Rubu 205

 
00:00

liyüdḫile-lmü'minîne velmü'minâti cennâtin tecrî min taḥtihe-l'enhâru ḫâlidîne fîhâ veyükeffira `anhüm seyyiâtihim. vekâne ẕâlike `inde-llâhi fevzen `ażîmâ.

Arapça:

لِّيُدْخِلَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ ۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عِندَ اللَّهِ فَوْزًا عَظِيمًا

Türkçe:

İnanmış erkekleri ve inanmış kadınları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokması içindir bu. Sürekli kalıcıdırlar orada. Ve onların çirkin davranışlarını örtüp gizlemesi içindir. İşte bu, Allah katında çok büyük bir kurtuluş ve eriştir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur.

Diyanet Vakfı:

(Bütün bu lütuflar) mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur.

İngilizce:

That He may admit the men and women who believe, to Gardens beneath which rivers flow, to dwell therein for aye, and remove their ills from them;- and that is, in the sight of Allah, the highest achievement (for man),-

Fransızca:

afin qu'Il fasse entrer les croyants et les croyantes dans des Jardins sous lesquels coulent les ruisseaux où ils demeureront éternellement, et afin de leur effacer leurs méfaits. Cela est auprès d'Allah un énorme succès.

Almanca:

ER wird doch die Mumin-Männer und die Mumin-Frauen in Dschannat eintreten lassen, die von Flüssen durchflossen sind, als Ewige darin, und ihnen ihre gottmißfälligen Taten tilgen. Und dies ist bei ALLAH stets ein gewaltiger Erfolg.

Rusça:

И чтобы ввести верующих мужчин и верующих женщин в Райские сады, в которых текут реки, где они пребудут вечно, и чтобы простить им их злодеяния. Это перед Аллахом является великим преуспеянием.

Açıklama:
 
00:00

veyü`aẕẕibe-lmünâfiḳîne velmünâfiḳâti velmüşrikîne velmüşrikâti-żżânnîne billâhi żanne-ssev'. `aleyhim dâiratü-ssev'. vegaḍibe-llâhü `aleyhim vele`anehüm vee`adde lehüm cehennem. vesâet meṣîrâ.

Arapça:

وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّانِّينَ بِاللَّهِ ظَنَّ السَّوْءِ ۚ عَلَيْهِمْ دَائِرَةُ السَّوْءِ ۖ وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَ ۖ وَسَاءَتْ مَصِيرًا

Türkçe:

Ve Allah hakkında kötü sanılar besleyen erkek münafıklarla kadın münafıklara ve erkek putperestlerle kadın putperestlere, o kötülük girdabı başlarına dönesilere azap etsin diyedir bu. Allah onlara öfkelenmiş, onları lanetlemiş ve kendilerine cehennem hazırlamıştır. Kötü bir varış yeridir o.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ve o Allah hakkında kötü zanda bulunan münâfık erkeklere ve münâfık kadınlara, Allah'a ortak koşan erkeklere ve ortak koşan kadınlara azap etmesi içindir. Kötülük onların başlarına gelmiştir. Allah onlara gazap etmiş, lânetlemiş ve cehennemi kendilerine hazırlamıştır. Orası ne kötü bir yerdir!

Diyanet Vakfı:

(Bir de bunlar) Allah hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah'a ortak koşan erkeklere ve ortak koşan kadınlara azap etmesi içindir. Müslümanlar için bekledikleri kötülük çemberi başlarına gelsin! Allah onlara gazap etmiş, lanetlemiş ve cehennemi kendilerine hazırlamıştır. Orası ne kötü bir yerdir!

İngilizce:

And that He may punish the Hypocrites, men and women, and the Polytheists men and women, who imagine an evil opinion of Allah. On them is a round of Evil: the Wrath of Allah is on them: He has cursed them and got Hell ready for them: and evil is it for a destination.

Fransızca:

Et afin qu'Il châtie les hypocrites, hommes et femmes, et les associateurs et les associatrices, qui pensent du mal d'Allah. Qu'un mauvais sort tombe sur eux. Allah est courroucé contre eux, les a maudits, et leur a préparé l'Enfer. Quelle mauvaise destination !

Almanca:

Und ER wird die Munafiq-Männer und die Munafiq-Frauen und die Muschrik- Männer und die Muschrik-Frauen, die über ALLAH das schlechte Denken denken. Vernichtendes treffe sie! Und ALLAH zürnte ihnen, verfluchte sie und bereitete für sie Dschahannam. Und erbärmlich ist sie als Werden.

Rusça:

И чтобы подвергнуть мучениям лицемеров и лицемерок, многобожников и многобожниц, думающих об Аллахе дурное. Их постигнут превратности судьбы. Аллах разгневался на них, проклял их и приготовил для них Геенну. Как же скверно это место прибытия!

Açıklama:
 
00:00

velillâhi cünûdü-ssemâvâti vel'arḍ. vekâne-llâhü `azîzen ḥakîmâ.

Arapça:

وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا

Türkçe:

Yalnız Allah'ındır göklerin ve yerin orduları. Azîz'dir Allah, Hakîm'dir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

Diyanet Vakfı:

Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah azizdir, hakimdir.

İngilizce:

For to Allah belong the Forces of the heavens and the earth; and Allah is Exalted in Power, Full of Wisdom.

Fransızca:

A Allah appartiennent les armées des cieux et de la terre; et Allah est Puissant et Sage.

Almanca:

Und ALLAH gehören die Gehilfen der Himmel und der Erde. Und ALLAH ist immer allwürdig, allweise.

Rusça:

Аллаху принадлежит воинство небес и земли, и Аллах - Могущественный, Мудрый.

Açıklama:
 
00:00

innâ erselnâke şâhidev vemübeşşirav veneẕîrâ.

Arapça:

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا

Türkçe:

Şu bir gerçek ki, biz seni, bir tanık, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Şüphesiz biz seni, şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

Diyanet Vakfı:

Şüphesiz biz seni, şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

İngilizce:

We have truly sent thee as a witness, as a bringer of Glad Tidings, and as a Warner:

Fransızca:

Nous t'avons envoyé en tant que témoin, annonciateur de la bonne nouvelle et avertisseur,

Almanca:

Gewiß, WIR entsandten dich als Zeugen, Überbringer froher Botschaft und Warner,

Rusça:

Воистину, Мы отправили тебя свидетелем, добрым вестником и предостерегающим увещевателем,

Açıklama:
 
00:00

litü'minû billâhi verasûlihî vetü`azzirûhü vetüveḳḳirûh. vetüsebbiḥûhü bükratev veeṣîlâ.

Arapça:

لِّتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا

Türkçe:

Allah'a ve resulüne inanasınız, O'nu destekleyesiniz, O'nu yüce bilesiniz ve sabah-akşam O'nu tespih edesiniz diye.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ki, Allah'a ve Resulüne iman edesiniz, ve bunu takviye edip, O'na saygı gösteresiniz ve sabah akşam O'nu tesbih edesiniz.

Diyanet Vakfı:

Ta ki (ey müminler!) Allah'a ve Resulüne iman edesiniz, Resulüne yardım edesiniz, O'na saygı gösteresiniz ve sabah akşam Allah'ı tesbih edesiniz.

İngilizce:

In order that ye (O men) may believe in Allah and His Messenger, that ye may assist and honour Him, and celebrate His praise morning and evening.

Fransızca:

pour que vous croyiez en Allah et en Son messager, que vous l'honoriez, reconnaissiez Sa dignité, et Le glorifiez matin et soir.

Almanca:

damit ihr den Iman an ALLAH und Seinen Gesandten verinnerlicht, Seinem (Din) beisteht, Ihn verherrlicht und Ihn lobpreist nach Sonnenaufgang und vor Sonnenuntergang.

Rusça:

чтобы вы уверовали в Аллаха, Его Посланника, почитали и уважали его, прославляли Его утром и перед закатом.

Açıklama:
 
00:00

inne-lleẕîne yübâyi`ûneke innemâ yübâyi`ûne-llâh. yedü-llâhi fevḳa eydîhim. femen nekeŝe feinnemâ yenküŝü `alâ nefsih. vemen evfâ bimâ `âhede `aleyhü-llâhe feseyü'tîhi ecran `ażîmâ.

Arapça:

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ ۚ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَىٰ نَفْسِهِ ۖ وَمَنْ أَوْفَىٰ بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا

Türkçe:

O seninle el tutuşup sözleşenler var ya, onlar gerçekte Allah ile bey'atleşiyorlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Kim ahdi bozar, döneklik ederse kendi aleyhine döneklik etmiş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir ödül verecektir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Herhalde sana bey'at edenler ancak Allah'a bey'at etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.

Diyanet Vakfı:

Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükafat verecektir.

İngilizce:

Verily those who plight their fealty to thee do no less than plight their fealty to Allah: the Hand of Allah is over their hands: then any one who violates his oath, does so to the harm of his own soul, and any one who fulfils what he has covenanted with Allah,- Allah will soon grant him a great Reward.

Fransızca:

Ceux qui te prêtent serment d'allégeance ne font que prêter serment à Allah : la main d'Allah est au-dessus de leurs mains. Quiconque viole le serment, ne le viole qu'à son propre détriment; et quiconque remplit son engagement envers Allah, Il lui apportera bientôt une énorme récompense.

Almanca:

Gewiß, diejenigen, die dir gegenüber Bai'a leisten, leisten eigentlich Bai'a ALLAH gegenüber. ALLAH bekräftigt ihren Handschlag. Wer (ihn) bricht, der bricht (ihn) nur gegen sich selbst, und wer das erfüllt, wozu er sich ALLAH gegenüber verpflichtet hat, dem wird ER eine riesengroße Belohnung gewähren.

Rusça:

Воистину, те, которые присягают тебе, присягают Аллаху. Рука Аллаха - над их руками. Кто нарушил присягу, тот поступил во вред себе. А кто был верен тому, о чем он заключил завет с Аллахом, тому Он дарует великую награду.

Açıklama:
 
00:00

seyeḳûlü leke-lmüḫallefûne mine-l'a`râbi şegaletnâ emvâlünâ veehlûnâ festagfir lenâ. yeḳûlûne bielsinetihim mâ leyse fî ḳulûbihim. ḳul femey yemlikü leküm mine-llâhi şey'en in erâde biküm ḍarran ev erâde biküm nef`â. bel kâne-llâhü bimâ ta`melûne ḫabîrâ.

Arapça:

سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ شَغَلَتْنَا أَمْوَالُنَا وَأَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَا ۚ يَقُولُونَ بِأَلْسِنَتِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ ۚ قُلْ فَمَن يَمْلِكُ لَكُم مِّنَ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ نَفْعًا ۚ بَلْ كَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا

Türkçe:

Bedevilerden, geri bırakılmış olanlar sana şöyle diyecekler: "Bizleri, mallarımız ve ailelerimiz oyaladı. O halde bizim için Allah'tan af dile." Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: "Allah size bir zarar dilerse, yahut bir yarar murat ederse, O'nun sizin için dilediğine kim engel olabilir?" Doğrusu şu ki, Allah, sizin yaptıklarınızdan haberdardır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

yakında a'râbilerden geri kalmış olanlar sana diyecekler ki, "Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile." Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Hayır! Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Diyanet Vakfı:

Bedevilerden geri kalmış olanlar, sana diyecekler ki: "Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile." Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Kaldı ki, Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

İngilizce:

The desert Arabs who lagged behind will say to thee: "We were engaged in (looking after) our flocks and herds, and our families: do thou then ask forgiveness for us." They say with their tongues what is not in their hearts. Say: "Who then has any power at all (to intervene) on your behalf with Allah, if His Will is to give you some loss or to give you some profit? But Allah is well acquainted with all that ye do.

Fransızca:

Ceux des Bédouins qui ont été laissés en arrière diront : "Nos biens et nos familles nous ont retenus : implore donc pour nous le pardon". Ils disent avec leurs langues ce qui n'est pas dans leurs coeurs. Dis : "Qui donc peut quelque chose pour vous auprès d'Allah s'Il veut vous faire du mal ou s'Il veut vous faire du bien ? Mais Allah est Parfaitement Connaisseur de ce que vous oeuvrez.

Almanca:

Die Zurückgebliebenen von den Wüstenarabern werden dir sagen: "Uns beschäftigten unser Vermögen und unsere Familien, so bitte für uns um Vergebung!" Sie sagen mit ihren Zungen, was nicht in ihren Herzen ist. Sag: "Wer verfügt für euch über etwas von ALLAH, wenn ER für euch Schädigendes will, oder für euch Nützliches will?" Nein, sondern ALLAH ist dessen, was ihr tut, allkundig.

Rusça:

Бедуины, оставшиеся позади, скажут тебе: "Наше имущество и наши семьи отвлекли нас (или помешали нам). Попроси же для нас прощения". Они произносят своими языками то, чего нет в их сердцах. Скажи: "Кто властен помочь вам чем-нибудь перед Аллахом, если Он захочет навредить вам или захочет принести вам пользу?" О нет! Аллах ведает о том, что вы совершаете.

Açıklama:
 
00:00

bel żanentüm el ley yenḳalibe-rrasûlü velmü'minûne ilâ ehlîhim ebedev vezüyyine ẕâlike fî ḳulûbiküm veżanentüm żanne-ssev'. veküntüm ḳavmem bûrâ.

Arapça:

بَلْ ظَنَنتُمْ أَن لَّن يَنقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ إِلَىٰ أَهْلِيهِمْ أَبَدًا وَزُيِّنَ ذَٰلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنتُمْ قَوْمًا بُورًا

Türkçe:

Siz sanmıştınız ki, resul de müminler de ailelerine bir daha asla dönmeyecekler. Bu düşünce kalplerinizde süslendi de çirkin bir sanıya saplandınız ve mahvolmuş bir topluluk haline geldiniz.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Aslında siz Peygamber ve müminlerin, ailelerine geri dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel göründü de kötü zanda bulundunuz ve helâki hak etmiş bir topluluk oldunuz.

Diyanet Vakfı:

Aslında siz Peygamberin ve müminlerin ailelerine bir daha dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel göründü de kötü zanda bulundunuz ve helaki hak etmiş bir topluluk oldunuz.

İngilizce:

Nay, ye thought that the Messenger and the Believers would never return to their families; this seemed pleasing in your hearts, and ye conceived an evil thought, for ye are a people lost (in wickedness).

Fransızca:

Vous pensiez plutôt que le Messager et les croyants ne retourneraient jamais plus à leur famille. Et cela vous a été embelli dans vos coeurs; et vous avez eu de mauvaises pensées. Et vous fûtes des gens perdus".

Almanca:

Nein, sondern ihr dachtet, daß der Gesandte und die Mumin niemals zu ihren Familien zurückkehren werden, und dies wurde in euren Herzen schön gemacht, ihr habt das schlechte Denken gedacht, und ihr wart verlorene Leute.

Rusça:

Но вы предположили, что Посланник и верующие никогда не вернутся к своим семьям. Это было разукрашено в ваших сердцах, и вы сделали дурные предположения. Вы были пропащими людьми.

Açıklama:
 
00:00

vemel lem yü'mim billâhi verasûlihî feinnâ a`tednâ lilkâfirîne se`îrâ.

Arapça:

وَمَن لَّمْ يُؤْمِن بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيرًا

Türkçe:

Kim Allah'a ve resulüne iman etmezse bilsin ki biz, inkârcılar için alevli bir ateş hazırladık.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Kim Allah'a ve Rasulüne iman etmezse şüphesiz biz, kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.

Diyanet Vakfı:

Kim Allah'a ve Resulüne iman etmezse bilsin ki biz, kafirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.

İngilizce:

And if any believe not in Allah and His Messenger, We have prepared, for those who reject Allah, a Blazing Fire!

Fransızca:

Et quiconque ne croit pas en Allah et en Son messager... alors, pour les mécréants, Nous avons préparé une fournaise ardente.

Almanca:

Und wer den Iman an ALLAH und Seinen Gesandten nicht verinnerlicht, so bereiteten WIR doch für die Kafir Gluthitze.

Rusça:

Если кто не уверует в Аллаха и Его Посланника, то ведь Мы приготовили неверующим Пламя.

Açıklama:
 
00:00

velillâhi mülkü-ssemâvâti vel'arḍ. yagfiru limey yeşâü veyü`aẕẕibü mey yeşâ'. vekâne-llâhü gafûrar raḥîmâ.

Arapça:

وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ يَغْفِرُ لِمَن يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاءُ ۚ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا

Türkçe:

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır! Dilediğini affeder, dilediğine azap eder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar dilediğini azaplandırır. Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir.

Diyanet Vakfı:

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine ceza verir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

İngilizce:

To Allah belongs the dominion of the heavens and the earth: He forgives whom He wills, and He punishes whom He wills: but Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.

Fransızca:

A Allah appartient la souveraineté des cieux et de la terre. Il pardonne à qui Il veut et châtie qui Il veut. Allah demeure cependant, Pardonneur et Miséricordieux.

Almanca:

Und ALLAH gehört die Herrschaft der Himmel und der Erde. ER vergibt, wem ER will, und ER peinigt, wen ER will. Und ALLAH ist immer allvergebend, allgnädig.

Rusça:

Аллаху принадлежит власть над небесами и землей. Он прощает, кого пожелает, и причиняет мучения, кому пожелает. Аллах - Прощающий, Милосердный.

Açıklama:

Sayfalar

Rubu 205 beslemesine abone olun.