
veyesta`cilûneke bil`aẕâb. velevlâ ecelüm müsemmel lecâehüm-l`aẕâb. veleye'tiyennehüm bagtetev vehüm lâ yeş`urûn.
Türkçe:
Azabı senden çarçabuk istiyorlar. Eğer belirlenmiş bir süre olmasaydı, azap onlara elbette gelmiş olacaktı. Fakat o, hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine ansızın geliverecektir. Bunda kuşku yok.
İngilizce:
They ask thee to hasten on the Punishment (for them): had it not been for a term (of respite) appointed, the Punishment would certainly have come to them: and it will certainly reach them,- of a sudden, while they perceive not!
Fransızca:
Et ils demandent de hâter [la venue] du châtiment. S'il n'y avait pas eu un terme fixé, le châtiment leur serait certes venu. Et assurément, il leur viendra soudain, sans qu'ils en aient conscience.
Almanca:
Und sie fordern dich zur Eile mit der Peinigung auf. Und gäbe es keine festgelegte Frist, gewiß käme die Peinigung zu ihnen. Und sie wird doch zu ihnen unerwartet kommen, während sie es nicht merken.
Rusça:
Они торопят тебя с мучениями. Если бы не назначенный срок, то мучения уже явились бы к ним. Воистину, они явятся к ним внезапно, и они даже не почувствуют этого.
Arapça:
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ ۚ وَلَوْلَا أَجَلٌ مُّسَمًّى لَّجَاءَهُمُ الْعَذَابُ وَلَيَأْتِيَنَّهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azab elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat yine de, hiç farkına varmadıkları bir sırada o kendilerine mutlaka gelecektir.
Diyanet Vakfı:
Senden, azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azap elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat onlar farkında değilken, o ansızın kendilerine geliverecektir.

yesta`cilûneke bil`aẕâb. veinne cehenneme lemüḥîṭatüm bilkâfirîn.
Türkçe:
Azabı senden acele istiyorlar. Oysa cehennem, o küfre sapanları çepeçevre kuşatmış bulunuyor.
İngilizce:
They ask thee to hasten on the Punishment: but, of a surety, Hell will encompass the Rejecters of Faith!-
Fransızca:
Ils te demandent de hâter [la venue] du châtiment, tandis que l'Enfer cerne les mécréants de toutes parts.
Almanca:
Sie fordern dich zur Eile mit der Peinigung auf. Und gewiß, Dschahannam wird die Kafir doch komplett umfassen
Rusça:
Они торопят тебя с мучениями. Воистину, Геенна непременно обступит неверующих.
Arapça:
يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةٌ بِالْكَافِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Halbuki cehennem, hiç şüpheleri olmasın, kâfirleri kuşatacaktır.
Diyanet Vakfı:
(Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Hiç şüpheleri olmasın, cehennem kafirleri çepeçevre kuşatacaktır.

yevme yagşâhümü-l`aẕâbü min fevḳihim vemin taḥti ercülihim veyeḳûlü ẕûḳû mâ küntüm ta`melûn.
Türkçe:
Gün olur, azap onları tepelerinden, ayaklarının altından sarıverir ve der: "Tadın bakalım, yapıp ettiklerinizi."
İngilizce:
On the Day that the Punishment shall cover them from above them and from below them, and (a Voice) shall say: "Taste ye (the fruits) of your deeds!"
Fransızca:
Le jour où le châtiment les enveloppera d'en haut et sous leurs pieds. Il [leur] dira : "Goûtez à ce que vous faisiez ! "
Almanca:
an dem Tag, wenn die Peinigung sie von über ihnen und von unter ihren Füßen umhüllt, und ER sagt: "Kostet, was ihr zu tun pflegtet!"
Rusça:
В тот день мучения покроют их сверху и из-под ног. Он скажет: "Вкусите то, что вы совершали!"
Arapça:
يَوْمَ يَغْشَاهُمُ الْعَذَابُ مِن فَوْقِهِمْ وَمِن تَحْتِ أَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O günde azap, onları hem üstlerinden, hem ayaklarının altından saracak ve Allah (onlara), "Yaptıklarınızın cezasını tadın!" diyecektir.
Diyanet Vakfı:
O günde azap, onları hem üstlerinden hem ayaklarının altından saracak ve Allah (onlara): "Yaptıklarınızı (cezasını) tadın!" diyecektir.

yâ `ibâdîye-lleẕîne âmenû inne arḍî vâsi`aten feiyyâye fa`büdûn.
Türkçe:
Ey benim iman eden kullarım! Hiç kuşkusuz, benim yerkürem geniştir. O halde, yalnız bana kuluk/ibadet edin.
İngilizce:
O My servants who believe! truly, spacious is My Earth: therefore serve ye Me - (and Me alone)!
Fransızca:
ô Mes serviteurs qui avaient cru ! Ma terre est bien vaste. Adorez-Moi donc !
Almanca:
Meine Diener, die den Iman verinnerlichten! Gewiß, Meine Erde ist weit genug, so dient Mir alleine!
Rusça:
О Мои верующие рабы! Воистину, Моя земля обширна, поклоняйтесь же Мне!
Arapça:
يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ أَرْضِي وَاسِعَةٌ فَإِيَّايَ فَاعْبُدُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman eden kullarım! Şüphesiz benim yarattığım yeryüzü geniştir. O halde yalnız bana kulluk edin.
Diyanet Vakfı:
Ey iman eden kullarım! Şüphesiz, benim arzım geniştir. O halde (nerede güven içinde olacaksanız orada) yalnız bana kulluk edin.

küllü nefsin ẕâiḳatü-lmevti ŝümme ileynâ türce`ûn.
Türkçe:
Her can, ölümü tadacaktır; sonra bize döndürüleceksiniz.
İngilizce:
Every soul shall have a taste of death in the end to Us shall ye be brought back.
Fransızca:
Toute âme goûtera la mort. Ensuite c'est vers Nous que vous serez ramenés.
Almanca:
Jedes Lebewesen wird den Tod erfahren, dann werdet ihr zu Uns zurückgebracht.
Rusça:
Каждая душа вкусит смерть, а потом вы будете возвращены к Нам.
Arapça:
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ۖ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.

velleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti lenübevviennehüm mine-lcenneti gurafen tecrî min taḥtihe-l'enhâru ḫâlidîne fîhâ. ni`me ecru-l`âmilîn.
Türkçe:
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetin görkemli odalarına yerleştireceğiz. Sürekli kalacaklardır orada. Ne güzeldir iş yapıp değer üretenlerin ödülü!
İngilizce:
But those who believe and work deeds of righteousness - to them shall We give a Home in Heaven,- lofty mansions beneath which flow rivers,- to dwell therein for aye;- an excellent reward for those who do (good)!-
Fransızca:
Et quant à ceux qui croient et accomplissent de bonnes oeuvres, Nous les installerons certes à l'étage dans le Paradis sous lequel coulent les ruisseaux, pour y demeurer éternellement. Quelle belle récompense que celle de ceux qui font le bien,
Almanca:
Und diejenigen, die den Iman verinnerlichten und gottgefällig Gutes taten, werden WIR doch in der Dschanna in Zimmern wohnen lassen, die von Flüssen durchflossen werden. Darin bleiben sie ewig. Und was für eine schöne Belohnung für die gottgefällig Guttuenden.
Rusça:
Тех, которые уверовали и совершали праведные деяния, Мы непременно поселим в горницах в Раю, в котором текут реки. Они пребудут там вечно. Как же прекрасно вознаграждение тружеников,
Arapça:
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُم مِّنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ نِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları, altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükafatı ne güzeldir!
Diyanet Vakfı:
İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları, içinde ebedi kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükafatı ne güzeldir!

elleẕîne ṣaberû ve`alâ rabbihim yetevekkelûn.
Türkçe:
Onlar ki sabrettiler ve yalnız Rablerine dayanıp güvenmektedirler.
İngilizce:
Those who persevere in patience, and put their trust, in their Lord and Cherisher.
Fransızca:
qui endurent, et placent leur confiance en leur Seigneur !
Almanca:
Diejenigen, die sich in Geduld übten und ihrem HERRN gegenüber Tawakkul praktizierten.
Rusça:
которые были терпеливы и уповали на своего Господа!
Arapça:
الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَىٰ رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ki onlar, sabretmiş olup yalnız Rablerine güvenip dayanmaktadırlar.
Diyanet Vakfı:
Onlar, sabreden kimselerdir ve yalnız Rablerine güvenip dayanmaktadırlar.

vekeeyyim min dâbbetil lâ taḥmilü rizḳahâ. allâhü yerzüḳuhâ veiyyâküm. vehüve-ssemî`u-l`alîm.
Türkçe:
Nice hayvanlar var, kendi rızkını taşıyamaz. Allah onları da rızıklandırıyor, sizi de. Semî'dir O, Alîm'dir.
İngilizce:
How many are the creatures that carry not their own sustenance? It is Allah who feeds (both) them and you: for He hears and knows (all things).
Fransızca:
Que de bêtes ne se chargent point de leur propre nourriture ! C'est Allah qui les nourrit ainsi que vous. Et c'est Lui l'Audient, l'Omniscient.
Almanca:
Und wie viele der sich bewegenden Lebewesen gibt es, die ihr Rizq nicht halten können. ALLAH gewährt ihnen und euch Rizq. Und ER ist Der Allhörende, Der Allwissende.
Rusça:
Сколько есть живых существ, которые не уносят своего пропитания (или не запасаются своим пропитанием)! Аллах наделяет пропитанием их и вас. Он - Слышащий, Знающий.
Arapça:
وَكَأَيِّن مِّن دَابَّةٍ لَّا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nice hayvanlar var ki, rızkını (biriktirip yanında) taşımıyor. Çünkü onların da, sizin de rızkınızı Allah veriyor. O, her şeyi işitir ve bilir.
Diyanet Vakfı:
Nice canlı var ki, rızkını (yanında) taşımıyor. Onlara da size de rızık veren Allah'tır. O, her şeyi işitir ve bilir.

velein seeltehüm men ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa veseḫḫara-şşemse velḳamera leyeḳûlünne-llâh. feennâ yü'fekûn.
Türkçe:
Onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı, Güneş'i ve Ay'ı kim boyun eğdirdi?" diye sorarsan, mutlaka şöyle diyecekler: "Allah!" Peki nasıl döndürülüyorlar?
İngilizce:
If indeed thou ask them who has created the heavens and the earth and subjected the sun and the moon (to his Law), they will certainly reply, "Allah". How are they then deluded away (from the truth)?
Fransızca:
Si tu leur demandes : "Qui a créé les cieux et la terre, et assujetti le soleil et la lune ? ", ils diront très certainement : "Allah". Comment se fait-il qu'ensuite ils se détournent (du chemin droit) ?
Almanca:
Und würdest du sie fragen: "Wer die Himmel und die Erde erschuf und die Sonne und den Mond gratis fügbar machte?", gewiß würden sie sagen: "ALLAH!" Also wie werden sie denn belogen?!
Rusça:
Если ты спросишь их: "Кто создал небеса и землю и подчинил солнце и луну?" - они непременно скажут: "Аллах". До чего же они отвращены от истины!
Arapça:
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki onlara, "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorsan "Allah" derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?

allâhü yebsüṭu-rrizḳa limey yeşâü min `ibâdihî veyaḳdiru leh. inne-llâhe bikülli şey'in `alîm.
Türkçe:
Allah, kullarından dilediğine rızkı açıp yayar da ölçülü verip kısar da. Allah herşeyi çok iyi bilir.
İngilizce:
Allah enlarges the sustenance (which He gives) to whichever of His servants He pleases; and He (similarly) grants by (strict) measure, (as He pleases): for Allah has full knowledge of all things.
Fransızca:
Allah dispense largement ou restreint Ses dons à qui Il veut parmi Ses serviteurs. Certes, Allah est Omniscient.
Almanca:
ALLAH gewährt viel Rizq, wem ER will von Seinen Dienern, und ER gewährt ihm auch nur wenig. Gewiß, ALLAH ist über alles allwissend.
Rusça:
Аллах увеличивает или ограничивает удел тому из Своих рабов, кому пожелает. Воистину, Аллах знает обо всякой вещи.
Arapça:
اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, kullarından dilediğine rızkı bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
Diyanet Vakfı:
Allah rızkı kullarından dilediğine bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
Sayfalar
