Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

3

Sûredeki Ayet No: 

152

Ayet No: 

445

Sayfa No: 

69

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللَّهُ وَعْدَهُ إِذْ تَحُسُّونَهُم بِإِذْنِهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْأَمْرِ وَعَصَيْتُم مِّن بَعْدِ مَا أَرَاكُم مَّا تُحِبُّونَ ۚ مِنكُم مَّن يُرِيدُ الدُّنْيَا وَمِنكُم مَّن يُرِيدُ الْآخِرَةَ ۚ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْ ۖ وَلَقَدْ عَفَا عَنكُمْ ۗ وَاللَّهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ

Çeviriyazı: 

veleḳad ṣadeḳakümü-llâhü va`dehû iẕ teḥussûnehüm biiẕnih. ḥattâ iẕâ feşiltüm vetenâza`tüm fi-l'emri ve`aṣaytüm mim ba`di mâ erâküm mâ tüḥibbûn. minküm mey yürîdü-ddünyâ veminküm mey yürîdü-l'âḫirah. ŝümme ṣarafeküm `anhüm liyebteliyeküm. veleḳad `afâ `anküm. vellâhü ẕû faḍlin `ale-lmü'minîn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vaadini yerine getirmiştir. Allah size sevdiğiniz (galibiyeti) gösterdikten sonra zaafa düştünüz. (Peygamber'in verdiği) emir hakkında tartışmaya kalkıştınız ve isyan ettiniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi, denemek için onlardan geri çevirdi ve sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok lütufkârdır.

Diyanet İşleri: 

And olsun ki, Allah, size verdiği sözde durdu. Onun izniyle kafirleri kırıp biçiyordunuz, ama Allah size arzuladığınız zaferi gösterdikten sonra gevşeyip bu hususta çekiştiniz ve isyan ettiniz; sizden kimi dünyayı, kimi ahireti istiyordu; derken denemek için Allah sizi geri çevirip bozguna uğrattı. And olsun ki O, sizi bağışladı. Allah'ın inananlara nimeti boldur.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Andolsun ki Allah, size ettiği vaadi doğruladı; izniyle onları bozup öldürdünüz de sonra gevşeklik gösterdiniz, verilen buyruk hakkında çekiştiniz ve sevdiğiniz şeyi size gösterdikten sonra tuttunuz, isyan ettiniz. Sizden dünyayı dileyen olduğu gibi ahireti dileyen de vardı. Sonra sizi sınamak için onlardan geri çevirdi ve gerçekten de bağışladı sizi ve Allah, inananlara karşı lütuf ve ihsan sahibidir.

Şaban Piriş: 

Allah, elbette size verdiği sözü tuttu. O'nun izniyle düşmanlarınızı yok etmek üzereydiniz. Fakat, Allah size arzuladıklarınızı (zaferi) gösterdikten sonra gevşediniz, ayrılığa düştünüz ve (peygamberin) emrine itaatsizlik ettiniz. İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de. Sonra imtihan etmek için onların karşısında sizi bozguna uğrattı. Artık Allah sizi affetmiştir. Çünkü Allah, müminlere karşı çok lütufkardır.

Edip Yüksel: 

ALLAH size verdiği sözde durdu ve nitekim izniyle onları darmadağın ettiniz. Ama, sevdiğiniz (zaferi) size gösterdikten sonra duraksadınız, savaş hakkında birbirinizle çekiştiniz ve emirleri dinlemediniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz de ahireti... Sonra, sınamak için sizi onlardan çevirdi ve her şeye rağmen sizi affetti. ALLAH'ın inananlara nimeti boldur

Ali Bulaç: 

Andolsun, Allah size verdiği sözünde sadık kaldı; siz O'nun izniyle onları kırıp-geçiriyordunuz. Öyle ki sevdiğiniz (zafer)i size gösterdikten sonra, siz yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz ve emir hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için sizi ondan çevirdi. Ama (yine de) sizi bağışladı. Allah mü'minlere karşı fazl (ve ihsan) sahibi olandır.

Suat Yıldırım: 

Allah size yaptığı yardım vaadini gerçekleştirdi: O'nun izni ile o düşmanlarınızı kırıp geçiriyordunuz. Allah’ın, size arzuladığınız galibiyeti göstermesine kadar, böylece bu vaad yerine geldi. Ama sonra siz isyan ettiniz, verilen emir hakkında çekiştiniz, yılgınlık gösterdiniz. O esnada kiminiz dünya menfaatini istiyordu, kiminiz âhiret mükâfatını. Sonra Allah sizi denemek için, onlara karşı size verdiği desteği geri çekti, bozguna uğradınız. Bununla beraber sizin kusurlarınızı bağışladı da! Zaten Allah müminlere bol lütuf ve inayet sahibidir.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Kasem olsun ki, Allah Teâlâ size vaadini ifâ buyurdu. O zaman ki, onları Cenâb-ı Hakk´ın izniyle kesip doğruyordunuz. Tâ ki o sevdiğinizi size gösterdikten sonra siz isyan ettiniz, yılgınlık gösterdiniz, emirde çekişmeye düştünüz, içinizden kimi dünyayı istiyordu ve sizden kimi de ahireti istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlardan çevirdi ve mamafih sizi af buyurdu ve Allah Teâlâ mü´minler üzerine fazl sahibidir.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Yemin olsun ki, siz onları Allah'ın izniyle öldürmekteyken, Allah size vaadini doğrulamıştı. Nihayet, siz korkuya kapıldınız, yapılacak iş hususunda çekiştiniz. Ve Allah, sevdiğiniz şeyi size gösterdikten sonra isyan ettiniz. İçinizden bir kısmı dünyayı istiyordu, bir kısmınız ise âhireti istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlardan uzaklaştırdı. Yemin olsun, sizi affetmişti. Allah, müminlere karşı lütuf sahibidir.

Bekir Sadak: 

Ey Inananlar! Yolculuga cikan veya savasa giden kardesleri hakkinda: «Onlar yanimizda olsalardi olmezler ve oldurulmezlerdi» diyen inkarcilar gibi olmayin ki, Allah bunu onlarin kalblerinde bir hasret olarak biraksin. Dirilten de olduren de Allah´tir. Allah islediklerinizi gorur.

İbni Kesir: 

Gerçekten Allah´ın size olan vaadi doğru çıktı

Adem Uğur: 

Siz Allah´ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vâdini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz

İskender Ali Mihr: 

Andolsun ki

Celal Yıldırım: 

And olsun ki, Allah´ın size verdiği söz doğru çıktı

Tefhim ul Kuran: 

Andolsun, Allah size verdiği sözünde sadık kaldı

Fransızca: 

Et certes, Allah a tenu Sa promesse envers vous, quand par Sa permission vous les tuiez sans relâche, jusqu'au moment où vous avez fléchi, où vous vous êtes disputés à propos de l'ordre donné, et vous avez désobéi après qu'Il vous eut montré (la victoire) que vous aimez ! Il en était parmi vous qui désiraient la vie d'ici bas et il en était parmi vous qui désiraient l'au-delà. Puis Il vous a fait reculer devant eux, afin de vous éprouver. Et certes Il vous a pardonné. Et Allah est Détenteur de la grâce envers les croyants .

İspanyolca: 

Alá ha cumplido la promesa que os hizo cuando, con Su permiso, les vencíais, hasta que, por fin, flaqueasteis, discutisteis sobre el particular y desobedecisteis, después de haberos Él dejado ver l a victoria que queríais. -De vosotros unos desean la vida de acá y otros desean la otra vida-. Luego, hizo que os retirarais de ellos para probaros. Ciertamente, os ha perdonado. Alá dispensa su favor a los creyentes.

İtalyanca: 

Allah ha mantenuto la promessa che vi aveva fatto, quando per volontà Sua li avete annientati, [e ciò] fino al momento in cui vi siete persi d'animo e avete discusso gli ordini. Disobbediste, quando intravvedeste quello che desideravate. Tra di voi ci sono alcuni che desiderano i beni di questo mondo e ce ne sono altri che bramano quelli dell'altro. Allah vi ha fatto fuggire davanti a loro per mettervi alla prova e poi certamente vi ha perdonati. Allah possiede la grazia più grande per i credenti.

Almanca: 

Und gewiß, bereits hielt ALLAH euch gegenüber sein Versprechen ein, als ihr sie mit Seiner Zustimmung getötet habt, bis ihr Rückzieher gemacht, euch über die Angelegenheit gestritten und euch widersetzt habt, nachdem ER euch von dem gezeigt hat, was ihr liebt - manche von euch wollen das Diesseits und andere wollen das Jenseits - dann hat ER euch von ihnen (den Kafir) abgelenkt, damit ER euch prüft. Und gewiß, bereits hat ER euch vergeben. Und ALLAH ist den Mumin gegenüber Gunst erweisend.

Çince: 

你们奉真主的命令而歼灭敌军之初,真主确已对你们实践他的约言;直到了在他使你们看见你们所喜爱的战利品之后,你们竟示弱、内争、违抗(使者的)命令。你们中有贪恋今世的,有企图后世的。嗣后,他使你们离开敌人,以便他试验你们。他确已饶恕你们。真主对于信士是有恩惠的。

Hollandaca: 

God had reeds zijne beloften vervuld, toen gij, met zijnen wil, de vijanden hebt verslagen; maar gij liet den moed zinken, streedt over de bevelen, werd oproerig, hoewel hij u de vervulling uwer wenschen had getoond. Eenige onder u kozen deze wereld, anderen weder de toekomstige. Hij heeft u op de vlucht gejaagd om u te beproeven; maar hij heeft u reeds vergeven; want God is genadig omtrent de geloovigen.

Rusça: 

Аллах исполнил данное вам обещание, когда вы убивали их с Его дозволения, пока вы не пали духом, не стали спорить относительно приказа и не ослушались после того, как Он показал вам то, что вы любите. Среди вас есть такие, которые желают этот мир, и такие, которые желают Последнюю жизнь. После этого Он заставил вас бежать от них, чтобы испытать вас. Он уже простил вас, ведь Аллах снисходителен к верующим.

Somalice: 

Dhab ahaan yuu idiinku Rumeeyey Eebe Yaboohiisii markaad ku Dhamayneyseen (Ku dilayseen) Idamkiisa, intaad ka Cabsataan ood ku Murantaan Amarka ood Caasidaan intuu idin Tusiyey waxaad Jeceshihiin ka Dib, waxaa idinka Mid ah Ruux Dooni Adduunyo, waxaana idinka mid ah Ruux dooni Aakhiro, markaas idinka Tilay Xagooda si uu idiin Imtixaano, dhab ahaanna wuu idiin Cafiyey, Eebena wuu ku Fadli leeyahay Mu'miniinta.

Swahilice: 

Na Mwenyezi Mungu alikutimilizieni miadi yake, vile mlivyo kuwa mnawauwa kwa idhini yake, mpaka mlipo legea na mkazozana juu ya amri, na mkaasi baada ya Yeye kukuonyesheni mliyo yapenda. Wapo miongoni mwenu wanao taka dunia, na wapo miongoni mwenu wanao taka Akhera. Kisha akakutengeni nao (maadui) ili akujaribuni. Naye sasa amekwisha kusameheni. Na Mwenyezi Mungu ni Mwenye fadhila juu ya Waumini.

Uygurca: 

اﷲ سىلەرگە قىلغان (دۈشمىنىڭلارغا قارشى نۇسرەت ئاتا قىلىشتىن ئىبارەت) ۋەدىسىدە تۇردى؛ اﷲ نىڭ ئىزنى بىلەن ئۇلارنى قىرىۋاتاتتىڭلار، اﷲ سىلەر ياقتۇرىدىغان غەلىبىنى كۆرسەتكەندىن كېيىن زەئىپلىشىپ قالدىڭلار، پەيغەمبەرنىڭ ئەمرى توغرىسىدا جاڭجاللاشتىڭلار، (پەيغەمبەرنىڭ ئەمرىگە) بويسۇنمىدىڭلار، بەزىلىرىڭلار دۇنيانى كۆزلىدىڭلار، بەزىلىرىڭلار ئاخىرەتنى كۆزلىدىڭلار، ئاندىن اﷲ سىناش ئۈچۈن سىلەردىن دۈشمەننى قايتۇردى (يەنى سىلەرنى غەلىبىدىن مەغلۇبىيەتكە يۈزلەندۈردى) ۋە سىلەرنى ھەقىقەتەن ئەپۇ قىلدى. اﷲ مۆمىنلەرگە مەرھەمەت قىلغۇچىدۇر

Japonca: 

本当にあなたがたが,アッラーの許しの下に,敵を撃破した時,かれはあなたがたへの約束を果たされた。だがかれが,あなたがたの好むもの(戦利品)を見せられた後,しりごみするようになり,事に当って争いはじめ,ついに命令に背くようになった。あなたがたの中には,現世を欲する者もあり,また来世を欲する者もある。そこでかれは試みのために,あなたがたを敵から退却させられた。だがかれは,もうあなたがたを許された。アッラーは信者たちには,慈悲深くあられる。

Arapça (Ürdün): 

«ولقد صدقكم الله وعده» إياكم بالنصر «إذ تحسونهم» تقتلونهم «بإذنه» بإرادته «حتى إذا فَشِلْتُمْ» جبنتم عن القتال «وتنازعتم» اختلفتم «في الأمر» أي أمر النبي صلى الله عليه وسلم بالمقام في سفح الجبل للرمي فقال بعضكم: نذهب فقد نُصر أصحابنا وبعضكم: لا نخالف أمر النبي صلى الله عليه وسلم «وعصَيتم» أمره فتركتم المركز لطلب الغنيمة «من بعد ما أراكم» اللهُ «ما تحبون» من النصر وجواب إذا دل عليه ما قبله أي منعكم نصره «منكم من يريد الدنيا» فترك المركز للغنيمة «ومنكم من يريد الآخرة» فثبت به حتى قتل كعبد الله بن جبير و أصحابه «ثم صرفكم» عطف على جواب إذا المقدر ردَّكم للهزيمة «عنهم» أي الكفار «ليبتليكم» ليمنحنكم فيظهر المخلص من غيره «ولقد عفا عنكم» ما ارتكبتموه «والله ذو فضل على المؤمنين» بالعفو.

Hintçe: 

बेशक खुदा ने (जंगे औहद में भी) अपना (फतेह का) वायदा सच्चा कर दिखाया था जब तुम उसके हुक्म से (पहले ही हमले में) उन (कुफ्फ़ार) को खूब क़त्ल कर रहे थे यहॉ तक की तुम्हारे पसन्द की चीज़ (फ़तेह) तुम्हें दिखा दी उसके बाद भी तुमने (माले ग़नीमत देखकर) बुज़दिलापन किया और हुक्में रसूल (मोर्चे पर जमे रहने) झगड़ा किया और रसूल की नाफ़रमानी की तुममें से कुछ तो तालिबे दुनिया हैं (कि माले ग़नीमत की तरफ़) से झुक पड़े और कुछ तालिबे आख़िरत (कि रसूल पर अपनी जान फ़िदा कर दी) फिर (बुज़दिलेपन ने) तुम्हें उन (कुफ्फ़ार) की की तरफ से फेर दिया (और तुम भाग खड़े हुए) उससे ख़ुदा को तुम्हारा (ईमान अख़लासी) आज़माना मंज़ूर था और (उसपर भी) ख़ुदा ने तुमसे दरगुज़र की और खुदा मोमिनीन पर बड़ा फ़ज़ल करने वाला है

Tayca: 

และแน่นอน อัลลอฮ์ได้ทรงให้สัญญาของพระองค์สมจริงแก่พวกเจ้าแล้ว ขณะที่พวกเจ้าเข่นฆ่าพวกเขา ด้วยอนุมัติของอัลลอฮ์ จนกระทั้งพวกเจ้าขลาดที่จะต่อสู้ และขัดแย้งกันในคำสั่ง และพวกเจ้าได้ฝ่าฝืน หลังจากที่พระองค์ได้ทรงให้พวกเจ้าเห็นสิ่งที่พวกเจ้าชอบแล้ว จากนั้นมีผู้ที่ต้องการโลกนี้ และจากพวกเจ้านั้นมีผู้ที่ต้องการปรโลก(แล้วพระองค์ก็ทรงให้พวกเจ้าหันกลับขากพวกเขาเสีย เพื่อที่จะทรงทดสอบพวกเจ้า และแน่นอนพระองค์ได้ทรงอภัยโทษให้แก่พวกเจ้าแล้ว และอัลลอฮ์นั้นเป็นผู้ทรงมีพระคุณแก่ผู้ศรัทธาทั้งหลาย

İbranice: 

אלוהים קיים את הבטחתו לכם כשהבסתם אותם (את אויביכם) ברשותו, עד אשר נכשלתם ונפל הסכסוך ביניכם, ולא פעלתם לפי הוראות הנביא, ואולם לאחר שהראה לכם את אשר אהבתם (את השלל,) משום שהיו ביניכם כאלה שרצו ברכוש העולם הזה והיו כאלה שרצו בגמול בעולם הבא. לכן הוא מנע

Hırvatça: 

Allah je već potvrdio obećanje Svoje, kada ste ih vi uništavali, dozvolom Njegovom, dok niste neuspjeh doživjeli i o naredbi se razišli, i nepokorni bili, nakon što vam je pokazao šta volite: neki od vas žele dunjaluk, a drugi ahiret! Onda vas je On odvojio od njih, kako bi vas iskušao! I oprostio vam je; a Allah je prema vjernicima neizmjerno dobar.

Rumence: 

Dumnezeu şi-a ţinut făgăduinţa faţă de voi, când, cu îngăduinţa Sa, i-aţi nimicit pe vrăjmaşi până ce v-aţi împotmolit şi aţi început să vă certaţi asupra Poruncii. Voi nu i-aţi mai dat ascultare lui Dumnezeu după ce v-a arătat ceea ce doreaţi. Unii dint

Transliteration: 

Walaqad sadaqakumu Allahu waAAdahu ith tahussoonahum biithnihi hatta itha fashiltum watanazaAAtum fee alamri waAAasaytum min baAAdi ma arakum ma tuhibboona minkum man yureedu alddunya waminkum man yureedu alakhirata thumma sarafakum AAanhum liyabtaliyakum walaqad AAafa AAankum waAllahu thoo fadlin AAala almumineena

Türkçe: 

Yemin olsun ki, siz onları Allah'ın izniyle öldürmekteyken, Allah size vaadini doğrulamıştı. Nihayet,siz korkuya kapıldınız, yapılacak iş hususunda çekiştiniz. Ve Allah, sevdiğiniz şeyi size gösterdikten sonra isyan ettiniz. İçinizden bir kısmı dünyayı istiyordu, bir kısmınız ise âhireti istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlardan uzaklaştırdı. Yemin olsun, sizi affetmişti. Allah, müminlere karşı lütuf sahibidir.

Sahih International: 

And Allah had certainly fulfilled His promise to you when you were killing the enemy by His permission until [the time] when you lost courage and fell to disputing about the order [given by the Prophet] and disobeyed after He had shown you that which you love. Among you are some who desire this world, and among you are some who desire the Hereafter. Then he turned you back from them [defeated] that He might test you. And He has already forgiven you, and Allah is the possessor of bounty for the believers.

İngilizce: 

Allah did indeed fulfil His promise to you when ye with His permission Were about to annihilate your enemy,-until ye flinched and fell to disputing about the order, and disobeyed it after He brought you in sight (of the booty) which ye covet. Among you are some that hanker after this world and some that desire the Hereafter. Then did He divert you from your foes in order to test you but He forgave you: For Allah is full of grace to those who believe.

Azerbaycanca: 

(Ühüd müharibəsində) siz onları Allahın iznilə əzib-qırdığınız zaman, Allah sizə verdiyi və’dinə sadiq çıxdı. Lakin O (Allah) sevdiyiniz şeyi (zəfər və qəniməti) sizə göstərəndən sonra isə zəiflik göstərdiniz və (sizə verilmiş) əmr barəsində bir-birinizlə mübahisə edərək (Peyğəmbərə) qarşı çıxdınız. İçərinizdən bə’ziləri dünyanı, bə’ziləri isə axirəti istəyirdi. Əlbəttə, O sizi əfv etdi. Çünki Allah mö’minlərə qarşı mərhəmətlidir!

Süleyman Ateş: 

Kendi izniyle onları öldürdüğünüz sürece Allah, size (yardım) va'dini doğruladı: Nihayet siz korktunuz, Allah size sevdiğiniz(galibiyet)i gösterdikten sonra (verilen) emir hakkında (birbirinizle) çekişip isyan ettiniz: Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi denemek için onlardan geri çevirdi (yenilgiye uğrattı. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allah mü'minlere karşı çok lutufkardır.

Diyanet Vakfı: 

Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vadini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve asi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı çok lütufkardır.

Erhan Aktaş: 

Elbette Allah, size verdiği sözü tuttu; O’nun izni ile onları kırıp geçiriyordunuz. Ne var ki arzuladığınız zafere kavuştuktan sonra, gevşediniz. Verilen emre uymayarak, itaatsizlik ettiniz. Kiminiz dünyayı isterken, kiminiz de âhireti istiyordu. Bundan dolayı Allah sınamak için, size olan desteğini kesti. Ancak yine de sizi affetti. Allah, Mü’minlere karşı gerçekten lütuf(1) sahibidir.

Kral Fahd: 

Siz Allah’ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vâdini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve âsi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı çok Iütufkârdır.

Hasan Basri Çantay: 

Andolsun ki Allahın size olan va´di Onun izn (-ü keremi) ile onları (düşmanları kolayca) öldüregeldiğiniz, hattâ sevmekde olduğunuz (zafer) i de size gösterdiği zamana kadar — yerine gelmişdi. (Sonra) siz yılgınlık gösterdiniz, isyan etdiniz, (verilen) emir hakkında çekişdiniz. İçinizden kimi dünyâyı istiyor, (yine) içinizden kimi âhireti diliyordu. Sonra Allah size ibtilâ vermek için sizi onlardan geri çevirdi. (Bununla beraber) sizi muhakkak bağışladı da. Zâten Allah mü´minlere bol lutf-ü inayet saahibidir.

Muhammed Esed: 

Allah elbette size verdiği sözü tuttu; O´nun izniyle düşmanlarınızı yok etmek üzereydiniz; ne var ki Allah size arzuladığınız (zaferi) gösterdikten sonra gevşediniz, (Peygamber´den gelen) emre aykırı davrandınız ve itaatsizlik ettiniz. Aranızda (sadece) bu dünyaya ilgi duyan kimseler olduğu gibi, ahirete gönül verenler de mevcuttu: Bunun üzerine Allah, sizi sınamak için düşmanlarınızı yenmenize mani oldu. Ama O, şimdi günahlarınızı bağışladı, zira Allah´ın inananlara lütfu sınırsızdır.

Gültekin Onan: 

Andolsun, Tanrı size verdiği sözünde sadık kaldı

Ali Fikri Yavuz: 

Gerçekten Allah size vaadini doğruladı. O sıra düşmanları öldürüyordunuz

Portekizce: 

Deus cumpriu a Sua promessa quanto, com a Sua anuência, aniquilastes os incrédulos, até que começastes a vacilar edisputar acerca da ordem e a desobedecestes, apesar de Deus vos Ter mostrado tudo o que aneláveis. Uma parte de vósambicionava a vida terrena, enquanto a outra aspirava à futura. Então, Deus vos desviou dos vossos inimigos, paraprovar-vos; porém, Ele vos indultou, porque é Agraciante para com os fiéis.

İsveççe: 

GUD höll sannerligen Sitt löfte till er, då ni med Hans vilja var nära att i grund slå [era fiender], till dess modet svek er och ni blev oense om innebörden av den order [ni hade fått] och bröt mot den, då Han redan hade låtit [segern] hägra för er syn. Det fanns de bland er som inte hade annat än denna världens [goda] för ögonen och det fanns de som såg mot evigheten. Därefter lät Han er dra er undan [fienden] för att sätta er på prov. Men Han har nu utplånat er synd - ja, Guds nåd flödar över de troende.

Farsça: 

و یقیناً خدا وعده اش را [در جنگ احد] برای شما تحقّق داد، آن گاه که دشمنان را به فرمان او تا مرز ریشه کن شدنشان می کشتید، تا زمانی که سست شدید و در کارِ [جنگ و غنیمت و حفظ سنگری که محل رخنه دشمن بود] به نزاع و ستیز برخاستید، و پس از آنکه [در شروع جنگ] آنچه را از پیروزی و غنیمت دوست داشتید، به شما نشان داد [از فرمان پیامبر در رابطه با حفظ سنگر] سر پیچی کردید، برخی از شما دنیا را می خواست و برخی از شما خواهان آخرت بود، سپس برای آنکه شما را امتحان کند از [پیروزی بر] آنان بازداشت و از شما درگذشت؛ و خدا بر مؤمنان دارای فضل است.

Kürtçe: 

سوێند بێت بێگومان خوا بەجێی ھێنا بۆتان بەڵێنەکەی کاتێک (سەرەتای جەنگی ئوحود) ھەستتان لێ بڕین (دەتان کوشتن) بەفەرمانی خوا ھەتا کاتێک (لە ناکاو) سست بوون ئاژاوە و دووبەرەکیتان کرد لەکاری جەنگدا وەبێ فەرمانیتان کرد لەپاش ئەوەی کەخوا نیشانیدان ئەوەی (لە جەنگەکەدا) پێتان خۆش بوو (کەسەرکەوتن لەسەرەتایی جەنگەکەدا) ھەندێک لە ئێوە (دەسکەوتی) دونیایی دەویست وە ھەندێکتان پاداشتی ڕۆژی دوایی دەویست پاشان (خوا) ئێوەی گێڕایەوە لە (جەنگی) ئەوان و (تێشکان) تا تاقیتان بکاتەوە (لەخۆڕاگرتندا) سوێندبێت بێگومان خوا لێتان بوورا و خوا خاوەنی بەھرەو چاکەیە بەسەر بڕوادارانەوە

Özbekçe: 

Батаҳқиқ, Аллоҳ ваъдаси устидан чиқди. Сиз Унинг изни билан уларни қира бошладингиз. Токи заифлашиб, амр ҳақида ихтилоф қилиб ва сиз суйган нарсани кўрсатганидан сўнг исён қилгунингизча. Орангизда дунёни хоҳлайдиган кимсалар бор ва орангизда охиратни хоҳлайдиган кимсалар бор. Сўнгра сизларни имтиҳон қилиш учун улардан бурди. Батаҳқиқ, сизни афв этди. Аллоҳ мўминларга фазл эгаси бўлган зотдир. (Уҳуд жангида ғолиб келиб турган мусулмонлар бирдан мағлубиятга учрашлари исён, сусткашлик ва Пайғамбар алайҳиссаломнинг амрларига хилоф қилишоқибатида юзага келди. Ҳолбуки, Бадр ғазотида мусулмонлар сонлари, қуроллари оз бўлса ҳам, ғолиб келган эдилар. Бу эса, ўз навбатида, Аллоҳнинг мўминларга нусрат беришига ваъдаси мўминларнинг Аллоҳнинг амрига тўлиқ амал қилишларига боғлиқ эканлигини кўрсатади.)

Malayca: 

Dan demi sesungguhnya, Allah telah menepati janjiNya (memberikan pertolongan) kepada kamu ketika kamu (berjaya) membunuh mereka (beramai-ramai) dengan izinNya, sehingga ke masa kamu lemah (hilang semangat untuk meneruskan perjuangan) dan kamu berbalah dalam urusan (perang) itu, serta kamu pula menderhaka (melanggar perintah Rasulullah) sesudah Allah perlihatkan kepada kamu akan apa yang kamu sukai (kemenangan dan harta rampasan perang). Di antara kamu ada yang menghendaki keuntungan dunia semata-mata, dan di antara kamu ada yang menghendaki akhirat, kemudian Allah memalingkan kamu daripada menewaskan mereka untuk menguji (iman dan kesabaran) kamu; dan sesungguhnya Allah telah memaafkan kamu, (semata-mata dengan limpah kurniaNya). Dan (ingatlah), Allah sentiasa melimpahkan kurniaNya kepada orang-orang yang beriman.

Arnavutça: 

Me të vërtetë, Perëndia e realizoi premtimin e vet, kur ju me vullnetin e Tij e thyet armikun. Por kur ju, lidhur me detyrën që u ishte caktuar, u demoralizuat e u grindët në mes vet dhe kundërshtuat, e Ai madje u tregoi atë që e dëshironit, - disa nga ju e dëshirojnë këtë botë, kur disa nga ju dëshirojnë botën tjetër; - pastaj Ai, për t’ju provuar juve, bëri që të zmbrapseni para armikut. Dhe, me të vërtetë, Perëndia ju fali juve atë gabim. Se, Perëndia është pronar i mirësisë së madhe për besimtarët.

Bulgarca: 

Аллах изпълни Своето обещание към вас, когато ги съкрушихте с Неговото позволение, додето се поколебахте и започнахте да спорите относно заповедта [на Пратеника], и се възпротивихте, след като Той ви показа онова, което обичате. Някои от вас искат земния

Sırpça: 

Аллах је већ потврдио Своје обећање, када сте их ви уништавали, Његовом дозволом, док нисте неуспех доживели и око наредби се разишли, и непокорни били, након што вам је показао шта волите: неки од вас желе овај свет, а други будући! Онда вас је Он одвојио од њих, како би вас искушао! И опростио вам је; а Аллах је према верницима неизмерно добар.

Çekçe: 

I Bůh splnil vůči vám slib Svůj, když z dovolení Jeho jste je poráželi, dokud jste neztratili odvahu a neupadli mezi sebou do sporu o tu věc a nebyli neposlušní poté, když ukázal vám to, co máte rádi. A jsou mezi vámi ti, kdož touží po životě pozemském,

Urduca: 

اللہ نے (تائید و نصرت کا) جو وعدہ تم سے کیا تھا وہ تو اُس نے پورا کر دیا ابتدا میں اُس کے حکم سے تم ہی اُن کو قتل کر رہے تھے مگر جب تم نے کمزوری دکھائی اور اپنے کام میں باہم اختلاف کیا، اور جونہی کہ وہ چیز اللہ نے تمہیں دکھائی جس کی محبت میں تم گرفتار تھے (یعنی مال غنیمت) تم اپنے سردار کے حکم کی خلاف ورزی کر بیٹھے اس لیے کہ تم میں سے کچھ لوگ دنیا کے طالب تھے اور کچھ آخرت کی خواہش رکھتے تھے تب اللہ نے تمہیں کافروں کے مقابلہ میں پسپا کر دیا تاکہ تمہاری آزمائش کرے اور حق یہ ہے کہ اللہ نے پھر بھی تمہیں معاف ہی کر دیا کیونکہ مومنوں پر اللہ بڑی نظر عنایت رکھتا ہے

Tacikçe: 

Худо ба ваъдае, ки бо шумо ниҳода буд, вафо кард, он гоҳ ки ба амри Ӯ душманро мекуштед. Ва чун ғаниматеро, ки ҳаваси онро дар сар доштед, ба шумо нишон дод, сустӣ кардед ва дар он амр ба низоъ пардохтед ва нофармонӣ варзидед. Баъзе хостори дунё шудед ва баъзе хостсри охират. Сипас то шуморо ба балое мубтало кунад, ба гурехтан водошт! Инак шуморо бибахшид, ки Ӯро ба мӯъминон бахшоишест!

Tatarca: 

Дөреслектә Аллаһ сезгә биргән вәгъдәсендә торды. Өход сугышында башта мөшрикләрне үтердегез һәм куркытып качырдыгыз. Сез ике тау арасына саклык өчен пәйгамбәр тарафыннан куелган мөэминнәр, үзегез сөя торган мөшрикләрнең җиңелүен күргәч, урыныгыздан китү-китмәү хакында низагълаштыгыз һәм күбрәгегез пәйгамбәрнең рөхсәтеннән башка урыннарыгызны ташлап китеп, гөнаһлы булдыгыз, шул арада ике тау арасыннан мөшрикләрнең атлы гаскәре артыгыздан төште һәм куркып качкан мөшрикләр дә кире борылып килделәр. Сез ике арада кысылып калдыгыз, хәтта куркуга төштегез. Сездән өход сугышына табыш малын алыр өчен баручылар бар һәм ахирәтне өмет итеп Аллаһ ризалыгы өчен генә баручылар да бар. Пәйгамбәргә хыянәтле булганыгыздан соң мөшрикләрне җиңүдән сезне дүндерде, ягъни сезгә ярдәм бирмәде һәм тәкъва мөэминнәрне ачыклап күрсәтте. Барыгызны да сынар өчен Аллаһ шулай эшләде. Дөреслектә Аллаһ мөэминнәргә рәхмәт иясе.

Endonezyaca: 

Dan sesungguhnya Allah telah memenuhi janji-Nya kepada kamu, ketika kamu membunuh mereka dengan izin-Nya sampai pada saat kamu lemah dan berselisih dalam urusan itu dan mendurhakai perintah (Rasul) sesudah Allah memperlihatkan kepadamu apa yang kamu sukai. Di antaramu ada orang yang menghendaki dunia dan diantara kamu ada orang yang menghendaki akhirat. Kemudian Allah memalingkan kamu dari mereka untuk menguji kamu, dan sesunguhnya Allah telah memaafkan kamu. Dan Allah mempunyai karunia (yang dilimpahkan) atas orang orang yang beriman.

Amharca: 

አላህም በፈቃዱ በምትጨፈጭፏቸው ጊዜ ኪዳኑን በእርግጥ አረጋገጠላችሁ፡፡ የምትወዱትንም ነገር ካሳያችሁ በኋላ በፈራችሁ በትዕዛዙም በተጨቃጨቃችሁና ባመጻችሁ ጊዜ (እርዳታውን ከለከላችሁ)፡፡ ከእናንተ ውስጥ ቅርቢቱን ዓለም የሚሻ አለ፡፡ ከእናንተም የመጨረሻይቱን ዓለም የሚሻ አልለ፡፡ ከዚያም ሊሞክራችሁ ከእነርሱ አዞራችሁ፡፡ በእርግጥም ከእናንተ ይቅርታ አደረገላችሁ፡፡ አላህም በምእምናን ላይ የችሮታ ባለቤት ነው፡፡

Tamilce: 

(நம்பிக்கையாளர்களே! உஹுத் போரில்) நீங்கள் அவனுடைய அனுமதியுடன் (நிராகரிப்பாளர்களாகிய) அவர்களை வெட்டி வீழ்த்தியபோது அல்லாஹ் தன் வாக்கை உங்களுக்கு திட்டவட்டமாக உண்மையாக்கினான். இறுதியாக, நீங்கள் கோழையாகி, (தூதருடைய) கட்டளையில் தர்க்கித்து, நீங்கள் விரும்புவதை அவன் உங்களுக்குக் காண்பித்ததற்கு பின்னர் (தூதருக்கு) மாறுசெய்தபோது (அல்லாஹ் தன் உதவியை நிறுத்தினான்). (மலைக் குன்றின் மீது நிறுத்தப்பட்டிருந்த) உங்களில் உலக (செல்வ)த்தை நாடி (நபியின் கட்டளையை மீறி மலையிலிருந்து கீழே இறங்கி)யவரும் உண்டு. இன்னும், உங்களில் மறுமை(யின் நன்மை)யை நாடிய (நபியின் கட்டளைப்படி அங்கேயே இருந்து வீர மரணம் அடைந்த)வரும் உண்டு. பிறகு உங்களைச் சோதிப்பதற்காக (தோற்கடிக்கப்பட இருந்த) அவர்களை விட்டும் உங்களை திருப்பினான். (இன்னும் உங்கள் தவறுக்குப் பின்னர்) திட்டவட்டமாக அவன் உங்களை மன்னித்துவிட்டான். அல்லாஹ், நம்பிக்கையாளர்கள் மீது (எப்போதும் விசேஷமான) அருளுடையவன் ஆவான்.

Korece: 

하나님께서 너희에게 약속 을 이행하사 너희가 그분의 권능 으로 그들을 전멸하였노라 그때 너희는 절망에 있었고 질서가 붕 괴되었더라 하나님께서는 너희가 탐내는 것을 주었는데도 선지자의 명령에 복종하지 아니하였노라 너희 가운데는 현세를 원하는 자 가 있었고 또 너희 가운데는 내세 를 원하는 자가 있었더라 그리하 여 하나님은 너희를 그들 적으로 부터 자유롭게 하였으니 이는 너 희를 시험하기 위함이라 그분은 너희를 사하여 주사 믿는 자들에 게 충만한 은총을 주시노라

Vietnamca: 

Quả thật, Allah đã thực hiện đúng lời hứa (ban chiến thắng) của Ngài cho các ngươi. Tuy nhiên, khi các ngươi gần đánh bại họ (kẻ thù tại Uhud) dưới sự cho phép của Ngài, các ngươi không còn tự chủ dẫn đến tranh cãi và kháng lại mệnh lệnh (của Thiên Sứ) sau khi các ngươi được Ngài phơi bày cho thấy những thứ (chiến lợi phẩm) mà các ngươi ham muốn. Trong các ngươi, có người ham muốn đời sống trần tục này và có người chỉ ham muốn Đời Sau, rồi Ngài đã khiến họ (kẻ thù) đánh úp các ngươi (lúc các ngươi thu gom chiến lợi phẩm) để Ngài thử thách các ngươi. Nhưng rồi Ngài cũng đã tha thứ tội lỗi cho các ngươi (về tội nghịch lại mệnh lệnh của Thiên Sứ). Quả thật, Allah luôn nhân từ và khoan dung đối với những người có đức tin.