
fekülî veşrabî veḳarrî `aynâ. feimmâ terayinne mine-lbeşeri eḥaden feḳûlî innî neẕertü lirraḥmâni ṣavmen felen ükellime-lyevme insiyyâ.
Türkçe:
"Artık ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen şöyle söyle: 'Ben Rahman için oruç adadım. Onun için bugün, insan cinsinden hiç kimseyle konuşmayacağım."
İngilizce:
So eat and drink and cool (thine) eye. And if thou dost see any man, say, 'I have vowed a fast to (Allah) Most Gracious, and this day will I enter into not talk with any human being'
Fransızca:
Mange donc et bois et que ton oeil se réjouisse ! Si tu vois quelqu'un d'entre les humains, dis [lui : ] "Assurément, j'ai voué un jeûne au Tout Miséricordieux : je ne parlerai donc aujourd'hui à aucun être humain".
Almanca:
Also iß und trink und sei fröhlich! Und solltest du einen der Menschen sehen, so sprich: "Ich habe Dem Allgnade Erweisenden ein Fasten gelobt, deshalb werde ich heute mit keinem Menschen sprechen!"
Rusça:
Ешь, пей и радуйся! Если же увидишь кого-либо из людей, то скажи: "Я дала Милостивому обет хранить молчание и не стану сегодня разговаривать с людьми"".
Arapça:
فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا ۖ فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen, ben Rahmân (olan Allah)a bir oruç (susmak) adadım. Onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım de.
Diyanet Vakfı:
"Ye, iç. Gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım."

feetet bihî ḳavmehâ taḥmilüh. ḳâlû yâ meryemü leḳad ci'ti şey'en feriyyâ.
Türkçe:
Meryem, onu taşıyarak toplumuna getirdi. "Ey Meryem, dediler, şaşılacak bir iş yaptın!"
İngilizce:
At length she brought the (babe) to her people, carrying him (in her arms). They said: "O Mary! truly an amazing thing hast thou brought!
Fransızca:
Puis elle vint auprès des siens en le portant [le bébé]. Ils dirent : "ô Marie, tu as fait une chose monstrueuse !
Almanca:
Und sie kam mit ihm zu ihren Leuten, sie trug ihn. Sie sagten: "Maryam! Gewiß, bereits hast du eine ungeheuerliche Sache begangen!
Rusça:
Она пришла к своим родным, неся его. Они сказали: "О Марьям (Мария)! Ты совершила тяжкий проступок.
Arapça:
فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ ۖ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra Meryem onu (İsa'yı) yüklenerek kavmine getirdi. Onlar (hayretler içinde şöyle) dediler: "Ey Meryem! doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın."
Diyanet Vakfı:
Nihayet onu (kucağında) taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: Ey Meryem! Hakikaten sen iğrenç bir şey yaptın!

yâ uḫte hârûne mâ kâne ebûki-mrae sev'iv vemâ kânet ümmüki begiyyâ.
Türkçe:
"Ey Harun'un kızkardeşi! Baban kötü bir adam değildi. Annen de bir kahpe değildi."
İngilizce:
O sister of Aaron! Thy father was not a man of evil, nor thy mother a woman unchaste!
Fransızca:
Sur de Haroun , ton père n'était pas un homme de mal et ta mère n'était pas une prostituée".
Almanca:
Schwester Haruns! Weder war dein Vater ein Mensch des Bösen, noch war deineMutter eine Unzüchtige!"
Rusça:
О сестра Харуна (Аарона)! Твой отец не был скверным человеком, и мать твоя не была блудницей".
Arapça:
يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Harun'un kızkardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz bir kadın değildi.
Diyanet Vakfı:
Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi.

feeşârat ileyh. ḳâlû keyfe nükellimü men kâne fi-lmehdi ṣabiyyâ.
Türkçe:
Meryem, çocuğa işaret etti. Dediler: "Beşikteki bir sabiyle nasıl konuşuruz?"
İngilizce:
But she pointed to the babe. They said: "How can we talk to one who is a child in the cradle?"
Fransızca:
Elle fit alors un signe vers lui [le bébé]. Ils dirent : "Comment parlerions-nous à un bébé au berceau ? "
Almanca:
Daraufhin zeigte sie nur auf ihn. Sie sagten: "Wie sollen wir mit jemandem sprechen, der noch in der Wiege liegt?"
Rusça:
Она показала на него, и они сказали: "Как мы можем говорить с младенцем в колыбели?"
Arapça:
فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ ۖ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. Onlar; "Biz beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?" dediler.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. "Biz, dediler, beşikteki bir sabi ile nasıl konuşuruz?"

ḳâle innî `abdü-llâh. âtâniye-lkitâbe vece`alenî nebiyyâ.
Türkçe:
Sabi dedi: "Ben Allah'ın kuluyum. O bana kitap verdi, beni peygamber yaptı."
İngilizce:
He said: "I am indeed a servant of Allah: He hath given me revelation and made me a prophet;
Fransızca:
Mais [le bébé] dit : "Je suis vraiment le serviteur d'Allah. Il m'a donné le Livre et m'a désigné Prophète.
Almanca:
Er sagte: "Ich bin ALLAHs Diener! ER ließ mir die Schrift zuteil werden und machte mich zum Propheten.
Rusça:
Он сказал: "Воистину, я - раб Аллаха. Он даровал мне Писание и сделал меня пророком.
Arapça:
قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Allah'ın bir mucizesi olarak İsa şöyle) dedi: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitab verdi ve beni bir peygamber yaptı."
Diyanet Vakfı:
Çocuk şöyle dedi: "Ben, Allah'ın kuluyum. O, bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber yaptı."

vece`alenî mübâraken eyne mâ künt. veevṣânî biṣṣalâti vezzekâti mâ dümtü ḥayyâ.
Türkçe:
"Beni, bulunduğum her yerde kutsal ve bereketli kıldı. Yaşadığım sürece bana namazı/duayı, zekâtı önerdi."
İngilizce:
And He hath made me blessed wheresoever I be, and hath enjoined on me Prayer and Charity as long as I live;
Fransızca:
Où que je sois, Il m'a rendu béni; et Il m'a recommandé, tant que je vivrai, la prière et la Zakat ;
Almanca:
ER machte mich auch zu einem mit Baraka Erfüllten, überall wo ich bin. Und ER hat mir das rituelle Gebet und die Zakat geboten, solange ich lebe.
Rusça:
Он сделал меня благословенным, где бы я ни был, и заповедал мне совершать намаз и раздавать закят, пока я буду жив.
Arapça:
وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Beni, nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe namaz kılmamı ve zekat vermemi emretti.
Diyanet Vakfı:
"Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı emretti."

veberram bivâlidetî. velem yec`alnî cebbâran şeḳiyyâ.
Türkçe:
"Anneme iyilik etmemi önerdi. Beni zorba bir eşkıya yapmadı."
İngilizce:
(He) hath made me kind to my mother, and not overbearing or miserable;
Fransızca:
et la bonté envers ma mère. Il ne m'a fait ni violent ni malheureux.
Almanca:
(ER machte mich) auch zu einem Gütigen meiner Mutter gegenüber. Doch ER machte mich nicht zu einem widerspenstigen Widersacher!
Rusça:
Он сделал меня почтительным к моей матери и не сделал меня надменным и несчастным.
Arapça:
وَبَرًّا بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Beni anneme hürmetkar kıldı. Beni zorba ve isyankar yapmadı.
Diyanet Vakfı:
"Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı."

vesselâmü `aleyye yevme vulittü veyevme emûtü veyevme üb`aŝü ḥayyâ.
Türkçe:
"Selam bana doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kaldırılacağım gün."
İngilizce:
So peace is on me the day I was born, the day that I die, and the day that I shall be raised up to life (again)!
Fransızca:
Et que la paix soit sur moi le jour où je naquis, le jour où je mourrai, et le jour où je serai ressuscité vivant".
Almanca:
Und Salam sei mit mir an dem Tag, als ich geboren wurde, und an dem Tag, wenn ich sterbe, und an dem Tag, wenn ich lebendig erweckt werde -
Rusça:
Мир мне в тот день, когда я родился, в тот день, когда я скончаюсь, и в тот день, когда я буду воскрешен к жизни".
Arapça:
وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün selam ve emniyet benim üzerimedir.
Diyanet Vakfı:
"Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır."

ẕâlike `îse-bnü meryem. ḳavle-lḥaḳḳi-lleẕî fîhi yemterûn.
Türkçe:
İşte Meryem'in oğlu İsa budur! Hakkında kuşku ve çelişmeye düştükleri şeyin doğrusu bu sözdür.
İngilizce:
Such (was) Jesus the son of Mary: (it is) a statement of truth, about which they (vainly) dispute.
Fransızca:
Tel est Issa (Jésus), fils de Marie : parole de vérité, dont ils doutent.
Almanca:
dies ist 'Isa Ibnu-Maryam. Er ist das Wort der Wahrheit, über den sie zweifeln.
Rusça:
Таков Иса (Иисус), сын Марьям (Марьям)! Таково истинное Слово, относительно которого они препираются.
Arapça:
ذَٰلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ ۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte hakkında (yahudilerle hıristiyanların) ihtilaf edip durdukları Meryemoğlu İsa'ya dair Allah'ın sözü budur.
Diyanet Vakfı:
İşte, hakkında şüphe ettikleri Meryem oğlu İsa -hak söz olarak- budur.

mâ kâne lillâhi ey yetteḫiẕe miv veledin sübḥâneh. iẕâ ḳaḍâ emran feinnemâ yeḳûlü lehû kün feyekûn.
Türkçe:
Bir oğul edinmek Allah'a asla yakışmaz. O'nun şanı yücedir. Bir iş ve oluşa karar verdi mi, ona sadece "Ol!" der, o hemen oluverir.
İngilizce:
It is not befitting to (the majesty of) Allah that He should beget a son. Glory be to Him! when He determines a matter, He only says to it, "Be", and it is.
Fransızca:
Il ne convient pas à Allah de S'attribuer un fils. Gloire et Pureté à Lui ! Quand Il décide d'une chose, Il dit seulement : "Soi ! " et elle est.
Almanca:
ALLAH gebührt in keiner Weise, daß ER Sich Kinder nimmt, gepriesen-erhaben ist ER! Wenn ER eine Angelegenheit bestimmt, so sagt ER ihr nur: "Sei!" Und sie ist -
Rusça:
Не подобает Аллаху иметь сына. Пречист Он! Когда Он принимает решение, то стоит Ему сказать: "Будь!" - как это сбывается.
Arapça:
مَا كَانَ لِلَّهِ أَن يَتَّخِذَ مِن وَلَدٍ ۖ سُبْحَانَهُ ۚ إِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çocuk edinmek asla Allah'ın şanına yakışmaz. O bundan münezzehtir. O, bir şeyin olmasını dilerse, ona sadece "ol" der, o da oluverir.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın bir evlat edinmesi, olur şey değildir. O, bundan münezzehtir. Bir işe hükmettiği zaman, ona sadece "Ol!" der ve hemen olur.
Sayfalar
