Sayfa 318

 
00:00

feaḫrace lehüm `iclen cesedel lehû ḫuvârun feḳâlû hâẕâ ilâhüküm veilâhü mûsâ fenesî.

Arapça:

فَأَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلًا جَسَدًا لَّهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هَٰذَا إِلَٰهُكُمْ وَإِلَٰهُ مُوسَىٰ فَنَسِيَ

Türkçe:

Sâmirî onlar için, böğürmesi olan bir buzağı heykeli çıkardı. Dediler ki: "Bu, hem sizin hem de Mûsa'nın tanrısıdır. Ama Mûsa unuttu."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Nihayet Sâmirî onlara böğüren bir buzağı heykeli ortaya çıkardı. Bunun üzerine Sâmirî ve adamları: "İşte sizin de, Musa'nın da ilâhı budur, ama o unuttu" dediler.

Diyanet Vakfı:

Bu adam, onlar için, böğürebilen bir buzağı heykeli icat etti. Bunun üzerine: İşte, dediler, bu, sizin de, Musa'nın da tanrısıdır. Fakat onu unuttu.

İngilizce:

Then he brought out (of the fire) before the (people) the image of a calf: It seemed to low: so they said: This is your god, and the god of Moses, but (Moses) has forgotten!

Fransızca:

Puis il en a fait sortir pour eux un veau, un corps à mugissement. Et ils ont dis : "C'est votre divinité et la divinité de Moïse; il a donc oublié" !

Almanca:

Dann brachte er ihnen hervor ein Kalb, einen Körper mit Gebrüll. Dann sagten sie: "Dies ist euer Gott und Musas Gott. Er vergaß es jedoch."

Rusça:

Он изготовил для них изваяние тельца, который мычал, и сказал: "Вот ваш бог и бог Мусы (Моисея), но он забыл его".

 
00:00

efelâ yeravne ellâ yerci`u ileyhim ḳavlev velâ yemlikü lehüm ḍarrav velâ nef`â.

Arapça:

أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا

Türkçe:

Görmüyorlar mı ki; o buzağı onlara bir sözü geri çeviremiyor; kendilerine bir zarar veremiyor, bir yarar sağlayamıyor.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar görmüyorlar mıydı ki, o buzağı, kendilerine hiçbir sözle karşılık veremiyor; onlara ne bir zarar, ne de bir yarar vermeye sahip bulunamıyordu.

Diyanet Vakfı:

O şeyin, kendilerine hiçbir sözle mukabele edemeyeceğini, kendilerine ne bir zarar ne de bir fayda vermek gücünde olmadığını görmezler mi?

İngilizce:

Could they not see that it could not return them a word (for answer), and that it had no power either to harm them or to do them good?

Fransızca:

Quoi ! Ne voyaient-ils pas qu'il [le veau] ne leur rendait aucune parole et qu'il ne possédait aucun moyen de leur nuire ou de leur faire du bien ?

Almanca:

Sehen sie etwa nicht, daß es ihnen nichts Gesagtes erwidert, und daß es ihnen weder zu schaden noch zu nützen vermag?!

Rusça:

Неужели они не видели, что он не говорил им в ответ ни слова и не был способен навредить им или принести им пользу?

 
00:00

veleḳad ḳâle lehüm hârûnü min ḳablü yâ ḳavmi innemâ fütintüm bih. veinne rabbekümü-rraḥmânü fettebi`ûnî veeṭî`û emrî.

Arapça:

وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِن قَبْلُ يَا قَوْمِ إِنَّمَا فُتِنتُم بِهِ ۖ وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَٰنُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي

Türkçe:

Yemin olsun, Hârun daha önce onlara şunu söylemişti: "Ey kavmim, siz bununla imtihan edildiniz. Sizin Rabbiniz o Rahman'dır. Artık bana uyun, emrime itaat edin!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

And olsun ki Harun daha önce onlara: "Ey kavmim! Siz bununla (buzağı ile) imtihana çekildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahmân'dır. Gelin bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.

Diyanet Vakfı:

Hakikaten Harun, onlara daha önce: Ey kavmim! demişti, siz bunun yüzünden sadece fitneye uğradınız. Sizin Rabbiniz şüphesiz çok merhametli olan Allah'tır. Şu halde bana uyunuz ve emrime itaat ediniz.

İngilizce:

Aaron had already, before this said to them: "O my people! ye are being tested in this: for verily your Lord is (Allah) Most Gracious; so follow me and obey my command."

Fransızca:

Certes, Aaron leur avait bien auparavant : "ô mon peuple, vous êtes tombés dans la tentation (à cause du veau). Or, c'est le Tout Miséricordieux qui est vraiment votre Seigneur. Suivez-moi donc et obéissez à mon commandement".

Almanca:

Und gewiß, bereits sagte Harun zu ihnen vorher: "Meine Leute! Ihr wurdet mit ihm nur der Fitna ausgesetzt. Und euer HERR ist gewiß Der Allgnade Erweisende. Also folgt mir und gehorcht meiner Anweisung!"

Rusça:

Харун (Аарон) сказал им до этого: "О мой народ! Вас искушают этим. Ваш Господь - Милостивый. Следуйте за мной и повинуйтесь моим велениям".

 
00:00

ḳâlû len nebraḥa `aleyhi `âkifîne ḥattâ yerci`a ileynâ mûsâ.

Arapça:

قَالُوا لَن نَّبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِفِينَ حَتَّىٰ يَرْجِعَ إِلَيْنَا مُوسَىٰ

Türkçe:

Onlar şöyle demişlerdi: "Mûsa bize dönünceye kadar ona tapıcılar olmakta devam edeceğiz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar (cevap olarak şöyle) demişlerdi: "Musa bize dönüp gelinceye kadar, biz ona tapmaya elbette devam edeceğiz."

Diyanet Vakfı:

Onlar: Biz, dediler, Musa aramıza dönünceye kadar buna tapmaktan asla vazgeçmeyeceğiz!

İngilizce:

They had said: "We will not abandon this cult, but we will devote ourselves to it until Moses returns to us."

Fransızca:

Ils dirent : "Nous continuerons à y être attachés, jusqu'à ce que Moïse retourne vers nous".

Almanca:

Sie sagten: "Wir lassen es nicht, ihm Zuwendung zu erweisen, bis Musa zu uns zurückkehrt."

Rusça:

Они сказали: "Мы не перестанем поклоняться ему, пока Муса (Моисей) не вернется к нам".

 
00:00

ḳâle yâ hârûnü mâ mene`ake iẕ raeytehüm ḍallû.

Arapça:

قَالَ يَا هَارُونُ مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوا

Türkçe:

Mûsa dedi: "Ey Hârun, onların saptıklarını gördüğün zaman seni ne engelledi de,

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Musa gelince kardeşine şöyle) dedi: "Ey Harun! bunların sapıklığa düştüğünü gördüğün vakit, seni engelleyen ne oldu?"

Diyanet Vakfı:

(Musa, döndüğünde)Dedi: Ey Harun! bunların dalalete düştüklerini gördüğün vakit seni engelleğen ne oldu.

İngilizce:

(Moses) said: "O Aaron! what kept thee back, when thou sawest them going wrong,

Fransızca:

Alors [Moïse] dit : "Qu'est-ce qui t'a empêché, Aaron, quand tu les as vus s'égarer.

Almanca:

Er sagte: "Harun! Was hinderte dich daran, nachdem du gesehen hattest, daß sie irregingen,

Rusça:

Он сказал: "О Харун (Аарон)! Когда ты увидел, что они впали в заблуждение, что помешало тебе

 
00:00

ellâ tettebi`an. efe`aṣayte emrî.

Arapça:

أَلَّا تَتَّبِعَنِ ۖ أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي

Türkçe:

Benim ardım sıra gelmedin. Emrime isyan mı ettin?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Neden) benim yolumu takip etmedin, benim emrime karşı mı geldin?

Diyanet Vakfı:

(Neden) benim yolumu takip etmedin? Emrime asi mi oldun?

İngilizce:

From following me? Didst thou then disobey my order?

Fransızca:

de me suivre ? As-tu donc désobéi à mon commandement ? "

Almanca:

mir zu folgen? Hast du etwa dich gegen meine Anweisung widersetzt?!"

Rusça:

последовать за мной? Неужели ты ослушался меня?"

 
00:00

ḳâle yebneümme lâ te'ḫuẕ biliḥyetî velâ bira'sî. innî ḫaşîtü en teḳûle ferraḳte beyne benî isrâîle velem terḳub ḳavlî.

Arapça:

قَالَ يَا ابْنَ أُمَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَتِي وَلَا بِرَأْسِي ۖ إِنِّي خَشِيتُ أَن تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْلِي

Türkçe:

Hârun dedi: "Ey annemin oğlu! Sakalımı, başımı tutma! Ben senin şöyle diyeceğinden korkmuştum: 'Beniisrail arasına ayrılık soktun, sözüme bağlı kalmadın!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Harun: "Ey anamın oğlu! Sakalımı ve başımı (saçımı) tutma. Ben senin 'İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözüme bakmadın' diyeceğinden korktum." dedi.

Diyanet Vakfı:

(Harun:) Ey annemin oğlu! dedi, saçımı sakalımı, yolma! Ben, senin: "İsrailoğullarının arasına ayrılık düşürdün; sözümü tutmadın!" demenden korktum.

İngilizce:

(Aaron) replied: "O son of my mother! Seize (me) not by my beard nor by (the hair of) my head! Truly I feared lest thou shouldst say, 'Thou has caused a division among the children of Israel, and thou didst not respect my word!'"

Fransızca:

[Aaron] dit : "ô fils de ma mère, ne me prends ni par la barbe ni par la tête. Je craignais que tu ne dises : "Tu as divisé les enfants d'Israël et tu n'as pas observé mes ordres".

Almanca:

Er sagte: "Sohn meiner Mutter! Zerre weder an meinem Bart, noch an meinem Kopf! Gewiß, ich fürchtete, du würdest sagen: "Du hast die Kinder Israils gespalten und nicht auf meine Anweisung gewartet."

Rusça:

Он сказал: "О сын моей матери! Не хватай меня за бороду и за голову. Я боялся, что ты скажешь: "Ты разобщил сынов Исраила (Израиля) и не выполнил моих наставлений"".

 
00:00

ḳâle femâ ḫaṭbüke yâ sâmiriyy.

Arapça:

قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ

Türkçe:

Mûsa dedi: "Senin derdin neydi, ey Sâmirî?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Hz. Musa bu defa Sâmirî'ye dönerek) "Ey Sâmirî! Senin bu yaptığın nedir?" dedi.

Diyanet Vakfı:

Musa: Ya senin zorun nedir, ey Samiri? dedi.

İngilizce:

(Moses) said: "What then is thy case, O Samiri?"

Fransızca:

Alors [Moïse] dit : "Quel a été ton dessein ? ô Samiri ? "

Almanca:

Er sagte: "Was ist dein Bestreben, Samiri?"

Rusça:

Он (Муса) спросил: "А что ты скажешь, о самаритянин?"

 
00:00

ḳâle beṣurtü bimâ lem yebṣurû bihî feḳabaḍtü ḳabḍatem min eŝeri-rrasûli fenebeẕtühâ vekeẕâlike sevvelet lî nefsî.

Arapça:

قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِّنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذَٰلِكَ سَوَّلَتْ لِي نَفْسِي

Türkçe:

Sâmirî dedi: "Onların görmediklerini gördüm. Resulün izinden bir avuç avuçladım da onu attım. Nefsim bana böylesini hoş gösterdi."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sâmirî: "Onların görmedikleri bir şey gördüm: (Sana gelen) ilâhî elçinin (Cebrail'in) izinden bir avuç (toprak) aldım ve onu (erimiş mücevheratın içine) attım. Bunu, bana böylece nefsim hoş gösterdi" dedi.

Diyanet Vakfı:

O da: Ben, onların görmediklerini gördüm. Zira, o elçinin izinden bir avuç (toprak) alıp onu (erimiş mücevheratın içine) attım. Bunu böyle nefsim bana hoş gösterdi, dedi.

İngilizce:

He replied: "I saw what they saw not: so I took a handful (of dust) from the footprint of the Messenger, and threw it (into the calf): thus did my soul suggest to me."

Fransızca:

Il dit : "J'ai vu ce qu'ils n'ont pas vu : j'ai donc pris une poignée de la trace de l'Envoyé ; puis, je l'ai lancée. Voilà ce que mon âme m'a suggéré".

Almanca:

Er sagte: "Ich nahm wahr, was sie nicht wahrnahmen, dann griff ich eine Handvoll von der Spur des Entsandten, dann warf ich sie hinein. Und solcherart machte es mir meine Seele leicht."

Rusça:

Он сказал: "Я видел то, чего не видели они. Я взял пригоршню со следов посланца (коня Джибриля) и бросил ее. Моя душа соблазнила меня на это".

 
00:00

ḳâle feẕheb feinne leke fi-lḥayâti en teḳûle lâ misâs. veinne leke mev`idel len tuḫlefeh. venżur ilâ ilâhike-lleẕî żalte `aleyhi `âkifâ. lenüḥarriḳannehû ŝümme lenensifennehû fi-lyemmi nesfâ.

Arapça:

قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَن تَقُولَ لَا مِسَاسَ ۖ وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَّن تُخْلَفَهُ ۖ وَانظُرْ إِلَىٰ إِلَٰهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا ۖ لَّنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا

Türkçe:

Mûsa dedi: "Defol, çünkü sen, hayatın boyunca 'Bana dokunmayın!' diyeceksin! Ve senin için asla kurtulamayacağın bir hesap zamanı da var. O başını bekleyip durduğun tanrına bir bak! Onu kesinlikle yakacağız, sonra da un-ufak edip denize dökeceğiz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Musa ona şöyle) dedi: "Haydi çekil git. Artık senin için hayat boyunca, 'benimle temas yok' diye söylemen var (bir vahşi gibi yapayalnız yaşamağa mahkum olacaksın). Hem senin için asla kaçamayacağın bir ceza daha vardır. Bir de ibadet edip durduğun ilâhına bak; elbette biz onu yakacağız, sonra da kül edip muhakkak onu denize savuracağız."

Diyanet Vakfı:

Musa: Defol! dedi, artık hayatın boyunca sen: "Bana dokunmayın!" diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun tanrına da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize savuracağız!

İngilizce:

(Moses) said: "Get thee gone! but thy (punishment) in this life will be that thou wilt say, 'touch me not'; and moreover (for a future penalty) thou hast a promise that will not fail: Now look at thy god, of whom thou hast become a devoted worshipper: We will certainly (melt) it in a blazing fire and scatter it broadcast in the sea!"

Fransızca:

"Va-t-en, dit [Moïse]. Dans la vie, tu auras à dire (à tout le monde) : "Ne me touchez pas ! " Et il y aura pour toi un rendez-vous que tu ne pourras manquer. Regarde ta divinité que tu as adorée avec assiduité. Nous la brûlerons certes, et ensuite, nous disperserons [sa cendre] dans les flots.

Almanca:

Er sagte: "Geh! Denn dir ist in diesem Leben gewährt zu sagen: "Keine Berührung!" Und gewiß, für dich ist noch ein Versprechen bestimmt, das dir gegenüber nicht gebrochen wird. Und schau deinen Gott an, dem du ständig Zuwendung erwiesen hast, wir werden es zweifelsohne verbrennen, dann werden wir es gewiß in den Fluß streuen."

Rusça:

Он сказал: "Ступай! В этой жизни тебе придется говорить: "Я не касаюсь вас, а вы не касайтесь меня!" А затем наступит срок, которого тебе не удастся избежать. Смотри же на своего бога, которому ты предавался. Мы сожгем его и развеем его по морю.

Sayfalar

Sayfa 318 beslemesine abone olun.