Arapça:
حَتَّىٰ إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِم بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ
Çeviriyazı:
ḥattâ iẕâ eḫaẕnâ mütrafîhim bil`aẕâbi iẕâ hüm yec'erûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.
Diyanet İşleri:
Sonunda şımarık varlıklılarını azabla yakaladığımız zaman feryat ederler.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Sonunda nimet içinde yaşayanlarını azaba uğrattığımız zaman feryada ve yalvarmaya başlarlar.
Şaban Piriş:
En sonunda onların refaha dalıp gitmiş (zengin ve liderler) olanlarını azapla yakaladığımız zaman, hemen feryadı basarlar.
Edip Yüksel:
Varlıklılarını cezaya çarptığımızda, yakınmaya başlarlar.
Ali Bulaç:
Nihayet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azap ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basacaklar.
Suat Yıldırım:
En nihâyet onların refaha dalıp gitmiş olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımızda birden feryadı basarlar.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Nihâyet Biz onların ileri gelenlerini azap ile yakaladığımız zaman onlar o an bağırıp yalvarmağa başlarlar.
Yaşar Nuri Öztürk:
Sonunda, servet ve refahla şımarmışlarını azapla yakaladığımızda, hemen bağırıp dövünmeye başlarlar.
Bekir Sadak:
Ya da: «Onda delilik var» diyorlar oyle mi? Hayir
İbni Kesir:
En sonunda onların refahla şımaranlarını azabla yakaladığımız zaman hemen feryad ederler.
Adem Uğur:
En nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya (veya azaba) uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.
İskender Ali Mihr:
Onların refahta olanlarını azapla aldığımız zaman (o zaman) onlar, yalvarıp bağırarak yardım isterler.
Celal Yıldırım:
Ne vakit ki, refah içinde yüzen ileri gelenlerini azâb ile yakalarız, o zaman sızlanıp yardıma çağırırlar.
Tefhim ul Kuran:
Nihayet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azab ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basacaklar.
Fransızca:
jusqu'à ce que par le châtiment Nous saisissions les plus aisés parmi eux et voilà qu'ils crient au secours.
İspanyolca:
Cuando, al fin, inflijamos un castigo a sus ricos, gemirán.
İtalyanca:
Quando poi colpiamo col Nostro castigo i più agiati tra di loro, lanciano grida d'angoscia:
Almanca:
Wenn WIR dann ihre Luxurierenden mit der Peinigung zugrunde richten, dann schreien sie um Hilfe.
Çince:
直到我以刑罚惩治他们中过豪华生活者的时候,他们忽然大呼求救。
Hollandaca:
Tot wij diegenen hunner, welke zich in groote bezittingen verheugen, met eene gestrenge straf kastijden; onthoudt het, daar zij dan luid om hulp zullen roepen.
Rusça:
А когда Мы подвергнем наказанию изнеженных роскошью среди них, они завопят громким голосом.
Somalice:
Markaanse ku Qabanno Kuwooda Nicmaysan Cadaab Markaasay Qaylyaan.
Swahilice:
Hata tutakapo watia katika adhabu wale walio dekezwa kwa starehe kati yao, hapo ndipo watapo yayatika.
Uygurca:
ئۇلارنىڭ بايلىرىنى ئازاب بىلەن جازالىغان ۋاقتىمىزدا ناگاھ ئۇلار پەرياد قىلىدۇ
Japonca:
やがてわれが,かれらの中の贅沢な者を懲罰のために捕えると,見るがいい。かれらは泣き叫ぶ。
Arapça (Ürdün):
«حتى» ابتدائية «إذا أخذنا مترفيهم» أغنياءهم ورؤساءهم «بالعذاب» أي السيف يوم بدر «إذا هم يجأرون» يضجون يقال لهم.
Hintçe:
यहाँ तक कि जब हम उनके मालदारों को अज़ाब में गिरफ््तार करेंगे तो ये लोग वावैला करने लगेंगें
Tayca:
จนกระทั่งเมื่อเราได้คร่าเอาชีวิตพวกที่อยู่ในความสุขสำราญของพวกเขาด้วยการลงโทษ เมื่อนั้นพวกเขาก็ตะโกนร้องขอความช่วยเหลือ
İbranice:
אולם, כאשר נפגע באלה מהם החיים ברווחה והם יזעקו אלינו בצר להם
Hırvatça:
A kad smo patnjom dohvatili one među njima koji su raskošnim životom živjeli, oni su odmah zapomagali.
Rumence:
Cu osândă, când îi luăm pe cei îndestulaţi, ei strigă neliniştiţi.
Transliteration:
Hatta itha akhathna mutrafeehim bialAAathabi itha hum yajaroona
Türkçe:
Sonunda, servet ve refahla şımarmışlarını azapla yakaladığımızda, hemen bağırıp dövünmeye başlarlar.
Sahih International:
Until when We seize their affluent ones with punishment, at once they are crying [to Allah] for help.
İngilizce:
Until, when We seize in Punishment those of them who received the good things of this world, behold, they will groan in supplication!
Azerbaycanca:
Nəhayət, onların naz-ne’mət içində yaşayan başçılarını əzabla yaxaladığımız zaman (Bədr vuruşu günü) fəryad edib imdad diləyərlər.
Süleyman Ateş:
Nihayet varlıklılarını azab ile yakaladığımız zaman, hemen feryada başlarlar.
Diyanet Vakfı:
En nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya (veya azaba) uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.
Erhan Aktaş:
Nihâyet varlıklılarını azâpla yakaladığımızda, hemen feryat etmeye başlarlar.
Kral Fahd:
En nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya (veya azaba) uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.
Hasan Basri Çantay:
Nihayet refah içinde olanlarını azâb ile yakaladığımız vakit onlar hemen feryâd ve istimdâd edeceklerdir.
Muhammed Esed:
öyle ki, sonunda, onların arasından bolluk, genişlik içinde dalıp gitmiş olanları azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman yalvarıp yakarmaya başlayacaklar.
Gültekin Onan:
Nihayet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azab ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basacaklar.
Ali Fikri Yavuz:
Nihayet onların (zevke düşkün) elebaşlarını azab ile yakaladığımız zaman, çığlık kopararak yardım istiyeceklerdir.
Portekizce:
(Isso) até o momento em que castiguemos os opulentos, dentre eles; então, ei-los que grunhirão!
İsveççe:
till dess de - när de ser hur de bland dem som förvekligats av sitt utsvävande liv nås av Vårt straff - ropar högt på nåd.
Farsça:
تا زمانی که عیّاشان و مرفّهان آنان را به عذاب بگیریم، ناگهان فریاد و ناله سر دهند و [به آوای بلند] استغاثه کنند.….
Kürtçe:
ھەتا ئەو کاتەی کەسزا بەسەر گەورە و خۆشگوزەرانەکانیاندا دەھێنین (لەدونیادا) لەناکاودا ئەوان دەستدەکەن بە ھاوار و پاڕانەوە
Özbekçe:
Токи уларнинг маишатпарастларини азоб ила тутганимизда, бирдан фарёд солурлар.
Malayca:
Hingga apabila Kami timpakan azab kepada orang-orang yang mewah di antara mereka maka dengan serta-merta mereka menjerit-jerit meminta tolong.
Arnavutça:
E, kur filluam t’i dënojmë pasanikët e tyre, ata atëherë vajtonin (duke kërkuar ndihmë).
Bulgarca:
А когато сграбчим с мъчение свикналите на разкош сред тях, ето ги - роптаят!
Sırpça:
А кад будемо на муке ставили оне међу њима који су раскошним животом живели, одмах ће почети са запомагањем.
Çekçe:
A až postihneme trestem ty z nich, kdož v přepychu žijí, hle, budou volat úpěnlivě!
Urduca:
یہاں تک کہ جب ہم ان کے عیاشوں کو عذاب میں پکڑ لیں گے تو پھر وہ ڈکرانا شروع کر دیں گے
Tacikçe:
То он гоҳ ки сарватмандонашонро ба азоб ги- рифтор кунем ва нола сар диҳанд.
Tatarca:
Аларның байларын ґәзаб белән тотсак, ярдәм сорап кычкырырлар.
Endonezyaca:
Hingga apabila Kami timpakan azab, kepada orang-orang yang hidup mewah di antara mereka, dengan serta merta mereka memekik minta tolong.
Amharca:
ቅምጥሎቻቸውንም በቅጣት በያዝናቸው ጊዜ ወዲያውኑ እነርሱ ይወተውታሉ፡፡
Tamilce:
இறுதியாக, அவர்களில் (பெரும் பாவிகளாக) இருந்த சுகவாசிகளை (-செல்வமும் பதவியும் உடைய நிராகரிப்பாளர்களை) தண்டனையைக் கொண்டு நாம் பிடித்தால் அப்போது அவர்கள் (உதவி கேட்டு) கதறுகிறார்கள்.
Korece:
안이하게 살아가는 그들에게 벌을 내렸노라 이때 그들은 애원 하더라
Vietnamca:
Cho tới khi TA trừng phạt những kẻ sống xa hoa trong bọn họ thì họ mới van xin.
Ayet Linkleri: