Rubu 233

feḳul hel leke ilâ en tezekkâ.

Türkçe:
"De ki ona: 'Arınıp temizlenmeye ne dersin?"
İngilizce:
And say to him, 'Wouldst thou that thou shouldst be purified (from sin)?-
Fransızca:
Puis dis-lui : "Voudrais-tu te purifier ?
Almanca:
so sag: "Möchtest du, daß du dich läuterst,
Rusça:
и скажи: "Не следует ли тебе очиститься?
Arapça:
فَقُلْ هَل لَّكَ إِلَىٰ أَن تَزَكَّىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: İster misin arınasın?
Diyanet Vakfı:
De ki: Nasıl arınmağa gönlün var mı?

veehdiyeke ilâ rabbike fetaḫşâ.

Türkçe:
"Seni Rabbine kılavuzlayayım da gönülden ürperesin!"
İngilizce:
And that I guide thee to thy Lord, so thou shouldst fear Him?'
Fransızca:
et que je te guide vers ton Seigneur afin que tu Le craignes ? "
Almanca:
und daß ich dich zu deinem HERRN rechtleite, dann du ehrfürchtig wirst?"
Rusça:
Я укажу тебе путь к твоему Господу, и ты станешь богобоязнен"".
Arapça:
وَأَهْدِيَكَ إِلَىٰ رَبِّكَ فَتَخْشَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Seni Rabbinin yoluna ileteyim de ondan korkasın.
Diyanet Vakfı:
Seni Rabbimin yoluna iletmemi ister misin? Böylece ondan korkarsın.

feerâhü-l'âyete-lkübrâ.

Türkçe:
Derken, ona o en büyük mucizeyi gösterdi.
İngilizce:
Then did (Moses) show him the Great Sign.
Fransızca:
Il lui fit voir le très grand miracle.
Almanca:
Dann zeigte er ihm die große Aya.
Rusça:
Он показал ему величайшее знамение,
Arapça:
فَأَرَاهُ الْآيَةَ الْكُبْرَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa Firavun'a o büyük mucizeyi gösterdi.
Diyanet Vakfı:
Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi.

fekeẕẕebe ve`aṣâ.

Türkçe:
Ama o yalanladı, isyan etti.
İngilizce:
But (Pharaoh) rejected it and disobeyed (guidance);
Fransızca:
Mais il le qualifia de mensonge et désobéit;
Almanca:
So leugnete er ab und widersetzte sich,
Rusça:
но тот счел его ложью и ослушался,
Arapça:
فَكَذَّبَ وَعَصَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat Firavun yalanladı, karşı geldi.
Diyanet Vakfı:
(O ise) hemen yalanladı ve isyan etti.

ŝümme edbera yes`â.

Türkçe:
Sonra, sırtını döndü; koşuyordu.
İngilizce:
Further, he turned his back, striving hard (against Allah).
Fransızca:
Ensuite, il tourna le dos, s'en alla précipitamment,
Almanca:
dann kehrte er den Rücken und ging,
Rusça:
а потом отвернулся и принялся усердствовать.
Arapça:
ثُمَّ أَدْبَرَ يَسْعَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra koşarak dönüp gitti.
Diyanet Vakfı:
Sonra (inkar için) olanca çabasını göstererek sırtını döndü.

feḥaşera fenâdâ.

Türkçe:
Derken, bir araya toplayıp bağırdı.
İngilizce:
Then he collected (his men) and made a proclamation,
Fransızca:
rassembla [les gens] et leur fit une proclamation,
Almanca:
so versammelte er (die Leute) und rief,
Rusça:
Он собрал толпу и громко воззвал,
Arapça:
فَحَشَرَ فَنَادَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken adamlarını topladı da bağırdı:
Diyanet Vakfı:
Derhal (adamlarını) topladı ve (onlara) bağırdı:

feḳâle ene rabbükümü-l'a`lâ.

Türkçe:
Dedi ki: "Ben sizin en yüce rabbinizim."
İngilizce:
Saying, "I am your Lord, Most High".
Fransızca:
et dit : "C'est moi votre Seigneur, le très-Haut".
Almanca:
dann sagte er: "Ich bin euer hoher HERR."
Rusça:
и сказал: "Я - ваш Всевышний Господь!"
Arapça:
فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ben sizin en yüce Rabbinizim dedi.
Diyanet Vakfı:
Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi.

feeḫaẕehü-llâhü nekâle-l'âḫirati vel'ûlâ.

Türkçe:
Bunun üzerine Allah, onu sonraya ve önceye ibret olmak üzere bir ceza ile çarptı.
İngilizce:
But Allah did punish him, (and made an) example of him, - in the Hereafter, as in this life.
Fransızca:
Alors Allah le saisit de la punition exemplaire de l'au-delà et de celle d'ici-bas.
Almanca:
Dann belangte ALLAH ihn mit der harten Bestrafung für das Letzte und Erste.
Rusça:
Тогда Аллах подверг его наказанию как в Последней жизни, так и в первой жизни.
Arapça:
فَأَخَذَهُ اللَّهُ نَكَالَ الْآخِرَةِ وَالْأُولَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah da onu tuttu, dünya ve ahiret azabıyla yakalayıverdi.
Diyanet Vakfı:
Allah onu, (herkese ibret olarak) dünya ve ahiret azabıyla cezalandırdı.

inne fî ẕâlike le`ibratel limey yaḫşâ.

Türkçe:
Kuşkusuz, bunda, içine ürperti düşen için tam bir ibret vardır.
İngilizce:
Verily in this is an instructive warning for whosoever feareth (Allah).
Fransızca:
Il y a certes là un sujet de réflexion pour celui qui craint.
Almanca:
Gewiß, darin ist doch eine Lehre für jeden, der ehrfürchtig ist.
Rusça:
Воистину, в этом было назидание для тех, кто богобоязнен.
Arapça:
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِّمَن يَخْشَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kuşkusuz bunda, saygı duyacaklar için bir ibret vardır.
Diyanet Vakfı:
Elbette bunda, korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.

eentüm eşeddü ḫalḳan emi-ssemâü. benâhâ.

Türkçe:
Siz mi daha zorsunuz yaratılışça, gök mü?
İngilizce:
What! Are ye the more difficult to create or the heaven (above)? (Allah) hath constructed it:
Fransızca:
êtes-vous plus durs à créer ? ou le ciel, qu'Il a pourtant construit ?
Almanca:
Seid ihr etwa schwieriger in der Schöpfung oder der Himmel?! ER richtete ihn ein,
Rusça:
Вас ли труднее создать или небо? Он воздвиг его,
Arapça:
أَأَنتُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمِ السَّمَاءُ ۚ بَنَاهَا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? Onu Allah bina etti.
Diyanet Vakfı:
Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti,

Sayfalar

Rubu 233 beslemesine abone olun.