Arapça:
لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Çeviriyazı:
leḳad menne-llâhü `ale-lmü'minîne iẕ be`aŝe fîhim rasûlem min enfüsihim yetlû `aleyhim âyâtihî veyüzekkîhim veyü`allimühümü-lkitâbe velḥikmeh. vein kânû min ḳablü lefî ḍalâlim mübîn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki Allah, müminlere kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.
Diyanet İşleri:
And olsun ki Allah, inananlara, ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara Kitap ve hikmeti öğreten, kendilerinden bir peygamber göndermekle iyilikte bulunmuştur. Halbuki onlar, önceleri apaçık sapıklıkta idiler.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Andolsun ki Allah, müminlere büyük bir lütufta bulundu onların içinden bir Peygamber gönderdiği zaman; o Peygamber, müminlere Tanrı ayetlerini okumada, onları arıtmada, onlara kitap ve hikmet öğretmede ve onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.
Şaban Piriş:
Allah, müminlere; onlara ayetlerini okuyan, arındıran, kitap ve hikmeti öğreten aralarından bir peygamber göndermekle büyük lütufta bulunmuştur oysa, bundan önce onlar apaçık bir dalalet içindeydiler.
Edip Yüksel:
ALLAH inananların içinden, onlara ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitap ve bilgelik öğreten bir elçiyi göndermekle iyilikte bulundu. Oysa onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler!
Ali Bulaç:
Andolsun ki Allah, mü'minlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler.
Suat Yıldırım:
Gerçekten Allah, kendi içlerinden birini, onlara âyetlerini okuması, Onları her türlü kötülüklerden arındırması, Kendilerine kitap ve hikmeti öğretmesi için resul yapmakla, müminlere büyük bir lütuf ve inâyette bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar besbelli bir sapıklık içinde idiler. [2,129.151; 16,72; 41,6; 25,20; 12, 109]
Ömer Nasuhi Bilmen:
Andolsun ki, Allah Teâlâ mü´minleri minnettar buyurdu. Çünkü içlerinde kendilerinden bir peygamber gönderdi ki onlara Hak Teâlâ´nın âyetlerini okuyor ve onları tezkiye ediyor ve onlara kitap ve hikmet talim buyuruyor. Halbuki bundan evvel apaçık bir dalâlet içinde bulunmuş idiler.
Yaşar Nuri Öztürk:
Yemin olsun ki, Allah müminlere lütufta bulunup onları minnettar bırakmıştır: Kendi içlerinde onlara öyle bir resul gönderdi ki, onlara Allah'ın ayetlerini okuyor, onları temizleyip arındırıyor, onlara Kitap'ı ve hikmeti öğretiyor. Oysaki onlar, bundan önce açık bir sapıklığın tam içindeydiler.
Bekir Sadak:
Onlar oturup, kardesleri icin: «Bize itaat etselerdi oldurulmezlerdi» dediler. De ki: «Eger dogru sozlu iseniz, olumu kendinizden savin"
İbni Kesir:
And olsun ki: Allah, mü´minlere büyük bir lutufda bulunmuştur. Zira onlara Allah´ın ayetlerini okuyan, teskiye eden, kitab ve hikmeti öğreten kendi içlerinden bir peygamber göndermiştir. Halbuki onlar, daha önce apaçık bir dalalet içindeydiler.
Adem Uğur:
Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah´ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.
İskender Ali Mihr:
And olsun ki Allah, müminleri, "
Celal Yıldırım:
And olsun ki, Allah, daha önce açık bir sapıklık içinde bulunurlarken, mü´minlere yine kendilerinden, onlara Allah´ın âyetlerini okuyan, onları (küfrün kirlerinden) temizleyip arıtan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütuf ve ikramda bulunmuştur.
Tefhim ul Kuran:
Andolsun ki Allah, mü´minlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lutufta bulunmuştur. (Ki o) Onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler.
Fransızca:
Allah a très certainement fait une faveur aux croyants lorsqu'Il a envoyé chez eux un messager de parmi eux-mêmes, qui leur récite. Ses versets, les purifie et leur enseigne le Livre et la Sagesse, bien qu'ils fussent auparavant dans un égarement évident.
İspanyolca:
Alá ha agraciado a los creyentes al enviarles un Enviado salido de ellos, que les recita Sus aleyas, les purifica y les enseña la Escritura y la Sabiduría. Antes estaban evidentemente extraviados.
İtalyanca:
Allah ha colmato [di grazia] i credenti, quando ha suscitato tra loro un Messaggero che recita i Suoi versetti, li purifica e insegna loro il Libro e la saggezza, mentre in precedenza erano in preda all'errore evidente.
Almanca:
Gewiß, bereits erwies ALLAH den Mumin Gutes, als ER ihnen einen Gesandten schickte, der zu ihnen gehört, der ihnen Seine Ayat vorträgt, sie läutert und ihnen die Schrift und die Weisheit lehrt. Und sie waren vor ihm zweifelsohne im offenkundigen Irregehen.
Çince:
真主确已施恩于信士们,因为他曾在他们中派遣了一个同族的使者,对他们宣读他的迹象,并且熏陶他们,教授他们天经和智慧,以前,他们确是在明显的迷误中的。
Hollandaca:
God heeft ook daardoor zijne goedheid omtrent de geloovigen getoond, dat hij hun een apostel uit hun midden heeft gezonden, om hun zijne teekens te leeren en hen te reinigen, en hen te onderwijzen in de wijsheid, daar zij vroeger in eene openbare dwaling verkeerden.
Rusça:
Аллах уже оказал милость верующим, когда отправил к ним Пророка из них самих, который читает им Его аяты, очищает их и обучает их Писанию и мудрости, хотя прежде они находились в очевидном заблуждении.
Somalice:
Dhab abaanbuu ugu Manaystay Eebe Mu'miniinta markuu ka Bixiyey Dhexdooda Rasuul Naftooda ka mid ah kuna Akhriyi Korkooda Aayaadkiisa Daahirinna Barina Kitaabka (Quraanka) iyo Xigmada (Sunada Nabiga) waxayna ahaayeen Horay Baadi Cad.
Swahilice:
Hakika Mwenyezi Mungu amewafanyia wema mkubwa Waumini vile alivyo waletea Mtume aliye miongoni mwao wenyewe, anaye wasomea Aya zake, na anawatakasa, na anawafunza Kitabu na hikima, ijapo kuwa kabla ya hapo walikuwa katika upotovu ulio wazi.
Uygurca:
اﷲ مۆمىنلەرگە اﷲ نىڭ ئايەتلىرىنى تىلاۋەت قىلىدىغان، ئۇلارنى (گۇناھلاردىن) پاك قىلىدىغان، ئۇلارغا كىتابنى ۋە ھېكمەتنى (يەنى قۇرئان ۋە سۈننەتنى) ئۆگىتىدىغان، ئۆزلىرىدىن بولغان بىر پەيغەمبەر ئەۋەتىپ، ئۇلارغا چوڭ ئېھسان قىلدى؛ ھالبۇكى، ئۇلار بۇرۇن ئوچۇق گۇمراھلىقتا ئىدى
Japonca:
本当にアッラーは,信者たちに対して豊かに恵みを授けられ,かれらの中から,一人の使徒をあげて,啓示をかれらに読誦させ,かれらを清め,また啓典と英知を教えられた。これまでかれらは明らかに迷い誤の中にいたのである。
Arapça (Ürdün):
«لقد منَّ الله على المؤمنين إذ بعث فيهم رسولا من أنفسهم» أي عربيا مثلهم ليفهموا عنه ويشرُفوا به لا ملكا ولا عجميا «يتلو عليهم آياته» القرآن «ويُزكِّيهمْ» يطهرهم من الذنوب «ويعلمهم الكتاب» القرآن «والحكمة» السنة «وإن» مخففة أي إنهم «كانوا من قبلُ» أي قبل بعثه «لفى ضلال مبين» بيِّن.
Hintçe:
ख़ुदा ने तो ईमानदारों पर बड़ा एहसान किया कि उनके वास्ते उन्हीं की क़ौम का एक रसूल भेजा जो उन्हें खुदा की आयतें पढ़ पढ़ के सुनाता है और उनकी तबीयत को पाकीज़ा करता है और उन्हें किताबे (ख़ुदा) और अक्ल की बातें सिखाता है अगरचे वह पहले खुली हुई गुमराही में पडे थे
Tayca:
แน่นอนยิ่ง อัลลอฮ์นั้นทรงมีพระคุณแก่ผู้ศรัทธาทั้งหลาย โดยที่พระองค์ได้ทรงส่งร่อซูลคนหนึ่งจากพวกเขาเองมาในหมู่พวกเขาโดดยที่เขาจะได้อ่านบรรดาโองการของพระองค์ให้พวกเขาฟัง และจะทำให้พวกเขาสะอาดและจะสอนคัมภีร์ และความรู้เกี่ยวกับข้อปฏิบัติในบัญญัติศาสนาแก่พวกเขาด้วย และแท้จริงเมื่อก่อนนั้นพวกเขาเคยอยู่ในความหลงผิดอันชัดแจ้ง
İbranice:
אלוהים גמל חסד למאמינים, בשולחו אליהם שליח מתוכם, על מנת שיקרא בפניהם את אותותיו, לטהרם, וללמדם את הספר (הקוראן) ואת החכמה , שכן, היו קודם לכן בתעייה מובהקת
Hırvatça:
Allah je vjernike milošću Svojom darovao kada im je poslanika između njih poslao, da im ajete Njegove kazuje, da ih očisti, i da ih Knjizi i mudrosti pouči, iako su prije u očitoj zabludi bili.
Rumence:
Dumnezeu a pogorât harul Său asupra credincioşilor atunci când le-a trimis un profet dintre ei care să le citească semnele Sale, care să-i curăţe, care să-i înveţe Cartea şi înţelepciunea, chiar dacă odinioară au fost într-o rătăcire vădită.
Transliteration:
Laqad manna Allahu AAala almumineena ith baAAatha feehim rasoolan min anfusihim yatloo AAalayhim ayatihi wayuzakkeehim wayuAAallimuhumu alkitaba waalhikmata wain kanoo min qablu lafee dalalin mubeenin
Türkçe:
Yemin olsun ki, Allah müminlere lütufta bulunup onları minnettar bırakmıştır: Kendi içlerinde onlara öyle bir resul gönderdi ki, onlara Allah'ın ayetlerini okuyor, onları temizleyip arındırıyor, onlara Kitap'ı ve hikmeti öğretiyor. Oysaki onlar, bundan önce açık bir sapıklığın tam içindeydiler.
Sahih International:
Certainly did Allah confer [great] favor upon the believers when He sent among them a Messenger from themselves, reciting to them His verses and purifying them and teaching them the Book and wisdom, although they had been before in manifest error.
İngilizce:
Allah did confer a great favour on the believers when He sent among them a messenger from among themselves, rehearsing unto them the Signs of Allah, sanctifying them, and instructing them in Scripture and Wisdom, while, before that, they had been in manifest error.
Azerbaycanca:
Allah mö’minlərə lütf etdi. Çünki onların öz içərisindən özlərinə (Allahın) ayələrini oxuyan, onları (pis əməllərdən) təmizləyən, onlara Kitabı (Qur’anı) və hikməti öyrədən bir peyğəmbər göndərdi. Halbuki bundan əvvəl onlar açıq-aydın zəlalət içərisində idilər.
Süleyman Ateş:
Andolsun ki, Allah, mü'minlere büyük lutufta bulundu: Zira daha önce açık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken onlara, kendi içlerinden, kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, kendilerini yücelten ve kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkardan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.
Erhan Aktaş:
Ant olsun ki, Allah, içlerinden, onlara âyetlerini okuyan, onları arındıran, onlara Kitâp’ı ve Hikmet’i(1) öğreten bir resûl göndermekle, Mü’minlere iyilikte bulundu. Oysa onlar daha önce açık bir sapkınlık içindeydiler.
Kral Fahd:
Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.
Hasan Basri Çantay:
Andolsun ki mü´minler daha evvel apaçık ve kat´î bir sapıklık içinde bulunuyorlarken Allah, içlerinden ve kendilerinden onlara — âyetlerini okur, onları tertemiz yapar, onlara Kitab ve hikmeti öğretir —bir peygamber göndermiş olduğu için büyük bir lûtufda bulunmuşdur.
Muhammed Esed:
Allah, mesajlarını onlara iletmek, onları arındırmak ve onlara ilahi kelamı ve hikmeti öğretmek için içlerinden kendileri gibi (beşerden) bir elçi çıkararak müminlere lütufda bulunmuştur; halbuki daha önce apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlardı.
Gültekin Onan:
Andolsun ki Tanrı inançlılara, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler.
Ali Fikri Yavuz:
Allah müminler üzerinde bol bol ihsanda bulundu. Çünkü onlara, kendi cinslerinden bir peygamber gönderdi ki, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyor, onları fena huy ve inançlardan temizliyor, onlara Kur’ân ve sünneti öğretiyor. Halbuki bundan önce açık bir sapıklık içinde idiler.
Portekizce:
Deus agraciou os fiéis, ao fazer surgir um Mensageiro da sua estirpe, que lhes ditou os Seus versículos, redimiu-os, elhes ensinou o Livro e a Prudência, embora antes estivessem em evidente erro.
İsveççe:
Gud visade sannerligen de troende [en stor nåd], då Han lät ett sändebud komma till dem, [en man] ur deras egna led, för att framföra Hans budskap till dem och rena dem [från synd] och undervisa dem i Skriften och [profeternas] visdom; innan dess var de helt uppenbart på orätt väg.
Farsça:
یقیناً خدا بر مؤمنان منّت نهاد که در میان آنان پیامبری از خودشان برانگیخت که آیات او را بر آنان می خواند و [از آلودگی های فکری و روحی] پاکشان می کند، و کتاب و حکمت به آنان می آموزد، و به راستی که آنان پیش از آن در گمراهی آشکاری بودند.
Kürtçe:
سوێند بێت بێگومان خوا چاکە و منەتی نا بەسەر بڕواداراندا کاتێ کەڕەوانەی کرد لەناویاندا پێغەمبەرو نێرراوێک لەخۆیان کە دەیخوێنێتەوە بەسەریاندا بەڵگە ونیشانەکانی خودا و پاک و خاوێنیان دەکاتەوە وە قورئان و فەرموودەیان فێردەکات ئەگەر چی ئەوان لەپێشدا لەگومڕاییەکی ڕوون و ئاشکرادا بوون
Özbekçe:
Батаҳқиқ, Аллоҳ мўминларга ўзларидан Пайғамбар юбориб, неъмат берди. У аларга Аллоҳнинг оятларини тиловат қилиб берадир, уларни поклайдир, китоб ва ҳикматни ўргатадир. Гарчи олдин очиқ-ойдин адашувда бўлсалар ҳам.
Malayca:
Sesungguhnya Allah telah mengurniakan (rahmatNya) kepada orang-orang yang beriman, setelah Ia mengutuskan dalam kalangan mereka seorang Rasul dari bangsa mereka sendiri, yang membacakan kepada mereka ayat-ayat Allah (kandungan Al- Quran yang membuktikan keesaan Allah dan kekuasaanNya), dan membersihkan mereka (dari iktiqad yang sesat), serta mengajar mereka Kitab Allah (Al-Quran) dan Hikmah (pengetahuan yang mendalam mengenai hukum-hukum Syariat). Dan sesungguhnya mereka sebelum (kedatangan Nabi Muhammad) itu adalah dalam kesesatan yang nyata.
Arnavutça:
Perëndia i dhuroi besimtarët me dhuratë të madhe, meqë nga mesi i tyre u dërgoi Profet i cili u lexon atyre ajetet e Tij, i pastron ata nga mëkatet dhe ua mëson Kur’anin e diturinë e hollë. Ata, më parë, me të vërtetë, ishin në rrugë krejtësisht të gabuar.
Bulgarca:
Аллах облагодетелства вярващите, когато измежду тях самите им проводи Пратеник, който им чете Неговите знамения и ги пречиства, и ги учи на Писанието и на мъдростта, въпреки че преди бяха в явна заблуда.
Sırpça:
Аллах је вернике даровао Својом милошћу када им је послао Посланика између њих, да им казује Његове речи, да их очисти, и да их подучи Књизи и мудрости, иако су пре били у очигледној заблуди.
Çekçe:
Věru Bůh již prokázal přízeň věřícím, když k nim vyslal posla z řad jejich, jenž sděluje jim znamení Jeho, očišťuje je a učí je Písmu a moudrosti, zatímco předtím byli v bludu zjevném.
Urduca:
درحقیقت اہل ایمان پر تو اللہ نے یہ بہت بڑا احسان کیا ہے کہ اُن کے درمیان خود انہی میں سے ایک ایسا پیغمبر اٹھایا جو اس کی آیات انہیں سناتا ہے، اُن کی زندگیوں کو سنوارتا ہے اور اُن کو کتاب اور دانائی کی تعلیم دیتا ہے، حالانکہ اس سے پہلے یہی لوگ صریح گمراہیوں میں پڑے ہوئے تھے
Tacikçe:
Худо бар мӯъминон инъом фармуд, он гоҳ, ки аз худашон ба миёни худашон паёмбаре равон кард то оёташро бар онҳо бихонад ва покашон созад ва китобу ҳикматашон биёмузад, ҳарчанд аз он пеш дар гумроҳии ошкоре буданд.
Tatarca:
Аллаһ мөэминнәргә үзләреннән пәйгамбәр күндереп зур нигъмәтләр бирде, пәйгамбәр мөэминнәргә Аллаһуның аятьләрен укыр, аларны мөшриклектән, бидеґәт гамәлләрдән вә башка нәҗесләрдән пакълар, дәхи Коръәнне һәм шәригать хөкемнәрен өйрәтер гәрчә алар Коръән иңмәс борын ачык адашуда булсалар да.
Endonezyaca:
Sungguh Allah telah memberi karunia kepada orang-orang yang beriman ketika Allah mengutus diantara mereka seorang rasul dari golongan mereka sendiri, yang membacakan kepada mereka ayat-ayat Allah, membersihkan (jiwa) mereka, dan mengajarkan kepada mereka Al Kitab dan Al Hikmah. Dan sesungguhnya sebelum (kedatangan Nabi) itu, mereka adalah benar-benar dalam kesesatan yang nyata.
Amharca:
አላህ በምእምናን ላይ ከጎሳቸው የኾነን፤ በእነርሱ ላይ አንቀጾቹን የሚያነብ፣ የሚጠራቸውም፣ መጽሐፍንና ጥበብን የሚያስተምራቸውም የኾነን መልእክተኛ በውስጣቸው በላከ ጊዜ፤ በእርግጥ ለገሰላቸው፡፡ እነርሱም ከዚያ በፊት በግልጽ ስህተት ውስጥ ነበሩ፡፡
Tamilce:
நம்பிக்கையாளர்கள் மீது திட்டமாக அல்லாஹ் அருள் புரிந்தான் - அவர்களிலிருந்தே ஒரு தூதரை அவர்களுக்கு மத்தியில் அனுப்பியபோது. அவர் அவர்களுக்கு அவனுடைய வசனங்களை ஓதிக் காண்பிக்கிறார்; இன்னும், அவர்களைப் பரிசுத்தப்படுத்துகிறார்; இன்னும், அவர்களுக்கு வேதத்தையும் ஞானத்தையும் கற்பிக்கிறார். நிச்சயமாக (அவர்கள் இதற்கு) முன்னர் தெளிவான வழிகேட்டில்தான் இருந்தனர்.
Korece:
하나님을 믿는자들에게 은 혜를 베푸사 그들에게 선지자를 보내어 하나님의 말씀을 낭송하고 그들을 세제하며 성서와 지혜를 가르쳐 주시었노라 실로 그들은 분명히 방황하고 있었더라
Vietnamca:
Allah quả thật đã ban hồng phúc cho những người có đức tin khi Ngài đã gởi đến với họ một vị Thiên Sứ xuất thân từ họ để đọc cho họ nghe các lời mặc khải của Ngài, để thanh lọc họ, để dạy họ Kinh Sách (Qur’an) và sự khôn ngoan (Sunnah) trong khi trước đây họ hoàn toàn sống trong sự lầm lạc.
Ayet Linkleri:
Rubu tag:
Hizb tag: