Arapça:
فَرَدَدْنَاهُ إِلَىٰ أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Çeviriyazı:
feradednâhü ilâ ümmihî key teḳarra `aynühâ velâ taḥzene velita`leme enne va`de-llâhi ḥaḳḳuv velâkinne ekŝerahüm lâ ya`lemûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Böylelikle biz onu, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin, diye anasına geri verdik. Fakat yine de pek çoğu (bunu) bilmezler.
Diyanet İşleri:
Böylece onu, annesinin gözü aydın olsun, üzülmesin, Allah'ın verdiği sözün gerçek olduğunu bilsin diye, ona geri çevirdik. Fakat çoğu bilmezler.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Derken, gözü aydın olsun, ışıklansın ve mahzun olmasın ve Allah'ın vaadettiği şeyin, şüphesiz gerçek olduğunu bilsin diye tekrar anasına verdik onu, fakat insanların çoğu bilmez.
Şaban Piriş:
Böylece onu; gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah’ın vaadinin hak olduğunu bilsin diye annesine geri getirdik. Fakat, onların çoğu bilmezler.
Edip Yüksel:
Böylece onu annesine döndürdük ki gözü aydınlansın, üzülmesin ve ALLAH'ın sözünün gerçek olduğunu bilsin. Ne var ki çokları bilmez.
Ali Bulaç:
Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah'ın va'dinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
Suat Yıldırım:
Böylece onu annesine kavuşturduk ki gözü aydın olsun, tasalanmasın ve Allah'ın vâdinin gerçek olduğunu, fakat insanların çoğunun bunu anlamadıklarını öğrensin.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Artık O´nu validesine döndürdük ki, gözü aydın olsun ve mahzun olmasın ve bilmiş olsun ki, Allah´ın vaadi şüphe yok ki haktır, velâkin onların çoğu bilmezler.
Yaşar Nuri Öztürk:
Nihayet Mûsa'yı öz anasına geri çevirdik ki, o ananın gözü aydın olsun, kederlenmesin ve Allah'ın vaadinin hak olduğunu bilsin. Fakat çokları bunu bilmezler.
Bekir Sadak:
Musa, ikisinin de dusmani olan kimseyi yakalamak isteyince: «Ey Musa! Dun bir cana kiydigin gibi bana da mi kiymak istiyorsun? Sen islah edenlerden olmak degil, ancak yeryuzunde bir zorba olmak istiyorsun» dedi.
İbni Kesir:
Böylece onun gözü aydın olsun, tasalanmasın ve Allah´ın vaadinin mutlak gerçek olduğunu bilsin diye, annesine geri verdik. Ama onların çoğu bilmezler.
Adem Uğur:
Böylelikle biz onu, anasına, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah´ın vâdinin gerçek olduğunu bilsin diye geriverdik. Fakat yine de pek çoğu (bunu) bilmezler.
İskender Ali Mihr:
Böylece onu annesine geri verdik, gözü aydın olsun ve mahzun olmasın ve Allah´ın vaadinin hak olduğunu bilsin diye. Ve lâkin onların çoğu bilmezler.
Celal Yıldırım:
Böylece onu, tekrar anasına döndürdük ki gözü aydınlık olsun, üzülmesin ve Allah´ın va´dinin hak olduğunu bilsin. Ne var ki onların çoğu bunu (bu gerçeği ve taşıdığı hikmeti) bilmezler.
Tefhim ul Kuran:
Böylelikle, gözünün aydın olması, hüzne kapılmaması ve gerçekten Allah´ın va´dinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
Fransızca:
Ainsi Nous le rendîmes à sa mère, afin que son oeil se réjouisse, qu'elle ne s'affligeât pas et qu'elle sût que la promesse d'Allah est vraie. Mais la plupart d'entre eux ne savent pas.
İspanyolca:
Así, lo devolvimos a su madre, para, que se alegrara y no estuviera triste, para que supiera que lo que Alá promete es verdad. Pero la mayoría no saben.
İtalyanca:
Lo restituimmo a sua madre affinché si consolassero i suoi occhi, non fosse più afflitta e si convincesse che la promessa di Allah è verità. Ma la maggior parte di loro non sanno nulla.
Almanca:
So brachten WIR ihn zu seiner Mutter zurück, damit sie sich erfreut und nicht traurig wird und damit sie zweifelsohne weiß, daß ALLAHs Versprechen wahr ist. Doch die meisten von ihnen wissen es nicht.
Çince:
于是,我把他送还他的母亲,以便她获得慰藉,不再忧愁,而且知道真主的应许是真实的,但他们大半不知道。
Hollandaca:
Zoo gaven wij hem aan zijne moeder terug, opdat zij zich weder zou troosten en opdat zij niet bedroefd zou worden, en opdat zij weten zou, dat de belofte van God waar was; maar het grootste deel der menschen kent de waarheid niet.
Rusça:
Так Мы вернули его матери, чтобы утешились ее глаза, чтобы она не печалилась и знала, что обещание Аллаха истинно. Но большинство их не ведает этого.
Somalice:
Waxaana ku soo Celinay Hooyadiis, si ay u Raaxaysato Isheedu una Murgin, Ogaatana in Yabooha Eebe Yahay Xaq Laakiin Dadka Badankiisu ma Oga.
Swahilice:
Basi tukamrudisha kwa mama yake ili macho yake yaburudike, wala asihuzunike. Na ajue ya kwamba ahadi ya Mwenyezi Mungu ni ya kweli, lakini wengi wao hawajui.
Uygurca:
ئانىسىنىڭ خۇشال بولۇشى، قايغۇرماسلىقى ۋە اﷲ نىڭ ۋەدىسىنىڭ ھەق ئىكەنلىكىنى بىلىشى ئۈچۈن بىز مۇسانى ئۇنىڭغا قايتۇردۇق، لېكىن ئىنسالارنىڭ تولىسى (اﷲ نىڭ ۋەدىسىنىڭ ھەق ئىكەنلىكىنى) بىلمەيدۇ
Japonca:
こうしてわれは,かれをその母に返してやった。かの女の目は生気を取り戻し悲しみも消え失せた。かの女はアッラーの約束が,真実であることを納得した。だがかれらの多くは(このことが)分らなかった。
Arapça (Ürdün):
«فرددناه إلى أمه كي تقر عينها» بلقائه «ولا تحزن» حينئذ «ولتعلم أن وعد الله» برده إليها «حق ولكن أكثرهم» أي الناس «لا يعلمون» بهذا الوعد ولا بأن هذه أخته وهذه أمه فمكث عندها إلى أن فطمته وأجرى عليها أجرتها لكل يوم دينار وأخذتها لأنها مال حربي فأتت به فرعون فتربى عنده كما قال تعالى حكاية عنه في سورة الشعراء «ألم نربِّك فينا وليداً ولبثت فينا من عمرك سنين»
Hintçe:
ग़रज़ (इस तरकीब से) हमने मूसा को उसकी माँ तक फिर पहुँचा दिया ताकि उसकी ऑंख ठन्डी हो जाए और रंज न करे और ताकि समझ ले ख़ुदा का वायदा बिल्कुल ठीक है मगर उनमें के अक्सर नहीं जानते हैं
Tayca:
ดังนั้น เราจึงให้เขากลับไปหามารดาของเขา เพื่อที่จะเป็นที่น่าชื่นชมยินดีแก่นางและนางจะไม่เศร้าโศก และเพื่อนางจะได้รู้ว่า แท้จริงสัญญาของอัลลอฮ์นั้นเป็นจริง แต่ส่วนมากพวกเขาไม่รู้
İbranice:
כך החזרנו אותו אל אמו, למען תנוח דעתה ולא תחוש ביגון, על מנת שתדע, כי הבטחתו של אלוהים היא צדק. אך, רובם אינם יודעים
Hırvatça:
I vratismo ga majci njegovoj da se raduje i da ne tuguje, i da se uvjeri da je Allahovo obećanje istinito; ali većina njih ne zna.
Rumence:
Şi aşa l-am înapoiat mamei sale să i se limpezească ochii şi să nu mai fie mâhnită, ca ea să ştie că făgăduiala lui Dumnezeu este Adevăr. Cei mai mulţi însă nu ştiu!
Transliteration:
Faradadnahu ila ommihi kay taqarra AAaynuha wala tahzana walitaAAlama anna waAAda Allahi haqqun walakinna aktharahum la yaAAlamoona
Türkçe:
Nihayet Mûsa'yı öz anasına geri çevirdik ki, o ananın gözü aydın olsun, kederlenmesin ve Allah'ın vaadinin hak olduğunu bilsin. Fakat çokları bunu bilmezler.
Sahih International:
So We restored him to his mother that she might be content and not grieve and that she would know that the promise of Allah is true. But most of the people do not know.
İngilizce:
Thus did We restore him to his mother, that her eye might be comforted, that she might not grieve, and that she might know that the promise of Allah is true: but most of them do not understand.
Azerbaycanca:
Beləliklə, gözü aydın olsun, (oğlunun ayrılığına) kədərlənməsin və Allahın və’dinin haqq olduğunu bilsin deyə, (Musanı) anasına qaytardıq. Lakin onların (insanların, yaxud Fir’on əhlinin) əksəriyyəti (Allahın və’dinin doğru olduğunu) bilməz!
Süleyman Ateş:
Böylece biz onu, annesine geri verdik ki gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah'ın va'dinin gerçek olduğunu bilsin. Fakat çokları bilmezler.
Diyanet Vakfı:
Böylelikle biz onu, anasına, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah'ın vadinin gerçek olduğunu bilsin diye geri verdik. Fakat yine de pek çoğu (bunu) bilmezler.
Erhan Aktaş:
Derken gözü aydın olsun, üzülmesin diye onu annesine kavuşturduk. Ve Allah’ın sözünün gerçek olduğunu fakat onların çoğunun bunu anlamadığını bilsin.
Kral Fahd:
Böylelikle biz onu, anasına, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah'ın vadinin gerçek olduğunu bilsin diye geri verdik. Fakat yine de pek çoğu (bunu) bilmezler.
Hasan Basri Çantay:
İşte (böylece) onu anasına iaade etdik. Tâki gözü aydın olsun, tasalanmasın, Allahın va´dinin şübhesiz bir hak olduğunu bilsin. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.
Muhammed Esed:
İşte böylece, o´nu annesine kavuşturduk ki gözü gönlü aydınlansın, artık üzülmesin ve onların çoğu bunu bilmeseler bile o, Allah´ın verdiği sözün mutlaka gerçekleşeceğini bilsin!
Gültekin Onan:
Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Tanrı´nın vaadinin hak olduğunu bilmesi için onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
Ali Fikri Yavuz:
İşte böylece onu annesine geri verdik ki, gözü aydın olsun, kederlenmesin ve Allah’ın vaadinin şüphe götürmez hak olduğunu bilsin. Fakat (Mısır halkının) çoğu bunu bilmezler.
Portekizce:
Restituímo-lo, assim, à mãe, para que se consolasse e não se afligisse, e para que verificasse que a promessa de Deus éverídica. Porém, a maioria o ignora.
İsveççe:
Så gav Vi honom tillbaka till hans moder, så att hennes ögon fick glädjas och hon kunde glömma sin sorg och för att hon skulle veta att Guds löfte är sanning - [vilket] de flesta inte vet.
Farsça:
پس او را به مادرش برگردانیم تا خوشحال و شادمان شود و اندوه نخورد و بداند که حتماً وعده خدا حق است، ولی بیشتر مردم [که محروم از بصیرت اند این حقایق را] نمی دانند.
Kürtçe:
ئەمجا موسا مان گێڕایەوە بۆلای دایکی بۆ ئەوەی چاوی پێ ڕوون بێـتەوەو خەفەت نەخوات وە بۆئەوەی بزانێت کەبەڵێنی خوا ڕاست و ھەقە بەڵام زۆر بەیان نازانن
Özbekçe:
Бас, Биз уни онасига кўзи қувончга тўлиши, хафа бўлмаслиги ва, албатта, Аллоҳнинг ваъдаси ҳақ эканини билиши учун қайтардик. Лекин кўплари буни билмаслар. (Аллоҳ таоло Ўзининг ҳикматли тадбири ила Мусо алайҳиссаломни оналарига қайтариб берди. Оятда таъкидланишича, бундан қуйидаги учта мақсад кўзланган эди: 1. Мусо алайҳиссалом ила оналарининг кўзлари қувониши. 2. Онанинг ўғли Мусо алайҳиссалом фироқи ила хафа бўлмаслиги. 3. Мусонинг алайҳиссалом оналари Аллоҳнинг ваъдаси ҳақ эканини билишлари. Чунки аввал Аллоҳ таоло у аёлга, Биз уни сенга қайтаргувчимиз, деб ваъда берган эди. Ана ўша ваъдасини ҳақ ила амалга оширди. Ҳа, Аллоҳ таоло нимани ваъда қилса, уни албатта бажаради. Шундай қилиб, Мусо алайҳиссалом оилаларидан айрилмаган ҳолда Фиръавннинг қасрида тарбия топа бошладилар.)
Malayca:
Maka (dengan jalan itu) Kami kembalikan dia kepada ibunya supaya tenang tenteram hatinya dan tidak berdukacita (disebabkan bercerai dengannya); dan supaya ia mengetahui bahawa janji Allah (untuk menyelamatkannya) adalah benar; akan tetapi kebanyakan mereka tidak mengetahui (yang demikian itu).
Arnavutça:
Dhe, Na e kthyem atë – te nëna e vet, që të gëzohet e të mos pikëllohet, dhe që të dijë se premtimi i Perëndisë është i sigurtë, por, shumica e njerëzve nuk e dinë.
Bulgarca:
И така го върнахме на майка му, за да се радват очите й, да не скърби и да узнае, че обещанието на Аллах е истина. Ала повечето от тях не знаят.
Sırpça:
И вратисмо га његовој мајци да се радује и да не тугује, и да се увери да је истинито Аллахово обећање; али већина њих не зна.
Çekçe:
A takto jsme jej vrátili matce jeho, aby oko její se ochladilo a aby se nermoutila a aby poznala, že slib Boží je pravdivý - avšak většina lidí to neví.
Urduca:
اس طرح ہم موسیٰؑ کو اس کی ماں کے پاس پلٹا لائے تاکہ اس کی آنکھیں ٹھنڈی ہوں اور وہ غمگین نہ ہو اور جان لے کہ اللہ کا وعدہ سچا تھا، مگر اکثر لوگ اس بات کو نہیں جانتے
Tacikçe:
Пас ӯро назди модараш баргардонидем, то чашмони он зан равшан гардад ва ғамгин набошад ва бидонад, ки ваъдаи Худо ҳақ аст, вале бештаринашон намедонанд!
Tatarca:
Мусаны анасына кайтардык, баласын күреп күзе шатлансын һәм көенмәсен һәм дә Аллаһуның вәгъдәсе хак икәнне белсен өчен, ләкин күбрәк кешеләр Аллаһуның эше вә вәгъдәсе хак икәнне белмиләр.
Endonezyaca:
Maka kami kembalikan Musa kepada ibunya, supaya senang hatinya dan tidak berduka cita dan supaya ia mengetahui bahwa janji Allah itu adalah benar, tetapi kebanyakan manusia tidak mengetahuinya.
Amharca:
ወደእናቱም ዓይንዋ እንድትረጋ፣ እንዳታዝንም፣ የአላህም የተስፋ ቃል እርግጥ መሆኑን እንድታውቅ መለስነው፡፡ ግን አብዛኞቻቸው አያውቁም፡፡
Tamilce:
ஆக, அவரை அவருடைய தாயாரிடம் அவளது கண் குளிர்வதற்காகவும், அவள் கவலைப்படாமல் இருப்பதற்காகவும், நிச்சயமாக அல்லாஹ்வின் வாக்கு உண்மை என்பதை அவள் அறிவதற்காகவும் நாம் திரும்பக் கொண்டுவந்தோம். என்றாலும், அவர்களில் அதிகமானவர்கள் (அல்லாஹ்வின் வாக்கு உண்மை என்பதை) அறியமாட்டார்கள்.
Korece:
그리하여 하나님은 그를 그의 어머니에게로 돌려보내니 그녀의 눈은 기쁨으로 가득차고 그녀 는 슬퍼하지도 아니 하였으며 하 나님의 약속이 진리임을 알게 되 었더라 그러나 대다수는 알지 못 하였노라
Vietnamca:
Với cách đó, TA đã mang (Musa) trả lại cho mẹ của Y để cho nữ ta vui trở lại và không còn buồn lo nữa cũng như để cho nữ ta biết rằng Lời Hứa của Allah là sự thật. Tuy nhiên, đa số bọn họ không biết.
Ayet Linkleri: