
feḫarace `alâ ḳavmihî mine-lmiḥrâbi feevḥâ ileyhim en sebbiḥû bükratev ve`aşiyyâ.
Türkçe:
Bunun üzerine Zekeriyya, yakarış yerinden ayrılıp halkının karşısına geçti ve onlara "sabah-akşam tespih edin" diye işaret verdi.
İngilizce:
So Zakariya came out to his people from him chamber: He told them by signs to celebrate Allah's praises in the morning and in the evening.
Fransızca:
Il sortit donc du sanctuaire vers son peuple; puis il leur fit signe de prier matin et soir.
Almanca:
Sogleich ging er heraus aus der Gebetsstätte zu seinen Leuten und gab ihnen zu verstehen: "Lobpreist (ALLAH) morgens und abends!"
Rusça:
Он вышел из молельни к своему народу и дал им понять: "Воздавайте хвалу по утрам и перед закатом!"
Arapça:
فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنَ الْمِحْرَابِ فَأَوْحَىٰ إِلَيْهِمْ أَن سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet (birgün konuşamayınca) mihrabdan kavmine karşı çıktı da onlara "Sabah ve akşam (Rabbinizi) tesbih edin" diye işaret etti.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine Zekeriyya, mabetten kavminin karşısına çıkarak onlara: "Sabah akşam tesbihte bulunun" diye işaret verdi.

yâ yaḥyâ ḫuẕi-lkitâbe biḳuvveh. veâteynâhü-lḥukme ṣabiyyâ.
Türkçe:
"Ey Yahya! Kitap'ı kuvvetle tut." Biz ona daha sabi iken hikmet verdik.
İngilizce:
(To his son came the command): "O Yahya! take hold of the Book with might": and We gave him Wisdom even as a youth,
Fransızca:
..."ô Yahya, tiens fermement au Livre (la Thora) ! " Nous lui donnâmes la sagesse alors qu'il était enfant,
Almanca:
Yahya! Halte dich mit Nachdruck an die Schrift! Und WIR ließen ihm als Kind die Weisheit zuteil werden,
Rusça:
О Йахйа (Иоанн)! Крепко держи Писание. Мы одарили его мудростью, пока он был еще ребенком,
Arapça:
يَا يَحْيَىٰ خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ ۖ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl (dedik) ve daha çocukken ona hikmet verdik.
Diyanet Vakfı:
"Ey Yahya! Kitab'a (Tevrat'a) vargücünle sarıl!" (dedik) ve henüz sabi iken ona (ilim ve) hikmet verdik.

veḥanânem mil ledünnâ vezekâh. vekâne teḳiyyâ.
Türkçe:
Katımızdan bir kalp yumuşaklığı, bir temizlik verdik. Korunan biriydi o.
İngilizce:
And piety (for all creatures) as from Us, and purity: He was devout,
Fransızca:
ainsi que la tendresse de Notre part et la pureté. Il était pieux,
Almanca:
sowie Mildherzigkeit von Uns und Reinheit. Und er war ein Muttaqi.
Rusça:
а также состраданием от Нас и чистотой. Он был богобоязнен,
Arapça:
وَحَنَانًا مِّن لَّدُنَّا وَزَكَاةً ۖ وَكَانَ تَقِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem de katımızdan bir merhamet ve (günahlardan) paklık verdik, o çok takva sahibi idi.
Diyanet Vakfı:
Tarafımızdan ona kalp yumuşaklığı ve temizlik de (verdik). O, çok sakınan bir kimse idi.

veberram bivâlideyhi velem yekün cebbâran `aṣiyyâ.
Türkçe:
Ana-babasına iyilik eden biriydi; zorba, isyancı biri değil.
İngilizce:
And kind to his parents, and he was not overbearing or rebellious.
Fransızca:
et dévoué envers ses père et mère; et ne fut ni violent ni désobéissant.
Almanca:
Er war auch gütig seinen Eltern gegenüber, und er war kein widerspenstiger Widersacher.
Rusça:
почтителен к родителям и не был гордецом и ослушником.
Arapça:
وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُن جَبَّارًا عَصِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Anne ve babasına karşı iyi davranan bir kimse idi, zorba ve isyankâr değildi.
Diyanet Vakfı:
Ana-babasına çok iyi davranırdı; o, isyankar bir zorba değildi.

veselâmün `aleyhi yevme vulide veyevme yemûtü veyevme yüb`aŝü ḥayyâ.
Türkçe:
Selam olsun ona, doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kaldırılacağı gün.
İngilizce:
So Peace on him the day he was born, the day that he dies, and the day that he will be raised up to life (again)!
Fransızca:
Que la paix soit sur lui le jour où il naquit, le jour où il mourra, et le jour où il sera ressuscité vivant !
Almanca:
Und Salam sei auf ihm am Tage, als er geboren wurde, und am Tage, wenn er stirbt, und am Tage, wenn er lebendig erweckt wird.
Rusça:
Мир ему в тот день, когда он родился, в тот день, когда он скончался, и в тот день, когда он будет воскрешен к жизни!
Arapça:
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğduğu gün, öleceği gün ve dirileceği gün ona selam olsun.
Diyanet Vakfı:
Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağı gün ona selam olsun!

veẕkür fi-lkitâbi meryem. iẕi-ntebeẕet min ehlihâ mekânen şerḳiyyâ.
Türkçe:
Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir mekâna çekilmişti.
İngilizce:
Relate in the Book (the story of) Mary, when she withdrew from her family to a place in the East.
Fransızca:
Mentionne, dans le Livre (le Coran), Marie, quand elle se retira de sa famille en un lieu vers l'Orient.
Almanca:
Und erwähne in der Schrift Maryam, als sie sich von ihrer Familie an einen östlichen Platz zurückzog,
Rusça:
Помяни в Писании Марьям (Марию). Вот она ушла от своей семьи на восток
Arapça:
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Muhammed!) Kur'ân'daki Meryem kıssasını da an (insanlara anlat). Hani o, ailesinden ayrılarak (evinin veya mescidin) doğu tarafında bir yere çekilmişti.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm! ) Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.

fetteḫaẕet min dûnihim ḥicâben feerselnâ ileyhâ rûḥanâ fetemeŝŝele lehâ beşeran seviyyâ.
Türkçe:
Onlarla arasına bir perde çekmişti. Biz de ruhumuzu ona göndermiştik de o kendisine sapasağlam bir insan şeklinde görünmüştü.
İngilizce:
She placed a screen (to screen herself) from them; then We sent her our angel, and he appeared before her as a man in all respects.
Fransızca:
Elle mit entre elle et eux un voile. Nous lui envoyâmes Notre Esprit (Gabriel), qui se présenta à elle sous la forme d'un homme parfait.
Almanca:
und vor ihnen einen Sichtschutz errichtete. Dann entsandten WIR ihr einen Ruhh von Uns und er erschien ihr als ein makelloser Mensch.
Rusça:
и укрылась от них за завесой. Мы же послали к ней Нашего Духа (Джибриля), и он предстал перед ней в облике прекрасно сложенного человека.
Arapça:
فَاتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra ailesiyle kendisi arasına bir perde koymuştu. Biz ona meleğimiz (Cebrail)i gönderdik de ona tam bir insan şeklinde göründü.
Diyanet Vakfı:
Meryem, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü.

ḳâlet innî e`ûẕü birraḥmâni minke in künte teḳiyyâ.
Türkçe:
Meryem demişti: "Ben senden, Rahman'a sığınıyorum. Takva sahibi biriysen dikkatli ol."
İngilizce:
She said: "I seek refuge from thee to (Allah) Most Gracious: (come not near) if thou dost fear Allah."
Fransızca:
Elle dit : "Je me réfugie contre toi auprès du Tout Miséricordieux. Si tu es pieux, [ne m'approche point].
Almanca:
Sie sagte: "Ich suche Schutz beim Allgnade Erweisenden vor dir, 2 wenn du ein Muttaqi bist!"
Rusça:
Она сказала: "Я прибегаю к Милостивому, чтобы Он защитил меня от тебя, если только ты богобоязнен".
Arapça:
قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَٰنِ مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Meryem: "Ben senden Rahmân (olan Allah) a sığınırım. Eğer Allah'dan korkuyorsan (dokunma bana)" dedi.
Diyanet Vakfı:
Meryem dedi ki: Senden, çok esirgeyici olan Allah'a sığınırım! Eğer Allah'tan sakınan bir kimse isen (bana dokunma).

ḳâle innemâ ene rasûlü rabbik. liehebe leki gulâmen zekiyyâ.
Türkçe:
Ruh dedi: "Ben, sadece Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir oğlan bağışlamak için buradayım."
İngilizce:
He said: "Nay, I am only a messenger from thy Lord, (to announce) to thee the gift of a holy son.
Fransızca:
Il dit : "Je suis en fait un Messager de ton Seigneur pour te faire don d'un fils pur".
Almanca:
Er erwiderte: "Ich bin doch nur ein Gesandter deines HERRN, um dir einen reinen Jungen zu schenken!"
Rusça:
Он сказал: "Воистину, я послан твоим Господом, чтобы даровать тебе чистого мальчика".
Arapça:
قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Melek: "Ben, sana temiz bir oğlan bağışlamak için, Rabbinin gönderdiği bir elçiyim" dedi.
Diyanet Vakfı:
Melek: Ben, yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim, dedi.

ḳâlet ennâ yekûnü lî gulâmüv velem yemsesnî beşeruv velem ekü begiyyâ.
Türkçe:
Dedi: "Benim nasıl oğlum olur; bana herhangi bir insan dokunmadı. Ben bir kahpe de değilim."
İngilizce:
She said: "How shall I have a son, seeing that no man has touched me, and I am not unchaste?"
Fransızca:
Elle dit : "Comment aurais-je un fils, quand aucun homme ne m'a touchée, et je ne suis pas prostituée ? "
Almanca:
Sie sagte: "Wie kann ich einen Jungen haben, wo mich noch nie ein Mensch intim berührte und ich nie eine Unzüchtige war?"
Rusça:
Она сказала: "Как у меня может быть мальчик, если меня не касался мужчина, и я не была блудницей?"
Arapça:
قَالَتْ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Meryem: "Benim nasıl çocuğum olabilir? Bana hiçbir insan dokunmamıştır. Ben iffetsiz de değilim" dedi.
Diyanet Vakfı:
Meryem: Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir? dedi.
Sayfalar
