Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

23

Sûredeki Ayet No: 

64

Ayet No: 

2737

Sayfa No: 

346

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

حَتَّىٰ إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِم بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ

Çeviriyazı: 

ḥattâ iẕâ eḫaẕnâ mütrafîhim bil`aẕâbi iẕâ hüm yec'erûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.

Diyanet İşleri: 

Sonunda şımarık varlıklılarını azabla yakaladığımız zaman feryat ederler.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Sonunda nimet içinde yaşayanlarını azaba uğrattığımız zaman feryada ve yalvarmaya başlarlar.

Şaban Piriş: 

En sonunda onların refaha dalıp gitmiş (zengin ve liderler) olanlarını azapla yakaladığımız zaman, hemen feryadı basarlar.

Edip Yüksel: 

Varlıklılarını cezaya çarptığımızda, yakınmaya başlarlar.

Ali Bulaç: 

Nihayet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azap ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basacaklar.

Suat Yıldırım: 

En nihâyet onların refaha dalıp gitmiş olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımızda birden feryadı basarlar.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Nihâyet Biz onların ileri gelenlerini azap ile yakaladığımız zaman onlar o an bağırıp yalvarmağa başlarlar.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Sonunda, servet ve refahla şımarmışlarını azapla yakaladığımızda, hemen bağırıp dövünmeye başlarlar.

Bekir Sadak: 

Ya da: «Onda delilik var» diyorlar oyle mi? Hayir

İbni Kesir: 

En sonunda onların refahla şımaranlarını azabla yakaladığımız zaman hemen feryad ederler.

Adem Uğur: 

En nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya (veya azaba) uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.

İskender Ali Mihr: 

Onların refahta olanlarını azapla aldığımız zaman (o zaman) onlar, yalvarıp bağırarak yardım isterler.

Celal Yıldırım: 

Ne vakit ki, refah içinde yüzen ileri gelenlerini azâb ile yakalarız, o zaman sızlanıp yardıma çağırırlar.

Tefhim ul Kuran: 

Nihayet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azab ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basacaklar.

Fransızca: 

jusqu'à ce que par le châtiment Nous saisissions les plus aisés parmi eux et voilà qu'ils crient au secours.

İspanyolca: 

Cuando, al fin, inflijamos un castigo a sus ricos, gemirán.

İtalyanca: 

Quando poi colpiamo col Nostro castigo i più agiati tra di loro, lanciano grida d'angoscia:

Almanca: 

Wenn WIR dann ihre Luxurierenden mit der Peinigung zugrunde richten, dann schreien sie um Hilfe.

Çince: 

直到我以刑罚惩治他们中过豪华生活者的时候,他们忽然大呼求救。

Hollandaca: 

Tot wij diegenen hunner, welke zich in groote bezittingen verheugen, met eene gestrenge straf kastijden; onthoudt het, daar zij dan luid om hulp zullen roepen.

Rusça: 

А когда Мы подвергнем наказанию изнеженных роскошью среди них, они завопят громким голосом.

Somalice: 

Markaanse ku Qabanno Kuwooda Nicmaysan Cadaab Markaasay Qaylyaan.

Swahilice: 

Hata tutakapo watia katika adhabu wale walio dekezwa kwa starehe kati yao, hapo ndipo watapo yayatika.

Uygurca: 

ئۇلارنىڭ بايلىرىنى ئازاب بىلەن جازالىغان ۋاقتىمىزدا ناگاھ ئۇلار پەرياد قىلىدۇ

Japonca: 

やがてわれが,かれらの中の贅沢な者を懲罰のために捕えると,見るがいい。かれらは泣き叫ぶ。

Arapça (Ürdün): 

«حتى» ابتدائية «إذا أخذنا مترفيهم» أغنياءهم ورؤساءهم «بالعذاب» أي السيف يوم بدر «إذا هم يجأرون» يضجون يقال لهم.

Hintçe: 

यहाँ तक कि जब हम उनके मालदारों को अज़ाब में गिरफ््तार करेंगे तो ये लोग वावैला करने लगेंगें

Tayca: 

จนกระทั่งเมื่อเราได้คร่าเอาชีวิตพวกที่อยู่ในความสุขสำราญของพวกเขาด้วยการลงโทษ เมื่อนั้นพวกเขาก็ตะโกนร้องขอความช่วยเหลือ

İbranice: 

אולם, כאשר נפגע באלה מהם החיים ברווחה והם יזעקו אלינו בצר להם

Hırvatça: 

A kad smo patnjom dohvatili one među njima koji su raskošnim životom živjeli, oni su odmah zapomagali.

Rumence: 

Cu osândă, când îi luăm pe cei îndestulaţi, ei strigă neliniştiţi.

Transliteration: 

Hatta itha akhathna mutrafeehim bialAAathabi itha hum yajaroona

Türkçe: 

Sonunda, servet ve refahla şımarmışlarını azapla yakaladığımızda, hemen bağırıp dövünmeye başlarlar.

Sahih International: 

Until when We seize their affluent ones with punishment, at once they are crying [to Allah] for help.

İngilizce: 

Until, when We seize in Punishment those of them who received the good things of this world, behold, they will groan in supplication!

Azerbaycanca: 

Nəhayət, onların naz-ne’mət içində yaşayan başçılarını əzabla yaxaladığımız zaman (Bədr vuruşu günü) fəryad edib imdad diləyərlər.

Süleyman Ateş: 

Nihayet varlıklılarını azab ile yakaladığımız zaman, hemen feryada başlarlar.

Diyanet Vakfı: 

En nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya (veya azaba) uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.

Erhan Aktaş: 

Nihâyet varlıklılarını azâpla yakaladığımızda, hemen feryat etmeye başlarlar.

Kral Fahd: 

En nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya (veya azaba) uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.

Hasan Basri Çantay: 

Nihayet refah içinde olanlarını azâb ile yakaladığımız vakit onlar hemen feryâd ve istimdâd edeceklerdir.

Muhammed Esed: 

öyle ki, sonunda, onların arasından bolluk, genişlik içinde dalıp gitmiş olanları azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman yalvarıp yakarmaya başlayacaklar.

Gültekin Onan: 

Nihayet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azab ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basacaklar.

Ali Fikri Yavuz: 

Nihayet onların (zevke düşkün) elebaşlarını azab ile yakaladığımız zaman, çığlık kopararak yardım istiyeceklerdir.

Portekizce: 

(Isso) até o momento em que castiguemos os opulentos, dentre eles; então, ei-los que grunhirão!

İsveççe: 

till dess de - när de ser hur de bland dem som förvekligats av sitt utsvävande liv nås av Vårt straff - ropar högt på nåd.

Farsça: 

تا زمانی که عیّاشان و مرفّهان آنان را به عذاب بگیریم، ناگهان فریاد و ناله سر دهند و [به آوای بلند] استغاثه کنند.….

Kürtçe: 

ھەتا ئەو کاتەی کەسزا بەسەر گەورە و خۆشگوزەرانەکانیاندا دەھێنین (لەدونیادا) لەناکاودا ئەوان دەستدەکەن بە ھاوار و پاڕانەوە

Özbekçe: 

Токи уларнинг маишатпарастларини азоб ила тутганимизда, бирдан фарёд солурлар.

Malayca: 

Hingga apabila Kami timpakan azab kepada orang-orang yang mewah di antara mereka maka dengan serta-merta mereka menjerit-jerit meminta tolong.

Arnavutça: 

E, kur filluam t’i dënojmë pasanikët e tyre, ata atëherë vajtonin (duke kërkuar ndihmë).

Bulgarca: 

А когато сграбчим с мъчение свикналите на разкош сред тях, ето ги - роптаят!

Sırpça: 

А кад будемо на муке ставили оне међу њима који су раскошним животом живели, одмах ће почети са запомагањем.

Çekçe: 

A až postihneme trestem ty z nich, kdož v přepychu žijí, hle, budou volat úpěnlivě!

Urduca: 

یہاں تک کہ جب ہم ان کے عیاشوں کو عذاب میں پکڑ لیں گے تو پھر وہ ڈکرانا شروع کر دیں گے

Tacikçe: 

То он гоҳ ки сарватмандонашонро ба азоб ги- рифтор кунем ва нола сар диҳанд.

Tatarca: 

Аларның байларын ґәзаб белән тотсак, ярдәм сорап кычкырырлар.

Endonezyaca: 

Hingga apabila Kami timpakan azab, kepada orang-orang yang hidup mewah di antara mereka, dengan serta merta mereka memekik minta tolong.

Amharca: 

ቅምጥሎቻቸውንም በቅጣት በያዝናቸው ጊዜ ወዲያውኑ እነርሱ ይወተውታሉ፡፡

Tamilce: 

இறுதியாக, அவர்களில் (பெரும் பாவிகளாக) இருந்த சுகவாசிகளை (-செல்வமும் பதவியும் உடைய நிராகரிப்பாளர்களை) தண்டனையைக் கொண்டு நாம் பிடித்தால் அப்போது அவர்கள் (உதவி கேட்டு) கதறுகிறார்கள்.

Korece: 

안이하게 살아가는 그들에게 벌을 내렸노라 이때 그들은 애원 하더라

Vietnamca: 

Cho tới khi TA trừng phạt những kẻ sống xa hoa trong bọn họ thì họ mới van xin.