Sayfa 174

 
00:00

veleḳad ẕera'nâ licehenneme keŝîram mine-lcinni vel'ins. lehüm ḳulûbül lâ yefḳahûne bihâ. velehüm a`yünül lâ yübṣirûne bihâ. velehüm âẕânül lâ yesme`ûne bihâ. ülâike kel'en`âmi bel hüm eḍall. ülâike hümü-lgâfilûn.

Arapça:

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ ۖ لَهُمْ قُلُوبٌ لَّا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لَّا يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لَّا يَسْمَعُونَ بِهَا ۚ أُولَٰئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ ۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ

Türkçe:

Yemin olsun ki, biz, cehennem için, cinlerden ve insanlardan, birçok kişiye vücut verdik/birçoğunu döllendirip yaydık. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler. Davarlar gibidir bunlar. Belki daha da şaşkın. Gafillerin ta kendileridir bunlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir.

Diyanet Vakfı:

Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.

İngilizce:

Many are the Jinns and men we have made for Hell: They have hearts wherewith they understand not, eyes wherewith they see not, and ears wherewith they hear not. They are like cattle,- nay more misguided: for they are heedless (of warning).

Fransızca:

Nous avons destiné beaucoup de djinns et d'hommes pour l'Enfer. Ils ont des coeurs, mais ne comprennent pas. Ils ont des yeux, mais ne voient pas. Ils ont des oreilles, mais n'entendent pas. Ceux-là sont comme les bestiaux, même plus égarés encore. Tels sont les insouciants.

Almanca:

Und gewiß, bereits erschufen WIR für Dschahannam viele von den Dschinn und den Menschen. Sie haben Herzen, mit denen sie keine Einsicht gewinnen, und Augen, mit denen sie (die Wahrheit) nicht erblicken, und Ohren, mit denen sie (die Ermahnung) nicht hören. Diese sind wie die An'am , nein, sondern sie sind noch abirrender! Diese sind die wirklichen Achtlosen.

Rusça:

Мы сотворили для Геенны много джиннов и людей. У них есть сердца, которые не разумеют, и глаза, которые не видят, и уши, которые не слышат. Они подобны скотине, но являются еще более заблудшими. Именно они являются беспечными невеждами.

Açıklama:
 
00:00

velillâhi-l'esmâü-lḥusnâ fed`ûhü bihâ. veẕerü-lleẕîne yülḥidûne fî esmâih. seyüczevne mâ kânû ya`melûn.

Arapça:

وَلِلَّهِ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ فَادْعُوهُ بِهَا ۖ وَذَرُوا الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَائِهِ ۚ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Türkçe:

En güzel isimler/Esmâül Hüsna Allah'ındır; O'na onlarla dua edin. O'nun isimlerinde ters bir tutum izleyenleri bırakın. Yapıp ettikleinin cezasını çekeceklerdir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Oysa en güzel isimler Allah'ındır. Bundan dolayı Allah'a onlarla dua edin. Onun isimlerinde sapıklık eden mülhidleri (inkârcıları) terkedin. Onlar yakında yaptıklarının cezasını çekecekler.

Diyanet Vakfı:

En güzel isimler (el-esmaü'l-hüsna) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.

İngilizce:

The most beautiful names belong to Allah: so call on him by them; but shun such men as use profanity in his names: for what they do, they will soon be requited.

Fransızca:

C'est à Allah qu'appartiennent les noms les plus beaux. Invoquez-Le par ces noms et laissez ceux qui profanent Ses noms : ils seront rétribués pour ce qu'ils ont fait.

Almanca:

Und ALLAH hat die schönsten/besten Namen, so benennt Ihn damit. Und laßt ab von denjenigen, die Seine Namen entstellen. Ihnen wird das vergolten, was sie zu tun pflegten.

Rusça:

У Аллаха - самые прекрасные имена. Посему взывайте к Нему посредством их и оставьте тех, которые отрицают Его имена. Они непременно получат воздаяние за то, что совершали.

Açıklama:
 
00:00

vemimmen ḫalaḳnâ ümmetüy yehdûne bilḥaḳḳi vebihî ya`dilûn.

Arapça:

وَمِمَّنْ خَلَقْنَا أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ

Türkçe:

Bizim yarattıklarımızdan bir topluluk vardır ki, hak ile kılavuzlar ve yalnız onunla adalet sunarlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yine bizim yarattığımız insanlardan öyle bir ümmet var ki, onlar hakka yol gösterirler ve o hak ile adaleti yerine getirirler.

Diyanet Vakfı:

Yarattıklarımızdan, daima hakka ileten ve adaleti hak ile yerine getiren bir millet bulunur.

İngilizce:

Of those We have created are people who direct (others) with truth. And dispense justice therewith.

Fransızca:

Parmi ceux que Nous avons créés, il y a une communauté qui guide (les autres) selon la vérité et par celle-ci exerce la justice.

Almanca:

Und von denjenigen, die WIR erschaffen haben, gibt es eine Umma, sie leiten recht mit der Wahrheit und richten nach ihr.

Rusça:

Среди Наших творений есть община, которая ведет путем истины и устанавливает справедливость.

Açıklama:
 
00:00

velleẕîne keẕẕebû biâyâtinâ senestedricühüm min ḥayŝü lâ ya`lemûn.

Arapça:

وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ

Türkçe:

Ayetlerimizi yalanlayanları, hiç bilemeyecekleri bir yerden ağır ağır çöküşe götüreceğiz.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Âyetlerimizi inkâr edenlere gelince, biz onları, bilemiyecekleri yönlerden derece derece düşüşe yuvarlayacağız.

Diyanet Vakfı:

Âyetlerimizi yalanlayanları, hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helake götüreceğiz.

İngilizce:

Those who reject Our signs, We shall gradually visit with punishment, in ways they perceive not;

Fransızca:

Ceux qui traitent de mensonges Nos enseignements, Nous allons les conduire graduellement vers leur perte par des voies qu'ils ignorent.

Almanca:

Und diejenigen, die Unsere Ayat ableugnen, diese werden WIR der Versuchung aussetzen da, wo sie es nicht wissen.

Rusça:

А тех, которые считают ложью Наши знамения, Мы завлечем так, что они даже не узнают этого.

Açıklama:
 
00:00

veümlî lehüm. inne keydî metîn.

Arapça:

وَأُمْلِي لَهُمْ ۚ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ

Türkçe:

Süre tanıyorum onlara. Çünkü benim tuzağım pek yamandır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ayrıca ben onlara mühlet de veririm. Fakat benim tuzak kurup helâk edişim pek çetindir.

Diyanet Vakfı:

Onlara mühlet veririm; (ama) benim cezam çetindir.

İngilizce:

Respite will I grant unto them: for My scheme is strong (and unfailing).

Fransızca:

Et Je leur accorderai un délai, car Mon stratagème est solide !

Almanca:

Auch gewähre ICH ihnen noch mehr Zeit. Doch Meine Bestrafung ist hart.

Rusça:

Я дам им отсрочку, ведь хитрость Моя несокрушима.

Açıklama:
 
00:00

evelem yetefekkerû mâ biṣâḥibihim min cinneh. in hüve illâ neẕîrum mübîn.

Arapça:

أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ۗ مَا بِصَاحِبِهِم مِّن جِنَّةٍ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ

Türkçe:

Düşünmediler mi ki, o arkadaşlarında cinnetten eser yok. Apaçık bir uyarıcıdan başkası değildir o.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar arkadaşlarında herhangi bir cinnet bulunmadığını hiç düşünmediler mi? O, açık bir uyarıcıdan başka biri değildir.

Diyanet Vakfı:

Düşünmediler mi ki, arkadaşlarında (Muhammed'de) delilik yoktur? O, ancak apaçık bir uyarıcıdır.

İngilizce:

Do they not reflect? Their companion is not seized with madness: he is but a perspicuous warner.

Fransızca:

Est-ce qu'ils n'ont pas réfléchi ? Il n'y a point de folie en leur compagnon (Muhammad) : il n'est qu'un avertisseur explicite !

Almanca:

Besinnen sie sich etwa nicht?! Ihr Gefährte (Muhammad) leidet nicht unter Geistesgestörtheit, er ist doch nur ein deutlicher Warner.

Rusça:

Неужели они не размышляют? Их товарищ не является бесноватым. Он не кто иной, как разъясняющий и предостерегающий увещеватель.

Açıklama:
 
00:00

evelem yenżurû fî melekûti-ssemâvâti vel'arḍi vemâ ḫaleḳa-llâhü min şey'iv veen `asâ ey yekûne ḳadi-ḳterabe ecelühüm. febieyyi ḥadîŝim ba`dehû yü'minûn.

Arapça:

أَوَلَمْ يَنظُرُوا فِي مَلَكُوتِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا خَلَقَ اللَّهُ مِن شَيْءٍ وَأَنْ عَسَىٰ أَن يَكُونَ قَدِ اقْتَرَبَ أَجَلُهُمْ ۖ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ

Türkçe:

Göklerin ve yerin melekûtuna, Allah'ın yarattığı herhangi bir şeye bakmadılar mı; ecellerinin gerçekten yaklaşmış olabileceğini düşünmediler mi? Peki, bu Kur'an'dan sonra hangi hadise/söze iman ediyorlar?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah'ın göklerdeki ve yerdeki mülkiyet ve tasarrufuna, Allah'ın yaratmış olduğu herhangi bir şeye ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olması ihtimaline hiç bakmadılar mı? Artık bu Kur'ân'dan sonra başka hangi söze inanacaklar.

Diyanet Vakfı:

Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah'ın yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O halde Kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar?

İngilizce:

Do they see nothing in the government of the heavens and the earth and all that Allah hath created? (Do they not see) that it may well be that their terms is nigh drawing to an end? In what message after this will they then believe?

Fransızca:

N'ont-ils pas médité sur le royaume des cieux et de la terre, et toute chose qu'Allah a créée, et que leur terme est peut-être déjà proche ? En quelle parole croiront-ils après cela ?

Almanca:

Haben sie etwa nicht ALLAHs Herrschaft über die Himmel und die Erde versonnen erblickt und das, was ALLAH an Dingen erschuf, und daß vielleicht ihr Ende bereits sich genähert hat?! An welche Mitteilung werden sie denn nach ihm (Quran) den Iman verinnerlichen?!

Rusça:

Неужели они не вглядываются в царствие небес и земли, а также всего, что сотворил Аллах? Быть может, их срок уже близок. В какой же рассказ после этого они уверуют?

Açıklama:
 
00:00

mey yuḍlili-llâhü felâ hâdiye leh. veyeẕeruhüm fî ṭugyânihim ya`mehûn.

Arapça:

مَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَلَا هَادِيَ لَهُ ۚ وَيَذَرُهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

Türkçe:

Allah'ın şaşırttığına kimse kılavuzluk edemez. O bırakır onları ki, kudurganlıkları içinde bocalayıp dursunlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah kimi saptırırsa onu yola getirecek bir kimse yoktur. O, onları kendi hâllerine bırakır ve kendi azgınlıkları içinde yuvarlanıp giderler.

Diyanet Vakfı:

Allah kimi şaşırtırsa, artık onun için yol gösteren yoktur. Ve onları azgınlıkları içinde şaşkın olarak bırakır.

İngilizce:

To such as Allah rejects from His guidance, there can be no guide: He will leave them in their trespasses, wandering in distraction.

Fransızca:

Quiconque Allah égare, pas de guide pour lui. Et Il les laisse dans leur transgression confus et hésitants.

Almanca:

Wen ALLAH in die Irre gehen läßt, der findet gewiß keinen Rechtleitenden. Und ER läßt sie in ihrer Maßlosigkeit sich verblenden.

Rusça:

Кого Аллах ввел в заблуждение, того никто не наставит на прямой путь. Он бросает их скитаться вслепую в их собственном беззаконии.

Açıklama:
 
00:00

yes'elûneke `ani-ssâ`ati eyyâne mürsâhâ. ḳul innemâ `ilmühâ `inde rabbî. lâ yücellîhâ livaḳtihâ illâ hû. ŝeḳulet fi-ssemâvâti vel'arḍ. lâ te'tîküm illâ bagteten. yes'elûneke keenneke ḥafiyyün `anhâ. ḳul innemâ `ilmühâ `inde-llâhi velâkinne ekŝera-nnâsi lâ ya`lemûn.

Arapça:

يَسْأَلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَاهَا ۖ قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ رَبِّي ۖ لَا يُجَلِّيهَا لِوَقْتِهَا إِلَّا هُوَ ۚ ثَقُلَتْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ لَا تَأْتِيكُمْ إِلَّا بَغْتَةً ۗ يَسْأَلُونَكَ كَأَنَّكَ حَفِيٌّ عَنْهَا ۖ قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ اللَّهِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Türkçe:

Ne zaman gelip çatacak diye kıyamet saatini soruyorlar sana. De ki: "Ona ilişkin bilgi Rabbim katındadır. Onu, vakti geldiğinde belirginleştirecek olan yalnız O'dur. Göklere de yere de ağır gelmiştir o. O, size ansızın gelecektir, başka değil." Sen onu iyice biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: "O'na ilişkin bilgi Allah katındadır, fakat insanların çokları bilmiyorlar."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sana, ne zaman kopacak diye kıyamet vaktini soruyorlar. De ki; onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır. Onu tam vaktinde koparacak olan O'ndan başkası değildir. Onun ağırlığına göklerde ve yerde dayanacak bir kimse yoktur. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki, onun bilgisi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

Diyanet Vakfı:

Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O'ndan başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah'ın katındadır; ama insanların çoğu bilmezler.

İngilizce:

They ask thee about the (final) Hour - when will be its appointed time? Say: "The knowledge thereof is with my Lord (alone): None but He can reveal as to when it will occur. Heavy were its burden through the heavens and the earth. Only, all of a sudden will it come to you." They ask thee as if thou Wert eager in search thereof: Say: "The knowledge thereof is with Allah (alone), but most men know not."

Fransızca:

Ils t'interrogent sur l'Heure : "Quand arrivera-t-elle ? " Dis : "Seul mon Seigneur en a connaissance. Lui seul la manifesta en son temps. Lourde elle sera dans les cieux et (sur) la terre et elle ne viendra à vous que soudainement." Ils t'interrogent comme si tu en étais averti. Dis : "Seul Allah en a connaissance." Mais beaucoup de gens ne savant pas.

Almanca:

Sie fragen dich nach der Stunde (dem Jüngsten Tag): "Wann ereignet sie sich?" Sag: "Das Wissen darüber ist nur bei meinem HERRN. Keiner kann sie zu ihrer Zeit offenlegen außer ER. Schwer lastet sie in den Himmeln und auf der Erde. Sie überkommt euch nur plötzlich." Sie fragen dich, als ob du davon genaueste Kenntnis besäßest. Sag: "Das Wissen über sie ist nur bei ALLAH, doch die meisten Menschen wissen es nicht."

Rusça:

Они спрашивают тебя о Часе: "Когда он наступит?" Скажи: "Воистину, знание об этом принадлежит только моему Господу. Никто, кроме Него, не способен открыть время его наступления. Это знание тяжко для небес и земли. Он настанет внезапно". Они спрашивают тебя, словно тебе известно об этом. Скажи: "Воистину, знание об этом принадлежит одному Аллаху, но большая часть людей не знает этого".

Açıklama:
Sayfa 174 beslemesine abone olun.