Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

18

Sûredeki Ayet No: 

90

Ayet No: 

2230

Sayfa No: 

303

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَىٰ قَوْمٍ لَّمْ نَجْعَل لَّهُم مِّن دُونِهَا سِتْرًا

Çeviriyazı: 

ḥattâ iẕâ belega maṭli`a-şşemsi vecedehâ taṭlü`u `alâ ḳavmil lem nec`al lehüm min dûnihâ sitrâ.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Nihayet güneşin doğduğu yere vardığında, güneşin kendilerini ondan koruyacak bir siper yapmadığımız bir kavim üzerine doğmakta olduğunu gördü.

Diyanet İşleri: 

Sonunda güneşin doğduğu yere ulaşınca, güneşi, kendilerini elbise, bina gibi şeylerle örtmediğimiz bir millet üzerine doğuyor buldu.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Da gidegide güneşin doğduğu yere vardı, orada öyle bir topluluk buldu ki onların güneşten başka hiçbir elbisesi yoktu, öyle bir topluluğa doğmadaydı güneş orada.

Şaban Piriş: 

Sonunda, güneşin doğduğu yere vardığında onun, güneşe karşı hiçbir örtü (elbise, çatı..) yapmadığımız bir kavmin üzerine doğduğunu gördü.

Edip Yüksel: 

Uzak doğuya varınca, güneşi, kendilerini güneşten koruyacak herhangi bir şeye sahip olmayan bir topluluk üzerine doğar buldu.

Ali Bulaç: 

Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.

Suat Yıldırım: 

Güneşin doğduğu yere varınca onun, kendilerini sıcaktan koruyacak bir siper nasib etmediğimiz bir halk üzerine doğduğunu gördü.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Vaktâ ki güneşin doğduğu bir cihete kavuştu, onu bir kavim üzerine tulû eder buldu ki, onlar için güneşe karşı bir siper yapmış değildik.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Bir süre sonra, Güneş'in doğduğu yere varınca onu, ona karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu.

Bekir Sadak: 

(95-96) «ORabbimin bana verdikleri sizinkinden daha iyidir. Bana gucunuzle yardim edin de sizinle onlarin arasina saglam bir sed yapayim.» Bana demir kutleleri getirin» dedi. Bunlar iki dagin arasini doldurunca: «Korukleyin» dedi. Demirler akkor haline gelince

İbni Kesir: 

Nihayet güneşin doğduğu yere ulaştığında

Adem Uğur: 

Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık.

İskender Ali Mihr: 

Güneşin doğduğu yere ulaştığı zaman onu (güneşi), ondan (güneşten) korunacak bir örtü yapmadığımız bir kavmin üzerine doğarken buldu.

Celal Yıldırım: 

Tâ ki Güneş´in doğduğu yere (iyice doğu kesimine) ulaşınca, Güneş´i öyle bir millet üzerine doğuyor buldu ki, onlara Güneş´ten korunacak bir siper yapmamıştık.

Tefhim ul Kuran: 

Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için ona karşı bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.

Fransızca: 

Et quand il eut atteint le Levant, il trouva que le soleil se levait sur une peuplade à laquelle Nous n'avions pas donné de voile pour s'en protéger.

İspanyolca: 

hasta que, a la salida del sol, encontró que éste aparecía sobre otra gente a la que no habíamos dado refugio para protegerse de él.

İtalyanca: 

Quando giunse dove sorge il sole, trovò che sorgeva su di un popolo cui non avevamo fornito alcunché per ripararsene.

Almanca: 

Als er dann (den Ort) des Sonnenaufgangs erreichte, fand er sie so, daß sie über Leute aufgeht, gegen sie WIR ihnen keinen Schutz gaben.

Çince: 

一直走到日出之处,他发现太阳正晒著一种人,我没有给他们防日晒的工具。

Hollandaca: 

Tot hij aan de plaats kwam waar de zon opging, en hij zag dat die opging over zeker volk, aan hetwelk wij niets hadden gegeven, om zich tegen hare hitte te beschutten.

Rusça: 

Когда он прибыл туда, где восходит солнце, он обнаружил, что оно восходит над людьми, которым Мы не установили от него никакого прикрытия.

Somalice: 

markuu gaadhay qorrax ka soo baxna wuxuu helay iyadoo ku soo baxda qoom aanaan yeelin sokeydeeda asturaad.

Swahilice: 

Hata alipo fika matokeo ya jua aliliona linawachomozea watu tusio wawekea pazia la kuwakinga nalo.

Uygurca: 

زۇلقەرنەين كۈنچىقىش تەرەپكە بارغاندا، كۈننىڭ شۇنداق بىر قەۋمنىڭ ئۈستىگە چۈشۈۋاتقانلىقىنى كۆردىكى، ئۇ قەۋمگە بىز (كۈننىڭ ھارارىتىدىن) ساقلىنىدىغان (كىيىم، ئىمارەت قاتارلىق) نەرسىلەرنى ئاتا قىلمىدۇق

Japonca: 

かれが太陽の登る(国)に来た時,それが一種族の上に登り,われがそれ(太陽)に対し,かれらのために覆いを設けないのを認めた。

Arapça (Ürdün): 

«حتى إذا بلغ مطلع الشمس» موضع طلوعها «وجدها تطلع على قوم» هم الزنج «لم نجعل لهم من دونها» أي الشمس «سترا» من لباس ولا سقف، لأن أرضهم لا تحمل بناء ولهم سروب يغيبون فيها عند طلوع الشمس ويظهرون عند ارتفاعها.

Hintçe: 

यहाँ तक कि जब चलते-चलते आफताब के तूलूउ होने की जगह पहुँचा तो (आफताब) से ऐसा ही दिखाई दिया (गोया) कुछ लोगों के सर पर उस तरह तुलूउ कर रहा है जिन के लिए हमने आफताब के सामने कोई आड़ नहीं बनाया था

Tayca: 

จนกระทั่งเมื่อเขาไปถึงดินแดนที่ตะวันขึ้น เขาพบมันขึ้นเหนือกลุ่มชนหนึ่ง เรามิได้ทำที่กำบังแดดให้แก่พวกเขา

İbranice: 

עד אשר הגיע למקום זריחת השמש , ומצא אותה זורחת על אומה אשר לא ניתן להם מסתור מפני השמש

Hırvatça: 

I kad dođe do mjesta gdje Sunce izlazi, on nađe da ono izlazi iznad jednog naroda kome Mi nismo dali da se od njega bilo čim zakloni.

Rumence: 

Când ajunge la locul de unde răsărea soarele, el văzu că se înălţa deasupra unui popor căruia Noi nu-i dădurăm nici o pavăză împotriva lui.

Transliteration: 

Hatta itha balagha matliAAa alshshamsi wajadaha tatluAAu AAala qawmin lam najAAal lahum min dooniha sitran

Türkçe: 

Bir süre sonra, Güneş'in doğduğu yere varınca onu, ona karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu.

Sahih International: 

Until, when he came to the rising of the sun, he found it rising on a people for whom We had not made against it any shield.

İngilizce: 

Until, when he came to the rising of the sun, he found it rising on a people for whom We had provided no covering protection against the sun.

Azerbaycanca: 

Nəhayət, günəşin çıxdığı yerə çatdıqda onu bir qövm üzərində doğan gördü ki, onlardan ötrü ona (günəşə) qarşı heç bir sipər yaratmamışdıq. (Yalnız günəşin özü onlar üçün sipər idi).

Süleyman Ateş: 

Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, güneşe karşı kendilerine siper yapmadığımız bir kavim üzerine doğar buldu.

Diyanet Vakfı: 

Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık.

Erhan Aktaş: 

Nihâyet Güneş’in doğduğu yere vardığı zaman, onu, kendilerini Güneş’e karşı koruyacak bir örtü yapmadığımız bir halkın üzerine doğarken buldu.

Kral Fahd: 

Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık.

Hasan Basri Çantay: 

Nihayet üstüne güneşin (ilk önce) doğduğu yere ulaşdığı zaman onu öyle bir kavmin üzerine doğuyor buldu ki biz onlar için buna karşı (korunacak) hiç bir siper yapmamışdık.

Muhammed Esed: 

(Ve doğuya doğru yürüyerek) günün birinde güneşin doğduğu yere vardığında onu, kendilerini güneşe karşı bir örtüyle örtmediğimiz bir kavmin üzerine doğar buldu:

Gültekin Onan: 

Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.

Ali Fikri Yavuz: 

Nihayet güneşin doğduğu yere (uzak şarka) vardığı zaman güneşi, öyle bir kavim üzerine doğuyor buldu ki, onlara, güneşten kendilerini koruyacak bir siper (ev veya elbise gibi bir barınak) yapmamıştık.

Portekizce: 

Até que, chegando ao nascente do sol, viu que este saía sobre um povo contra o qual noa havíamos provido nenhumabrigo.

İsveççe: 

[mot öster] till dess han kom till den plats där solen går upp, och han fann att den gick upp över ett folk åt vilket Vi inte hade gett något skydd mot den.

Farsça: 

تا زمانی که به محل طلوع خورشید رسید، آن را یافت که بر قومی طلوع می کند که در برابر آن پوششی [از مسکن و لباس] برای آنان قرار نداده ایم.

Kürtçe: 

ھەتا کاتێک گەیشتە شوێنی ھەڵاتنی خۆر بینی خۆر ھەڵدێت لەسەر گەل و نەتەوەیەک کەھیچ پەردە و پەنایەکمان بۆ دانەنابوون (لەخۆر بیانشارێتەوە)

Özbekçe: 

То қуёш чиқиш жойига етганида, уни бир қавм устидан чиқаётганини кўрди. Уларга у(қуёш)дан тўсиқ бўладиган нарса қилмаган эдик.

Malayca: 

Sehingga apabila ia sampai di daerah matahari terbit, ia mendapatinya terbit kepada suatu kaum yang kami tidak menjadikan bagi mereka sebarang perlindungan daripadanya.

Arnavutça: 

Dhe, kur arriti te vendi i lindjes së Diellit, ai gjeti se ai (Dielli) lindte mbi një popull, të cilin, Ne nuk kemi bërë perde për ta (për t’u mbrojtur).

Bulgarca: 

додето стигна изгрева на слънцето. Намери го да изгрява над хора, за които Ние не бяхме сторили никакво покривало срещу него.

Sırpça: 

И кад дође до места где Сунце излази, он нађе да оно излази изнад једног народа коме Ми нисмо дали да се од њега било чим заклони.

Çekçe: 

a když dospěl k slunce východu, shledal, že vychází nad lidem, jemuž jsme nedali na ochranu proti němu clony žádné.

Urduca: 

یہاں تک کہ طلوعِ آفتاب کی حد تک جا پہنچا وہاں اس نے دیکھا کہ سورج ایک ایسی قوم پر طلوع ہو رہا ہے جس کے لیے دُھوپ سے بچنے کا کوئی سامان ہم نے نہیں کیا ہے

Tacikçe: 

То ба макони баромадани офтоб расид. Дид бар қавме тулӯъ мекунад, ки ғайр аз партави он барояшон ҳеҷ пӯшише қарор надодаем.

Tatarca: 

Хәтта кояш чыга торган таманга иреште, вә ул җирдә кавемне тапты, өсләренә кояш чыгадыр кояш кызулыгыннан сакланырга Без аларга пәрдә ягъни күләгә кылмадык.

Endonezyaca: 

Hingga apabila dia telah sampai ke tempat terbit matahari (sebelah Timur) dia mendapati matahari itu menyinari segolongan umat yang Kami tidak menjadikan bagi mereka sesuatu yang melindunginya dari (cahaya) matahari itu,

Amharca: 

ወደ ፀሐይ መውጫ በደረሰም ጊዜ ለእነሱ ከበታችዋ መከለያን ባላደረግንላቸው ሕዝቦች ላይ ስትወጣ አገኛት፡፡

Tamilce: 

இறுதியாக, அவர் சூரியன் உதிக்குமிடத்தை (கிழக்குத் திசையை) அடைந்தபோது, ஒரு சமுதாயத்தின் மீது அது உதிப்பதாக அதைக் கண்டார். அதற்கு முன்னாலிருந்து (அதன் வெப்பத்திலிருந்து அவர்களை காப்பாற்றும் நிழல் தரும் மலை, மரம், வீடு போன்ற) ஒரு தடுப்பை அவர்களுக்கு நாம் ஆக்கி இருக்கவில்லை.

Korece: 

해뜨는 곳에 도착하니 그는 그곳에서 태양볕을 가리는 의복도없는 한 백성위에 떠오르는 태양 을 발견하였더라

Vietnamca: 

(Y ra đi) cho đến khi tới được một nơi ở hướng mặt trời mọc và Y thấy mặt trời mọc lên trên một đám dân mà TA (Allah) đã không ban cho họ bất kỳ một tấm phủ nào để che chắn (cái nóng) của nó (tức không nhà cửa, không cây cối).