1407 |
214 |
10 |
43 |
11 |
وَمِنْهُم مَّن يَنظُرُ إِلَيْكَ ۚ أَفَأَنتَ تَهْدِي الْعُمْيَ وَلَوْ كَانُوا لَا يُبْصِرُونَ |
veminhüm mey yenżuru ileyk. efeente tehdi-l`umye velev kânû lâ yübṣirûn. |
Aralarında sana bakan vardır. Sen körleri, görmezlerken doğru yola iletebilir misin? |
And among them are those who look at you. But can you guide the blind although they will not [attempt to] see? |
Sayfa 214, Cuz 11, يونس, Yunus-- يونس |
1408 |
214 |
10 |
44 |
11 |
إِنَّ اللَّهَ لَا يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْئًا وَلَٰكِنَّ النَّاسَ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
inne-llâhe lâ yażlimü-nnâse şey'ev velâkinne-nnâse enfüsehüm yażlimûn. |
Allah insanlara hiç zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler. |
Indeed, Allah does not wrong the people at all, but it is the people who are wronging themselves. |
Sayfa 214, Cuz 11, يونس, Yunus-- يونس |
1409 |
214 |
10 |
45 |
11 |
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَأَن لَّمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِّنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ ۚ قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللَّهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ |
veyevme yaḥşüruhüm keel lem yelbeŝû illâ sâ`atem mine-nnehâri yete`ârafûne beynehüm. ḳad ḫasira-lleẕîne keẕẕebû biliḳâi-llâhi vemâ kânû mühtedîn. |
Onları toplayacağı kıyamet günü, sanki gündüz, birbirleriyle sadece tanışacakları bir saat kadar kalmış gibidirler. Allah'ın karşısına çıkmayı yalan sayanlar kaybetmişlerdir. |
And on the Day when He will gather them, [it will be] as if they had not remained [in the world] but an hour of the day, [and] they will know each other. Those will have lost who denied the meeting with Allah and were not guided |
Sayfa 214, Cuz 11, يونس, Yunus-- يونس |
1410 |
214 |
10 |
46 |
11 |
وَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللَّهُ شَهِيدٌ عَلَىٰ مَا يَفْعَلُونَ |
veimmâ nüriyenneke ba`ḍa-lleẕî ne`idühüm ev neteveffeyenneke feileynâ merci`uhüm ŝümme-llâhü şehîdün `alâ mâ yef`alûn. |
Onlara, söz verdiğimiz azabın bir kısmını ya dünyada sana gösteririz, veya senin ruhunu alırız da nasıl olsa onların dönüşü Bizedir; (ahirette görürsün) Allah onların yaptıklarına şahiddir. |
And whether We show you some of what We promise them, [O Muhammad], or We take you in death, to Us is their return; then, [either way], Allah is a witness concerning what they are doing |
Sayfa 214, Cuz 11, يونس, Yunus-- يونس |
1411 |
214 |
10 |
47 |
11 |
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولٌ ۖ فَإِذَا جَاءَ رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
velikülli ümmetir rasûl. feiẕâ câe rasûlühüm ḳuḍiye beynehüm bilḳisṭi vehüm lâ yużlemûn. |
Her ümmetin bir peygamberi vardır. Onlara peygamberleri geldiğinde aralarında adaletle hüküm verilmiş olur. Onların hakları yenmez. |
And for every nation is a messenger. So when their messenger comes, it will be judged between them in justice, and they will not be wronged |
Sayfa 214, Cuz 11, يونس, Yunus-- يونس |
1412 |
214 |
10 |
48 |
11 |
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ |
veyeḳûlûne metâ hâẕe-lva`dü in küntüm ṣâdiḳîn. |
Bu iddiada samimi iseniz, bu azabın gerçekleşmesi ne zamandır? söyle derler. |
And they say, "When is [the fulfillment of] this promise, if you should be truthful?" |
Sayfa 214, Cuz 11, يونس, Yunus-- يونس |
1413 |
214 |
10 |
49 |
11 |
قُل لَّا أَمْلِكُ لِنَفْسِي ضَرًّا وَلَا نَفْعًا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ ۗ لِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ ۚ إِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَلَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً ۖ وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ |
ḳul lâ emlikü linefsî ḍarrav velâ nef`an illâ mâ şâe-llâh. likülli ümmetin ecelün. iẕâ câe ecelühüm felâ yeste'ḫirûne sâ`atev velâ yestaḳdimûn. |
De ki: "Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Her ümmet için bir süre vardır; süreleri sona erince bir saat bile geciktirilmezler ve öne de alınmazlar." |
Say, "I possess not for myself any harm or benefit except what Allah should will. For every nation is a [specified] term. When their time has come, then they will not remain behind an hour, nor will they precede [it]." |
Sayfa 214, Cuz 11, يونس, Yunus-- يونس |
1414 |
214 |
10 |
50 |
11 |
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا أَوْ نَهَارًا مَّاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ |
ḳul era'eytüm in etâküm `aẕâbühû beyâten ev nehâram mâẕâ yesta`cilü minhü-lmücrimûn. |
De ki: "Allah'ın azabı size gece veya gündüz gelirse, ne yaparsınız? Suçlular neye bunda acele ediyorlar?" |
Say, "Have you considered: if His punishment should come to you by night or by day - for which [aspect] of it would the criminals be impatient?" |
Sayfa 214, Cuz 11, يونس, Yunus-- يونس |
1415 |
214 |
10 |
51 |
11 |
أَثُمَّ إِذَا مَا وَقَعَ آمَنتُم بِهِ ۚ آلْآنَ وَقَدْ كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ |
eŝümme iẕâ mâ veḳa`a âmentüm bih. âl'âne veḳad küntüm bihî testa`cilûn. |
Vuku bulduktan sonra mı O'na inanacaksınız? İnanmayanlar azabı görünce, "şimdi miydi?" derler. "Elbette, siz onu acele istiyordunuz" denir. |
Then is it that when it has [actually] occurred you will believe in it? Now? And you were [once] for it impatient |
Sayfa 214, Cuz 11, يونس, Yunus-- يونس |
1416 |
214 |
10 |
52 |
11 |
ثُمَّ قِيلَ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا بِمَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ |
ŝümme ḳîle lilleẕîne żalemû ẕûḳû `aẕâbe-lḫuld. hel tüczevne illâ bimâ küntüm teksibûn. |
Haksızlık edenlere de: "Sürekli azabı tadın, ancak yaptığınıza karşılık ceza çekiyorsunuz" denir. |
Then it will be said to those who had wronged, "Taste the punishment of eternity; are you being recompensed except for what you used to earn?" |
Sayfa 214, Cuz 11, يونس, Yunus-- يونس |
1417 |
214 |
10 |
53 |
11 |
۞ وَيَسْتَنبِئُونَكَ أَحَقٌّ هُوَ ۖ قُلْ إِي وَرَبِّي إِنَّهُ لَحَقٌّ ۖ وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ |
veyestembiûneke eḥaḳḳun hû. ḳul î verabbî innehû leḥaḳḳuv vemâ entüm bimü`cizîn. |
O gerçek midir? diye senden sorarlar. De ki: "Evet, Rabbim hakkı için o gerçektir, siz aciz kılamazsınız (önleyemezsiniz)." |
And they ask information of you, [O Muhammad], "Is it true?" Say, "Yes, by my Lord. Indeed, it is truth; and you will not cause failure [to Allah]." |
Sayfa 214, Cuz 11, يونس, Yunus-- يونس |