Arapça:
۞ إِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُونَ عَلَىٰ أَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ فِي أُخْرَاكُمْ فَأَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ لِّكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلَىٰ مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَا أَصَابَكُمْ ۗ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Çeviriyazı:
iẕ tuṣ`idûne velâ telvûne `alâ eḥadiv verrasûlü yed`ûküm fî uḫrâküm feeŝâbeküm gammem bigammil likeylâ taḥzenû `alâ mâ fâteküm velâ mâ eṣâbeküm. vellâhü ḫabîrum bimâ ta`melûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Peygamber sizi arkanızdan çağırıp dururken, siz boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size gam üstüne gam verdi ki, ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Diyanet İşleri:
Peygamber arkanızdan sizi çağırırken, kimseye bakmadan kaçıyordunuz; kaybettiğinize ve başınıza gelene üzülmeyesiniz diye, Allah sizi kederden kedere uğrattı. Allah, işlediklerinizden haberdardır.
Abdulbakî Gölpınarlı:
O anda boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye bakmıyordunuz bile. Peygamberse arkanızdan sizi çağırıp durmadaydı. Tanrı, elinizden çıkana hayıflanmayasınız, gelip çatan felaketlerden mahzun olmayasınız diye sizi, gam üstüne gam vererek cezalandırdı ve Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
Şaban Piriş:
O vakit siz, kimseye bakmadan kaçıyor, peygamber de arkanızdan sizi çağırıyordu. Kaybettiğinize ve başınıza gelene üzülmeyesiniz diye Allah size keder üstüne keder verdi. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
Edip Yüksel:
Elçi arkanızdan çağırmasına rağmen siz hiç kimseye dönüp bakmaksızın tepeyi tırmanıyordunuz. Yitirdiklerinize ve başınıza gelenlere üzülmeyesiniz diye size keder üstüne keder verdi. ALLAH yaptıklarınızdan Haberdardır.
Ali Bulaç:
Siz o zaman durmaksızın uzaklaşıyor, kimseye dönüp bakmıyordunuz. Elçi de sürekli sizi arkadan çağırıyordu. (Allah) Elinizden kaçırdıklarınıza ve size isabet edene üzülmemeniz için sizi kederden kedere uğrattı. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
Suat Yıldırım:
O vakit siz savaş meydanından hızla uzaklaşıyor, Dönüp hiç kimseye bakmıyordunuz. Peygamber ise peşinizden sizi çağırıp duruyordu. Bunun üzerine Allah, keder üzerine keder vererek sizi cezalandırdı. Allah'ın sizi affetmesi, ne elinizden gidene, ne de başınıza gelen felâkete esef etmemeniz içindir. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
Ömer Nasuhi Bilmen:
O vakit ki, siz uzaklaşıyordunuz ve hiçbir kimseye dönüp bakmıyordunuz. Peygamber ise sizleri arkanızdan çağırıyordu. Artık Allah Teâlâ sizleri gam üstüne gam ile cezalandırdı. Tâ ki, hem sizin için fevt olan şeylerden ve hem de sizlere isabet eden şeylerden mahzun olmayasınız. Ve Allah Teâlâ yaptığınız şeylerden haberdardır.
Yaşar Nuri Öztürk:
Siz şaşkınlıkla sağa-sola kaçıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Resul ise arkanızdan sizi çağırıyordu. Böylece Allah size keder üstüne keder verdi ki, elinizden uçup gidene de size isabet edene de üzülmeyesiniz. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Bekir Sadak:
Allah yolunda oldurulur veya olurseniz, size Allah´tan onlarin topladiklarindan hayirli bir magfiret ve rahmet vardir.
İbni Kesir:
Hani siz
Adem Uğur:
O zaman Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı halde siz, durmadan (savaş alanından) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Allah) size keder üstüne keder verdi ki, bundan dolayı gerek elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
İskender Ali Mihr:
Siz (dağa çıkarak) uzaklaşıyor ve dönüp hiç kimseye bakmıyordunuz, (Allah´ın) Resûl´ü ise sizi arkanızdan çağırıyordu. Bundan sonra size gam üstüne gam isabet etti, elinizden çıkan şeyler (zafer, ganimet) ve size isabet eden şeyler (musîbetler) için mahzun olmayın (üzülmeyin) diye. Ve Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
Celal Yıldırım:
Hani siz durmadan uzaklaşıyor
Tefhim ul Kuran:
Siz o zaman durmaksızın uzaklaşıyor, kimseye dönüp bakmıyordunuz. Peygamber de sürekli sizi arkadan çağırıyordu. (Allah) Elinizden kaçırdıklarınıza ve size isabet edene üzülmemeniz için sizi kederden kedere uğrattı. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
Fransızca:
(Rappelez-vous) quand vous fuyiez sans vous retourner vers personne, cependant que, derrière vous, le Messager vous appelait. Alors Il vous infligea angoisse sur angoisse, afin que vous n'ayez pas de chagrin pour ce qui vous a échappé ni pour les revers que vous avez subis. Et Allah est Parfaitement Connaisseur de ce que vous faites.
İspanyolca:
Cuando subíais sin preocuparos de nadie, mientras que el Enviado os llamaba a retaguardia. Os atribulaba una y otra vez para que no estuvierais tristes por lo que se os había escapado ni por lo que os había ocurrido. Alá está bien informado de lo que hacéis.
İtalyanca:
Quando risalivate senza badare a nessuno, mentre alle vostre spalle il Messaggero vi richiamava. Allora [Allah] vi ha compensato di un'angoscia con un'altra angoscia, affinché non vi affliggeste per quello che vi era sfuggito e per quello che vi era capitato. Allah è ben informato di quello che fate.
Almanca:
Und (erinnere daran), als ihr euch davon gemacht habt, ohne euch nach jemanden umzuschauen, während der Gesandte hinter euch herrief. Dann hat ER es euch mit Kümmernis über Kümmernis vergolten, damit ihr weder dem nachtrauert, was euch (an Beutegütern) entging, noch dem, was euch an Verlusten traf. Und ALLAH ist dessen allkundig, was ihr tut.
Çince:
当时,你们败北远遁,不敢回顾任何人;--而使者在你们的后面喊叫你们,真主便以重重忧愁报答你们,以免你们为自己所丧失的战利品和所遭遇的惨败而惋惜。真主是彻知你们的行为的。
Hollandaca:
Herinnert u, hoe gij tegen de hoogte opgeklommen zijt, en naar geen uwer omzaagt, terwijl de profeet u riep. Toen liet God bedroefenis op bedroefenis over u komen, opdat gij geene droefheid zoudt gevoelen over het verlies van den buit en over andere treurige gebeurtenissen. God kent al uwe daden.
Rusça:
Вот вы бросились бежать, не оглядываясь друг на друга, тогда как Посланник призывал вас, находясь в последних (ближайших к противнику) рядах, и Аллах воздал вам печалью за печаль, чтобы вы не скорбили о том, что было вами упущено, и о том, что поразило вас. Аллаху известно о том, что вы совершаете.
Somalice:
Markaad koreyseen aydaan Milicsanayn Cidna, Rasuulkuna idiinka Yeedhi Gadaashiina oo idinku dhacay Murug la jirto Murug (kale) si aydaan ugu Walbahaarin wixii idin ka tagay iyo wixii idinku Dhacay, Eebana waa ogyahay waxaad Falaysaan.
Swahilice:
Pale mlipo kuwa mkikimbia mbio wala hamumsikilizi yeyote, na Mtume anakuiteni, yuko nyuma yenu. Mwenyezi Mungu akakupeni dhiki juu ya dhiki, ili msisikitike kwa yaliyo kukoseeni wala kwa yaliyo kusibuni. Na Mwenyezi Mungu anazo khabari za yote mnayo yatenda.
Uygurca:
ئۆز ۋاقتىدا پەيغەمبەر (ئى اﷲ نىڭ بەندىلىرى! مېنىڭ تەرىپىمگە كېلىڭلار، مەن رەسۇلۇللاھتۇرمەن، كىمكى جىھاد مەيدانىغا قايتسا، ئۇ جەننەتكە كىرىدۇ دەپ) ئارقاڭلاردىن سىلەرنى چاقىرىپ تۇراتتى، سىلەر ھېچ كىشىگە قارىماي قاچاتتىڭلار، (بۇنىڭدىن كېيىن) قولۇڭلاردىن كەتكەن نەرسىگە (يەنى غەنىيمەتكە)، بېشىڭلارغا كەلگەن مۇسىبەتكە (يەنى مەغلۇبىيەتكە) قايغۇرماسلىقىڭلار ئۈچۈن، اﷲ سىلەرگە غەم ئۈستىگە غەم بەردى (يەنى سىلەرنى غەنىيمەتتىن مەھرۇم قىلغاننىڭ ئۈستىگە مەغلۇبىيەت بىلەن جازالىدى). اﷲ قىلمىشىڭلاردىن خەۋەرداردۇر
Japonca:
その時使徒は,後から呼び戻したのだが,あなたがたは(逃げ道を)駆け登り,他を顧みなかった。それでかれは苦難につぐ苦難で,あなたがたに報われる。これはあなたがたが失ったものに就いて悲しまず,また遭遇したことを悲しまないように(という配慮からなされたこと)。アッラーはあなたがたの行うことを知り尽くされる。
Arapça (Ürdün):
اذكروا «إذ تصعدون» تبعدون في الأرض هاربين «ولا تلوون» تعرجون «على أحد والرسولُ يدعوكم في أخراكم» أي من ورائكم يقول إليَّ عباد الله «فأثابكم» فجازاكم «غمّاً» بالهزيمة «بغمٍّ» بسبب غمِّكم للرسول بالمخالفة وقيل الباء بمعنى على، أي مضاعفا على غم فوت الغنيمة «لكيلا» متعلق بعفا أو بأثابكم فلا زائدة «تحزنوا على ما فاتكم» من الغنيمة «ولا ما أصابكم» من القتل والهزيمة «والله خبير بما تعملون».
Hintçe:
(मुसलमानों तुम) उस वक्त क़ो याद करके शर्माओ जब तुम (बदहवास) भागे पहाड़ पर चले जाते थे पस (चूंकि) रसूल को तुमने (आज़ारदा) किया ख़ुदा ने भी तुमको (इस) रंज की सज़ा में (शिकस्त का) रंज दिया ताकि जब कभी तुम्हारी कोई चीज़ हाथ से जाती रहे या कोई मुसीबत पड़े तो तुम रंज न करो और सब्र करना सीखो और जो कुछ तुम करते हो ख़ुदा उससे ख़बरदार है
Tayca:
จงรำลึกถึงขณะที่พวกเจ้าหนีเอาตัวรอด และไม่เหลียวมองคนหนึ่งคนใด ทั้ง ๆ ที่ร่อซูลกำลังเรียกพวกเจ้าอยู่ทางเบื้องหลังของพวกเจ้า แล้วพระองค์ก็ได้ทรงตอบแทนพวกเจ้าซึ่งความเศร้าโศกอย่างหนึ่ง พร้อมด้วยความเศร้าโศกอีกอย่างหนึ่ง เพื่อว่าพวกเจ้าจะได้ไม่เสียในสิ่งที่หลุดมือพวกเจ้าไป และไม่เสียใจต่อสิ่งที่ประสบแก่พวกเจ้า และอัลลอฮ์นั้นทรงรอบรู้อย่างละเอียดต่อสิ่งที่พวกเจ้ากระทำกัน
İbranice:
וכאשר ברחתם אל ההר (הר אוחוד) ולא שמתם לב לאף אחד, על אף שהשליח (מוחמד) קרא לכם מאחור. על כן גמל לכם (אלוהים) בייסורים תחת ייסורים, למען תשכחו את הניצחון והשלל שאיבדתם ואת הכישלון שפגע בכם. אלוהים בקי היטב במעשיכם
Hırvatça:
Kada ste uzmicali penjući se i ne obazirući se ni na koga, dok vas je Poslanik zvao iza leđa vaših, Allah vas je kaznio nedaćom na nedaću, kako ne biste tugovali za onim što vam je izmaklo niti zbog onoga što vas je zadesilo. A Allah u potpunosti zna ono što radite.
Rumence:
Când urcaţi şi nu vă întorceaţi către nimeni, iar trimisul vă chema înapoi, El v-a alungat mâhnirea cu o altă mâhnire, ca voi să nu vă mai întristaţi nici de ceea ce v-a scăpat, nici de ceea ce veţi deveni. Dumnezeu este Cunoscător a ceea ce făptuiţi.
Transliteration:
Ith tusAAidoona wala talwoona AAala ahadin waalrrasoolu yadAAookum fee okhrakum faathabakum ghamman bighammin likayla tahzanoo AAala ma fatakum wala ma asabakum waAllahu khabeerun bima taAAmaloona
Türkçe:
Siz şaşkınlıkla sağa-sola kaçıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Resul ise arkanızdan sizi çağırıyordu. Böylece Allah size keder üstüne keder verdi ki, elinizden uçup gidene de size isabet edene de üzülmeyesiniz. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Sahih International:
[Remember] when you [fled and] climbed [the mountain] without looking aside at anyone while the Messenger was calling you from behind. So Allah repaid you with distress upon distress so you would not grieve for that which had escaped you [of victory and spoils of war] or [for] that which had befallen you [of injury and death]. And Allah is [fully] Acquainted with what you do.
İngilizce:
Behold! ye were climbing up the high ground, without even casting a side glance at any one, and the Messenger in your rear was calling you back. There did Allah give you one distress after another by way of requital, to teach you not to grieve for (the booty) that had escaped you and for (the ill) that had befallen you. For Allah is well aware of all that ye do.
Azerbaycanca:
Siz (düşməndən qaçaraq dağa) qalxdığınız və Peyğəmbər arxa tərəfdən sizi çağırarkən heç kəsə baxmadığınız zaman Allah sizin qəminizin üstünə qəm gətirməklə (məğlubiyyət, Peyğəmbərin qətl edilməsi barəsindəki yanlış xəbərdən doğan əndişə; onun əmrinə tabe olmamaq nəticəsində üz verən peşmançılıqla) cəzalandırdı ki, əlinizdən çıxan şeylərə və uğradığınız fəlakətlərə görə təəsüf etməyəsiniz. Şübhəsiz ki, Allah gördüyünüz işlərdən xəbərdardır!
Süleyman Ateş:
Elçi, aranızdan sizi çağırırken siz, boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size gam üstüne gam verdi ki ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah, yaptıklarınızı duymaktadır.
Diyanet Vakfı:
O zaman Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı halde siz, durmadan (savaş alanından) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Allah) size keder üstüne keder verdi ki, bundan dolayı gerek elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Erhan Aktaş:
Hani, Resûl sizi çağırdığı halde; siz, kimseye dönüp bakmadan uzaklaştınız. Bunun üzerine, Allah, sizi üzüntü üstüne üzüntüyle cezalandırdı. Allah’ın sizi affetmesi, elinizden kaçırdığınıza ve başınıza gelene üzülmeyesiniz diyedir. Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır.
Kral Fahd:
O zaman Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı halde siz, durmadan (savaş alanından) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Allah) size keder üstüne keder verdi ki, bundan dolayı gerek elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Hasan Basri Çantay:
O vakit siz, (harb meydanından) boyuna uzaklaşıyor, bir kimseye dönüb bakmıyordunuz. Peygamber ise arkanızdan sizi çağırıyordu. Bunun üzerine (Allah) sizi keder üstüne kederle cezalandırdı. (Allahın sizi afvetmesi) ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene esef etmemeniz içindir. Allah ne yaparsanız hakkıyle haberdârdır.
Muhammed Esed:
(Hatırlayın o anı, ki) Elçim arkanızdan size seslendiği halde, kimseye bakmadan kaçtınız; bu yüzden O, (Elçi´nin) kederine karşılık, elinizden kaçanın ve başınıza gelenin üzüntüsünü unutturacak bir üzüntü verdi size: Zira Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
Gültekin Onan:
Siz o zaman durmaksızın uzaklaşıyor, kimseye dönüp bakmıyordunuz. Elçi de sürekli sizi arkadan çağırıyordu. (Tanrı) Elinizden kaçırdıklarınıza ve size isabet edene üzülmemeniz için sizi kederden kedere uğrattı. Tanrı, yaptıklarınızdan haberi olandır.
Ali Fikri Yavuz:
O vakit (Uhud savaşında) boyuna uzaklaşıyordunuz. Kimseye dönüp bakmıyordunuz. Hazreti Peygamber ise arkanızdan sizi çağırıp duruyordu. Bunun üzerine, Allah sizi keder üzerine kederle cezalandırdı. (Kederlerden biri mağlûbiyet ve diğeri Hazreti Peygamberin ölmüş olduğuna dair yanlış haberin yayılmasıdır). Allah’ın sizi bağışlaması, ne elinizden giden zafere, ne de başınıza gelen musibete üzülmiyesiniz, diyedir. Allah yaptıklarınızdan tamamiyle haberdardır.
Portekizce:
Recordai-vos de quando subistes a colina às cegas, enquanto o Mensageiro ia pela retaguarda, incitando-vos aocombate. Foi então que Deus vos infligiu angústia após angústia, para ensinar-vos a não lamentardes pelo que haveisperdido, nem pelo que vos havia acontecido, porque está bem inteirado de tudo quanto fazeis.
İsveççe:
[Minns] hur ni flydde uppför [bergets sida] utan att se er om, fastän Sändebudet långt bakom er ropade er tillbaka. Och Gud lät er känna sorg och grämelse [i gengäld] för den sorg och grämelse [ni vållade Profeten] och för att [lära er att] inte sörja över det [byte] som ni gick miste om, inte [ens] över det [nederlag] som ni led. Gud är väl underrättad om vad ni gör.
Farsça:
[یاد کنید] زمانی که [از میدان جنگ احد] تا مرز پنهان شدن از دیده ها دور می شدید و به هیچ کس توجه نمی کردید، در صورتی که پیامبر [که اجابت دعوتش واجب است] شما را از پشت سرتان فرا می خواند، پس خدا شما را به اندوهی روی اندوهی می ازات کرد تا بر آنچه [از پیروزی و غنیمت] از دستتان رفته و به آنچه [از آسیب و مصیبت] به شما رسیده، اندوهگین نشوید؛ و خدا به آنچه انجام می دهید، آگاه است.
Kürtçe:
کاتێک دووردەکەوتنەوە (سەردەکەوتن بەکێوی ئوحوددا) وەبەڕێی کەس نەئەوەستان ولاتان نەدەکردەوە بەلایدا لەکاتێکدا پێغەمبەر بانگی لێ دەکردن لە دواتانەوە جا (خوا) پاداشتی غەم و خەفەتی ھەر بە غەم و خەفەت دانەوە بۆ ئەوەی غەمبار نەبن لەسەر ئەوەی لە دەستان چووە, وە (غەمبار نەبن بە) ئەوەی دووچارتان بووە خواش ئاگادارە بەوەی کەدەیکەن
Özbekçe:
Пайғамбар ортингиздан чақириб турса ҳам, ҳеч кимга қарамай тирқираб қочганингизни эсланг. Ўтган нарсага ва етган мусибатга хафа бўлмаслигингиз учун сизга ғам устига ғам берди. Аллоҳ қилаётган амалларингиздан хабардор зотдир. (Аллоҳ таоло Уҳуд урушида сизга ғам устига ғам берди. Аввало жароҳат етди; кўпчилик қатл бўлди; мушриклардан мағлуб бўлдилар; ўлжадан қуруқ қолдилар; ғалабани қўлдан чиқардилар ва энг улкан ғам–Расулуллоҳни оғир ҳолда ташлаб қочишлари ва у зотнинг бошлари ёрилиб, тишлари синиб, ёноқларига темир ҳалқаларнинг кириши бўлди. Мана шу охирги ғам ҳамма ўтган нарсаларни ва етган мусибатларни унутдириб юборди.)
Malayca:
(Ingatlah) ketika kamu berundur lari dan tidak menoleh kepada sesiapa pun, sedang Rasulullah (yang masih berjuang dengan gagahnya) memanggil kamu dari kumpulan yang tinggal di belakang kamu (untuk berjuang terus tetapi kamu tidak mematuhinya). Oleh sebab itu Allah membalas kamu (dengan peristiwa) yang mendukacitakan (kekalahan), dengan sebab perbuatan (kamu menderhaka) yang mendukacitakan (Rasulullah) itu, supaya kamu tidak bersedih hati akan apa yang telah luput dari kamu, dan tidak (pula bersedih) akan apa yang menimpa kamu. Dan (ingatlah), Allah Maha Mengetahui dengan mendalam akan apa jua yang kamu lakukan.
Arnavutça:
Kujtonie ju atë kur ngjiteshit malit dhe nuk vinit vesh për askend, e dëshironit, - disa nga ju e dëshirojnë këtë botë, kurse disa nga ju Ai ju dënoi juve me dëshprim pas dëshprimi (për padëgjueshmëri ndaj Profetit dhe Perëndisë), që të mos pikëlloheni për atë që ju doli duarsh (fitorja), as për atë që u goditi juve (humbja). E Perëndia i di të gjitha ç’punoni ju.
Bulgarca:
[Спомнете си,] когато побягнахте нагоре и не се извръщахте към никого, а зад вас Пратеника ви зовеше. И ви въздаде Той печал след печал, та да не скърбите нито за онова, което ви е подминало, нито за онова, което ви сполетя. Сведущ е Аллах за вашите дела
Sırpça:
Када сте се удаљавали пењући се и не обазирући се ни на кога, док вас је Посланик звао иза ваших леђа, Аллах вас је казнио невољом на невољу, како не бисте туговали за оним што вам је измакло нити због онога што вас је задесило. А Аллах у потпуности зна оно што радите.
Çekçe:
Tehdy jste stoupali nahoru neohlížejíce se na nikoho, zatímco posel vás svolával za vašimi zády - a Bůh vám odplácel jedním utrpením za druhým - abyste se nermoutili nad tím, co vám uniklo z kořisti, ani nad tím, co vás postihlo z neúspěchu. A Bůh je dob
Urduca:
یاد کرو جب تم بھاگے چلے جا رہے تھے، کسی کی طرف پلٹ کر دیکھنے تک کا ہوش تمہیں نہ تھا، اور رسولؐ تمہارے پیچھے تم کو پکار رہا تھا اُس وقت تمہاری اس روش کا بدلہ اللہ نے تمہیں یہ دیا کہ تم کو رنج پر رنج دیے تاکہ آئندہ کے لیے تمہیں یہ سبق ملے کہ جو کچھ تمہارے ہاتھ سے جائے یا جو مصیبت تم پر نازل ہو اس پر ملول نہ ہو اللہ تمہارے سب اعمال سے باخبر ہے
Tacikçe:
Он гоҳ ки мегурехтед ва ба касе нигоҳ намекардед ва паёмбар шуморо аз пушти сар садо медод. Пас ба ҷазо ғаме бар ғами шумо афзуд. Акнун андӯҳи он чиро, ки аз даст додаед, ё ранҷеро, ки ба шумо расидааст, нахӯред. Худо ба ҳар коре, ки мекунед, огоҳ аст!
Tatarca:
Өход сугышында мөшрикләр җиңә башлагач, һичкемгә илтифат итмичә, пәйгамбәрне ташлап тауга качасыз, пәйгамбәр минем яныма җыелыгыз дип кычкырадыр, ә сез үлемнән куркып, һаман качасыз шуның өчен Аллаһ сезгә кайгы өстенә кайгы бирде. Беренче кайгы – тау арасын ташлап китүләре, икенче кайгы – сугыш каты барганда тауга качуларыдыр. Чөнки бу ике кайгы өчен соңыннан бик каты кайгырдылар. Бу ике кайгы сәбәпле сугышта җиңелүегез һәм табыш малын кулга төшерә алмавыгыз өчен, шулай ук шәһид булган яки яраланган кардәшләрегез өчен артык кайгырмавыгыз өчен Аллаһ шулай кылды. Аллаһ сезнең кылган эшләрегездән хәбәрдәр.
Endonezyaca:
(Ingatlah) ketika kamu lari dan tidak menoleh kepada seseorangpun, sedang Rasul yang berada di antara kawan-kawanmu yang lain memanggil kamu, karena itu Allah menimpakan atas kamu kesedihan atas kesedihan, supaya kamu jangan bersedih hati terhadap apa yang luput dari pada kamu dan terhadap apa yang menimpa kamu. Allah Maha Mengetahui apa yang kamu kerjakan.
Amharca:
መልክተኛው ከኋላችሁ የሚጠራችሁ ሲኾን ርቃችሁ በምትሸሹና በአንድም ላይ የማትዞሩ በኾናችሁ ጊዜ (አስታውሱ)፡፡ ባመለጣችሁና በደረሰባችሁም ነገር እንድታዝኑ በሐሳብ ላይ ሐሳብን መነዳችሁ፡፡ አላህም በምትሠሩት ሁሉ ውስጠ ዐዋቂ ነው፡፡
Tamilce:
(உஹுத் போரில் அல்லாஹ்வுடைய) தூதர் உங்களுக்கு (படையின் இறுதி(ப் பகுதி)யில் இருந்தவாறு உங்களை அழைக்க, நீங்கள் ஒருவரையும் எதிர்பார்க்காமல் வேகமாக ஓடிய சமயத்தை நினைவு கூருங்கள். (தூதருக்கு நீங்கள் கொடுத்த) துயரத்தின் காரணமாக உங்களுக்கு(ம் தோல்வியின்) துயரத்தையே (அல்லாஹ்) கூலியாக்கினான், காரணம், உங்களுக்கு தவறிவிட்ட வெற்றிக்காகவும்; இன்னும், உங்களுக்கு ஏற்பட்ட நஷ்டத்திற்காகவும் நீங்கள் துக்கப்படாமல் இருப்பதற்காகும். இன்னும், நீங்கள் செய்பவற்றை அல்லாஹ் ஆழ்ந்தறிந்தவன் ஆவான்.
Korece:
너희가 언덕에 올라 어느 누구에게도 주의를 기울이지 않했 을 때 너희 뒤에 계시던 선지자께 서 너희를 부르더라 그리하여 하 나님께서는 너희에게 슬픔과 슬픔 으로 보상을 주시었으며 너희가 잃은 것과 너희에게 닥친 것에 대 하여 슬퍼하지 말라 하시었으니 하나님은 그들이 행하는 모든 것 을 알고 계심이라
Vietnamca:
(Hỡi những người có đức tin, các ngươi hãy nhớ lại ngày ở Uhud) lúc các ngươi chạy lên đồi cao không quan tâm đến ai khác, mặc cho Thiên Sứ cố réo gọi các ngươi (hãy đến bên Ta, hỡi các nô lệ của Allah). Ngài (Allah) đã cho các ngươi nếm lấy đau khổ này đến đau khổ khác để các ngươi không còn buồn bã cho điều đã vụt mất (chiến lợi phẩm) cũng như nạn kiếp mà các ngươi phải trải qua. Quả thật, Allah thông toàn những gì các ngươi làm.
Ayet Linkleri:
Rubu tag:
Hizb tag: