Arapça:
وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ ۖ كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ ۖ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Çeviriyazı:
veżallelnâ `aleykümü-lgamâme veenzelnâ `aleykümü-lmenne vesselvâ. külû min ṭayyibâti mâ razaḳnâküm. vemâ żalemûnâ velâkin kânû enfüsehüm yażlimûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık, ve size ihsan ettiğimiz hoş rızıklardan yiyin, diye üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Onlar, bize zulmetmediler, lakin kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Diyanet İşleri:
Bulutla sizi gölgelendirdik, kudret helvası ve bıldırcın indirdik, "Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin" dedik. Onlar Bize değil, fakat kendilerine yazık ediyorlardı.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Bulutla gölgelendirmiştik sizi. Rızıklandırdığımız tertemiz şeylerden yiyin diye size kudret helvasıyla bıldırcın indirmiştik. Onlar, zulmü bize etmediler, kendilerine ettiler.
Şaban Piriş:
Bulutlarla sizi gölgelendirdik, kudret helvası ve bıldırcın gönderdik. Size rızık olarak verdiğimiz güzel şeylerden yiyin, dedik. Onlar bize değil ancak kendilerine zulmediyorlardı.
Edip Yüksel:
Sizi bulutlarla gölgelendirmiş ve sizin için menna ve bıldırcın indirmiştik: "Size verdiğimiz iyi rızıklardan yiyin." Fakat onlar bize değil, sadece kendilerine zulmediyorlardı.
Ali Bulaç:
Bulutları üzerinize gölge kıldık ve size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin temizinden yiyin (dedik). Onlar Bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmettiler.
Suat Yıldırım:
Üzerinize bulutları gölge yaptık. Size kısmet ettiğimiz helâl hoş rızıklardan yiyesiniz diye kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Fakat nankörlük etmekle onlar Biz'e değil, kendilerine yazık ediyorlardı. [7,160; 20,80] {KM, Çıkış 13,21; 16,13-15}
Ömer Nasuhi Bilmen:
Ve üzerinize bulutları gölgelik kıldık. Ve üzerinize kudret helvası ile (Selva denilen) Yelve kuşunu indirdik. «Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin pâk helâl (olanlarını) yiyiniz!» dedik. Bize zulmetmiş olmadılar, ancak kendi nefislerine zulmeder oldular.
Yaşar Nuri Öztürk:
Ve bulutu üstünüze gölgelik yaptık ve size kudret helvasıyla bıldırcın indirdik: "Rızık olarak size verdiklerimizin, en temizlerinden yiyin." dedik. Onlar zulmü bize yapmadılar, onlar kendi benliklerine zulmetmekteydiler.
Bekir Sadak:
Bulutla sizi golgelendirdik, kudret helvasi ve bildircin indirdik, «Verdigimiz riziklarin iyi ve guzel olanlarindan yiyin» dedik. Onlar bize degil, fakat kendilerine yazik ediyorlardi.
İbni Kesir:
Ve üstünüze bulutları gölge yaptık. Kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyilerinden, güzellerinden yeyin. Onlar bize değil ancak kendi nefislerine zulmekteydiler.
Adem Uğur:
Ve sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın gönderdik ve "
İskender Ali Mihr:
Ve bulutu sizin üstünüze gölgeledik. Size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yeyin. Ve onlar, bize zulmetmediler, fakat kendi nefslerine zulmediyorlardı.
Celal Yıldırım:
Ve (Sina çölünde sizi güneşin yakıcı sıcaklığından korusun diye) üstünüze bulutu gölge yapmış, üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirmiş ve «Size rızık olarak verdiklerimizin iyisinden yeyin,» demiştik. (Fakat onlar bu nimetlerin şükrünü yerine getirmeyip nankörlük etmekle) Bize zulmetmemişlerdi, ama kendilerine zulmetmişlerdi.
Tefhim ul Kuran:
Bulutları üzerinize gölgelendirdik ve size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin iyisinden yiyin (dedik) . Onlar bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmettiler.
Fransızca:
Et Nous vous couvrîmes de l'ombre d'un nuage, et fîmes descendre sur vous la manne et les cailles : - "Mangez des délices que Nous vous avons attribués ! " - Ce n'est pas à Nous qu'ils firent du tort, mais ils se firent tort à eux-mêmes.
İspanyolca:
Hicimos que se os nublara y que descendieran sobre vosotros el maná y las codornices: «¡Comed de las cosas buenas de que os hemos proveído!» No fueron injustos con Nosotros, sino que lo fueron consigo mismos.
İtalyanca:
E vi coprimmo con l'ombra di una nuvola, e facemmo scendere su di voi la manna e le quaglie: "Mangiate queste delizie di cui vi abbiamo provvisti!". Non è a Noi che fecero torto, bensì a loro stessi.
Almanca:
und beschatteten euch mit Wolken und schickten euch Al-mann und As-salwa . Esst von den Tay-yibat dessen, was WIR euch als Rizq gewährten! Doch nicht gegen Uns begingen sie Unrecht, sondern sie pflegten gegen sich selbst Unrecht zu begehen.
Çince:
我曾使白云荫蔽你们,又降甘露和鹌鹑给你们。你们可以吃我所供给你们的佳美食物。他们没有损害我,但他们自欺。
Hollandaca:
Wij gaven wolken om u te overschaduwen en zonden manna en kwartels, zeggende: eet van de heerlijke spijzen, die wij u hebben gegeven. Zij hadden ons geen leed gedaan, maar zich zelven.
Rusça:
Мы осенили вас облаками и ниспослали вам манну и перепелов: "Вкушайте блага, которыми Мы наделили вас". Они не были несправедливы по отношению к Нам - они поступали несправедливо по отношению к себе.
Somalice:
waxaan idinku haddaynay Daruur, waxaan idinku soo dajinay macaan iyo hilib (shimbireed) waxaana idinku nidhi wax ka cuna wanaaggan idiinku arzaaqnay, mana ayan na dulmin, laakiin waxay ahaayeen naftooda uun kuwa dulmiya.
Swahilice:
Na tukakutilieni kivuli kwa mawingu na tukakuteremshieni Manna na Salwa; tukakwambieni: Kuleni vitu vizuri hivi tulivyo kuruzukuni. Nao hawakutudhulumu Sisi lakini walikuwa wanajidhulumu nafsi zao.
Uygurca:
سىلەرگە بۇلۇتنى سايىۋەن قىلىپ بەردۇق، سىلەرگە تەرەنجىبىن بىلەن بۆدۈنىنى چۈشۈرۈپ بەردۇق. (بىز سىلەرگە) «رىزىق قىلىپ بەرگەن پاك، شېرىن نەرسىلەردىن يەپ - ئىچىڭلار» (دېدۇق). ئۇلار (نېمەتلىرىمىزگە نانكورلۇق قىلىش بىلەن) بىزگە ئەمەس، پەقەت ئۆزلىرىگىلا زۇلۇم قىلدى
Japonca:
われは雲の影をあなたがたの上に送り,そしてマンナとウズラとを下し,「われが授ける善いものを食べなさい。」(と告げたが,い)ことをきかなかった)。かれらはわれを損なったのではなく,只自分の魂を損なったのである。
Arapça (Ürdün):
«وظلَّلنا عليكم الغمام» سترناكم بالسحاب الرقيق من حر الشمس في التيه «وأنزلنا عليكم» فيه «المن والسلوى» هما الترنجبين والطير السماني بتخفيف الميم والقصر، وقلنا: «كلوا من طيبات ما رزقناكم» ولا تدَّخروا، فكفروا النعمة وادخروا فقطع عنهم «وما ظلمونا» بذلك «ولكن كانوا أنفسهم يظلمون» لأن وباله عليهم.
Hintçe:
और हमने तुम पर अब्र का साया किया और तुम पर मन व सलवा उतारा और (ये भी तो कह दिया था कि) जो सुथरी व नफीस रोज़िया तुम्हें दी हैं उन्हें शौक़ से खाओ, और उन लोगों ने हमारा तो कुछ बिगड़ा नहीं मगर अपनी जानों पर सितम ढाते रहे
Tayca:
และเราได้ให้เมฆบดบังพวกเจ้า และได้ให้อัล-มันนะ และอัส-ซัลวา แก่พวกเจ้า พวกเจ้าจงบริโภคสิ่งที่เราได้ให้เป็นปัจจัยยังชีพแก่พวกเจ้าจากสิ่งดี ๆ เถิด และพวกเขาหาได้อธรรมแก่เราไม่ แต่ทว่าพวกเขาอธรรมแก่ตัวของพวกเขาเองต่างหาก
İbranice:
והצלנו עליכם בענן והורדנו אליכם את המן ואת השלו, אכלו מהטוב אשר שלחנו לפרנסתכם. אכן, הם לא גרמו לנו כל נזק, אך, הם בהחלט הזיקו לעצמם
Hırvatça:
I od oblaka smo vam hladovinu načinili i manu i prepelice vam slali. "Jedite lijepa jela, kojima vas opskrbljujemo!" Oni Nama nisu zulum nanijeli, nego su sami sebi zulum nanosili.
Rumence:
Noi v-am umbrit cu nori şi v-am trimis mana şi prepeliţele: “Mâncaţi din bunătăţile cu care v-am înzestrat!” Ei nu pe Noi ne-au nedreptăţit, ci s-au nedreptăţit pe ei înşişi.
Transliteration:
Wathallalna AAalaykumu alghamama waanzalna AAalaykumu almanna waalssalwa kuloo min tayyibati ma razaqnakum wama thalamoona walakin kanoo anfusahum yathlimoona
Türkçe:
Ve bulutu üstünüze gölgelik yaptık ve size kudret helvasıyla bıldırcın indirdik: "Rızık olarak size verdiklerimizin, en temizlerinden yiyin." dedik. Onlar zulmü bize yapmadılar, onlar kendi benliklerine zulmetmekteydiler.
Sahih International:
And We shaded you with clouds and sent down to you manna and quails, [saying], "Eat from the good things with which We have provided you." And they wronged Us not - but they were [only] wronging themselves.
İngilizce:
And We gave you the shade of clouds and sent down to you Manna and quails, saying: "Eat of the good things We have provided for you:" (But they rebelled); to us they did no harm, but they harmed their own souls.
Azerbaycanca:
(Yadınıza salın ki, Tih səhrasında yaşadığınız zaman) üstünüzə buludla kölgə saldıq və: “Ruzi olaraq verdiyimiz halal şeylərdən yeyin!” (deyərək) sizə qüdrət halvası və bildirçin göndərdik. Onlar (əcdadınız) isə (itaətdən boyun qaçırmaqla) Bizə deyil, ancaq özlərinə zülm etmiş oldular.
Süleyman Ateş:
bulutu üstünüze gölgelik çektik, size kudret helvası ve bıldırcın indirdik: "Size verdiğimiz güzel rızıklardan yeyin," (dedik). Ama onlar bize değil, kendi kendilerine zulmediyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Ve sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın gönderdik ve "Verdiğimiz güzel nimetlerden yeyiniz" (dedik). Hakikatta onlar bize değil sadece kendilerine kötülük ediyorlardı.
Erhan Aktaş:
Ve bulutları üzerinize gölge yaptık. Size menn(1) ve bıldırcın bağışladık.(2) “Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin.” dedik. Onlar, Bize(3) zûlmetmediler, fakat kendilerine zûlmediyorlardı.
Kral Fahd:
Ve sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın indirdik ve «Verdiğimiz güzel nimetlerden yiyiniz» (dedik). (Hakikatte) Onlar bize değil sadece kendilerine zulmediyorlardı.
Hasan Basri Çantay:
Ve («Tîh» de güneşin sıcaklığından korunmanız için) üstünüze (ince bir) bulutu gölge yapmış, size (orada) kudret helvasiyle yelve kuşunu indirmiş, «Size rızk olarak verdiğimiz şeylerin iyilerinden, güzellerinden (en temiz ve halâl olanlarından) yeyin» (onları gizlice saklayıb ve biriktirib de nankörlük ve tama´kârlık etmeyin demişdik). Onlar (o nankörlükleriyle) bize zulmetmemişler, fakat kendi kendilerine zulmetmişlerdi.
Muhammed Esed:
Ve bulutların sizi gölgeleri ile ferahlatmasını sağladık, ayrıca "Size rızık olarak verdiğimiz güzel şeylerden yararlanın" (diyerek) kudret helvası ve bıldırcın gönderdik. O soydaşlarınız (işledikleri günahlarla) bize hiçbir zarar vermediler, fakat (sadece) kendilerine zulmettiler.
Gültekin Onan:
Sizi bulutlarla gölgelendirmiş ve sizin için manna ve bıldırcın (selva) indirmiştik: "
Ali Fikri Yavuz:
Tîh sahrâsında (güneşin ateşinden korunmak için) üstünüze bulutla gölge yaptık ve size kudret helvası ile bıldırcın gönderdik ve bu helâl rızkımızdan yeyin, dedik. Onlar itâat etmemekle bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmetmişlerdi.
Portekizce:
E vos agraciamos, com as sombras das nuvens e vos enviamos o maná e as codornizes, dizendo-vos: Comei de todas ascoisas boas com que vos agraciamos! (Porém, o desagradeceram) e, com isso, não Nos prejudicaram, mas prejudicaram a simesmos.
İsveççe:
Och Vi lät molnen skänka er skugga och gav er manna och vaktlar [till föda och uppmanade er:] "Ät av de goda ting som Vi har skänkt er för ert uppehälle." Och de vållade Oss ingen skada [med sina synder] - de skadade enbart sig själva.
Farsça:
و [در صحرای سوزان سینا] ابر را بر سر شما سایبان قرار دادیم؛ و بر شما گزانگبین و بلدرچین نازل کردیم؛ [و گفتیم:] از خوراکی های پاک و پاکیزه ای که روزیِ شما قرار داده ایم بخورید. و آنان [در تجاوز و طغیانشان وناسپاسی وکفرانشان] بر ما ستم نکردند، بلکه همواره بر خود ستم می ورزیدند.
Kürtçe:
وەبەھەور سێبەرمان کرد بەسەرتانەوە، وە گەزۆ و باڵندەی شێلاقەمان بەسەردا ڕشتن وبۆمان ناردن (وە پێمان ووتن) بخۆن لەو خواردنە پاکانەی کەکردمان بەڕۆزیتان (ئەوانەی ناسوپاسی یان کرد) ستەمیان لە ئێمە نەکرد بەڵکو ستەمیان لە خۆیان کرد
Özbekçe:
Ва булутни устингиздан соя солдириб қўйдик, сизга манн ва беданани туширдик. Ризқ қилиб берган нарсаларимизнинг покларини енглар. Бизга зулм қилмадилар. Лекин ўзларига зулм қилар эдилар. (Ибн Касирнинг айтишларича, «Манн» ўзини еса, таом ва ширинлик, сувга қўшиб ичса, ичимлик бўладиган нарсадир. Уни бошқа нарсаларга қўшса ҳам бўлаверади.)
Malayca:
Dan Kami telah menaungi kamu dengan awan (dari panas matahari di padang pasir) dan Kami turunkan kepada kamu "Mann" dan "Salwa", (serta Kami berfirman): "Makanlah dari makanan-makanan yang baik yang Kami telah kurniakan kepada kamu". Dan tidaklah mereka menganiaya Kami (sebab mereka kufurkan nikmat itu), tetapi sebenarnya mereka adalah menganiaya diri sendiri.
Arnavutça:
Dhe Ne bëmë që reja t’ju bëjë hije dhe u dërguam – men – (një lloj ushqimi i ëmbël) dhe zogj (si fëllanza): “Hani ushqime të mira me të cilat ju kemi furnizuar!” Ata, neve nuk na dëmtuan, por dëmtuan veten.
Bulgarca:
И ви заслонихме с облака, и спуснахме над вас манната и пъдпъдъците: “Яжте от благата, които ви дарихме!” Не Нас угнетиха, а себе си угнетиха.
