Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

14

Sûredeki Ayet No: 

45

Ayet No: 

1795

Sayfa No: 

261

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَسَكَنتُمْ فِي مَسَاكِنِ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَنفُسَهُمْ وَتَبَيَّنَ لَكُمْ كَيْفَ فَعَلْنَا بِهِمْ وَضَرَبْنَا لَكُمُ الْأَمْثَالَ

Çeviriyazı: 

vesekentüm fî mesâkini-lleẕîne żalemû enfüsehüm vetebeyyene leküm keyfe fe`alnâ bihim veḍarabnâ lekümü-l'emŝâl.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Siz, kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl azab ettiğimiz size apaçık belli oldu. Ve size misaller de vermiştik.

Diyanet İşleri: 

İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Haksızlık edenler: "Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar ertele de çağrına gelelim, peygamberlere uyalım" derler. Siz daha önce, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz! Üstelik kendilerine yazık edenlerin yerlerinde oturdunuz. Onlara, yaptıklarımız da sizlere açıklanmıştı. Size misaller de vermiştik.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz ve onlara nasıl azap ettiğimiz sizce apaçık belli oldu ve size nice örnekler getirdik.

Şaban Piriş: 

Ve (sizden önce) kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara, ne yaptığımızı size açıklanmıştı. Size de örnekler vermiştik.

Edip Yüksel: 

Hatta, sizden önce kendilerine zulmetmiş olanların konutlarına yerleşmiştiniz ve onlara yaptıklarımız da size belli olmuştu. Üstelik, size örnekler de vermiştik.

Ali Bulaç: 

Siz, kendi nefislerine zulmedenlerin yerleştikleri yerlerde oturmuştunuz. Onlara ne yaptığımız size açıklanmıştı ve size örnekler vermiştik.

Suat Yıldırım: 

Sizden önce, kendilerine zulmetmiş olanların diyarlarına yerleştiniz.Onlara neler yaptıklarımız da size iyice belli oldu ve size meseller getirerek gerçekleri anlattık.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Halbuki, siz nefislerine zulmetmiş olanların yurtlarında ikamet etmiş ve onlara neler yapmış olduğumuz sizin için apaçık belli olmuş idi ve sizin için misaller de beyan etmiştik.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Siz de o kendilerine zulmetmiş olanların barınaklarında oturmuştunuz. Onlara nasıl davrandığımız size açık-seçik belli olmuştu. Size örnekler de vermiştik.

Bekir Sadak: 

Gomlekleri katrandan olacak, yuzlerini ates buruyecektir.

İbni Kesir: 

Üstelik kendilerine zulmedenlerin yerlerinde oturdunuz, onlara yaptıklarımız ise sizlere açıklanmıştı. Size misaller vermiştik.

Adem Uğur: 

(Sizden önce) kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl muamele ettiğimiz size apaçık belli oldu. Ve size misaller de verdik.

İskender Ali Mihr: 

Ve siz, nefslerine zulmedenlerin meskenlerine (yerlerine) yerleştiniz ve onlara neler yaptığımız size açıklandı. Ve size örnekler verdik.

Celal Yıldırım: 

Hem kendilerine zulmeden (şaşkınların) yerlerine yerleştiniz

Tefhim ul Kuran: 

Siz, kendi nefislerine zulmedenlerin yerleştikleri yerlerde oturmuştunuz. Onlara ne yaptığımız size açıklanmıştı ve size örnekler vermiştik.

Fransızca: 

Et vous avez habité, les demeures de ceux qui s'étaient fait du tord à eux-mêmes. Il vous est apparu en toute évidence comment Nous les avions traité et Nous vous avons cité les exemples.

İspanyolca: 

Habitasteis las mismas viviendas que habitaron quienes fueron injustos consigo mismos y se os mostró claramente cómo hicimos con ellos. Os dimos ejemplos...»

İtalyanca: 

Eppure abitavate nelle case di coloro che avevano fatto torto a se stessi, e quel che ne facemmo vi era ben noto. Vi abbiamo citato gli esempi».

Almanca: 

Und ihr habt euch in den Wohnstätten derjenigen niedergelassen, die gegen sich selbst Unrecht begingen, und euch wurde ersichtlich, was WIR mit ihnen machten, und WIR prägten euch noch die Gleichnisse.

Çince: 

你们曾居住在自亏者所住的地方,而且明白我是怎样处治他们的。我也为你们打了许多比方。

Hollandaca: 

Thans woont gij in de verblijven van hen, die hunne eigene zielen onrechtvaardig hebben behandeld, en het is u duidelijk, hoe wij met hen hebben gehandeld, en wij stelden u hunne vernietiging als voorbeelden.

Rusça: 

Вы обитали в жилищах тех, которые были несправедливы к себе. Вам было ясно, как Мы поступили с ними, и Мы приводили вам притчи".

Somalice: 

oo degteen guryihii kuwii dulmiyey naftooda oo idiin caddaaday sidaan ku fallay iyagii oon idiin yeellay tusaalayaal.

Swahilice: 

Na mkakaa katika maskani zile zile za walio zidhulumu nafsi zao. Na ikakudhihirikieni jinsi tulivyo watendea. Nasi tukakupigieni mifano mingi.

Uygurca: 

ئۆزلىرىگە زۇلۇم قىلغانلارنى (ھالاك قىلغىنىمىزدىن كېيىن) سىلەر ئۇلارنىڭ جايلىرىدا تۇردۇڭلار (ئۇلارنىڭ جايلىرىدىن ئىبرەت ئالساڭلارچۇ)، ئۇلارنى قانداق جازالىغانلىقىمىز سىلەرگە ئېنىق مەلۇم بولدى. سىلەرگە نۇرغۇن مىساللارنى كەلتۈردۇق (يەنى پەيغەمبەرلەرگە چىنپۈتمىگەنلەرنىڭ ئەھۋالىنى بايان قىلدۇق)

Japonca: 

あなたがたは,自らの魂を損っていた人びとの住まい(の跡)に住み,われは如何にかれらを処分したかをあなたがたに明らかにし,またあなたがたのために(多くの)例を述べたのである。」

Arapça (Ürdün): 

«وسكنتم» فيها «في مساكن الذين ظلموا أنفسهم» بالكفر من الأمم السابقة «وتبين لكم كيف فعلنا بهم» من العقوبة فلم تنزجروا «وضربنا» بينا «لكم الأمثال» في القرآن فلم تعتبروا.

Hintçe: 

(और क्या तुम वह लोग नहीं कि) जिन लोगों ने (हमारी नाफ़रमानी करके) आप अपने ऊपर जुल्म किया उन्हीं के घरों में तुम भी रहे हालॉकि तुम पर ये भी ज़ाहिर हो चुका था कि हमने उनके साथ क्या (बरताओ) किया और हमने (तुम्हारे समझाने के वास्ते) मसले भी बयान कर दी थीं

Tayca: 

และพวกเจ้าได้พำนักอยู่ในสถานที่ของบรรดาผู้อธรรมแก่ตัวของพวกเขาเอง และเป็นที่ประจักษ์แจ้งแก่พวกเจ้าแล้วว่า เราได้กระทำแก่พวกเขาอย่างไร และเราได้ยกอุทาหรณ์แก่พวกเจ้าแล้ว

İbranice: 

ושכנתם במשכנותיהם של אלה אשר קיפחו את עצמם, והתברר לכם כיצד הענשנו אותם, ומשלנו לכם משלים

Hırvatça: 

I nastanili ste se bili u mjestima gdje su živjeli oni koji su prema sebi zulum učinili, a bilo vam je poznato kako smo s njima postupili i primjere smo vam navodili.

Rumence: 

Voi locuiţi în casele celor care s-au nedreptăţit pe ei înşişi, pe când vi s-a arătat desluşit ce am făcut cu ei şi ce pilde v-am dat.”

Transliteration: 

Wasakantum fee masakini allatheena thalamoo anfusahum watabayyana lakum kayfa faAAalna bihim wadarabna lakumu alamthala

Türkçe: 

Siz de o kendilerine zulmetmiş olanların barınaklarında oturmuştunuz. Onlara nasıl davrandığımız size açık-seçik belli olmuştu. Size örnekler de vermiştik.

Sahih International: 

And you lived among the dwellings of those who wronged themselves, and it had become clear to you how We dealt with them. And We presented for you [many] examples."

İngilizce: 

And ye dwelt in the dwellings of men who wronged their own souls; ye were clearly shown how We dealt with them; and We put forth (many) parables in your behoof!

Azerbaycanca: 

Siz özlərinə zülm edənlərin yurdlarında da sakin oldunuz, onların başına nələr gətirdiyimiz də sizə bəlli oldu. Üstəlik sizin üçün (ibrətamiz) məsəllər də çəkdik.

Süleyman Ateş: 

(Sizden önce 'Ad ve Semud gibi) kendilerine yazık eden milletlerin yerlerinde oturmuştunuz, onlara nasıl yaptığımız, size belli olmuştu ve size benzetmeler de yapıp anlatmıştık (değil mi?)"

Diyanet Vakfı: 

"(Sizden önce) kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl muamele ettiğimiz size apaçık belli oldu. Ve size misaller de verdik."

Erhan Aktaş: 

Ve siz, kendilerine zûlmeden halkların yurtlarında yaşadınız. Onlara neler yaptığımız sizlere belli olmuştu, örneklerle açıklamıştık.

Kral Fahd: 

«(Sizden önce) kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl muamele ettiğimiz size apaçık belli oldu. Ve size misaller de verdik.»

Hasan Basri Çantay: 

Siz (Âd ve Semud kavmleri gibi) nefislerine zulmedenlerin diyarında da yerleşdiniz. Onlara neler yapdığımız sizin için apaçık meydana çıkdı. Size (bu hususta) bir çok misâller de gösterdik.

Muhammed Esed: 

"Üstelik, (sizden önce) kendilerine yazık edenlerin (bir vakitler) yaşamış oldukları yerlerde yaşıyordunuz ve onlara neler yaptığımız da size açıklanmıştı; ve size (günahkarların başlarına gelenler hakkında, kıyamet ve ceza hakkında) pek çok misaller de vermiştik".

Gültekin Onan: 

Siz, kendi nefslerine zulmedenlerin yerleştikleri yerlerde oturmuştunuz. Onlara ne yaptığımız size açıktanmıştı ve size örnekler vermiştik.

Ali Fikri Yavuz: 

Siz, nefislerine zulmeden kavimlerin diyarında da yerleştiniz

Portekizce: 

Residistes nos mesmos lugares daqueles que se condenaram, apesar de terdes presenciado o que lhes aconteceu e de vostermos dado (tantos) exemplos!

İsveççe: 

Men ni levde på samma boplatser som era syndiga [föregångare], och ni har fått klara besked om hur Vi gick till väga mot dem, och Vi har framställt [många] liknelser för er."

Farsça: 

و در مساکن کسانی که به خود ستم کردند، ساکن شدید، در صورتی که برای شما روشن و آشکار است که ما با آنان [به سبب ستم هایشان] چه کردیم و برای شما مثال ها [یِ پندآموزی از جامعه هایی که به وسیله عذاب نابود شدند] ذکر کردیم.

Kürtçe: 

ھەر لەجێ و شوێنی ئەوانە نیشتەجێ بوون کەستەمیان لە خۆیان کرد و بەڕوونی بۆتان دەرکەوت کە چیمان بەسەر ھێنان نموونەی زۆریشمان بۆتان ھێنایەوە

Özbekçe: 

Ва ўзига зулм қилганларнинг масканларига жойлашмадингизми? Сизга уларни қандай қилганимиз равшан бўлмадими? Сизга мисоллар келтирмадикми? (Ушбу ояти каримада Аллоҳ таоло Пайғамбаримизга (с. а. в.) ўзларининг асосий ишлари–одамларни огоҳлантиришда бардавом бўлишни амр этмоқда. Бошқа нарса билан, яъни, кимга иқоб тез келяптию кимга келмай тургани билан ишинг бўлмасин. Қиёмат куни ҳамманинг кўзи мошдай очилиши турган гап.)

Malayca: 

"Padahal kamu telah mendiami tempat-tempat tinggal orang-orang yang berlaku zalim kepada diri mereka sendiri, serta telah ternyata kepada kamu dengan bukti-buKti yang jelas bagaimana Kami telah mengubah keadaan mereka (dengan menimpakan mereka berbagai bencana), dan Kami pula telah nyatakan kepada kamu berbagai contoh perbandingan (di dalam Al-Quran dan melalui sabda Rasul)".

Arnavutça: 

Dhe keni banuar në shtëpitë e atyre, të cilët i kanë bërë zullum vetes dhe e keni pasur të qartë se si kemi vepruar me ta. Dhe, Na, ju kemi treguar shumë shembuj”.

Bulgarca: 

И се настанихте в обиталищата на онези, които угнетяваха себе си, и ви се обясни как Ние постъпихме с тях, и ви дадохме примери.

Sırpça: 

И настанили сте се били у местима где су живели они који су се према себи огрешили, а било вам је познато како смо поступили са њима, и наводили смо вам примере.

Çekçe: 

Obývali jste příbytky těch, kdož před vámi sami sobě ukřivdili, a přece vám bylo jasné, jak s nimi jsme naložili, a příklady různé jsme vám uváděli.'

Urduca: 

حالانکہ تم ان قوموں کی بستیوں میں رہ بس چکے تھے جنہوں نے اپنے اوپر آپ ظلم کیا تھا اور دیکھ چکے تھے کہ ہم نے اُن سے کیا سلوک کیا اور اُن کی مثالیں دے دے کر ہم تمہیں سمجھا بھی چکے تھے

Tacikçe: 

Дар хонаҳои касоне, ки худ бар худ ситам мекарданд, ҷой гирифтед ва донистед бо онон чӣ гуна рафтор кардем ва бароятон мисолҳо овардем.

Tatarca: 

Сез дөньяда үзләренә золым иткән "Гад вә Сәмуд" -залимнәр торган урында тордыгыз, вә аларны ничек ґәзаб кылганлыгыбыз сезгә ачык мәгълүм иде, сезгә мисал китердек, ягъни сез дә алар кеби залимнәрсез, инде бүген дөньяга кайтуны сорап маташмагыз!

Endonezyaca: 

dan kamu telah berdiam di tempat-tempat kediaman orang-orang yang menganiaya diri mereka sendiri, dan telah nyata bagimu bagaimana Kami telah berbuat terhadap mereka dan telah Kami berikan kepadamu beberapa perumpamaan".

Amharca: 

«በእነዚያም ነፍሶቻቸውን በበደሉት ሰዎች መኖሪያ ውስጥ ተቀመጣችሁ፡፡ በእነሱም እንዴት እንደሠራንባቸው ለእናንተ ተገለጸላችሁ፡፡ ለእናንተም ምሳሌዎችን ገለጽንላችሁ፡፡»

Tamilce: 

“இன்னும், நீங்கள் தங்களுக்கு தாமே தீங்கிழைத்தவர்களுடைய வசிப்பிடங்களில் வசித்துக் கொண்டிருந்தீர்கள் அல்லவா? மேலும், நாம் அவர்களுக்கு எப்படி செய்தோம் என்பது உங்களுக்கு தெளிவாக தெரிந்து இருந்தது. இன்னும், உங்களுக்கு உதாரணங்களை விவரித்தோம்.”

Korece: 

너희는 스스로를 우롱한 무 리의 주거지에서 살고 있을 때 하나님이 그들에게 어떻게 하였으며또 하나님이 너희를 위해 분명한 비유로 설명하셨노라

Vietnamca: 

“Các ngươi đã dừng chân tại các ngôi nhà của những kẻ thời trước, những kẻ đã bất công với chính bản thân chúng (như dân ‘Ad, dân Thamud…). Các ngươi đã thấy rõ cách TA đã trừng trị chúng, và thậm chí TA đã giải thích cho các ngươi tất cả điều này bằng cách đưa ra các hình ảnh thí dụ.”