Arapça:
وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ إِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ
Çeviriyazı:
vestekbera hüve vecünûdühû fi-l'arḍi bigayri-lḥaḳḳi veżannû ennehüm ileynâ lâ yürce`ûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
Diyanet İşleri:
O ve askerleri, memlekette, haksız yere büyüklük tasladılar. Gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
Abdulbakî Gölpınarlı:
O da, askerleri de yeryüzünde haksız yere ululanmaya kalkıştılar ve şüphe yok ki dönüp tapımıza gelmeyecekler sandılar kendilerini.
Şaban Piriş:
O ve orduları, haksız yere yeryüzünde büyüklenmiş ve bize döndürülmeyeceklerini sanmışlardı.
Edip Yüksel:
O ve ordusu yeryüzünde haksız yere büyüklendi ve bize dönmeyeceklerini sandılar.
Ali Bulaç:
O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
Suat Yıldırım:
Böylece o ve orduları, haksız yere ülkede büyüklük tasladılar ve huzurumuza dönüp hesap vermeyeceklerini zannettiler. [85,13-14]
Ömer Nasuhi Bilmen:
Ve o da (Fir´avun da) askerleri de yeryüzünde haksız yere kibirlendiler ve sandılar ki, onlar Bize döndürülmeyeceklerdir.
Yaşar Nuri Öztürk:
O ve orduları yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve sandılar ki, bize döndürülmeyecekler.
Bekir Sadak:
Ama biz nice nesiller var etmistik. Sen, Medyen halki arasinda bulunup, onlara ayetlerimizi okumuyordun, fakat o haberleri sana gonderen Biziz.
İbni Kesir:
O da, askerleri de memlekette haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
Adem Uğur:
O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
İskender Ali Mihr:
Ve o ve onun orduları, yeryüzünde haksız yere kibirlendiler. Ve kendilerinin, bize rücu ettirilmeyeceklerini (döndürülmeyeceklerini) zannettiler.
Celal Yıldırım:
O ve askerleri yeryüzünde haksız olarak gurura kapılıp büyüklük tasladılar ve zannettiler ki bize hiç döndürülmeyecekler.
Tefhim ul Kuran:
O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
Fransızca:
Et il s'enfla d'orgueil sur terre ainsi que ses soldats, sans aucun droit. Et ils pensèrent qu'ils ne seraient pas ramenés vers Nous.
İspanyolca:
Y se condujeron, él y sus tropas, en el país altivamente sin razón. Creían que no iban a ser devueltos a Nosotros.
İtalyanca:
Fu superbo sulla terra, senza ragione, e le sue armate insieme con lui E davvero credevano che non sarebbero stati ricondotti a Noi!
Almanca:
Und er erhob sich mit seinen Soldaten in Arroganz im Lande zu Unrecht, und sie dachten, daß sie zu Uns keineswegs zurückgebracht werden.
Çince:
他和他的军队,在国中妄自尊大,他们猜想自己不被召归于我。
Hollandaca:
En hij, zoowel als zijn leger, gedroegen zich onbeschaamd en onrechtvaardig op de aarde, en verbeeldden zich, dat zij niet voor ons zouden worden gebracht, om gericht te worden.
Rusça:
Он и его воины несправедливо возгордились на земле и предположили, что они не вернутся к Нам.
Somalice:
Waxay Isku Kibriyeen isaga iyo Colkiisiiba Dhulka Xaq Darro waxayna u Maleeyeen inaan Xagganaga loo soo Celinayn.
Swahilice:
Na alipanda kiburi yeye na majeshi yake katika nchi bila ya haki, na wakadhania kuwa hawatarudishwa kwetu.
Uygurca:
پىرئەۋن ۋە ئۇنىڭ قوشۇنى (مىسىر) زېمىنىدا زۇلۇم قىلىپ) ئىمان ئېيتىشقا) بويۇنتاۋلىق قىلدى. ئۇلار ئۆزلىرىنى بىزتەرەپكە قايتۇرۇلمايمىز) يەنى قىيامەت ۋە قايتا تىرىلىش يوق، ھېساب ئېلىنىشمۇ، جازاغا تارتىلىشمۇيوق) دەپ گۇمان قىلدى
Japonca:
かれとかれの軍勢は,地上において正義を無視し,高慢であった。そして自分たちは決してわれに帰されないのだと,考えていた。
Arapça (Ürdün):
«واستكبر هو وجنوده في الأرض» أرض مصر «بغير الحق وظنوا أنهم إلينا لا يرَجِعون» بالبناء للفاعل وللمفعول.
Hintçe:
और फिरऔन और उसके लश्कर ने रुए ज़मीन में नाहक़ सर उठाया था और उन लोगों ने समझ लिया था कि हमारी बारगाह मे वह कभी पलट कर नही आएँगे
Tayca:
และเขา (ฟิรเอาน) และไพร่พลของเขาได้หยิ่งผยอง ในแผ่นดินโดยอธรรม และพวกเขาคิดว่า แท้จริงพวกเขานั้นจะไม่ถูกนำกลับไปยังเรา
İbranice:
הוא (פרעה) וחייליו היו יהירים בארץ ללא כל הצדקה כי חשבו שהם לא יושבו אלינו
Hırvatça:
A on i vojske njegove bijahu se, bez ikakvog prava, oholili na Zemlji i mislili su da nam neće biti vraćeni.
Rumence:
Faraon se purtă cu trufie pe pământ, fără drept, atât el cât şi oştirile sale. El socotea că nu se va mai întoarce la Noi.
Transliteration:
Waistakbara huwa wajunooduhu fee alardi bighayri alhaqqi wathannoo annahum ilayna la yurjaAAoona
Türkçe:
O ve orduları yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve sandılar ki, bize döndürülmeyecekler.
Sahih International:
And he was arrogant, he and his soldiers, in the land, without right, and they thought that they would not be returned to Us.
İngilizce:
And he was arrogant and insolent in the land, beyond reason,- He and his hosts: they thought that they would not have to return to Us!
Azerbaycanca:
(Fir’on) və əsgərləri yer üzündə nahaq yerə təkəbbür göstərdilər və elə güman etdilər ki, (öləndən sonra bir də dirlib) hüzurumuza qaytarılmaycaqlar!
Süleyman Ateş:
O (Fir'avn) ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve kendilerinin bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
Diyanet Vakfı:
O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
Erhan Aktaş:
O ve ordusu yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten de Biz’e döndürülmeyeceklerini sandılar.
Kral Fahd:
O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
Hasan Basri Çantay:
Kendisi de, askerleri de o yerde haksız yere büyüklük tasladılar) ve hakıykaten bize döndürülemeyeceklerini sandılar.
Muhammed Esed:
İşte böylece, o ve onun buyruğunda olanlar, hiçbir haklılık kaygısı taşımaksızın (yargı için) Bize dönmeyeceklerinden eminmişçesine yeryüzünde büyüklük tasladılar!
Gültekin Onan:
O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
Ali Fikri Yavuz:
O Firavun ve askerleri, yeryüzünde (Mısır’da) hakları olmıyarak büyüklük tasladılar ve zannettiler ki, bize döndürülmiyecekler.
Portekizce:
E eles, com os seus exércitos, ensoberbeceram-se, e pensaram que jamais retornariam a Nós!
İsveççe:
Han och hans män uppträdde med oberättigat högmod på denna jord; de trodde inte att de skulle föras åter till Oss [för räkenskap och dom].
Farsça:
او و سپاهیانش به ناحق در زمین سرکشی و تکبّر کردند، و پنداشتند که آنان را به سوی ما بازنمی گردانند،
Kürtçe:
ئەو (فیرعەون) و لەشکرو سەربازەکانی خۆیان بەزل زانی لەووڵات و زەوی (میصر) دا بەناڕەوا وە گومانیان وابوو کەزیندوو ناکرێنەوەو ناگەڕێنرێنەوە بۆلای ئێمە
Özbekçe:
У ва унинг аскарлари ер юзида ноҳақдан такаббурлик қилдилар ҳамда ўзларини Бизга қайтарилмайдилар деб гумон қилдилар.
Malayca:
Dan berlaku sombong takburlah Firaun dan tenteranya di negeri itu dengan tiada alasan yang benar, dan mereka menyangka bahawa mereka tidak akan dikembalikan kepada Kami.
Arnavutça:
Dhe, u madhështua ai dhe ushtria e tij në tokë pa kurrfarë të drejte dhe mendonin se nuk do të kthehen te Ne.
Bulgarca:
И той, и войските му без право се възгордяха на земята. И смятаха, че не ще бъдат при Нас върнати.
Sırpça:
А он и његове војске су се, без икаквог права, охолили на Земљи и мислили су да неће да нам буду враћени.
Çekçe:
A byl naplněn on i vojska jeho domýšlivostí na zemi neoprávněně a domnívali se, že nikdy nebudou navráceni k Nám.
Urduca:
اُس نے اور اس کے لشکروں نے زمین میں بغیر کسی حق کے اپنی بڑائی کا گھمنڈ کیا اور سمجھے کہ انہیں کبھی ہماری طرف پلٹنا نہیں ہے
Tacikçe:
Ӯ ва лашкарҳояш ба ноҳақ дар замин саркашӣ карданд ва пиндоштанд, ки ба назди мо бозгардонида намешаванд.
Tatarca:
Фиргаун һәм аның гаскәре хаксыз тәкәбберләнделәр Мысыр җирендә, үлгәннән соң Безгә кайтарылмабыз дип уйлыйлар.
Endonezyaca:
dan berlaku angkuhlah Fir'aun dan bala tentaranya di bumi (Mesir) tanpa alasan yang benar dan mereka menyangka bahwa mereka tidak akan dikembalikan kepada Kami.
Amharca:
እርሱም ሰራዊቶቹም በምድር ላይ ያለ አግባብ ኮሩ፡፡ እነርሱም ወደእኛ የማይመለሱ መኾናቸውን ጠረጠሩ፡፡
Tamilce:
அவனும் அவனுடைய ராணுவங்களும் பூமியில் நியாயமின்றி (சத்தியத்தை ஏற்காமல்) பெருமையடித்தனர். இன்னும், நிச்சயமாக அவர்கள் நம்மிடம் திரும்பக் கொண்டு வரப்பட மாட்டார்கள் என்று நினைத்தனர்.
Korece:
파라오와 그의 족장들과 군 대는 그 땅에서 거만하고 오만하 여 그들이 하나님에게로 귀의하지않는다고 생각했더라
Vietnamca:
(Pha-ra-ông) và đám thuộc hạ của hắn đã ngạo mạn kiêu căng trong xứ một cách ngông cuồng; bọn họ tưởng bọn họ sẽ không bị đưa trở về trình diện TA.
Ayet Linkleri: