İtalyanca: 

Quando i credenti videro i coalizzati, dissero: «Ciò è quanto Allah e il Suo Messaggero ci avevano promesso: Allah e il Suo Messaggero hanno detto la verità». E ciò non fece che accrescere la loro fede e la loro sottomissione.

Almanca: 

Und als die Mumin Al-ahzab sahen, sagten sie: "Dies ist das, was uns ALLAH und Seine Gesandten versprachen, und ALLAH und Sein Gesandter sagten die Wahrheit." Und dies ließ sie nur noch mehr Iman und Ergebenheit gewinnen.

Çince: 

当信士见同盟军的时候,他们说:这是真主及其使者所应许我们的,真主及其使者说对了。这件事只能使他们更加确信,更加顺从。

Hollandaca: 

Toen de ware geloovigen de verbondenen zagen, zeiden zij: Dit is wat God en zijn profeet ons hebben voorspeld. God en zijn profeet hebben de waarheid gesproken, en het vermeerdert slechts hun geloof en hunne onderwerping aan God.

Rusça: 

Когда верующие увидели союзников, они сказали: "Это - то, что обещали нам Аллах и Его Посланник. Аллах и Его Посланник сказали правду". Это приумножило в них лишь веру и покорность.

Somalice: 

markay Mu'miniintu arkeen Xisbiyadii (colkii) waxay dhaheen kan waa wixii Eebe iyo Rasuulkiisu noogu yagooheen, runbuu sheegay Eebe iyo Rasuulkiisu, waxaan Iimaan iyo Hagaansan ahayna uma siyaadinin.

Swahilice: 

Na Waumini walipo yaona makundi, walisema: Haya ndiyo aliyo tuahidi Mwenyezi Mungu na Mtume wake. Na Mwenyezi Mungu na Mtume wake wamesema kweli. Na hayo hayakuwazidisha ila Imani na ut'iifu.

Uygurca: 

مۆمىنلەر ئىتتىپاقداش قوشۇننى كۆرگەن چاغدا: «بۇ (يەنى قېيىن ئەھۋالدا قالغاندا دۈشمەن ئۈستىدىن غەلىبە قىلىش) اﷲ ۋە ئۇنىڭ پەيغەمبىرى بىزگە ۋەدە قىلغان ئىشتۇر. اﷲ ۋە ئۇنىڭ پەيغەمبىرى راست ئېيتتى» دېيىشتى. (بۇ ئىش) ئۇلارنىڭ (اﷲ قا بولغان) ئىمانىنى ۋە (اﷲ نىڭ بۇيرۇقلىرىغا بولغان) بويسۇنۇشىنى تېخىمۇ كۈچەيتتى

Japonca: 

信者たちは,部族連合の軍勢を見た時言った。「これはアッラーとかれの使徒が,わたしたちに約束されたものである。アッラーとかれの使徒は,真実を話された。」それは,かれらの信心と服従,帰依の念を,嫌が上にも深めた。

Arapça (Ürdün): 

«ولمَّا رأى المؤمنون الأحزاب» من الكفار «قالوا هذا ما وعدنا الله ورسوله» من الابتلاء والنصر «وصدق الله ورسوله» في الوعد «وما زادهم» ذلك «إلا إيمانا» تصديقا بوعد الله «وتسليما» لأمره.

Hintçe: 

और जब सच्चे ईमानदारों ने (कुफ्फार के) जमघटों को देखा तो (बेतकल्लुफ़) कहने लगे कि ये वही चीज़ तो है जिसका हम से खुदा ने और उसके रसूल ने वायदा किया था (इसकी परवाह क्या है) और खुदा ने और उसके रसूल ने बिल्कुल ठीक कहा था और (इसके देखने से) उनका ईमानदार और उनकी इताअत और भी ज़िन्दा हो गयी

Tayca: 

และเมื่อบรรดาผู้ศรัทธาได้เห็นพรรคต่าง ๆ เหล่านั้น พวกเขา (มุอฺมิน) ได้กล่าวว่า “นี่คือสิ่งที่อัลลอฮฺและร่อซูลของพระองค์ได้สัญญาไว้แก่เรา และอัลลอฮฺและร่อซูลของพระองค์ตรัสไว้จริงแล้ว” และมันมิได้เพิ่มสิ่งใดให้แก่พวกเขา นอกจากการศรัทธาและการนอบน้อม

İbranice: 

וכאשר ראו המאמינים את המחנות אמרו: 'זה הוא אשר הבטיחו לנו אלוהים ושליחו, וצדק דיברו אלוהים ושליחו.' וזה הוסיף להם אמונה והשלמה (והתמסרות לאלוהים)

Hırvatça: 

A kad su vjernici saveznike ugledali, rekli su: "Ovo je ono što su nam Allah i Poslanik Njegov obećali, i Allah i Poslanik Njegov istinu su govorili!" - i to im je samo povećalo vjerovanje i predanost.

Rumence: 

Când credincioşii văd alianţele, ei spun: “Aceasta este ceea ce ne-au făgăduit Dumnezeu şi trimisul Său. Dumnezeu şi trimisul Său au spus adevărul.” Aceasta nu face decât să le mărească credinţa şi supunerea.

Transliteration: 

Walamma raa almuminoona alahzaba qaloo hatha ma waAAadana Allahu warasooluhu wasadaqa Allahu warasooluhu wama zadahum illa eemanan watasleeman

Türkçe: 

Müminler, düşman hizipleri gördüklerinde şöyle demişlerdir: "Allah'ın ve resulünün bize vaat ettiği işte budur. Ve Allah da resulü de doğru sözlüdür." Bu onların sadece iman ve teslimiyetlerini artırdı.

Sahih International: 

And when the believers saw the companies, they said, "This is what Allah and His Messenger had promised us, and Allah and His Messenger spoke the truth." And it increased them only in faith and acceptance.

İngilizce: 

When the Believers saw the Confederate forces, they said: "This is what Allah and his Messenger had promised us, and Allah and His Messenger told us what was true." And it only added to their faith and their zeal in obedience.

Azerbaycanca: 

Mö’minlər (müttəfiqlərin) ordu hissələrini gördükdə dedilər: “Bu, Allahın və Peyğəmbərinin bizə olan (zəfər) və’didir. (Biz bununla imtahana çəkilirik. Əgər bu imtahandan yaxşı çıxsaq, zəfər çalacağıq, çünki Allah və Peyğəmbəri həqiqi mö’minlərə kafirlər üzərində qalib olmağı və’d etmişlər). Allah və Peyğəmbəri düz buyurmuşlar!” Bu (vəziyyət) onların yalnız (Allaha) imanını və itaətini artırdı.

Süleyman Ateş: 

Mü'minler (düşman) orduları(nı) gördükleri zaman (korkmadılar): "Bu Allah'ın ve Resulünün, bize va'dettiği(zafer)dir. Allah ve Resulü doğru söylemiştir." dediler. Ve bu, onların sadece imanlarını ve teslimiyetlerini artırdı.

Diyanet Vakfı: 

Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Resulü'nün bize vadettiği! Allah ve Resulü doğru söylemiştir, dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah'a bağlılıklarını arttırdı.

Erhan Aktaş: 

Mü’minler, düşman birliklerini gördükleri zaman: “İşte bu, Allah’ın ve Resûl’ünün bize söz verdiği şeydir. Allah ve O’nun Resûl’ü doğru söyledi.” Bu, onların yalnızca îmân ve teslimiyetlerini arttırdı.

Kral Fahd: 

Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Rasûlü'nün bize vâdettiği! Allah ve Rasûlü doğru söylemiştir, dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah’a bağlılıklarını arttırdı.

Hasan Basri Çantay: 

Mü´minler (düşman) orduları (nı) görünce: «İşte bu, Allahın ve Resulünün bize va´d etdiği şeydir. Allah ve peygamberi doğru söylemişdir» dediler. (Bu), onların îmanlarını, teslîmiyyetlerini artırmakdan başka bir şey yapmadı.

Muhammed Esed: 

(İşte böyle,) Müttefikleri(n kendilerine doğru ilerlediklerini) görünce, müminler "Bu, Allah´ın ve Rasulü´nün bize vaad ettiğidir!" ve "(Demek ki) Allah ve Rasulü doğru söylemiş!" dediler ve bu, onların sadece imanlarını ve Allah´a teslimiyetlerini arttırdı.

Gültekin Onan: 

İnançlılar (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise [korkuya kapılmadan] dediler ki: &quot

Ali Fikri Yavuz: 

Müminler düşman birliklerini görünce: “- İşte Allah’ın ve Rasûlünün bize vaadettiği (zafer) budur. Allah ve Peygamberi doğru söylemiştir.” dediler. (Müminlerin düşman birliklerini görmeleri) ancak onların imanlarını ve teslimiyyetlerini artırdı.

Portekizce: 

E quando os fiéis avistaram as facções, disseram: Eis o que nos haviam prometido Deus e o Seu Mensageiro; e tantoDeus como o Seu Mensageiro disseram a verdade! E isso não fez mais do que lhes aumentar a fé e resignação.

İsveççe: 

Och när de sant troende såg de sammansvurna [rycka fram], sade de: "Detta är vad Gud och Hans Sändebud har lovat oss" och "Gud och Hans Sändebud har sagt sanningen" - och därigenom stärktes ytterligare deras tro och deras underkastelse [under Guds vilja].

Farsça: 

هنگامی که مؤمنان [در نبرد خندق] گروه های دشمن را دیدند، گفتند: این است آنچه خدا وپیامبرش به ما وعده داده اند [که ثواب و پاداش عظیم روز بازپسین بدون تحمل سختی ها و سرافراز بیرون آمدن از آزمایش ها، میسر نیست] و خدا و پیامبرش راست گفته اند، و [جنگ خندق] جز بر ایمان و تسلیم آنان نیفزود.

Kürtçe: 

وەکاتێك ئیمانداران ئەو کۆمەڵانەیان بینی (لەشکریان ھێنا بوو بۆ سەر مەدینە) ووتیان ئەمە ئەو بەڵێنەیە خوا و پێغەمبەرەکەی بە ئێمەیان دابوو خوا و پێغەمبەرەکەی ڕاستیان فەرموو (ھاتنی ئەو ھەموو ھێزەی کوفر) باوەڕداران تەنھا ئیمان و ملکەچیان پێی زیادی کرد

Özbekçe: 

Мўминлар аҳзобларни кўрганларида: «Бу бизга Аллоҳ ва Унинг Расули ваъда қилган нарсадир. Аллоҳ ва Унинг Расули рост сўзларлар», дедилар. Бу уларга иймон ва таслимдан бошқа нарсани зиёда этмади. (Яъни, кофирларнинг аҳзоб бўлиб, сонсиз-саноқсиз ададда устларига бостириб келишлари мўминларга иймондан ва Аллоҳ таолога бутунлай ўзларини топширишдан бошқани зиёда қилмади. Уларнинг иймон-эътиқодлари ва мусулмончиликлари яна ҳам кучайди. Ҳа, иймон келтирган, мусулмон бўлган одамлар ана шундай одамлардир.)

Malayca: 

Dan pada masa orang-orang yang beriman melihat tentera Al-Ahzaab, berkatalah mereka:" Inilah yang telah dijanjikan Allah dan RasulNya kepada kami dan benarlah (apa yang telah dijanjikan) Allah dan RasulNya". Dan (angkatan tentera musuh yang mereka lihat) itu tidak memberi sebarang kesan kepada mereka selain daripada menambahkan iman dan penyerahan diri mereka bulat-bulat kepada Allah.

Arnavutça: 

E, kur besimtarët e panë ushtrinë (e Kurejshit me aleatë), thanë: “Kjo është ajo që na ka premtuar Perëndia dhe Pejgamberi i Tij; edhe Perëndia dhe Pejgamberi i Tij, e kanë thënë të vërtetën!” E kjo (ngjarje) atyre – vetëm ua ka forcuar besimin dhe përuljen.

Bulgarca: 

И когато вярващите видяха племената, рекоха: “Това е, което ни обещава Аллах, и Неговият Пратеник. Казва истината Аллах, и Неговият Пратеник.” И това им надбави само вяра и покорство.

Sırpça: 

А кад су верници угледали непријатељске војске, казали су: „Ово је оно што су нам Аллах и Његов Посланик обећали, и Аллах и Његов Посланик су говорили истину!“ - И то им је само учврстило веровање и преданост.

Çekçe: 

Když pak věřící spatřili spojence, zvolali: 'Tohle je to, co slíbil nám Bůh a posel Jeho a vskutku měli Bůh i posel Jeho pravdu!' A vše to posílilo jen víru a oddanost jejich.

Urduca: 

اور سچے مومنوں (کا حال اُس وقت یہ تھا کہ) جب انہوں نے حملہ آور لشکروں کو دیکھا تو پکار اٹھے کہ "یہ وہی چیز ہے جس کا اللہ اور اس کے رسول نے ہم سے وعدہ کیا تھا، اللہ اور اُس کے رسولؐ کی بات بالکل سچّی تھی" اِس واقعہ نے اُن کے ایمان اور ان کی سپردگی کو اور زیادہ بڑھا دیا

Tacikçe: 

Ва чун мӯъминон он гурӯҳҳоро диданд, гуфтанд: Ин ҳамон чизест, ки Худо ва паёмбараш ба мо ваъда додаанд ва Худову паёмбараш рост гуфтаанд». Ва имон ва таслимашон зоид шуд.

Tatarca: 

Мөэминнәр кәфер гаскәренең килгәнен күрсәләр, "ошбу көн Аллаһ һәм Аның расүле вәгъдә иткән сынау көне вә ярдәм ирешәчәк көндер, Аллаһ да вә Аның расүле дә вәгъдәләрендә тордылар", – дип. Кәфер гаскәренең алар өстенә килүе, мөэминнәрнең фәкать иманнарын һәм Аллаһ әмеренә риза булуны гына арттырды.

Endonezyaca: 

Dan tatkala orang-orang mukmin melihat golongan-golongan yang bersekutu itu, mereka berkata: "Inilah yang dijanjikan Allah dan Rasul-Nya kepada kita". Dan benarlah Allah dan Rasul-Nya. Dan yang demikian itu tidaklah menambah kepada mereka kecuali iman dan ketundukan.

Amharca: 

አማኞቹም አሕዛብን ባዩ ጊዜ «ይህ አላህና መልክተኛው የቀጠሩን ነው፡፡ አላህና መልክተኛውም እውነትን ተናገሩ» አሉ፡፡ (ይህ) እምነትንና መታዘዝንም እንጂ ሌላን አልጨመረላቸውም፡፡

Tamilce: 

இன்னும், நம்பிக்கையாளர்கள் (எதிரி) ராணுவங்களைப் பார்த்தபோது, “அல்லாஹ்வும் அவனது தூதரும் எங்களுக்கு வாக்களித்ததாகும் இது; அல்லாஹ்வும் அவனது தூதரும் உண்மை உரைத்தார்கள்” என்று கூறினார்கள். அ(ந்த எதிரி ராணுவங்களின் வருகையான)து, (அல்லாஹ்வின் மீது) நம்பிக்கையையும் (அல்லாஹ்வின் கட்டளைக்கு) கட்டுப்படுதலையும் தவிர அவர்களுக்கு அதிகப்படுத்தவில்லை.

Korece: 

믿는 사람들이 연할군을 보 았을 때 그들이 말하길 이것은 하 나님과 그분의 선지자께서 약속한 것이거늘 하나님과 그분의 선지자 는 무엇이 진실인가를 무리에게 말씀하셨도다 이리하여 그들에 게는 신앙심이 더해지고 순종함이 더하여 졌더라

Vietnamca: 

Khi những người có đức tin nhìn thấy liên quân (của địch) thì họ nói: “Đây là điều mà Allah và Thiên Sứ của Ngài đã hứa với chúng ta, Allah và Thiên Sứ của Ngài đã nói thật.” Và (việc đối mặt với liên quân của địch) chỉ làm tăng thêm đức tin và sự thần phục của họ (đối với Allah).