Sırpça:
И од облака смо вам хладовину начинили и ману и препелице вам слали. "Једите лепа јела, којима вас опскрбљујемо!" Они Нама нису неправду нанели, него су сами себи неправду наносили.
Çekçe:
A dali jsme vás zastínit mračnu a seslali jsme vám manu a křepelky. 'Jezte z těchto pokrmů výtečných, jež jsme vám uštědřili!' Neublížili nám, ale sami sobě ukřivdili.
Urduca:
ہم نے تم پر ابر کا سایہ کیا، من وسلویٰ کی غذا تمہارے لیے فراہم کی اور تم سے کہا کہ جو پاک چیزیں ہم نے تمہیں بخشی ہیں، اُنہیں کھاؤ، مگر تمہارے اسلاف نے جو کچھ کیا، وہ ہم پر ظلم نہ تھا، بلکہ انہوں نے آپ اپنے ہی اوپر ظلم کیا
Tacikçe:
Ва абрро соябонатон гардонидем ва бароятон манну салво фиристодем: «Бихӯред аз ин чизҳои покиза, ки шуморо рӯзӣ додаем! Ва онон бар Мо ситам накарданд, балки бар худ ситам мекарданд».
Tatarca:
Ий Ягькуб балалары! Болытны Без сезгә күләгә кылдык, һәм сезгә күктән ширбәт һәм кош итен иңдердек, ашагыз Без биргән хәләл һәм пакь ризыкларны! Без аларга золым кылмадык, ләкин алар үзләренә золым кылдылар. (Дәрьядан котылгач, аларга Аллаһудан әмер булды: "Залим кәферләр белән сугыш кылыгыз", – дип, ләкин алар Аллаһуның әмерен үтәмәделәр. Ґәзаб өчен Аллаһ аларны кырык ел сахрәдә калдырды, шәһәрләргә һәм авылларга керә алмадылар, кояш аларны рәнҗетер булды, әмма Муса шәрәфәтенә бер ак болыт өсләренә күләгә булды.)
Endonezyaca:
Dan Kami naungi kamu dengan awan, dan Kami turunkan kepadamu "manna" dan "salwa". Makanlah dari makanan yang baik-baik yang telah Kami berikan kepadamu; dan tidaklah mereka menganiaya Kami; akan tetapi merekalah yang menganiaya diri mereka sendiri.
Amharca:
በናንተም ላይ ደመናን አጠለልን፡፡ በናተም ላይ (እንደ ነጭ ማር ያለ) መንናን እና ድርጭትን አወረድን፡፡ ከሰጠናችሁም ጣፋጮች «ብሉ (አልን)፡፡» አልበደሉንምም ግን ነፍሶቻቸውን ይበድሉ ነበር፡፡
Tamilce:
இன்னும், உங்கள் மீது மேகத்தை நிழலிடும்படிச் செய்தோம். இன்னும், மன்னு ஸல்வா (உண)வை உங்களுக்கு இறக்கி கொடுத்தோம். நாம் உங்களுக்கு வழங்கிய நல்லவற்றிலிருந்து நீங்கள் புசியுங்கள். அவர்கள் நமக்குத் தீங்கிழைக்கவில்லை. எனினும், (அவர்கள்) தங்களுக்குத் தாமே தீங்கிழைப்பவர்களாக இருந்தனர்.
Korece:
하나님께서 구름으로 그늘을만들고 만나와 쌀와를 보내며 그 대들에게 준 양식 가운데 좋은 것을 먹으라 했거늘 나를 속이지 못하고 스스로 자신들을 우매하게 하였을 뿐이라
Vietnamca:
Và TA đã dùng mây che mát cho các ngươi, ban xuống cho các ngươi Mann (loại thức uống giống như mật ong) và chim cút, và (TA phán): “Các ngươi hãy ăn thực phẩm tốt lành mà TA đã ban cấp cho các ngươi.” Thật ra họ chẳng hề gây hại được TA mà ngược lại họ đã tự làm hại chính bản thân họ.
Ayet Linkleri: