Sayfa 71

veleim müttüm ev ḳutiltüm leile-llâhi tuḥşerûn.

Türkçe:
Ölür yahut öldürülürseniz elbette ki Allah'a götürüleceksiniz.
İngilizce:
And if ye die, or are slain, Lo! it is unto Allah that ye are brought together.
Fransızca:
Que vous mouriez ou que vous soyez tués, c'est vers Allah que vous serez rassemblés.
Almanca:
Und solltet ihr (eines natürlichen Todes) sterben oder getötet werden, so werdet ihr sicherlich vor ALLAH versammelt werden.
Rusça:
Если вы умрете или будете убиты, то вы непременно будете собраны к Аллаху.
Arapça:
وَلَئِن مُّتُّمْ أَوْ قُتِلْتُمْ لَإِلَى اللَّهِ تُحْشَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de Allah'ın huzurunda toplanacaksınız.
Diyanet Vakfı:
Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de Allah'ın huzurunda toplanacaksınız.

febimâ raḥmetim mine-llâhi linte lehüm. velev künte feżżan galîża-lḳalbi lenfeḍḍû min ḥavlik. fa`fü `anhüm vestagfir lehüm veşâvirhüm fi-l'emr. feiẕâ `azemte fetevekkel `ale-llâh. inne-llâhe yüḥibbü-lmütevekkilîn.

Türkçe:
Allah'tan bir merhamet/bir sevgi sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için; iş ve yönetim konusunda da onlarla şûraya git. Bir kez azmettin mi de artık Allah'a güvenip dayan!Allah, tevekkül edenleri sever.
İngilizce:
It is part of the Mercy of Allah that thou dost deal gently with them Wert thou severe or harsh-hearted, they would have broken away from about thee: so pass over (Their faults), and ask for (Allah's) forgiveness for them; and consult them in affairs (of moment). Then, when thou hast Taken a decision put thy trust in Allah. For Allah loves those who put their trust (in Him).
Fransızca:
C'est par quelque miséricorde de la part d'Allah que tu (Muhammad) as été si doux envers eux ! Mais si tu étais rude, au cœur dur, ils se seraient enfuis de ton entourage. Pardonne-leur donc, et implore pour eux le pardon (d'Allah). Et consulte-les à propos des affaires; puis une fois que tu t'es décidé, confie-toi donc à Allah, Allah aime, en vérité, ceux qui Lui font confiance.
Almanca:
Und (nur) auf Grund der Gnade von ALLAH warst du ihnen gegenüber sanftmütig. Doch wärest du barsch, hartherzig gewesen, hätten sie dich gewiß verlassen. So verzeih ihnen, bitte um Vergebung für sie und berate dich mit ihnen über die ganze Angelegenheit. Und solltest du dich dann entschieden haben, so übe Tawakkul ALLAH gegenüber. Gewiß, ALLAH liebt die Tawakkul-Übenden.
Rusça:
По милости Аллаха ты был мягок по отношению к ним. Если бы ты был грубым и жестокосердным, то они непременно покинули бы тебя. Извини же их, попроси для них прощения и советуйся с ними о делах. Когда же ты примешь решение, то уповай на Аллаха, ведь Аллах любит уповающих.
Arapça:
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللَّهِ لِنتَ لَهُمْ ۖ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لَانفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ ۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ ۖ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'dan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.
Diyanet Vakfı:
O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.

iy yenṣurkümü-llâhü felâ gâlibe leküm. veiy yaḫẕülküm femen ẕe-lleẕî yenṣuruküm mim ba`dih. ve`ale-llâhi felyetevekkeli-lmü'minûn.

Türkçe:
Allah size yardım ederse hiç kimse size galip gelemez. Eğer sizi yüzüstü bırakırsa O'ndan başka size kim yardım edebilir? Artık müminler yalnız Allah'a güvenip dayansınlar.
İngilizce:
If Allah helps you, none can overcome you: If He forsakes you, who is there, after that, that can help you? in Allah, then, Let believers put their trust.
Fransızca:
Si Allah vous donne Son secours, nul ne peut vous vaincre. S'Il vous abandonne, qui donc après Lui vous donnera secours ? C'est Allah que les croyants doivent faire confiance.
Almanca:
Wenn ALLAH euch zum Sieg verhilft, so gibt es keinen, der euch besiegen kann. Doch sollte ER euch die Unterstützung verweigern, wer ist dieser, der euch nach Ihm zum Sieg verhelfen kann. Und ALLAH gegenüber sollen sich die Mumin in Tawakkul üben!
Rusça:
Если Аллах окажет вам поддержку, то никто не одолеет вас. Если же Он лишит вас поддержки, то кто же поможет вам вместо Него? Пусть же на Аллаха уповают верующие.
Arapça:
إِن يَنصُرْكُمُ اللَّهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ ۖ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ ۗ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak Allah'a güvenip dayansınlar.
Diyanet Vakfı:
Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.

vemâ kâne linebiyyin ey yegull. vemey yaglül ye'ti bimâ galle yevme-lḳiyâmeh. ŝümme tüveffâ küllü nefsim mâ kesebet vehüm lâ yużlemûn.

Türkçe:
Bir peygamberin emanete hıyanet etmesi/kamu malından aşırması olacak şey değildir. Her kim hıyanet eder, kamu malından bir şey aşırırsa, aşırdığını kıyamet günü yüklenip getirir. Sonra her benliğe; kazandığı tam olarak ödenir. Hiç birine zulmedilmez.
İngilizce:
No prophet could (ever) be false to his trust. If any person is so false, He shall, on the Day of Judgment, restore what he misappropriated; then shall every soul receive its due,- whatever it earned,- and none shall be dealt with unjustly.
Fransızca:
Un prophète n'est pas quelqu'un à s'approprier du butin. Quiconque s'en approprie, viendra avec ce qu'il se sera approprié le Jour de la Résurrection . Alors, à chaque individu on rétribuera pleinement ce qu'il aura acquis. Et ils ne seront point lésés.
Almanca:
Es gebührt keinem Propheten, daß er jemals etwas (von den Beutegütern) unterschlägt. Und wer etwas unterschlägt, der kommt am Tag der Auferstehung mit dem, was er unterschlagen hat, dann wird jeder Seele das vergolten, was sie sich erworben hat, und ihnen wird kein Unrecht zugefügt.
Rusça:
Пророку не подобает незаконно присваивать трофеи. Тот, кто незаконно присваивает трофеи, придет в День воскресения с тем, что он присвоил. Затем каждая душа сполна получит то, что она заработала, и с ними не поступят несправедливо.
Arapça:
وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَن يَغُلَّ ۚ وَمَن يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hiçbir peygambere ganimet malını gizlemesi (devletmillet malını aşırması) yaraşmaz. Kim böyle bir aşırma ve ihanette bulunursa kıyamet günü aşırdığını boynuna yüklenerek getirir. Sonra da herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir, onlar haksızlığa da uğramazlar.
Diyanet Vakfı:
Bir peygambere, emanete hıyanet yaraşmaz. Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese -asla haksızlığa uğratılmaksızın-kazandığı tastamam verilir.

efemeni-ttebe`a riḍvâne-llâhi kemem bâe biseḫaṭim mine-llâhi veme'vâhü cehennem. vebi'se-lmeṣîr.

Türkçe:
Allah'ın hoşnutluğunu izleyen kişi, Allah'ın gazabına uğrayan ve barınağı cehennem olan kişiyle aynı mıdır? Ne kötü varış yeridir o!
İngilizce:
Is the man who follows the good pleasure of Allah Like the man who draws on himself the wrath of Allah, and whose abode is in Hell?- A woeful refuge!
Fransızca:
Est-ce que celui qui se conforme à l'agrément d'Allah ressemble à celui qui encourt le courroux d'Allah ? Son refuge sera l'Enfer; et quelle mauvaise destination !
Almanca:
Ist denn derjenige, der nach dem Wohlgefallen von ALLAH strebt, gleich demjenigen, der mit Erzürnen von ALLAH zurückkehrt und sein Aufenthaltsort Dschahannam ist?! Und erbärmlich ist das Werden.
Rusça:
Разве тот, кто последовал за довольством Аллаха, подобен тому, кто попал под гнев Аллаха и чьим пристанищем будет Геенна?! Как же скверно это место прибытия!
Arapça:
أَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللَّهِ كَمَن بَاءَ بِسَخَطٍ مِّنَ اللَّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ ۚ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın hışmına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? Varış yeri olarak ne kötüdür orası!
Diyanet Vakfı:
Allah'ın hoşnutluğunu gözetenle Allah'ın hışmına uğrayan bir olur mu hiç? Berikisinin yeri cehennemdir. Cehennem ise ne kötü bir varış noktasıdır.

hüm deracâtün `inde-llâh. vellâhü beṣîrum bimâ ya`melûn.

Türkçe:
Onlar, Allah katında derece derecedirler. Allah, yapmakta olduklarını iyice görmektedir.
İngilizce:
They are in varying gardens in the sight of Allah, and Allah sees well all that they do.
Fransızca:
Ils ont des grades (différents) auprès d'Allah et Allah observe bien ce qu'ils font.
Almanca:
Diese werden bei ALLAH verschieden eingestuft. Und ALLAH ist dessen allsehend, was sie tun.
Rusça:
Они займут разные ступени перед Аллахом, ведь Аллах видит то, что они совершают.
Arapça:
هُمْ دَرَجَاتٌ عِندَ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar (insanlar) Allah katında derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını görmektedir.
Diyanet Vakfı:
Onlar Allah katında derece derecedirler. Allah onların yaptıklarını görmektedir.

leḳad menne-llâhü `ale-lmü'minîne iẕ be`aŝe fîhim rasûlem min enfüsihim yetlû `aleyhim âyâtihî veyüzekkîhim veyü`allimühümü-lkitâbe velḥikmeh. vein kânû min ḳablü lefî ḍalâlim mübîn.

Türkçe:
Yemin olsun ki, Allah müminlere lütufta bulunup onları minnettar bırakmıştır: Kendi içlerinde onlara öyle bir resul gönderdi ki, onlara Allah'ın ayetlerini okuyor, onları temizleyip arındırıyor, onlara Kitap'ı ve hikmeti öğretiyor. Oysaki onlar, bundan önce açık bir sapıklığın tam içindeydiler.
İngilizce:
Allah did confer a great favour on the believers when He sent among them a messenger from among themselves, rehearsing unto them the Signs of Allah, sanctifying them, and instructing them in Scripture and Wisdom, while, before that, they had been in manifest error.
Fransızca:
Allah a très certainement fait une faveur aux croyants lorsqu'Il a envoyé chez eux un messager de parmi eux-mêmes, qui leur récite. Ses versets, les purifie et leur enseigne le Livre et la Sagesse, bien qu'ils fussent auparavant dans un égarement évident.
Almanca:
Gewiß, bereits erwies ALLAH den Mumin Gutes, als ER ihnen einen Gesandten schickte, der zu ihnen gehört, der ihnen Seine Ayat vorträgt, sie läutert und ihnen die Schrift und die Weisheit lehrt. Und sie waren vor ihm zweifelsohne im offenkundigen Irregehen.
Rusça:
Аллах уже оказал милость верующим, когда отправил к ним Пророка из них самих, который читает им Его аяты, очищает их и обучает их Писанию и мудрости, хотя прежде они находились в очевидном заблуждении.
Arapça:
لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki Allah, müminlere kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkardan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.

evelemmâ eṣâbetküm müṣîbetün ḳad eṣabtüm miŝleyhâ ḳultüm ennâ hâẕâ. ḳul hüve min `indi enfüsiküm. inne-llâhe `alâ külli şey'in ḳadîr.

Türkçe:
Size, başkalarına iki katını dokundurduğumuz bir musibet dokununca: "Bu da nereden!" mi dediniz? De ki: "O, sizin öz benliklerinizdendir." Allah, her şeye Kadîr'dir.
İngilizce:
What! When a single disaster smites you, although ye smote (your enemies) with one twice as great, do ye say?- "Whence is this?" Say (to them): "It is from yourselves: For Allah hath power over all things."
Fransızca:
Quoi ! Quand un malheur vous atteint - mais vous en avez jadis infligé le double - vous dites "D'où vient cela ? " Réponds-leur : "Il vient de vous mêmes". Certes Allah est Omnipotent.
Almanca:
War es nicht so, daß erst dann, als euch ein Unglück traf, nachdem ihr bereits das Zweifache gleicher Art (den Feinden) zugefügt habt, ihr gesagt habt: "Woher kommt das?" Sag: "Es wurde von euch selbst verschuldet." Gewiß, ALLAH ist über alles allmächtig.
Rusça:
Когда несчастье постигло вас после того, как вы причинили им вдвое большее несчастье, вы сказали: "Откуда все это?" Скажи: "От вас самих". Воистину, Аллах способен на всякую вещь.
Arapça:
أَوَلَمَّا أَصَابَتْكُم مُّصِيبَةٌ قَدْ أَصَبْتُم مِّثْلَيْهَا قُلْتُمْ أَنَّىٰ هَٰذَا ۖ قُلْ هُوَ مِنْ عِندِ أَنفُسِكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Bedir'de düşmanı) iki katına uğrattığınız bir musibet (Uhud'da) size çarpınca mı: "Bu nereden" dediniz? De ki: "Bu başınıza gelen kendinizdendir". Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.
Diyanet Vakfı:
(Bedir de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi başınıza geldiği için mi "Bu nasıl oluyor!" dediniz? De ki: O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter.
Sayfa 71 beslemesine abone olun.