
ḥattâ iẕâ belega maṭli`a-şşemsi vecedehâ taṭlü`u `alâ ḳavmil lem nec`al lehüm min dûnihâ sitrâ.
Arapça:
حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَىٰ قَوْمٍ لَّمْ نَجْعَل لَّهُم مِّن دُونِهَا سِتْرًا
Türkçe:
Bir süre sonra, Güneş'in doğduğu yere varınca onu, ona karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet güneşin doğduğu yere vardığında, güneşin kendilerini ondan koruyacak bir siper yapmadığımız bir kavim üzerine doğmakta olduğunu gördü.
Diyanet Vakfı:
Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık.
İngilizce:
Until, when he came to the rising of the sun, he found it rising on a people for whom We had provided no covering protection against the sun.
Fransızca:
Et quand il eut atteint le Levant, il trouva que le soleil se levait sur une peuplade à laquelle Nous n'avions pas donné de voile pour s'en protéger.
Almanca:
Als er dann (den Ort) des Sonnenaufgangs erreichte, fand er sie so, daß sie über Leute aufgeht, gegen sie WIR ihnen keinen Schutz gaben.
Rusça:
Когда он прибыл туда, где восходит солнце, он обнаружил, что оно восходит над людьми, которым Мы не установили от него никакого прикрытия.
Açıklama:
