Arapça:
فَآتِ ذَا الْقُرْبَىٰ حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Çeviriyazı:
feâti ẕe-lḳurbâ ḥaḳḳahû velmiskîne vebne-ssebîl. ẕâlike ḫayrul lilleẕîne yürîdûne veche-llâh. veülâike hümü-lmüfliḥûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O halde akrabaya da hakkını ver, yoksula da, yolcuya da... Bu, Allah'ın rızasını dileyenler için daha hayırlıdır. Kurtuluşa erecek olanlar da işte onlardır.
Diyanet İşleri:
Yakınlığı olana, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızasını dileyenler için bu daha hayırlıdır. İşte onlar saadete erenlerdir.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Artık yakınlara, yoksula ve yolda kalana hakkını ver, Allah'ın rızasını dileyenlere bu, daha hayırlıdır ve onlardır kurtulanların, muratlarına erenlerin ta kendileri.
Şaban Piriş:
Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Bu, Allah’ın yüzünü dileyenler için çok daha hayırlıdır. Kurtuluşa erenler işte onlardır.
Edip Yüksel:
Öyleyse yakınlığı bulunanlara haklarını ver, yoksula ve yolcuya da... ALLAH'ın rızasını dileyenler için bu daha iyidir; onlar başarıya ulaşanlardır.
Ali Bulaç:
Öyleyse yakınlara hakkını ver, yoksula da, yolcuya da. Allah'ın yüzünü (rızasını) isteyenler için bu daha hayırlıdır ve felaha erenler onlardır.
Suat Yıldırım:
O halde yakınlarına, yoksula ve yolcuya hakkını ver.Allah'ın rızasına nail olmak isteyenler için böyle yapmak daha hayırlıdır. Felaha erenler de işte onlardır.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Artık karabet sahibine hakkını ver, yoksula da, yolcuya da. Bu Allah´ın cemalini dileyenler için pek hayırlıdır ve işte felâha nâil olacak olanlar da onlardır.
Yaşar Nuri Öztürk:
O halde, akrabaya hakkını ver. Yoksula, yolda kalmışa da. Allah'ın yüzünü isteyenler için bu daha hayırlıdır. İşte böyleleridir, kurtuluşa erenler.
Bekir Sadak:
Kim inkar ederse, inkari kendi aleyhine olur. Yararli is isleyen kimseler, kendileri icin rahat bir yer hazirlamis olurlar.
İbni Kesir:
Akrabaya, yoksula ve yoloğluna hakkını ver. Bu
Adem Uğur:
O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah´ın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
İskender Ali Mihr:
Öyleyse akrabalara, miskinlere ve yolculara haklarını ver. Bu, Allah´ın vechi´ni (Allah´a ulaşmayı) dileyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar, onlar felâha erenlerdir.
Celal Yıldırım:
O halde hısımlara, yoksula, yolda kalmışa (zekât ve sadaka) hakkını ver. Bu. Allah´ın hoşnudluğunu dileyenler için hayırlıdır. Ve işte korktuğundan kurtulup umduğuna kavuşanlar da onlardır.
Tefhim ul Kuran:
Öyleyse yakınlara hakkını ver, yoksula da, yolcuya da. Allah´ın yüzünü (rızasını) istemekte olanlar için bu daha hayırlıdır ve felaha erenler de onlardır.
Fransızca:
Donne donc au proche parent son dû, ainsi qu'au pauvre, et au voyageur en détresse. Cela est meilleur pour ceux qui recherchent la face d'Allah (Sa satisfaction); et ce sont eux qui réussissent.
İspanyolca:
Da lo que es de derecho al pariente, al pobre y al viajero. Es lo mejor para quienes desean agradar a Alá. Esos son los que prosperarán.
İtalyanca:
Riconosci il loro diritto al parente, al povero e al viandante diseredato. Questo è il bene per coloro che bramano il volto di Allah: questi sono coloro che prospereranno.
Almanca:
Also gib dem Nahverwandten das ihm Zustehende, sowie dem Armen und dem in Not geratenen Reisenden. Dies ist besser für diejenigen, die (das Wohlgefallen) ALLAHs anstreben. Und diese sind die wirklichen Erfolgreichen.
Çince:
你应当把近亲、贫民和旅客所应享的权利,交给他们,对于要想获得真主的喜悦者,这是更好的,这等人确是成功的。
Hollandaca:
Geef hem, die met u verwant is, datgene wat gij hem in billijkheid verplicht zijt, en ook aan den arme en den vreemdeling; dit is beter voor hen die Gods aangezicht zoeken, en zij zullen voorspoed genieten.
Rusça:
Отдавай родственнику то, что ему полагается по праву, а также бедняку и путнику. Это лучше для тех, кто стремится к Лику Аллаха. Именно они являются преуспевшими.
Somalice:
ee Qaraabada sii xaqeeda iyo Miskiinka iyo Musaafurka, saasaa u khayroon kuwa dooni Wajiga Eebe, (u dhawaanshahiisa) kuwaasina waa kuwa liibaanay.
Swahilice:
Basi mpe jamaa haki yake, na masikini, na msafiri. Hayo ni kheri kwa watakao radhi ya Mwenyezi Mungu. Na hao ndio wenye kufanikiwa.
Uygurca:
خىش - ئەقرىبالارغا، مىسكىنلەرگە، ئىبن سەبىللەرگە (سىلە - رەھىم ۋە ياخشىلىقتىن تېگىشلىك) ھەققىنى بەرگىن، اﷲ نىڭ رازىلىقىنى كۆزلەيدىغانلار ئۈچۈن مۇنداق قىلىش ياخشىدۇر، ئەنە شۇلار مەقسەتكە ئېرىشكۈچىلەردۇر
Japonca:
それで近親の者に,しかるべきものを与えよ。また貧者と旅人にも。それは,アッラーの慈顔を求める者たちにとり,最も善いことである。これらは,栄える者たちである。
Arapça (Ürdün):
«فآت ذا القربى» القرابة «حقه» من البر والصلة «والمسكين وابن السبيل» المسافر من الصدقة، وأمة النبي تبع له في ذلك «ذلك خير للذين يريدون وجه الله» أي ثوابه بما يعملون «وأولئك هم المفلحون» الفائزون.
Hintçe:
(तो ऐ रसूल अपनी) क़राबतदार (फातिमा ज़हरा) का हक़ फिदक दे दो और मोहताज व परदेसियों का (भी) जो लोग ख़ुदा की ख़ुशनूदी के ख्वाहॉ हैं उन के हक़ में सब से बेहतर यही है और ऐसे ही लोग आखेरत में दिली मुरादे पाएँगें
Tayca:
จงบริจาคแก่ญาติสนิทซึ่งสิทธิของเขา และแก่ผู้ขัดสนและผู้เดินทางนั่นแหละเป็นการดียิ่งสำหรับบรรดาผู้ปรารถนาพระพักตร์ของอัลลอฮฺ และชนเหล่านั้นแหละพวกเขาเป็นผู้ประสบชัยชนะ
İbranice:
תן לקרוב המשפחה את החלק הראוי לו, וגם לנזקק ועובר האורח, מפני שזה הדבר הכי טוב עבור אלה אשר מבקשים את העונג האלוהי, ואלה הם בוודאות המצליחים
Hırvatça:
Pa daj bližnjem pravo njegovo, i siromahu, i putniku namjerniku. To je bolje za one koji žele lice Allahovo; baš to su oni uspješni.
Rumence:
Dă rudei, sărmanului şi drumeţului ceea ce li se cuvine. Aceasta este un bine pentru cei care doresc Faţa lui Dumnezeu. Aceştia sunt cei fericiţi.
Transliteration:
Faati tha alqurba haqqahu waalmiskeena waibna alssabeeli thalika khayrun lillatheena yureedoona wajha Allahi waolaika humu almuflihoona
Türkçe:
O halde, akrabaya hakkını ver. Yoksula, yolda kalmışa da. Allah'ın yüzünü isteyenler için bu daha hayırlıdır. İşte böyleleridir, kurtuluşa erenler.
Sahih International:
So give the relative his right, as well as the needy and the traveler. That is best for those who desire the countenance of Allah, and it is they who will be the successful.
İngilizce:
So give what is due to kindred, the needy, and the wayfarer. That is best for those who seek the Countenance, of Allah, and it is they who will prosper.
Azerbaycanca:
(Ya Rəsulum!) Yaxın qohuma, yoxsula (miskinə), (pulu qurtarıb yolda qalan) müsafirə (Allahın vacib buyurduğu) haqqını ver. Allah rizasını (Allahın camalını) diləyənlər üçün bu daha xeyirlidir. (Axirətdə) nicat tapanlar (mətləbinə yetişənlər) məhz onlardır!
Süleyman Ateş:
Akrabaya, yoksula, yolcuya (zekat ve sadakadan) hakkını ver. Allah'ın yüzünü (rızasını) isteyenler için bu, daha hayırlıdır ve onlar başarıya erenlerdir.
Diyanet Vakfı:
O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Erhan Aktaş:
Öyleyse; yakınlara, miskine(1) ve yol oğluna(2) hakkını ver. Bu, Allah’ın yüzünü(3) dileyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Kral Fahd:
O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Hasan Basri Çantay:
Haydi akrıbâya, yoksula, yol oğluna (yolcuya) hakkını ver. Bu, Allahın cemâlini (rızaasını) dilemekde olanlar için (her şeyden) hayırlıdır ye onlar korkduklarından emîn, umduklarına nail olanların ta kendileridir.
Muhammed Esed:
Öyleyse yakınlarınıza, muhtaçlara ve yolculara haklarını verin; bu, Allah´ın rızasını kazanmak isteyenler için en doğrusudur: çünkü, mutluluğa erecekler onlardır!
Gültekin Onan:
Öyleyse yakınlara hakkını ver, yoksula da, yolcuya da. Tanrı´nın yüzünü (rızasını) isteyenler için bu daha hayırlıdır ve felaha erenler onlardır.
Ali Fikri Yavuz:
O halde (sılâ yapmak, iyilik etmek, nafaka vermek suretiyle) akrabaya hakkını ver
Portekizce:
Concede, pois, aos parentes os seus direitos, assim como ao necessitado e ao viajante. Isso é preferível, para aquelesque anelam contemplar o Rosto de Deus; e estes serão os bem-aventurados.
İsveççe:
Ge till den nära anförvanten vad han har rätt att vänta och ge [till] de behövande och [till] vandringsmannen; detta är det bästa för dem som vill vinna Guds välbehag och det skall gå dem väl i händer!
Farsça:
پس [با توجه به فراخ بخشی خدا در روزی و رزق] حقّ خویشاوند و مسکین و در راه مانده را بده. این انفاق برای آنان که خشنودی خدا را می خواهند بهتر است؛ و اینان [که حقوق مالی را می پردازند] همان رستگارانند.
Kürtçe:
کەواتە خزم مافی خۆی پێبدە ھەروەھا ھەژار و ڕێبوارانی کەمدەست ئەوە بۆ کەسانێك ڕەزامەندی خوایان دەوێت چاکترە و ھەر ئەوانەن ڕزگار بووان
Özbekçe:
Бас, қариндошга, мискинга ва йўл ўғлига ҳаққини бер. Ана шу Аллоҳнинг юзини ирода қилганлар учун хайрлидир. Ва ана ўшалар нажот топгувчилардир. (Ризқ бериш Аллоҳ таолонинг қўлида бўлгач, ризқнинг камайиб қолишидан қўрқмай, қариндош-уруғларга, мискинлар ва сафари туфайли муҳтожликка тушиб, йўлда қолганларга ҳақларини бер. Хайр-садақа қил. Сенинг қўлингдаги ризқи рўзда уларнинг ҳам ҳақлари борлигини унутма.)
Malayca:
Maka (bagi menyatakan sikap syukur) berikanlah kepada kerabatmu, dan orang miskin serta orang musafir akan haknya masing-masing; pemberian yang demikian adalah baik bagi orang-orang yang bertujuan memperoleh keredaan Allah dan mereka itulah orang-orang yang berjaya.
Arnavutça:
Jepja të afërmit të drejtën e tij, edhe të varfërit edhe udhëtarit (që ka ngelë në rrugë)! Kjo është më së miri për ata që e duan kënaqësinë e Perëndisë; e të tillët janë të shpëtuar.
Bulgarca:
И отдавай на роднината правото му, и на нуждаещия се, и на пътника [в неволя]! Това е най-доброто за онези, които искат да видят Лика на Аллах. Те са сполучилите.
Sırpça:
Зато подај ближњему право његово, и сиромаху и путнику! То је боље за оне који се настоје Аллаху умилити – они ће успети.
Çekçe:
Dávej příbuznému podle práva jeho i chudákovi a tomu, kdo na cestě je Boží - a to pro ty je lepší, kdo po tváři Boží touží, a to jsou ti, kdož budou blažení.
Urduca:
پس (اے مومن) رشتہ دار کو اس کا حق دے اور مسکین و مسافر کو (اُس کا حق) یہ طریقہ بہتر ہے اُن لوگوں کے لیے جو اللہ کی خوشنودی چاہتے ہوں، اور وہی فلاح پانے والے ہیں
Tacikçe:
Ҳаққи хешовандону мискин ва дар роҳ мондаро адо кун. Ин беҳтар аст барои касоне, ки хушнудии Худоро меҷӯянд ва онҳо наҷотёфтагонанд.
Tatarca:
Инде малыңнан якын кардәшләреңнең хакын бир, вә мескеннәргә, мөсафирларга дә хакларын бир, бу әйткәннәрне үтәмәк Аллаһуның ризасын эстәгән мөэминнәргә хәерледер, вә алар газаптан котылып изге теләкләренә ирешүчеләрдер.
Endonezyaca:
Maka berikanlah kepada kerabat yang terdekat akan haknya, demikian (pula) kepada fakir miskin dan orang-orang yang dalam perjalanan. Itulah yang lebih baik bagi orang-orang yang mencari keridhaan Allah; dan mereka itulah orang-orang beruntung.
Amharca:
የዝምድናን ባለቤት ተገቢውን ስጠው፡፡ ለድኻም ለመንገደኛም (እርዳ)፡፡ ይህ ለእነዚያ የአላህን ፊት (ውዴታውን) ለሚሹ መልካም ነው፡፡ እነዚያም እነርሱ የፈለጉትን የሚያገኙ ናቸው፡፡
Tamilce:
ஆகவே, உறவினர்கள், வறியவர்கள், வழிப்போக்கர்கள் ஆகியோருக்கு அவர்களின் உரிமைகளை கொடுப்பீராக! அல்லாஹ்வின் முகத்தை நாடுவோருக்கு இ(வ்வாறு தர்மம் கொடுப்ப)துதான் சிறந்ததாகும். இன்னும், இவர்கள்தான் வெற்றியாளர்கள்.
Korece:
그러므로 친척과 필요로 하 는 자와 여행자에게 자선을 베풀 라 그것이 하나님의 기쁨을 얻 고자 하는 이들에게 가장 좋은 것 이라 그리하면 그들이 번영하리라
Vietnamca:
Bởi thế, ngươi (hỡi người Muslim) hãy trao cho bà con ruột thịt, người khó khăn và kẻ lỡ đường quyền lợi của họ. Đó là điều tốt đẹp cho những ai muốn tìm sự hài lòng của Allah; và những người đó là những người thành công.
Ayet Linkleri: