003. Âl-i İmrân - (İmran Ailesi) Aal-e-Imran -- آلعمران

 
00:00

senülḳî fî ḳulûbi-lleẕîne keferü-rru`be bimâ eşrakû billâhi mâ lem yünezzil bihî sülṭânâ. veme'vâhümü-nnâr. vebi'se meŝve-żżâlimîn.

Arapça:

سَنُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَا أَشْرَكُوا بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا ۖ وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ ۚ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَ

Türkçe:

Allah'ın, kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak koştukları için, küfre sapanların kalplerine korku salacağız. Barınakları ateştir onların. Ne kötüdür o zalimlerin varacakları yer!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmalarından dolayı, inkâr edenlerin kalplerine korku salacağız. Onların yurtları ateştir. Zalimlerin dönüp varacağı yer ne kötüdür!

Diyanet Vakfı:

Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaları sebebiyle, kafirlerin kalplerine yakında korku salacağız. Gidecekleri yer de cehennemdir. Zalimlerin varacağı yer ne kötüdür!

İngilizce:

Soon shall We cast terror into the hearts of the Unbelievers, for that they joined companions with Allah, for which He had sent no authority: their abode will be the Fire: And evil is the home of the wrong-doers!

Fransızca:

Nous allons jeter l'effroi dans les coeurs des mécréants. Car ils ont associé à Allah (des idoles) sans aucune preuve descendue de Sa part. Le Feu sera leur refuge. Quel mauvais séjour que celui des injustes !

Almanca:

WIR werden Furcht in die Herzen derjenigen, die Kufr betrieben haben, einwerfen für das, was sie ALLAH gegenüber an Schirk betrieben haben, wozu ER niemals eine Bestätigung hinabsandte. Und ihr Aufenthaltsort ist das Feuer. Und erbärmlich ist der Aufenthaltsort der Unrecht-Begehenden.

Rusça:

Мы вселим ужас в сердца неверующих за то, что они приобщали к Аллаху сотоварищей, о которых Он не ниспослал никакого доказательства. Их пристанищем будет Огонь. Как же скверна обитель беззаконников!

Açıklama:
 
00:00

veleḳad ṣadeḳakümü-llâhü va`dehû iẕ teḥussûnehüm biiẕnih. ḥattâ iẕâ feşiltüm vetenâza`tüm fi-l'emri ve`aṣaytüm mim ba`di mâ erâküm mâ tüḥibbûn. minküm mey yürîdü-ddünyâ veminküm mey yürîdü-l'âḫirah. ŝümme ṣarafeküm `anhüm liyebteliyeküm. veleḳad `afâ `anküm. vellâhü ẕû faḍlin `ale-lmü'minîn.

Arapça:

وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللَّهُ وَعْدَهُ إِذْ تَحُسُّونَهُم بِإِذْنِهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْأَمْرِ وَعَصَيْتُم مِّن بَعْدِ مَا أَرَاكُم مَّا تُحِبُّونَ ۚ مِنكُم مَّن يُرِيدُ الدُّنْيَا وَمِنكُم مَّن يُرِيدُ الْآخِرَةَ ۚ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْ ۖ وَلَقَدْ عَفَا عَنكُمْ ۗ وَاللَّهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ

Türkçe:

Yemin olsun ki, siz onları Allah'ın izniyle öldürmekteyken, Allah size vaadini doğrulamıştı. Nihayet,siz korkuya kapıldınız, yapılacak iş hususunda çekiştiniz. Ve Allah, sevdiğiniz şeyi size gösterdikten sonra isyan ettiniz. İçinizden bir kısmı dünyayı istiyordu, bir kısmınız ise âhireti istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlardan uzaklaştırdı. Yemin olsun, sizi affetmişti. Allah, müminlere karşı lütuf sahibidir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vaadini yerine getirmiştir. Allah size sevdiğiniz (galibiyeti) gösterdikten sonra zaafa düştünüz. (Peygamber'in verdiği) emir hakkında tartışmaya kalkıştınız ve isyan ettiniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi, denemek için onlardan geri çevirdi ve sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok lütufkârdır.

Diyanet Vakfı:

Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vadini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve asi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı çok lütufkardır.

İngilizce:

Allah did indeed fulfil His promise to you when ye with His permission Were about to annihilate your enemy,-until ye flinched and fell to disputing about the order, and disobeyed it after He brought you in sight (of the booty) which ye covet. Among you are some that hanker after this world and some that desire the Hereafter. Then did He divert you from your foes in order to test you but He forgave you: For Allah is full of grace to those who believe.

Fransızca:

Et certes, Allah a tenu Sa promesse envers vous, quand par Sa permission vous les tuiez sans relâche, jusqu'au moment où vous avez fléchi, où vous vous êtes disputés à propos de l'ordre donné, et vous avez désobéi après qu'Il vous eut montré (la victoire) que vous aimez ! Il en était parmi vous qui désiraient la vie d'ici bas et il en était parmi vous qui désiraient l'au-delà. Puis Il vous a fait reculer devant eux, afin de vous éprouver. Et certes Il vous a pardonné. Et Allah est Détenteur de la grâce envers les croyants .

Almanca:

Und gewiß, bereits hielt ALLAH euch gegenüber sein Versprechen ein, als ihr sie mit Seiner Zustimmung getötet habt, bis ihr Rückzieher gemacht, euch über die Angelegenheit gestritten und euch widersetzt habt, nachdem ER euch von dem gezeigt hat, was ihr liebt - manche von euch wollen das Diesseits und andere wollen das Jenseits - dann hat ER euch von ihnen (den Kafir) abgelenkt, damit ER euch prüft. Und gewiß, bereits hat ER euch vergeben. Und ALLAH ist den Mumin gegenüber Gunst erweisend.

Rusça:

Аллах исполнил данное вам обещание, когда вы убивали их с Его дозволения, пока вы не пали духом, не стали спорить относительно приказа и не ослушались после того, как Он показал вам то, что вы любите. Среди вас есть такие, которые желают этот мир, и такие, которые желают Последнюю жизнь. После этого Он заставил вас бежать от них, чтобы испытать вас. Он уже простил вас, ведь Аллах снисходителен к верующим.

Açıklama:
 
00:00

iẕ tuṣ`idûne velâ telvûne `alâ eḥadiv verrasûlü yed`ûküm fî uḫrâküm feeŝâbeküm gammem bigammil likeylâ taḥzenû `alâ mâ fâteküm velâ mâ eṣâbeküm. vellâhü ḫabîrum bimâ ta`melûn.

Arapça:

۞ إِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُونَ عَلَىٰ أَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ فِي أُخْرَاكُمْ فَأَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ لِّكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلَىٰ مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَا أَصَابَكُمْ ۗ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

Türkçe:

Siz şaşkınlıkla sağa-sola kaçıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Resul ise arkanızdan sizi çağırıyordu. Böylece Allah size keder üstüne keder verdi ki, elinizden uçup gidene de size isabet edene de üzülmeyesiniz. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Peygamber sizi arkanızdan çağırıp dururken, siz boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size gam üstüne gam verdi ki, ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Diyanet Vakfı:

O zaman Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı halde siz, durmadan (savaş alanından) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Allah) size keder üstüne keder verdi ki, bundan dolayı gerek elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

İngilizce:

Behold! ye were climbing up the high ground, without even casting a side glance at any one, and the Messenger in your rear was calling you back. There did Allah give you one distress after another by way of requital, to teach you not to grieve for (the booty) that had escaped you and for (the ill) that had befallen you. For Allah is well aware of all that ye do.

Fransızca:

(Rappelez-vous) quand vous fuyiez sans vous retourner vers personne, cependant que, derrière vous, le Messager vous appelait. Alors Il vous infligea angoisse sur angoisse, afin que vous n'ayez pas de chagrin pour ce qui vous a échappé ni pour les revers que vous avez subis. Et Allah est Parfaitement Connaisseur de ce que vous faites.

Almanca:

Und (erinnere daran), als ihr euch davon gemacht habt, ohne euch nach jemanden umzuschauen, während der Gesandte hinter euch herrief. Dann hat ER es euch mit Kümmernis über Kümmernis vergolten, damit ihr weder dem nachtrauert, was euch (an Beutegütern) entging, noch dem, was euch an Verlusten traf. Und ALLAH ist dessen allkundig, was ihr tut.

Rusça:

Вот вы бросились бежать, не оглядываясь друг на друга, тогда как Посланник призывал вас, находясь в последних (ближайших к противнику) рядах, и Аллах воздал вам печалью за печаль, чтобы вы не скорбили о том, что было вами упущено, и о том, что поразило вас. Аллаху известно о том, что вы совершаете.

Açıklama:
 
00:00

ŝümme enzele `aleyküm mim ba`di-lgammi emeneten nü`âsey yagşâ ṭâifetem minküm veṭâifetün ḳad ehemmethüm enfüsühüm yeżunnûne billâhi gayra-lḥaḳḳi żanne-lcâhiliyyeh. yeḳûlûne hel lenâ min-l'emri min şey'. ḳul inne-l'emra küllehû lillâh. yuḫfûne fî enfüsihim mâ lâ yübdûne lek. yeḳûlûne lev kâne lenâ mine-l'emri şey'üm mâ ḳutilnâ hâhünâ. ḳul lev küntüm fî büyûtiküm leberaze-lleẕîne kütibe `aleyhimü-lḳatlü ilâ meḍâci`ihim. veliyebteliye-llâhü mâ fî ṣudûriküm veliyümeḥḥiṣa mâ fî ḳulûbiküm. vellâhü `alîmüm biẕâti-ṣṣudûr.

Arapça:

ثُمَّ أَنزَلَ عَلَيْكُم مِّن بَعْدِ الْغَمِّ أَمَنَةً نُّعَاسًا يَغْشَىٰ طَائِفَةً مِّنكُمْ ۖ وَطَائِفَةٌ قَدْ أَهَمَّتْهُمْ أَنفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ ۖ يَقُولُونَ هَل لَّنَا مِنَ الْأَمْرِ مِن شَيْءٍ ۗ قُلْ إِنَّ الْأَمْرَ كُلَّهُ لِلَّهِ ۗ يُخْفُونَ فِي أَنفُسِهِم مَّا لَا يُبْدُونَ لَكَ ۖ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ مَّا قُتِلْنَا هَاهُنَا ۗ قُل لَّوْ كُنتُمْ فِي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ إِلَىٰ مَضَاجِعِهِمْ ۖ وَلِيَبْتَلِيَ اللَّهُ مَا فِي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

Türkçe:

Sonra bu kederin ardından üzerinize, içinizden bir grubu sarıp kuşatan, güven verici bir uyku indirdi. Bir grup da -gerçekten onlar kendi canlarının derdine düşmüştü- Allah hakkında gerçek dışı sanılara, cahiliye düşüncelerine kapılıyordu. "Şu işten bize bir şey var mı?" diyorlardı. De ki: "Emir/iş ve oluş tümüyle Allah'ındır." Öz benliklerinde, sana açıklamaz oldukları şeyler saklıyorlar. Diyorlar ki: "Bu işten bizim lehimize bir şey olsaydı, şuracıkta öldürülmezdik." Söyle onlara: "Evlerinizde kalsaydınız bile, üzerlerine ölüm yazılmış olanlar, uzanacakları yerleri muhakkak boylayacaklardı." Bu, Allah, göğüslerinizdekini denesin, kalplerinizdekini ortaya çıkarsın diyedir. Allah, göğüslerin özünü çok iyi bilir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına düşmüştü. Allah'a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan besliyorlar ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş Allah'ındır". Onlar sana açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik". Onlara şöyle söyle: "Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu) göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı. Allah göğüslerin içinde olanı bilir.

Diyanet Vakfı:

Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı haksız yere cahiliye devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar, "Bu işten bize ne!" diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, herşeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. "Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. Şöyle de: Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Allah, içinizdekileri yoklamak ve kalplerinizdekileri temizlemek için (böyle yaptı). Allah içinizde ne varsa hepsini bilir.

İngilizce:

After (the excitement) of the distress, He sent down calm on a band of you overcome with slumber, while another band was stirred to anxiety by their own feelings, Moved by wrong suspicions of Allah-suspicions due to ignorance. They said: "What affair is this of ours?" Say thou: "Indeed, this affair is wholly Allah's." They hide in their minds what they dare not reveal to thee. They say (to themselves): "If we had had anything to do with this affair, We should not have been in the slaughter here." Say: "Even if you had remained in your homes, those for whom death was decreed would certainly have gone forth to the place of their death"; but (all this was) that Allah might test what is in your breasts and purge what is in your hearts. For Allah knoweth well the secrets of your hearts.

Fransızca:

Puis Il fit descendre sur vous, après l'angoisse, la tranquillité, un sommeil qui enveloppa une partie d'entre vous, tandis qu'une autre partie était soucieuse pour elle-même et avait des pensées sur Allah non conformes à la vérité, des pensées dignes de l'époque de l'Ignorance. - Ils disaient : "Est-ce que nous avons une part dans cette affaire ? " Dis : "L'affaire toute entière est à Allah." Ce qu'ils ne te révèlent pas, ils le cachent en eux-mêmes : "Si nous avions eu un choix quelconque dans cette affaire, disent-ils, Nous n'aurions pas été tués ici." Dis : "Eussiez-vous été dans vos maisons, ceux pour qui la mort était décrétée seraient sortis pour l'endroit où la mort les attendait. Ceci afin qu'Allah éprouve ce que vous avez dans vos poitrines, et qu'Il purifie ce que vous avez dans vos coeurs. Et Allah connaît ce qu'il y a dans les coeurs .

Almanca:

Dann ließ ER euch nach der Kümmernis Sicherheit zukommen, Schlummer, der nur einen Teil von euch überkam. Ein anderer Teil sorgte sich jedoch nur um sich selbst, sie dachten von ALLAH alles andere als das Wahre, eben das Denken der unwissenden Gemeinschaft, sie sagten: "Haben wir in dieser Angelegenheit irgendwelchen Einfluß?!" Sag: "Gewiß, alle Angelegenheiten unterliegen ALLAH." Sie verbergen in sich, was sie dir nicht offenbaren, sie sagen: "Hätten wir in dieser Angelegenheit irgendwelchen Einfluß, würden wir hier nicht getötet." Sag: "Selbst dann, solltet ihr in euren Häusern sein, würden sich diejenigen, denen das Getötet-Werden bestimmt war, an den Ort ihres Todes begeben." Und (ALLAH ließ es zu), damit ALLAH prüft, was in euren Brüsten ist, und damit ER reinigt, was in euren Herzen ist. Und ALLAH ist allwissend über das, was in den Brüsten ist.

Rusça:

После печали Он ниспослал вам успокоение - дремоту, охватившую некоторых из вас. Другие же были озабочены размышлениями о себе. Они несправедливо думали об Аллахе, как это делали во времена невежества, говоря: "Есть ли для нас в этом деле какое-либо участие?" Скажи: "Дела целиком принадлежат Аллаху". Они скрывают в своих душах то, чего не открывают тебе, говоря: "Если бы у нас было какое-либо участие в этом деле, то мы не были бы убиты здесь". Скажи: "Даже если бы вы остались в своих домах, то те, кому была предначертана гибель, непременно вышли бы к месту, где им суждено было полечь, и Аллах испытал бы то, что в вашей груди, и очистил бы то, что в ваших сердцах. Аллаху известно о том, что в груди".

Açıklama:
 
00:00

inne-lleẕîne tevellev minküm yevme-lteḳe-lcem`âni inneme-stezellehümü-şşeyṭânü biba`ḍi mâ kesebû. veleḳad `afe-llâhü `anhüm. inne-llâhe gafûrun ḥalîm.

Arapça:

إِنَّ الَّذِينَ تَوَلَّوْا مِنكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ إِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُوا ۖ وَلَقَدْ عَفَا اللَّهُ عَنْهُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ

Türkçe:

İki topluluğun karşılaştığı gün geri dönüp gidenleriniz var ya, yaptıkları bazı işler yüzünden şeytan onların ayağını kaydırmak istemişti. Yemin olsun, Allah onları yine de affetti. Allah Gafûr'dur, Halîm'dir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İki toplumun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip gidenler var ya, şeytan onların kazandıkları bazı şeylerden dolayı ayaklarını kaydırmak istedi. Ama yine de Allah onları affetti. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halim(çok yumuşak)dir.

Diyanet Vakfı:

(Uhud'da) iki ordu karşılaştığı gün, sizi bırakıp gidenleri, sırf işledikleri bazı hatalar yüzünden şeytan (yerlerinden) kaydırmıştı. Yine de Allah onları affetti. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, halimdir.

İngilizce:

Those of you who turned back on the day the two hosts Met,-it was Satan who caused them to fail, because of some (evil) they had done. But Allah Has blotted out (their fault): For Allah is Oft-Forgiving, Most Forbearing.

Fransızca:

Ceux d'entre vous qui ont tourné le dos, le jour où les deux armées se rencontrèrent, c'est seulement le Diable qui les a fait broncher, à cause d'une partie de leurs (mauvaises) actions. Mais, certes, Allah leur a pardonné. Car vraiment Allah est Pardonneur et indulgent !

Almanca:

Gewiß, diejenigen von euch, die geflüchtet sind, als die beiden Kampftruppen aufeinander trafen, diese verleitete der Satan mit etwas von dem, was sie sich (an Verfehlungen) erwarben. Und gewiß, bereits hat ALLAH ihnen vergeben. Gewiß, ALLAH ist allvergebend, allnachsichtig.

Rusça:

Тех из вас, которые повернули назад в тот день, когда встретились два войска при Ухуде, сатана заставил поскользнуться по причине некоторых их поступков. Аллах уже простил их, ведь Аллах - Прощающий, Выдержанный.

Açıklama:
 
00:00

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lâ tekûnû kelleẕîne keferû veḳâlû liiḫvânihim iẕâ ḍarabû fi-l'arḍi ev kânû guzzel lev kânû `indenâ mâ mâtû vemâ ḳutilû. liyec`ale-llâhü ẕâlike ḥasraten fî ḳulûbihim. vellâhü yuḥyî veyümît. vellâhü bimâ ta`melûne beṣîr.

Arapça:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ إِذَا ضَرَبُوا فِي الْأَرْضِ أَوْ كَانُوا غُزًّى لَّوْ كَانُوا عِندَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُوا لِيَجْعَلَ اللَّهُ ذَٰلِكَ حَسْرَةً فِي قُلُوبِهِمْ ۗ وَاللَّهُ يُحْيِي وَيُمِيتُ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

Türkçe:

Ey iman sahipleri! Yeryüzünde dolaşan yahut gazaya çıkan kardeşleri için şöyle diyen inkârcılar gibi olmayın: "Yanımızda olsaydılar ölmezlerdi, öldürülmezlerdi." Allah bunu onların kalplerinde bir özlem yapacaktır. Allah, diriltir de öldürür de. Allah, yapıp ettiklerinizi en iyi şekilde görmektedir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ey iman edenler! Sizler inkâr edenler ve yeryüzünde sefere veya savaşa çıkan kardeşleri için: "Eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi." diyenler gibi olmayın. Allah bunu, onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu. Allah, diriltir ve öldürür. Allah yaptıklarınızı görmektedir.

Diyanet Vakfı:

Ey iman edenler! Sizler, inkar edenler ve yeryüzünde sefere çıkan veya savaşan kardeşleri hakkında: "Eğer bizim yanımızda kalsalardı ölmezler, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. Allah bu kanaatı onların kalplerine (kaybettikleri yakınları için onulmaz) bir hasret (yarası) olarak koydu. Canı veren de alan da Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görür.

İngilizce:

O ye who believe! Be not like the Unbelievers, who say of their brethren, when they are travelling through the Earth or engaged in fighting: "If they had stayed with us, they would not have died, or been slain." This that Allah may make it a cause of sighs and regrets in their hearts. It is Allah that gives Life and Death, and Allah sees well all that ye do.

Fransızca:

ô les croyants ! Ne soyez pas comme ces mécréants qui dirent à propos de leurs frères partis en voyage ou pour combattre : "S'ils étaient chez nous, ils ne seraient pas morts, et ils n'auraient pas été tués." Allah en fit un sujet de regret dans leurs coeurs. C'est Allah qui donne la vie et la mort. Et Allah observe bien ce que vous faites.

Almanca:

Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Seid nicht wie diejenigen, die Kufr betrieben haben und zu ihren Brüdern sagten, als diese sich auf Handelsreisen oder Feldzügen befanden: "Wären sie bei uns geblieben, wären sie weder gestorben, noch getötet worden." (Sagt es nicht), damit ALLAH dies als Bitterkeit (nur) in ihren Herzen bleiben läßt. Und ALLAH (alleine) macht lebendig und läßt sterben. Und ALLAH ist dessen, was ihr tut, allsehend.

Rusça:

О те, которые уверовали! Не будьте похожи на неверующих, которые сказали о своих братьях, когда они странствовали по земле или участвовали в походе: "Если бы они были рядом с нами, то не умерли бы и не были бы убиты", - дабы Аллах сделал это причиной скорби в их сердцах. Аллах оживляет и умерщвляет, и Аллах видит то, что вы совершаете.

Açıklama:
 
00:00

velein ḳutiltüm fî sebîli-llâhi ev müttüm lemagfiratüm mine-llâhi veraḥmetün ḫayrum mimmâ yecme`ûn.

Arapça:

وَلَئِن قُتِلْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللَّهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ

Türkçe:

Allah yolunda öldürülür yahut ölürseniz, Allah'tan bir bağışlanma ve bir merhamet/bir sevgi onların derleyip topladıklarından çok daha iyidir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'ın bağışlaması ve rahmeti, (sizin için) onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.

Diyanet Vakfı:

Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki, Allah'ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları bütün şeylerden daha hayırlıdır.

İngilizce:

And if ye are slain, or die, in the way of Allah, forgiveness and mercy from Allah are far better than all they could amass.

Fransızca:

Et si vous êtes tués dans le sentier d'Allah ou si vous mourez, un pardon de la part d'Allah et une miséricorde valent mieux que ce qu'ils amassent.

Almanca:

Und solltet ihr fisabilillah getötet werdet oder (eines natürlichen Todes) sterben, so ist Vergebung von ALLAH und Gnade mit Sicherheit besser als das, was sie sich (an Vermögenswerten) anhäufen.

Rusça:

Если вы будете убиты на пути Аллаха или умрете, то прощение от Аллаха и милость окажутся лучше того, что они накапливают.

Açıklama:
 
00:00

veleim müttüm ev ḳutiltüm leile-llâhi tuḥşerûn.

Arapça:

وَلَئِن مُّتُّمْ أَوْ قُتِلْتُمْ لَإِلَى اللَّهِ تُحْشَرُونَ

Türkçe:

Ölür yahut öldürülürseniz elbette ki Allah'a götürüleceksiniz.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de Allah'ın huzurunda toplanacaksınız.

Diyanet Vakfı:

Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de Allah'ın huzurunda toplanacaksınız.

İngilizce:

And if ye die, or are slain, Lo! it is unto Allah that ye are brought together.

Fransızca:

Que vous mouriez ou que vous soyez tués, c'est vers Allah que vous serez rassemblés.

Almanca:

Und solltet ihr (eines natürlichen Todes) sterben oder getötet werden, so werdet ihr sicherlich vor ALLAH versammelt werden.

Rusça:

Если вы умрете или будете убиты, то вы непременно будете собраны к Аллаху.

Açıklama:
 
00:00

febimâ raḥmetim mine-llâhi linte lehüm. velev künte feżżan galîża-lḳalbi lenfeḍḍû min ḥavlik. fa`fü `anhüm vestagfir lehüm veşâvirhüm fi-l'emr. feiẕâ `azemte fetevekkel `ale-llâh. inne-llâhe yüḥibbü-lmütevekkilîn.

Arapça:

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللَّهِ لِنتَ لَهُمْ ۖ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لَانفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ ۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ ۖ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ

Türkçe:

Allah'tan bir merhamet/bir sevgi sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için; iş ve yönetim konusunda da onlarla şûraya git. Bir kez azmettin mi de artık Allah'a güvenip dayan!Allah, tevekkül edenleri sever.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'dan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.

Diyanet Vakfı:

O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.

İngilizce:

It is part of the Mercy of Allah that thou dost deal gently with them Wert thou severe or harsh-hearted, they would have broken away from about thee: so pass over (Their faults), and ask for (Allah's) forgiveness for them; and consult them in affairs (of moment). Then, when thou hast Taken a decision put thy trust in Allah. For Allah loves those who put their trust (in Him).

Fransızca:

C'est par quelque miséricorde de la part d'Allah que tu (Muhammad) as été si doux envers eux ! Mais si tu étais rude, au cœur dur, ils se seraient enfuis de ton entourage. Pardonne-leur donc, et implore pour eux le pardon (d'Allah). Et consulte-les à propos des affaires; puis une fois que tu t'es décidé, confie-toi donc à Allah, Allah aime, en vérité, ceux qui Lui font confiance.

Almanca:

Und (nur) auf Grund der Gnade von ALLAH warst du ihnen gegenüber sanftmütig. Doch wärest du barsch, hartherzig gewesen, hätten sie dich gewiß verlassen. So verzeih ihnen, bitte um Vergebung für sie und berate dich mit ihnen über die ganze Angelegenheit. Und solltest du dich dann entschieden haben, so übe Tawakkul ALLAH gegenüber. Gewiß, ALLAH liebt die Tawakkul-Übenden.

Rusça:

По милости Аллаха ты был мягок по отношению к ним. Если бы ты был грубым и жестокосердным, то они непременно покинули бы тебя. Извини же их, попроси для них прощения и советуйся с ними о делах. Когда же ты примешь решение, то уповай на Аллаха, ведь Аллах любит уповающих.

Açıklama:
 
00:00

iy yenṣurkümü-llâhü felâ gâlibe leküm. veiy yaḫẕülküm femen ẕe-lleẕî yenṣuruküm mim ba`dih. ve`ale-llâhi felyetevekkeli-lmü'minûn.

Arapça:

إِن يَنصُرْكُمُ اللَّهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ ۖ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ ۗ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

Türkçe:

Allah size yardım ederse hiç kimse size galip gelemez. Eğer sizi yüzüstü bırakırsa O'ndan başka size kim yardım edebilir? Artık müminler yalnız Allah'a güvenip dayansınlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak Allah'a güvenip dayansınlar.

Diyanet Vakfı:

Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.

İngilizce:

If Allah helps you, none can overcome you: If He forsakes you, who is there, after that, that can help you? in Allah, then, Let believers put their trust.

Fransızca:

Si Allah vous donne Son secours, nul ne peut vous vaincre. S'Il vous abandonne, qui donc après Lui vous donnera secours ? C'est Allah que les croyants doivent faire confiance.

Almanca:

Wenn ALLAH euch zum Sieg verhilft, so gibt es keinen, der euch besiegen kann. Doch sollte ER euch die Unterstützung verweigern, wer ist dieser, der euch nach Ihm zum Sieg verhelfen kann. Und ALLAH gegenüber sollen sich die Mumin in Tawakkul üben!

Rusça:

Если Аллах окажет вам поддержку, то никто не одолеет вас. Если же Он лишит вас поддержки, то кто же поможет вам вместо Него? Пусть же на Аллаха уповают верующие.

Açıklama:

Sayfalar

003. Âl-i İmrân - (İmran Ailesi) Aal-e-Imran --  آلعمران beslemesine abone olun.