İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:

veyeḳûlü-lleẕîne keferû leste mürselâ. ḳul kefâ billâhi şehîdem beynî vebeyneküm vemen `indehû `ilmü-lkitâb.
Türkçe:
Küfre sapanlar: "Sen gönderilmiş bir elçi değilsin." diyorlar. De ki: "Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah, bir de yanında kitap bilgisi bulunanlar yeter."
İngilizce:
The Unbelievers say: "No messenger art thou." Say: "Enough for a witness between me and you is Allah, and such as have knowledge of the Book."
Fransızca:
Et ceux qui ne croient pas disent : "Tu n'es pas un Messager". Dis : "Allah suffit, comme témoin entre vous et moi, et ceux qui ont la connaissance du Livre (sont aussi témoins)" .
Almanca:
Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, sagen: "Du bist kein Gesandter." Sag: "ALLAH genügt als Zeuge zwischen mir und euch, und jeder, der Wissen über die Schrift besitzt."
Rusça:
Неверующие говорят: "Ты не являешься посланником". Скажи: "Достаточно того, что Свидетелем между мною и вами являются Аллах и обладающие знанием о Писании".
Arapça:
وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَسْتَ مُرْسَلًا ۚ قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِندَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O kâfirler: "Sen Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber değilsin" diyorlar. De ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de yanında kitap ilmi bulunan (yeter)."
Diyanet Vakfı:
Kafir olanlar: Sen resul olarak gönderilmiş bir kimse değilsin, derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitab'ın bilgisi olan (Peygamber) yeter.

elif-lâm-râ. kitâbün enzelnâhü ileyke lituḫrice-nnâse mine-żżulümâti ile-nnûri biiẕni rabbihim ilâ ṣirâṭi-l`azîzi-lḥamîd.
Türkçe:
Elif, Lâm, Râ. Bir kitaptır bu. Ki indirdik sana, çıkarasın diye insanları Rablerinin izniyle karanlıklardan nura; Hamîd, Azîz olanın yoluna...
İngilizce:
A. L. R. A Book which We have revealed unto thee, in order that thou mightest lead mankind out of the depths of darkness into light - by the leave of their Lord - to the Way of (Him) the Exalted in power, worthy of all praise!-
Fransızca:
Alif, Lam, Ra . (Voici) un livre que nous avons fait descendre sur toi, afin que - par la permission de leur Seigneur - tu fasses sortir les gens des ténèbres vers la lumière, sur la voie du Tout Puissant, du Digne de louange,
Almanca:
Alif-lam-raa . Dies ist die Schrift, die WIR dir hinabgesandt haben, damit du die Menschen von der Finsternis ins Licht führst - mit der Zustimmung Ihres HERRN - auf den Weg Des Allwürdigen, Des Alllobenswürdigen,
Rusça:
Алиф. Лам. Ра. Мы ниспослали тебе Писание, чтобы ты вывел людей с дозволения их Господа из мраков к свету - на путь Могущественного, Достохвального
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الر ۚ كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَىٰ صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Elif, Lâm, Râ. Bu Kur'ân öyle büyük bir kitaptır ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa, her şeye galip ve hamde lâyık olan Allah'ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik.
Diyanet Vakfı:
Elif. Lam. Ra. (Bu Kur'an), Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip (ve) övgüye layık olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.

allâhi-lleẕî lehû mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍ. veveylül lilkâfirîne min `aẕâbin şedîd.
Türkçe:
O Allah'a ki yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Hüsran haberi şiddetli bir azaptan, o küfre batmışlara...
İngilizce:
Of Allah, to Whom do belong all things in the heavens and on earth! But alas for the Unbelievers for a terrible penalty (their Unfaith will bring them)!-
Fransızca:
Allah, à qui appartient tout ce qui est dans les cieux et sur la terre. Et malheur aux mécréants, pour un dur châtiment [qu'ils subiront].
Almanca:
ALLAH, Desjenigen, Dem alles gehört, was in den Himmeln und auf Erden ist. Und Untergang sei den Kafir wegen einer qualvollen Peinigung.
Rusça:
Аллаха, Которому принадлежит все, что на небесах и на земле. Горе от тяжких страданий неверующим,
Arapça:
اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَوَيْلٌ لِّلْكَافِرِينَ مِنْ عَذَابٍ شَدِيدٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O Allah'ın (yolu) ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Şiddetli bir azabdan dolayı vay kâfirlerin haline!
Diyanet Vakfı:
O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Şiddetli azaptan dolayı kafirlerin vay haline!

elleẕîne yesteḥibbûne-lḥayâte-ddünyâ `ale-l'âḫirati veyeṣuddûne `an sebîli-llâhi veyebgûnehâ `ivecâ. ülâike fî ḍalâlim be`îd.
Türkçe:
Onlar ki sefil ve iğreti hayatı âhirete tercih ederler ve Allah yolundan alıkoyup o yolu eğri-büğrü yapmayı isterler. İşte bunlar, dönüşü olmayan bir sapıklık içindedirler.
İngilizce:
Those who love the life of this world more than the Hereafter, who hinder (men) from the Path of Allah and seek therein something crooked: they are astray by a long distance.
Fransızca:
Ceux qui préfèrent la vie d'ici bas à l'au-delà, obstruent [aux gens], le chemin d'Allah et cherchent à le rendre tortueux, ceux-là sont loin dans l'égarement.
Almanca:
Dies sind diejenigen, die das diesseitige Leben vor dem Jenseits bevorzugen, vom Wege ALLAHs abhalten und diesen verunstalten wollen. Diese sind im tiefen Irregehen.
Rusça:
которые предпочитают мирскую жизнь Последней жизни, сбивают других с пути Аллаха и искажают его. Они пребывают в глубоком заблуждении.
Arapça:
الَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الْآخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا ۚ أُولَٰئِكَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, o kimselerdir ki dünya hayatını ahirete tercih ederler, (insanları) Allah'ın yolundan çevirirler ve onun eğrilmesini isterler. İşte bunlar, çok büyük bir sapıklık içindedirler.
Diyanet Vakfı:
Dünya hayatını ahirete tercih edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve onun eğriliğini isteyenler var ya, işte onlar (haktan) uzak bir sapıklık içindedirler.

vemâ erselnâ mir rasûlin illâ bilisâni ḳavmihî liyübeyyine lehüm. feyüḍillü-llâhü mey yeşâü veyehdî mey yeşâ'. vehüve-l`azîzü-lḥakîm.
Türkçe:
Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık-seçik beyanda bulunsun. Bunun ardından, Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Azîz'dir, Hakîm'dir O!
İngilizce:
We sent not a messenger except (to teach) in the language of his (own) people, in order to make (things) clear to them. Now Allah leaves straying those whom He pleases and guides whom He pleases: and He is Exalted in power, full of Wisdom.
Fransızca:
Et Nous n'avons envoyé de Messager qu'avec la langue de son peuple, afin de les éclairer. Allah égare qui Il veut et guide qui Il veut. Et, c'est Lui le tout Puissant, le Sage.
Almanca:
Und WIR haben keinen Gesandten entsandt außer mit der Sprache seiner Leute, damit er ihnen (die Botschaft) erläutert. So läßt ALLAH abirren, wen ER will, und leitet recht, wen ER will. Und ER ist Der Allwürdige, Der Allweise.
Rusça:
Мы отправляли посланников, которые говорили на языке своего народа, чтобы они давали им разъяснения. Аллах вводит в заблуждение, кого пожелает, и ведет прямым путем, кого пожелает. Он - Могущественный, Мудрый.
Arapça:
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ ۖ فَيُضِلُّ اللَّهُ مَن يَشَاءُ وَيَهْدِي مَن يَشَاءُ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz, her peygamberi, ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara apaçık anlatsın. Bu itibarla Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. O her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
(Allah'ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir.

veleḳad erselnâ mûsâ biâyâtinâ en aḫric ḳavmeke mine-żżulümâti ile-nnûri veẕekkirhüm bieyyâmi-llâh. inne fî ẕâlike leâyâtil likülli ṣabbârin şekûr.
Türkçe:
Yemin olsun ki, biz Mûsa'yı, "Toplumunu karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlatıp bellet!" diye ayetlerimizle gönderdik. Şu bir gerçek ki, bunda iyice sabreden, çokça şükreden herkes için sayısız ayetler vardır.
İngilizce:
We sent Moses with Our signs (and the command). "Bring out thy people from the depths of darkness into light, and teach them to remember the Days of Allah." Verily in this there are Signs for such as are firmly patient and constant,- grateful and appreciative.
Fransızca:
Nous avons certes, envoyé Moïse avec Nos miracles [en lui disant]: "Fais sortir ton peuple des ténèbres vers la lumière, et rappelle-leur les jours d'Allah". [Ses bienfaits]. Dans tout cela il y a des signes pour tout homme plein d'endurance et de reconnaissance.
Almanca:
Und gewiß, bereits haben WIR Musa mit Unseren Ayat entsandt: "Führe deine Leute von den Finsternissen ins Licht und erinnere sie an ALLAHs Wohltaten." Gewiß, darin sind zweifelsohne Ayat für jeden sich äußerst in Geduld Übenden, äußerst Dankbaren.
Rusça:
Мы отправили Мусу (Моисея) с Нашими знамениями и повелели: "Выведи свой народ из мраков к свету и напомни им дни Аллаха". Воистину, в этом - знамения для каждого терпеливого и благодарного.
Arapça:
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا أَنْ أَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُم بِأَيَّامِ اللَّهِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
And olsun ki Musa'yı âyetlerimizle gönderdik. Ona şöyle dedik: Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar, onlara Allah'ın (felaket) günlerini hatırlat. Şüphe yok ki bunda her sabredip şükreden için nice ibretler vardır.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki Musa'yı da: Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (geçmiş kavimlerin başına getirdiği felaket) günlerini hatırlat, diye mucizelerimizle gönderdik. Şüphesiz ki bunda çok sabırlı, çok şükreden herkes için ibretler vardır.
