Arapça:
وَأَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ فَخَشِينَا أَن يُرْهِقَهُمَا طُغْيَانًا وَكُفْرًا
Çeviriyazı:
veemme-lgulâmü fekâne ebevâhü mü'mineyni feḫaşînâ ey yürhiḳahümâ ṭugyânev veküfrâ.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Oğlana gelince, onun anababası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk.
Diyanet İşleri:
Oğlana gelince; onun ana babası inanmış kimselerdi. Çocuğun onları azdırmasından ve inkara sürüklemesinden korkmuştuk.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Çocuğa gelince: Anası, babası inanmış kimseler. Bu çocuğun, onları azgınlığa ve kafirliğe sevketmesinden korktuk da öldürdük.
Şaban Piriş:
Gence gelince, onun, anne ve babası mümin idi. Gencin onları azgınlık ve küfre sürüklemesinden korktuk.
Edip Yüksel:
Çocuğa gelince, ana babası iki inanan kişi idi. Taşkınlık ve nankörlük ile o ikisine yük olmasından endişelendik.
Ali Bulaç:
Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk.
Suat Yıldırım:
Oğlan çocuğuna gelince: Onun ebeveyni mümin insanlar idi. Bu çocuğun onları ileride azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.
Ömer Nasuhi Bilmen:
«Oğlana gelince onun anası ile babası iki mü´min kimselerdir. İmdi onları bir azgınlığa, bir küfre bürümesinden korktuk.»
Yaşar Nuri Öztürk:
Oğlan çocuğa gelince: Onun anası-babası inanmış kişilerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk.
Bekir Sadak:
O da bir yol tuttu.
İbni Kesir:
Oğlana gelince
Adem Uğur:
Erkek çocuğa gelince, onun ana babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk.
İskender Ali Mihr:
Fakat çocuğa (çocuk meselesine) gelince, onun anne ve babası mü´minlerdi. Onları azgınlık ve küfre (inkâra) sürüklemesinden korktuk.
Celal Yıldırım:
Oğlana gelince, onun ana-babası ikisi de mü´min kişilerdi, çocuğun onları azgınlığa ve küfre itmesinden endişe ettik.
Tefhim ul Kuran:
Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü´min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve küfür zorunu kullanmasından endişe edip korktuk.»
Fransızca:
Quant au garçon, ses père et mère étaient des croyants; nous avons craint qu'il ne leur imposât la rébellion et la mécréance.
İspanyolca:
Y en cuanto al muchacho, sus padres eran creyentes y tuvimos miedo de que les impusiera su rebeldía e incredulidad,
İtalyanca:
Il giovane aveva padre e madre credenti, abbiamo voluto impedire che imponesse loro ribellione e miscredenza
Almanca:
Und hinsichtlich des Jungen: Dessen Eltern waren beide Mumin, und wir 2 fürchteten, daß er beide mit Ausschweifung und Kufr überzieht.
Çince:
至于那个儿童,则他的父母都是信道者,我们怕他以悖逆和不信强加于他的父母,
Hollandaca:
Wat den knaap betreft, zijne ouders waren ware geloovigen, en wij vreesden, dat hij, die een ongeloovige is, hen zou dwingen zijne verdorvenheid en zijn ondank te dulden.
Rusça:
Что касается мальчика, то его родители являются верующими, и мы опасались, что он будет притеснять их по причине своего беззакония и неверия.
Somalice:
Wiilkana waxay ahaayeen labadiisii waalid mu'miniin waxaana ka cabsannay inuu ku mashaqeeyo xadgudub iyo (gaalimo).
Swahilice:
Na ama yule kijana, wazazi wake walikuwa ni Waumini. Tukakhofu asije watia mashakani kwa uasi na ukafiri.
Uygurca:
(ئۆلتۈرۈلگەن) بالىغا كەلسەك، ئۇنىڭ ئاتا - ئانىسى مۆمىن ئىدى. (ئۇ ئەسلىدە كاپىر يارىتىلغانلىقتىن، چوڭ بولغاندا) ئۇنىڭ گۇمراھلىق بىلەن كۇفرىنى ئاتا - ئانىسىغا تېڭىشىدىن قورقتۇق
Japonca:
男の子に就いていえば,かれの両親は信者であったが,わたしたちは,かれの反抗と不信心が,両親に累を及ぼすことを恐れたのである。
Arapça (Ürdün):
«وأما الغلام فكان أبواه مؤمنين فخشينا أن يرهقهما طغيانا وكفرا» فإنه كما في حديث مسلم طبع كافرا ولو عاش لأرهقهما ذلك لمحبتهما له يتبعانه في ذلك.
Hintçe:
और वह जो लड़का जिसको मैंने मार डाला तो उसके माँ बाप दोनों (सच्चे) ईमानदार हैं तो मुझको ये अन्देशा हुआ कि (ऐसा न हो कि बड़ा होकर) उनको भी अपने सरकशी और कुफ़्र में फँसा दे
Tayca:
“และส่วนเรื่องของเด็กนั้นก็คือ พ่อแม่ของเขาเป็นผู้ศรัทธา เรากลัวว่า เขาจะเคี่ยวเข็ญให้ทั้งสองตกอยู่ในการละเมิดและปฏิเสธศรัทธา”
İbranice:
ובאשר לנער , הוריו היו מאמינים, וחששנו כי יכפה עליהם תעייה וכפירה
Hırvatça:
Što se onog dječaka tiče, roditelji njegovi bili su vjernici; pobojali smo se da ih on neće na osionost i nevjerovanje navratiti,
Rumence:
Tânărul avea părinţi credincioşi şi ne-am temut că el îi va sili la ticăloşire şi tăgadă,
Transliteration:
Waamma alghulamu fakana abawahu muminayni fakhasheena an yurhiqahuma tughyanan wakufran
Türkçe:
"Oğlan çocuğa gelince: Onun anası-babası inanmış kişilerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk."
Sahih International:
And as for the boy, his parents were believers, and we feared that he would overburden them by transgression and disbelief.
İngilizce:
As for the youth, his parents were people of Faith, and we feared that he would grieve them by obstinate rebellion and ingratitude (to Allah and man).
Azerbaycanca:
Oğlana gəldikdə, onun ata-anası mö’min kimsələr idi. (Mən onun alnına baxıb gördüm ki, həddi-büluğa yetişəndə kafir olacaq) buna görə də biz (onun böyüyəndə) ata-anasını da (öz arxasınca) azğınlığa və küfrə sürükləməsindən qorxduq.
Süleyman Ateş:
Oğlana gelince: Onun anası babası mü'min insanlardı. Bunun, onlara azgınlık ve küfür sarmasından korktuk.
Diyanet Vakfı:
"Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk."
Erhan Aktaş:
“Delikanlıya gelince, anne ve babası Mü’min kimselerdi. Onları azgınlığa ve Küfre sürüklemesine rızamız olmadı.(1)”
Kral Fahd:
«Erkek çocuğa gelince, onun ana babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları isyana ve küfre sürüklemesinden korktuk.»
Hasan Basri Çantay:
«Oğlana gelince: Onun anası da, babası da îman etmiş kimselerdi. Bunun için onları bir azgınlık ve kâfirlik bürümesinden endîşe etdik de»,
Muhammed Esed:
O genç adam da, -ki anası babası mümin kimselerdi- taşkınlıkları ve inkarcı eğilimleriyle onlara çok derin acılar vereceği yolunda kaygı verici belirtiler görmüştük;
Gültekin Onan:
18:79
Ali Fikri Yavuz:
Oğlana gelince
Portekizce:
Quanto ao jovem, seus pais eram fiéis e temíamos que os induzisse à transgressão e à incredulidade.
İsveççe:
Med den unge mannen förhöll det sig så att hans föräldrar var troende, och vi hade all anledning att befara att han på grund av sin våldsamma framfart och sin gudlöshet skulle bli en tung börda för dem;
Farsça:
و اما [آن] نوجوان [که او را کُشتم] ، پدر و مادرش مؤمن بودند، پس ترسیدم که آن دو را [در آینده] به طغیان و کفر بکشاند.
Kürtçe:
وە تازە لاوەکەش (کە کوشتم) ئەوە باوک و دایکی ئیماندار بوون جا ئێمەش ترساین (خۆشەویستی ئەولاوە) پاڵیان پێوە بنێت بۆ سەرکەشی و بێ باوەڕی
Özbekçe:
Энди болага келсак, ота-онаси мўмин кишилар эди. Бас, биз унинг икковларини туғён ва куфр ила эзишидан қўрқдик. (Боланинг ота-онаси мўмин кишилар эдилар. Аммо бола улғайса, кофир бўлиб, туғёнга кетиб, ота-онасини эзар эди. Ўша ота-онани келажакдаги ёмонликдан асраш учун болалари вояга етмасдан, куфр ва туғён содир этмасдан ўлдириб қўйишни лозим топдик.)
Malayca:
Adapun pemuda itu, kedua ibu bapanya adalah orang-orang yang beriman, maka kami bimbang bahawa ia akan mendesak mereka melakukan perbuatan yang zalim dan kufur.
Arnavutça:
E sa i përket djaloshit, prindërit e tij ishin besimtarë, andaj, ne u frikuam që ai (djali i tyre) mos t’i kthejë ata në të keqe dhe mohim,
Bulgarca:
А относно момчето - родителите му бяха вярващи и се опасявахме то да не ги въвлече в произвол и неверие.
Sırpça:
Што се тиче оног дечака, његови родитељи су били верници; побојали смо се да их не наведе на непослушност и неверовање,
Çekçe:
A co týká se chlapce toho, rodiče jeho byli věřící, a obávali jsme se, že vzpurností a nevděkem svým on zavede je oba,
Urduca:
رہا وہ لڑکا، تو اس کے والدین مومن تھے، ہمیں اندیشہ ہوا کہ یہ لڑکا اپنی سرکشی اور کفر سے ان کو تنگ کرے گا
Tacikçe:
Аммо он писар падару модараш мӯъмин буданд. Тарсидем, ки он дуро ба исёну куфр андозад.
Tatarca:
Әмма мин үтергән бала имансыз булып, ата-аналары мөэминнәр иде, без курыктык, ул бала үзенең азгынлыгы белән ата-анасына авырлык һәм кайгы китерер дип.
Endonezyaca:
Dan adapun anak muda itu, maka keduanya adalah orang-orang mukmin, dan kami khawatir bahwa dia akan mendorong kedua orang tuanya itu kepada kesesatan dan kekafiran.
Amharca:
«ወጣቱም ልጅማ ወላጆቹ ምእመናን ነበሩ፡፡ (ቢያድግ) ትእቢትንና ክህደትንም የሚያስገድዳቸው መኾኑን ፈራን፡፡
Tamilce:
ஆக, (கொலை செய்யப்பட்ட) அந்தச் சிறுவன் - அவனுடைய தந்தையும் தாயும் (நல்ல) நம்பிக்கையாளர்களாக இருந்தார்கள். அவன் (வாலிபத்தை அடைந்து) அவ்விருவரையும் அட்டூழியம் செய்வதற்கும், நிராகரிப்பதற்கும் கட்டாயப்படுத்தி விடுவான் என்று நாம் பயந்(து அப்படி செய்)தோம்.
Korece:
그 소년으로 말하자면 그의부모는 믿는 사람들이었으니 우리는 그가 그들에게 거역하고 하 나님께 불신하지 않을까 두려워 했기에
Vietnamca:
“Còn đối với đứa trẻ, bởi vì cha mẹ của nó là những người có đức tin, ta sợ rằng sự thái quá và vô đức tin của nó (đối với Allah) sẽ khiến cha mẹ của nó phạm tội.”
Ayet Linkleri: