Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

9

Sûredeki Ayet No: 

76

Ayet No: 

1311

Sayfa No: 

199

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

فَلَمَّا آتَاهُم مِّن فَضْلِهِ بَخِلُوا بِهِ وَتَوَلَّوا وَّهُم مُّعْرِضُونَ

Çeviriyazı: 

felemmâ âtâhüm min faḍlihî beḫilû bihî vetevellev vehüm mü`riḍûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Ne zaman ki, Allah lutfedip onlara ihsanda bulundu, onlar da cimrilik edip yüz çevirdiler ve zaten yan çizip duruyorlardı.

Diyanet İşleri: 

Allah onlara bol nimetinden verince, cimrilik ettiler, yüz çevirdiler. Zaten dönektirler.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Fakat lutfedip ihsan edince verdiği şeyde nekesliğe başlarlar, ahitlerinden dönerler, zaten onlar dinden dönmüş kişilerdir.

Şaban Piriş: 

Allah onlara bol nimetinden verince, cimrilik ettiler. Yüz çevirerek, döndüler.

Edip Yüksel: 

Fakat, onlara kendi lütfundan verince, cimrileştiler ve yüz çevirerek döndüler.

Ali Bulaç: 

Onlara Kendi bol ihsanından verince ise, onunla cimrilik yaptılar ve yüz çevirdiler; onlar böyle sırt dönenlerdir.

Suat Yıldırım: 

Fakat Allah lütfundan onlara servet verince cimrilik edip mallarının hakkını vermediler. Zaten onlar yançizip duruyorlardı.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Vaktâ ki, Allah Teâlâ onlara fazlından ihsan buyurdu, onunla cimrilikte bulundular ve yüz çevirdiler. Ve zâten onlar yüz döndürür kimselerdir.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Lütfundan kendilerine verdiği zaman ise o lütfa cimrilik ederek yüz çevirmiş bir halde dönüp gittiler.

Bekir Sadak: 

Allah´in paygamberinin hilafina geri kalanlar, oturup kalmalarina sevindiler. Allah yolunda mallariyle ve canlariyle cihat hoslarina gitmedi. «Sicakta savasa cikmayin» dediler. De ki: «Cahennem atesi daha sicaktir.» Keski bilseydiler!

İbni Kesir: 

Ama Allah onlara lütuf ve kereminden ihsan edince

Adem Uğur: 

Fakat Allah lütfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah´ın emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler.

İskender Ali Mihr: 

Bundan sonra onlara (Allah), Kendi fazlından verince, onunla (verdiği şeyle) cimri oldular. Ve onlar, yüz çeviren kimseler olarak (ahdlerinden) döndüler.

Celal Yıldırım: 

Ne vakit ki, Allah onlara geniş nimetinden verdi, onunla cimrilik edip yüzçevirdiler

Tefhim ul Kuran: 

Onlara kendi bol ihsanından verince ise, onunla cimrilik yaptılar ve yüz çevirdiler

Fransızca: 

Mais, lorsqu'Il leur donna de Sa grâce, ils s'en montrèrent avares et tournèrent le dos en faisant volte-face.

İspanyolca: 

Pero, cuando les da algo de Su favor, se muestran avaros de ello, vuelven la espalda y se van.

İtalyanca: 

Quando poi Egli dà loro della Sua grazia, diventano avari e volgono le spalle e si allontanano.

Almanca: 

Und nachdem ER ihnen von Seiner Gunst hatte zuteil werden lassen, geizten sie damit und wandten sich ab, während sie ablehnend waren.

Çince: 

当他把部分恩惠赏赐他们的时候,他们吝啬,而且违背正道,

Hollandaca: 

Maar toen hij hun van zijn overvloed had gegeven, werden zij gierig, keerden zich om en wendden zich ver weg.

Rusça: 

Когда же Он одарил их из Своих щедрот, они стали скупиться и отвернулись с отвращением.

Somalice: 

markuu wax ka siiyey fadligiisa ay ku bakhayleen jeedsadeenna iyagoo diidi.

Swahilice: 

Alipo wapa katika fadhila yake wakaifanyia ubakhili na wakageuka, na huku wakipuuza.

Uygurca: 

اﷲ ئۇلارغا ئۆز پەزلىدىن ئاتا قىلغان (يەنى باي قىلغان) چاغدا، بېخللىق قىلىشتى (يەنى ئەھدىنى بۇزۇپ، اﷲ قا ۋە اﷲ نىڭ پەيغەمبىرىگە ئىتائەت قىلىشتىن يۈز ئۆرۈشتى)

Japonca: 

だがかれが,恩恵を与えれば,かれらはそれに貪欲になって,(約束に)背き(宗教への貢献を)嫌う。

Arapça (Ürdün): 

«فلما آتاهم من فضله بخلوا به وتولَّوْا» عن طاعة الله «وهم معرضون».

Hintçe: 

तो जब ख़ुदा ने अपने फज़ल (व करम) से उन्हें अता फरमाया-तो लगे उसमें बुख्ल करने और कतराकर मुंह फेरने

Tayca: 

“ครั้นเมื่อพระองค์ได้ทรงประทานให้แก่พวกเขา ซึ่งส่วนหนึ่งจากความกรุณาของพระองค์พวกเขาก็ตระหนี่ในส่วนนั้นและได้ผินหลังให้ โดยที่พวกเขาเป็นผู้ผินหลังให้อยู่แล้ว”

İbranice: 

ואולם כאשר העניק להם מחסדו, הם מנעו אותו והתרחקו (וכפרו) כשהם סוטים רחוק מן הצדק

Hırvatça: 

A kad im je On dao iz obilja Svoga, oni su u tome postali škrti i okrećući se - od toga udaljili.

Rumence: 

Când Dumnezeu le dăruie însă din harul Său, atunci se zgârcesc şi întorc spatele cu îndărătnicie.

Transliteration: 

Falamma atahum min fadlihi bakhiloo bihi watawallaw wahum muAAridoona

Türkçe: 

Lütfundan kendilerine verdiği zaman ise o lütfa cimrilik ederek yüz çevirmiş bir halde dönüp gittiler.

Sahih International: 

But when he gave them from His bounty, they were stingy with it and turned away while they refused.

İngilizce: 

But when He did bestow of His bounty, they became covetous, and turned back (from their covenant), averse (from its fulfilment).

Azerbaycanca: 

(Allah) Öz ne’mətindən onlara (istədiklərini) ehsan buyurduqda xəsislik etdilər və (əhdə vəfa etməyib itaətdən də) üz döndərdilər. Onlar elə zatən dönükdürlər!

Süleyman Ateş: 

Ne zaman ki Allah lutfundan onlara verdi, O'n(un verdiğin)e cimrilik ettiler ve yüz çevirerek (sözlerinden) döndüler.

Diyanet Vakfı: 

Fakat Allah lütfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah'ın emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler.

Erhan Aktaş: 

Allah, onlara(1) lütfundan verince, onlar cimrilik edip yüz çevirdiler. Zaten onlar dönektirler.

Kral Fahd: 

Fakat Allah lütfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah'ın emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler.

Hasan Basri Çantay: 

Allah, kendilerine fazl-ü inayetinden verince de onunla cimrilik edib (tâat-i ilâhiyyeye) arka çevirdiler. Onlar öyle dönekdirler!

Muhammed Esed: 

Fakat böyleleri, daha Allah cömertliğiyle kendilerine (bir şey) verir vermez, hemen ona hasisçe sarılır, (ettikleri bütün o yeminlerden) inatla geri dönerler.

Gültekin Onan: 

Onlara kendi bol ihsanından verince ise, onunla cimrilik yaptılar ve yüz çevirdiler

Ali Fikri Yavuz: 

Ne zamanki Allah, kereminden istediklerini verdi, cimrilik edip yüz çevirdiler. Zaten yan çizip duruyorlardı.

Portekizce: 

Mas quando Ele lhes concedeu a Sua graça, mesquinharam-na e a renegaram desdenhosamente.

İsveççe: 

Men när Han ger dem något av Sitt goda klamrar de sig girigt fast vid det, vänder ryggen till och vägrar att infria sitt löfte.

Farsça: 

هنگامی که خدا از فضل و احسانش به آنان عطا کرد نسبت به [هزینه کردن] آن [در راه خدا] بخل ورزیدند و اعراض کنان [از پیمانشان] روی گرداندند.

Kürtçe: 

کەچی کاتێک خوا لە فەزڵ و بەھرەی خۆی پێی بەخشین ڕژدی و چروکیان تێداکرد و پشتیان ھەڵکرد لەکاتێکدا ئەوانە ڕوو وەرگێڕن

Özbekçe: 

У зот Ўз фазлидан берган чоғда эса, бахиллик қилиб, юз ўгириб, орқага қараб кетарлар.

Malayca: 

Kemudian setelah Allah memberi kepada mereka dari limpah kurniaNya, mereka bakhil dengan pemberian Allah itu, serta mereka membelakangkan janjinya; dan sememangnya mereka orang-orang yang sentiasa membelakangkan (kebajikan).

Arnavutça: 

E, kur Ai u dha atyre nga dhuntitë e Veta, ata – me to u bënë koprracë dhe u kthyen – e ata edhe ashtu ishin të larguar (nga përulja Perëndisë).

Bulgarca: 

А когато им дари от Своята благодат, те се скъпяха за нея и се отметнаха, отдръпвайки се.

Sırpça: 

А кад им је Он дао из Свога обиља, они су у томе постали шкрти и окрећући се - од тога удаљили.

Çekçe: 

Když však jim Bůh dal ze štědrosti Své, skrblili s tím, odvrátili se a vzdálili se.

Urduca: 

مگر جب اللہ نے اپنے فضل سے ان کو دولت مند کر دیا تو وہ بخل پر اتر آئے اور اپنے عہد سے ایسے پھرے کہ انہیں اس کی پروا تک نہیں ہے

Tacikçe: 

Чун Худо аз фазли худ моле насибашон кард, бахилӣ карданд ва ба рӯйгардонӣ бозгаштанд.

Tatarca: 

Кайчан Аллаһ аларга рәхмәтеннән байлык бирсә, саранланалар, ул байлыкның хакын чыгарудан баш тарталар.

Endonezyaca: 

Maka setelah Allah memberikan kepada mereka sebahagian dari karunia-Nya, mereka kikir dengan karunia itu, dan berpaling, dan mereka memanglah orang-orang yang selalu membelakangi (kebenaran).

Amharca: 

ከችሮታውም በሰጣቸው ጊዜ በእርሱ ሰሰቱ፡፡ እነሱ (ኪዳናቸውን) የተዉ ኾነውም ዞሩ፡፡

Tamilce: 

ஆக, அவன் தன் அருளிலிருந்து அவர்களுக்கு கொடுத்தபோது, அதில் கஞ்சத்தனம் செய்தனர். இன்னும், (தங்கள் உடன்படிக்கையை நிறைவேற்றாது) விலகிவிட்டனர். அவர்கள் (எப்போதும் தாங்கள் வாக்குறுதிகளை) புறக்கணிப்பவர்களே.

Korece: 

하나님께서 그들에게 은혜를베풀었으나 그들은 그것을 게을리하고 등을 돌리며 거절하였더라

Vietnamca: 

Vậy mà khi Ngài ban cho chúng thiên lộc của Ngài thì chúng lại keo kiệt, chúng quay lưng và lật lộng (như chưa hề giao ước).