
veẕkürû iẕ ce`aleküm ḫulefâe mim ba`di `âdiv vebevveeküm fi-l'arḍi tetteḫiẕûne min sühûlihâ ḳuṣûrav vetenḥitûne-lcibâle büyûtâ. feẕkürû âlâe-llâhi velâ ta`ŝev fi-l'arḍi müfsidîn.
Türkçe:
"Hatırlayın ki, Allah sizi Âd'dan sonra halefler yaptı ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. O'nun düzlüklerinde saraylar kuruyorsunuz, dağlarını yontup ev yapıyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini anın da fesat çıkararak yeryüzünü berbat etmeyin."
İngilizce:
And remember how He made you inheritors after the 'Ad people and gave you habitations in the land: ye build for yourselves palaces and castles in (open) plains, and care out homes in the mountains; so bring to remembrance the benefits (ye have received) from Allah, and refrain from evil and mischief on the earth.
Fransızca:
Et rappelez-vous quand Il vous fit succéder aux Aad et vous installa sur la terre. Vous avez édifié des palais dans ses plaines, et taillé en maisons les montagnes. Rappelez-vous donc les bienfaits d'Allah et ne répandez pas la corruption sur la terre "comme des fauteurs de trouble".
Almanca:
Auch entsinnt euch, als ER euch zu Nachfolgern von 'Aad einsetzte und euch im Lande wohnen ließ. Ihr habt auf ihren Auen Paläste gebaut und in die Felsengebirge Häuser gemeißelt. So entsinnt euch der Wohltaten ALLAHs und übertreibt nicht auf der Erde als Verderben-Anrichtende!"
Rusça:
Помните о том, как Он сделал вас преемниками адитов и расселил вас на земле, на равнинах которой вы воздвигаете дворцы, а в горах высекаете жилища. Помните о милостях Аллаха и не творите на земле зла, распространяя нечестие".
Arapça:
وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِن بَعْدِ عَادٍ وَبَوَّأَكُمْ فِي الْأَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِن سُهُولِهَا قُصُورًا وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتًا ۖ فَاذْكُرُوا آلَاءَ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Düşünün ki (Allah) Âd'dan sonra sizi hükümdarlar kıldı. Ve yer yüzünde sizi yerleştirdi: O'nun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.
Diyanet Vakfı:
Düşünün ki, (Allah) Âd kavminden sonra yerlerine sizi getirdi. Ve yeryüzünde sizi yerleştirdi: Onun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.

ḳâle-lmeleü-lleẕîne-stekberû min ḳavmihî lilleẕîne-stuḍ`ifû limen âmene minhüm eta`lemûne enne ṣâliḥam mürselüm mir rabbih. ḳâlû innâ bimâ ürsile bihî mü'minûn.
Türkçe:
Toplumunun kibre saplanmış kodamanları, içlerinden inanıp da baskı altında tutularak ezilenlere şöyle dediler: "Siz Sâlih'in, gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar: "Onun aracılığıyla gönderilene gerçekten inanıyoruz." dediler.
İngilizce:
The leaders of the arrogant party among his people said to those who were reckoned powerless - those among them who believed: "know ye indeed that Salih is a messenger from his Lord?" They said: "We do indeed believe in the revelation which hath been sent through him."
Fransızca:
Les notables de son peuple qui s'enflaient d'orgueil dirent aux opprimés, à ceux d'entre eux qui avaient la foi : "Savez-vous si Salih est envoyé de la part de son Seigneur ? " Ils dirent : "Oui, nous sommes croyants à son message".
Almanca:
Die Entscheidungsträger seiner Leute, die sich in Arroganz erhoben haben, sagten zu denjenigen, die unterdrückt wurden - zu denen 1 von ihnen, die den Iman verinnerlicht haben: "Wisst ihr etwa, daß Salih sicher ein Gesandter seines HERRN ist?" Sie sagten: "Gewiß, wir verinnerlichen den Iman an das, womit er entsandt wurde."
Rusça:
Знатные люди из его народа, которые превозносились, сказали уверовавшим из числа тех, кто был слаб: "Знаете ли вы, что Салих послан своим Господом?" Они сказали: "Мы веруем в то, с чем он послан".
Arapça:
قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا مِن قَوْمِهِ لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِمَنْ آمَنَ مِنْهُمْ أَتَعْلَمُونَ أَنَّ صَالِحًا مُّرْسَلٌ مِّن رَّبِّهِ ۚ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلَ بِهِ مُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler, içlerinden zayıf görünen müminlere: "Siz, dediler, Sâlih'in, gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" (Onlar da): "(Evet), doğrusu biz onunla gönderilene inananlarız!" dediler.
Diyanet Vakfı:
Kavminin ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar, içlerinden zayıf görülen inananlara dediler ki: Siz Salih'in, Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz? Onlar da Şüphesiz biz onunla ne gönderilmişse ona inananlarız, dediler.

ḳâle-lleẕîne-stekberû innâ billeẕî âmentüm bihî kâfirûn.
Türkçe:
Kibre sapanlar şöyle konuştu: "Biz sizin inandığınızı inkâr edenleriz."
İngilizce:
The Arrogant party said: "For our part, we reject what ye believe in."
Fransızca:
Ceux qui s'enflaient d'orgueil dirent : "Nous, nous ne croyons certainement pas en ce que vous avez cru".
Almanca:
Diejenigen, die sich in Arroganz erhoben haben, sagten: "Gewiß, wir betreiben Kufr dem gegenüber, woran ihr den Iman verinnerlicht habt."
Rusça:
Те, которые превозносились, сказали: "А мы отказываемся уверовать в то, во что уверовали вы".
Arapça:
قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا بِالَّذِي آمَنتُم بِهِ كَافِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Büyüklük taslayanlar: "Biz, sizin inandığınızı inkâr edenleriz!" dediler.
Diyanet Vakfı:
Büyüklük taslayanlar dediler ki: "Biz de sizin inandığınızı inkar edenleriz."

fe`aḳarü-nnâḳate ve`atev `an emri rabbihim veḳâlû yâ ṣâliḥu-'tinâ bimâ te`idünâ in künte mine-lmürselîn.
Türkçe:
Bu arada dişi deveyi boğazladılar. Ve Rablerinin emrinden dışarı çıkıp şöyle dediler: "Ey Sâlih! Eğer Allah tarafından gönderilenlerdensen, bizi tehdit ettiğin şeyi önümüze getiriver."
İngilizce:
Then they ham-strung the she-camel, and insolently defied the order of their Lord, saying: "O Salih! bring about thy threats, if thou art a messenger (of Allah)!"
Fransızca:
Ils tuèrent la chamelle, désobéirent au commandement de leur Seigneur et dirent : "ô Salih, fais nous venir ce dont tu nous menaces, si tu es du nombre des Envoyés".
Almanca:
Dann verletzten sie die Beine des Kamelweibchens, setzten sich über das Gebot ihres HERRN hinweg und sagten: "Salih! Lasse uns nun zuteil werden, wovor du uns gewarnt hast, solltest du zu den Gesandten gehören."
Rusça:
Они убили верблюдицу, превознеслись над повелением своего Господа и сказали: "О Салих! Ниспошли нам то, чем ты угрожаешь, если ты действительно являешься одним из посланников".
Arapça:
فَعَقَرُوا النَّاقَةَ وَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ وَقَالُوا يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken dişi deveyi boğazladılar ve Rablerinin buyruğundan dışarı çıktılar; "Ey Sâlih, eğer hakikaten elçilerdensen, bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize getir! "dediler.
Diyanet Vakfı:
Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler.

feeḫaẕethümü-rracfetü feaṣbeḥû fî dârihim câŝimîn.
Türkçe:
Bunun üzerine onları, o şiddetli sarsıntı/o korkunç titreşim yakaladı da öz yurtlarında yere çökmüş bir hale geldiler.
İngilizce:
So the earthquake took them unawares, and they lay prostrate in their homes in the morning!
Fransızca:
Le cataclysme les saisit; et les voilà étendus gisant dans leurs demeures.
Almanca:
Dann ergriff sie das Beben, dann wurden sie in ihren Wohnstätten zu leblosen Körpern.
Rusça:
Их поразило землетрясение, и они оказались повергнуты ниц в своих домах.
Arapça:
فَأَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دَارِهِمْ جَاثِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine hemen onları, o sarsıntı yakaladı, yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine onlarrı o (gürültülü) sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü dona kaldılar.

fetevellâ `anhüm veḳâle yâ ḳavmi leḳad eblagtüküm risâlete rabbî veneṣaḥtü leküm velâkil lâ tüḥibbûne-nnâṣiḥîn.
Türkçe:
Nihayet, Sâlih onlardan yüzünü döndürüp şöyle dedi: "Ey toplumum! Andolsun ki, Rabbimin mesajını size tebliğ ettim, size öğüt verdim; ama siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."
İngilizce:
So Salih left them, saying: "O my people! I did indeed convey to you the message for which I was sent by my Lord: I gave you good counsel, but ye love not good counsellors!"
Fransızca:
Alors il se détourna d'eux et dit : "ô mon peuple, je vous avais communiqué le message de mon Seigneur et vous avais conseillé sincèrement. Mais vous n'aimez pas les conseillers sincères ! "
Almanca:
Dann hat er (Salih) sich von ihnen abgewendet und sagte: "Meine Leute! Gewiß, bereits habe ich euch die Botschaft meines HERRN verkündet und euch Ratschläge erteilt, doch ihr mögt keine Ratgeber."
Rusça:
Он отвернулся от них и сказал: "О мой народ! Я донес до вас послание моего Господа и искренне желал вам добра, но вы не любите тех, кто желает вам добра".
Arapça:
فَتَوَلَّىٰ عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبِّي وَنَصَحْتُ لَكُمْ وَلَٰكِن لَّا تُحِبُّونَ النَّاصِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sâlih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! And olsun ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size öğüt verdim, fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."
Diyanet Vakfı:
Salih o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: Ey kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.

velûṭan iẕ ḳâle liḳavmihî ete'tûne-lfâḥişete mâ sebeḳaküm bihâ min eḥadim mine-l`âlemîn.
Türkçe:
Ve Lût... Toplumuna şöye demişti: "Sizden önce âlemlerden hiçbirinin yapmadığı bir iğrençliğe mi girişiyorsunuz?"
İngilizce:
We also (sent) Lut: He said to his people: "Do ye commit lewdness such as no people in creation (ever) committed before you?
Fransızca:
Et Lot, quand il dit à son peuple : "Vous livrez vous à cette turpitude que nul, parmi les mondes, n'a commise avant vous ?
Almanca:
Und (erinnere an) Lut, als er zu seinen Leuten sagte: "Begeht ihr das Abscheuliche, das keiner von den Menschen vor euch je beging?!
Rusça:
Мы отправили Лута (Лота), и он сказал своему народу: "Неужели вы станете совершать мерзкий грех, который до вас не совершал никто из миров?
Arapça:
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُم بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِّنَ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Lût'u da (peygamber olarak) gönderdik. Kavmine dedi ki: "Sizden önce âlemlerden hiç birinin yapmadığı fuhuşu mu yapıyor sunuz?
Diyanet Vakfı:
Lut'u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: "Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhuşu mu yapıyorsunuz?

inneküm lete'tûne-rricâle şehvetem min dûni-nnisâ'. bel entüm ḳavmüm müsrifûn.
Türkçe:
"Siz, kadınları bırakıp şehvetiniz yüzünden erkeklere gidiyorsunuz. Doğrusu siz sınır tanımayan bir topluluksunuz."
İngilizce:
For ye practise your lusts on men in preference to women : ye are indeed a people transgressing beyond bounds.
Fransızca:
Certes, vous assouvissez vos désirs charnels avec les hommes au lieu des femmes ! Vous êtes bien un peuple outrancier."
Almanca:
Gewiß, ihr verkehrt doch intim aus Begierde mit Männern anstatt mit (euren) Ehefrauen. Nein, sondern ihr seid ausschweifende Leute!"
Rusça:
В похотливом вожделении вы приходите к мужчинам вместо женщин. Воистину, вы являетесь народом преступным".
Arapça:
إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِّن دُونِ النِّسَاءِ ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Belki de siz haddi aşan bir kavimsiniz.
Diyanet Vakfı:
Çünkü siz, şehveti tatmin için kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz taşkın bir milletsiniz."
