Sayfa 103

febimâ naḳḍihim mîŝâḳahüm veküfrihim biâyâti-llâhi veḳatlihimü-l'embiyâe bigayri ḥaḳḳiv veḳavlihim ḳulûbünâ gulf. bel ṭabe`a-llâhü `aleyhâ biküfrihim felâ yü'minûne illâ ḳalîlâ.

Türkçe:
Başlarına gelenler; ahitlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve "Kalplerimiz kılıflıdır" demeleri,daha doğrusu,küfürleri yüzünden Allah, kalpleri üzerine mühür basmıştır da pek azı müstesna, iman etmezler.
İngilizce:
(They have incurred divine displeasure): In that they broke their covenant; that they rejected the signs of Allah; that they slew the Messengers in defiance of right; that they said, "Our hearts are the wrappings (which preserve Allah's Word; We need no more)";- Nay, Allah hath set the seal on their hearts for their blasphemy, and little is it they believe;-
Fransızca:
(Nous les avons maudits) à cause de leur rupture de l'engagement, leur mécréance aux révélations d'Allah, leur meurtre injustifié des prophètes, et leur parole : "Nos coeurs sont (enveloppés) et imperméables". Et réalité, c'est Allah qui a scellé leurs coeurs à cause de leur mécréance, car ils ne croyaient que très peu .
Almanca:
(Sie wurden bestraft) infolge ihrer Verletzung ihres Gelöbnisses, ihres Kufrs ALLAHs Ayat gegenüber, ihres Tötens der Propheten zu Unrecht und ihrer Aussage: "Unsere Herzen sind verhüllt." - Nein, sondern ALLAH hat sie versiegelt, wegen ihres Kufrs, so verinnerlichen sie den Iman nicht, außer wenigen (von ihnen). -
Rusça:
За то, что они нарушили свой завет, не уверовали в знамения Аллаха, несправедливо убивали пророков и говорили: "Наши сердца покрыты завесой (или переполнены знаниями)". О нет, это Аллах запечатал их сердца за их неверие, и поэтому их вера ничтожна (или лишь немногие из них являются верующими).
Arapça:
فَبِمَا نَقْضِهِم مِّيثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِم بِآيَاتِ اللَّهِ وَقَتْلِهِمُ الْأَنبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌ ۚ بَلْ طَبَعَ اللَّهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ إِلَّا قَلِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Verdikleri sözden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberlerini öldürmeleri ve "kalblerimiz kılıflıdır" demelerinden dolayı (başlarına türlü belalar verdik). Doğrusu Allah, inkârları sebebiyle onların kalplerini mühürlemiştir. Pek azı hariç onlar inanmazlar.
Diyanet Vakfı:
Sözlerinden dönmeleri, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve "Kalplerimiz kılıflanmıştır" demeleri sebebiyle (onları lanetledik, türlü belalar verdik. Onların kalpleri kılıflı değildir;) tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur; pek azı müstesna artık iman etmezler.

vebiküfrihim veḳavlihim `alâ meryeme bühtânen `ażîmâ.

Türkçe:
Küfürleri sebebiyle, Meryem aleyhinde büyük bir yalan söylemeleri yüzünden...
İngilizce:
That they rejected Faith; that they uttered against Mary a grave false charge;
Fransızca:
Et à cause de leur mécréance et de l'énorme calomnie qu'ils prononcent contre Marie.
Almanca:
Ebenso infolge ihres Kufrs, ihrer erfundenen ungeheuerlichen Äußerung über Maryam und
Rusça:
За то, что они не уверовали, возвели на Марьям (Марию) великий навет
Arapça:
وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلَىٰ مَرْيَمَ بُهْتَانًا عَظِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Kalblerinin mühürlenmesinin diğer bir sebebi de İsa'yı) inkâr etmeleri ve Meryem'e büyük bir iftirada bulunmalarıdır.
Diyanet Vakfı:
Bir de inkar etmelerinden ve Meryem'in üzerine büyük bir iftira atmalarından;

veḳavlihim innâ ḳatelne-lmesîḥa `îse-bne meryeme rasûle-llâh. vemâ ḳatelûhü vemâ ṣalebûhü velâkin şübbihe lehüm. veinne-lleẕîne-ḫtelefû fîhi lefî şekkim minh. mâ lehüm bihî min `ilmin ille-ttibâ`a-żżann. vemâ ḳatelûhü yeḳînâ.

Türkçe:
"Biz, Allah'ın resulü Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleri yüzünden. Oysaki onu öldürmediler, onu asmadılar da; sadece o onlara benzer gösterildi. Onun hakkında tartışmaya girenler, onunla ilgili olarak tam bir kuşku içindedirler. Onların, ona ilişkin bir bilgileri yoktur; sadece sanıya uymaktalar. Onu kesinlikle öldürmediler.
İngilizce:
That they said (in boast), "We killed Christ Jesus the son of Mary, the Messenger of Allah";- but they killed him not, nor crucified him, but so it was made to appear to them, and those who differ therein are full of doubts, with no (certain) knowledge, but only conjecture to follow, for of a surety they killed him not:-
Fransızca:
et à cause leur parole : "Nous avons vraiment tué le Christ, Jésus, fils de Marie, le Messager d'Allah"... Or, ils ne l'ont ni tué ni crucifié; mais ce n'était qu'un faux semblant ! Et ceux qui ont discuté sur son sujet sont vraiment dans l'incertitude : ils n'en ont aucune connaissance certaine, ils ne font que suivre des conjectures et ils ne l'ont certainement pas tué .
Almanca:
ihrer Äußerung: "Gewiß, wir haben Almasih , 'Isa Ibnu-Maryam, den Gesandten ALLAHs getötet." Doch weder haben sie ihn getötet, noch gekreuzigt, sondern es erschien ihnen nur etwas Ähnliches. Und gewiß, diejenigen, die über ihn uneins sind, sind doch im Zweifel über ihn. Sie haben kein Wissen davon, sie folgen nur einer Spekulation. Und sie haben ihn gewiß nicht getötet!
Rusça:
и сказали: "Воистину, мы убили Мессию Ису (Иисуса), сына Марьям (Марии), посланника Аллаха". Однако они не убили его и не распяли, а это только показалось им. Те, которые препираются по этому поводу, пребывают в сомнении и ничего не ведают об этом, а лишь следуют предположениям. Они действительно не убивали его (или не убивали его с уверенностью).
Arapça:
وَقَوْلِهِمْ إِنَّا قَتَلْنَا الْمَسِيحَ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللَّهِ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلَٰكِن شُبِّهَ لَهُمْ ۚ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِيهِ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ ۚ مَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّ ۚ وَمَا قَتَلُوهُ يَقِينًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir de "Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleridir. Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle öldürmediler.
Diyanet Vakfı:
Ve "Allah elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük" demeleri yüzünden (onları lanetledik). Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilafa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler.

ber rafe`ahü-llâhü ileyh. vekâne-llâhü `azîzen ḥakîmâ.

Türkçe:
Tam aksine, Allah onu kendisine yükseltti. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.
İngilizce:
Nay, Allah raised him up unto Himself; and Allah is Exalted in Power, Wise;-
Fransızca:
mais Allah l'a élevé vers Lui. Et Allah est Puissant et Sage.
Almanca:
Nein, sondern ALLAH hat ihn zu Seinem (zweiten Himmel ) emporgehoben. Und ALLAH bleibt immer allwürdig, allweise.
Rusça:
О нет! Это Аллах вознес его к Себе, ведь Аллах - Могущественный, Мудрый.
Arapça:
بَل رَّفَعَهُ اللَّهُ إِلَيْهِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, aziz (daima üstün)dir, hikmet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
Bilakis Allah onu (İsa'yı) kendi nezdine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.

veim min ehli-lkitâbi illâ leyü'minenne bihî ḳable mevtih. veyevme-lḳiyâmeti yekûnü `aleyhim şehîdâ.

Türkçe:
Ehlikitap'tan her biri ölümünden önce ona mutlaka inanacaktır. Kıyamet günü de o, onlar aleyhine bir tanık olacaktır.
İngilizce:
And there is none of the People of the Book but must believe in him before his death; and on the Day of Judgment he will be a witness against them;-
Fransızca:
Il n'y aura personne, parmi les gens du Livre, qui n'aura pas foi en lui avant sa mort . Et au Jour de la Résurrection, il sera témoin contre eux.
Almanca:
Und es gibt keinen von den Schriftbesitzern, der nicht vor seinem Tod doch den Iman an ihn verinnerlichen wird. Und am Tag der Auferstehung wird er gegen sie Zeuge sein.
Rusça:
Среди людей Писания не останется такого, который не уверует в него (Ису или Мухаммада) до его смерти (до смерти Иисуса или до своей смерти), а в День воскресения он будет свидетелем против них.
Arapça:
وَإِن مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölmeden önce ona (İsa'ya) iman etmiş olmasın. Kıyamet gününde o, onlara şahitlik edecektir.
Diyanet Vakfı:
Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o, onlara şahit olacaktır.

febiżulmim mine-lleẕîne hâdû ḥarramnâ `aleyhim ṭayyibâtin üḥillet lehüm vebiṣaddihim `an sebîli-llâhi keŝîrâ.

Türkçe:
Yaptıkları zulümler ve birçok insanı Allah yolundan alıkoymaları yüzünden daha önce kendilerine helal kılınmış tertemiz şeyleri, Yahudilere haram kıldık.
İngilizce:
For the iniquity of the Jews We made unlawful for them certain (foods) good and wholesome which had been lawful for them;- in that they hindered many from Allah's Way;-
Fransızca:
C'est à cause des iniquités des Juifs que Nous leur avons rendu illicites les bonnes nourritures qui leur étaient licites, et aussi à cause de ce qu'ils obstruent le sentier d'Allah, (à eux-mêmes et) à beaucoup de monde,
Almanca:
Und infolge des Unrecht-Begehens derjenigen, die Juden wurden, erklärten WIR ihnen für haram einige der Tay-yibat , die für sie als halal galten, (dies) ebenfalls infolge ihres häufigen Abbringens vom Wege ALLAHs,
Rusça:
За то, что иудеи поступали несправедливо и многих сбивали (или часто сбивали людей) с пути Аллаха, Мы запретили им блага, которые были дозволены им.
Arapça:
فَبِظُلْمٍ مِّنَ الَّذِينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَن سَبِيلِ اللَّهِ كَثِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yahudilerin zulmetmeleri ve birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle daha önce kendilerine helâl kılınan temiz şeyleri haram kıldık. Onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık.
Diyanet Vakfı:
Yahudilerin yaptıkları zulümden, bir de çok kimseyi Allah yolundan çevirmelerinden, menetmelerinden dolayı kendilerine (daha önce) helal kılınmış bulunan temiz ve iyi şeyleri onlara haram kıldık.

veaḫẕihimü-rribâ veḳad nühû `anhü veeklihim emvâle-nnâsi bilbâṭil. vea`tednâ lilkâfirîne minhüm `aẕâben elîmâ.

Türkçe:
Ve ribayı almaları yüzünden -oysaki ondan yasaklanmışlardı- ve haksız yollarla insanların mallarını yemeleri yüzünden onların küfre sapanlarına korkunç bir azap hazırladık.
İngilizce:
That they took usury, though they were forbidden; and that they devoured men's substance wrongfully;- we have prepared for those among them who reject faith a grievous punishment.
Fransızca:
et à cause de ce qu'ils prennent des intérêts usuraires - qui leur étaient pourtant interdits - et parce qu'ils mangent illégalement les biens des gens. A ceux d'entre eux qui sont mécréants Nous avons préparé un châtiment douloureux.
Almanca:
ihres Nehmens von Riba - obwohl dies ihnen bereits verboten wurde - und ihres Aneignens der Vermögen von Menschen durch das für nichtig Erklärte. Und WIR haben für die Kafir unter ihnen eine qualvolle Peinigung vorbereitet.
Rusça:
А также за то, что они брали лихву, хотя она была запрещена им, и незаконно пожирали имущество людей. Для неверующих из них Мы приготовили мучительные страдания.
Arapça:
وَأَخْذِهِمُ الرِّبَا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَأَكْلِهِمْ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ ۚ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yahudilerin zulmetmeleri ve birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle daha önce kendilerine helâl kılınan temiz şeyleri haram kıldık. Onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık.
Diyanet Vakfı:
Menedildikleri halde faizi almalarından ve haksız (yollar) ile insanların mallarını yemelerinden dolayı içlerinden inkara sapanlara acı bir azap hazırladık.

lâkini-rrâsiḫûne fi-l`ilmi minhüm velmü'minûne yü'minûne bimâ ünzile ileyke vemâ ünzile min ḳablike velmüḳîmîne-ṣṣalâte velmü'tûne-zzekâte velmü'minûne billâhi velyevmi-l'âḫir. ülâike senü'tîhim ecran `ażîmâ.

Türkçe:
Ama onların ilimde derinleşmiş olanları ve müminler, sana indirelene de senden önce indirilene de inanırlar. Namazı/duayı yerine getirirler,zekâtı vericidirler, Allah'a ve âhiret gününe inanırlar. İşte bunlara yakında büyük bir ödül vereceğiz.
İngilizce:
But those among them who are well-grounded in knowledge, and the believers, believe in what hath been revealed to thee and what was revealed before thee: And (especially) those who establish regular prayer and practise regular charity and believe in Allah and in the Last Day: To them shall We soon give a great reward.
Fransızca:
Mais ceux d'entre eux qui sont enracinés dans la connaissance, ainsi que les croyants , (tous) ont foi à ce qu'on a fait descendre sur toi et à ce qu'on a fait descendre avant toi. Et quant à ceux qui accomplissent la Salat, paient la Zakat et croient en Allah et au Jour dernier, ceux-là Nous leur donnerons une énorme récompense.
Almanca:
Doch diejenigen unter ihnen, die über fundiertes Wissen verfügen, und die Mumin, sie verinnerlichen den Iman an das, was dir hinabgesandt wurde, und an das, was vor dir hinabgesandt wurde - und (insbesondere unter ihnen lobe ICH) diejenigen, die das rituelle Gebet ordnungsgemäß verrichten - ebenso diejenigen, die Zakat entrichten, und diejenigen, die den Iman an ALLAH und an den Jüngsten Tag verinnerlichen, diesen allen werden WIR übergroße Belohnung zuteil werden lassen.
Rusça:
Однако тех из них, которые обладают основательными знаниями и веруют в то, что ниспослано тебе и что ниспослано до тебя, которые совершают намаз, выплачивают закят и веруют в Аллаха и Последний день, Мы одарим великим вознаграждением.
Arapça:
لَّٰكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ ۚ وَالْمُقِيمِينَ الصَّلَاةَ ۚ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ أُولَٰئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْرًا عَظِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, namazı kılan, zekatı veren, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerdir. İşte onlara büyük bir mükafat vereceğiz.
Diyanet Vakfı:
Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekatı verenler; Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükafat vereceğiz.
Sayfa 103 beslemesine abone olun.