Sayfa 512

inne-lleẕîne yübâyi`ûneke innemâ yübâyi`ûne-llâh. yedü-llâhi fevḳa eydîhim. femen nekeŝe feinnemâ yenküŝü `alâ nefsih. vemen evfâ bimâ `âhede `aleyhü-llâhe feseyü'tîhi ecran `ażîmâ.

Türkçe:
O seninle el tutuşup sözleşenler var ya, onlar gerçekte Allah ile bey'atleşiyorlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Kim ahdi bozar, döneklik ederse kendi aleyhine döneklik etmiş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir ödül verecektir.
İngilizce:
Verily those who plight their fealty to thee do no less than plight their fealty to Allah: the Hand of Allah is over their hands: then any one who violates his oath, does so to the harm of his own soul, and any one who fulfils what he has covenanted with Allah,- Allah will soon grant him a great Reward.
Fransızca:
Ceux qui te prêtent serment d'allégeance ne font que prêter serment à Allah : la main d'Allah est au-dessus de leurs mains. Quiconque viole le serment, ne le viole qu'à son propre détriment; et quiconque remplit son engagement envers Allah, Il lui apportera bientôt une énorme récompense.
Almanca:
Gewiß, diejenigen, die dir gegenüber Bai'a leisten, leisten eigentlich Bai'a ALLAH gegenüber. ALLAH bekräftigt ihren Handschlag. Wer (ihn) bricht, der bricht (ihn) nur gegen sich selbst, und wer das erfüllt, wozu er sich ALLAH gegenüber verpflichtet hat, dem wird ER eine riesengroße Belohnung gewähren.
Rusça:
Воистину, те, которые присягают тебе, присягают Аллаху. Рука Аллаха - над их руками. Кто нарушил присягу, тот поступил во вред себе. А кто был верен тому, о чем он заключил завет с Аллахом, тому Он дарует великую награду.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ ۚ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَىٰ نَفْسِهِ ۖ وَمَنْ أَوْفَىٰ بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Herhalde sana bey'at edenler ancak Allah'a bey'at etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.
Diyanet Vakfı:
Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükafat verecektir.

seyeḳûlü leke-lmüḫallefûne mine-l'a`râbi şegaletnâ emvâlünâ veehlûnâ festagfir lenâ. yeḳûlûne bielsinetihim mâ leyse fî ḳulûbihim. ḳul femey yemlikü leküm mine-llâhi şey'en in erâde biküm ḍarran ev erâde biküm nef`â. bel kâne-llâhü bimâ ta`melûne ḫabîrâ.

Türkçe:
Bedevilerden, geri bırakılmış olanlar sana şöyle diyecekler: "Bizleri, mallarımız ve ailelerimiz oyaladı. O halde bizim için Allah'tan af dile." Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: "Allah size bir zarar dilerse, yahut bir yarar murat ederse, O'nun sizin için dilediğine kim engel olabilir?" Doğrusu şu ki, Allah, sizin yaptıklarınızdan haberdardır.
İngilizce:
The desert Arabs who lagged behind will say to thee: "We were engaged in (looking after) our flocks and herds, and our families: do thou then ask forgiveness for us." They say with their tongues what is not in their hearts. Say: "Who then has any power at all (to intervene) on your behalf with Allah, if His Will is to give you some loss or to give you some profit? But Allah is well acquainted with all that ye do.
Fransızca:
Ceux des Bédouins qui ont été laissés en arrière diront : "Nos biens et nos familles nous ont retenus : implore donc pour nous le pardon". Ils disent avec leurs langues ce qui n'est pas dans leurs coeurs. Dis : "Qui donc peut quelque chose pour vous auprès d'Allah s'Il veut vous faire du mal ou s'Il veut vous faire du bien ? Mais Allah est Parfaitement Connaisseur de ce que vous oeuvrez.
Almanca:
Die Zurückgebliebenen von den Wüstenarabern werden dir sagen: "Uns beschäftigten unser Vermögen und unsere Familien, so bitte für uns um Vergebung!" Sie sagen mit ihren Zungen, was nicht in ihren Herzen ist. Sag: "Wer verfügt für euch über etwas von ALLAH, wenn ER für euch Schädigendes will, oder für euch Nützliches will?" Nein, sondern ALLAH ist dessen, was ihr tut, allkundig.
Rusça:
Бедуины, оставшиеся позади, скажут тебе: "Наше имущество и наши семьи отвлекли нас (или помешали нам). Попроси же для нас прощения". Они произносят своими языками то, чего нет в их сердцах. Скажи: "Кто властен помочь вам чем-нибудь перед Аллахом, если Он захочет навредить вам или захочет принести вам пользу?" О нет! Аллах ведает о том, что вы совершаете.
Arapça:
سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ شَغَلَتْنَا أَمْوَالُنَا وَأَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَا ۚ يَقُولُونَ بِأَلْسِنَتِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ ۚ قُلْ فَمَن يَمْلِكُ لَكُم مِّنَ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ نَفْعًا ۚ بَلْ كَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
yakında a'râbilerden geri kalmış olanlar sana diyecekler ki, "Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile." Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Hayır! Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Diyanet Vakfı:
Bedevilerden geri kalmış olanlar, sana diyecekler ki: "Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile." Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Kaldı ki, Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

bel żanentüm el ley yenḳalibe-rrasûlü velmü'minûne ilâ ehlîhim ebedev vezüyyine ẕâlike fî ḳulûbiküm veżanentüm żanne-ssev'. veküntüm ḳavmem bûrâ.

Türkçe:
Siz sanmıştınız ki, resul de müminler de ailelerine bir daha asla dönmeyecekler. Bu düşünce kalplerinizde süslendi de çirkin bir sanıya saplandınız ve mahvolmuş bir topluluk haline geldiniz.
İngilizce:
Nay, ye thought that the Messenger and the Believers would never return to their families; this seemed pleasing in your hearts, and ye conceived an evil thought, for ye are a people lost (in wickedness).
Fransızca:
Vous pensiez plutôt que le Messager et les croyants ne retourneraient jamais plus à leur famille. Et cela vous a été embelli dans vos coeurs; et vous avez eu de mauvaises pensées. Et vous fûtes des gens perdus".
Almanca:
Nein, sondern ihr dachtet, daß der Gesandte und die Mumin niemals zu ihren Familien zurückkehren werden, und dies wurde in euren Herzen schön gemacht, ihr habt das schlechte Denken gedacht, und ihr wart verlorene Leute.
Rusça:
Но вы предположили, что Посланник и верующие никогда не вернутся к своим семьям. Это было разукрашено в ваших сердцах, и вы сделали дурные предположения. Вы были пропащими людьми.
Arapça:
بَلْ ظَنَنتُمْ أَن لَّن يَنقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ إِلَىٰ أَهْلِيهِمْ أَبَدًا وَزُيِّنَ ذَٰلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنتُمْ قَوْمًا بُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Aslında siz Peygamber ve müminlerin, ailelerine geri dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel göründü de kötü zanda bulundunuz ve helâki hak etmiş bir topluluk oldunuz.
Diyanet Vakfı:
Aslında siz Peygamberin ve müminlerin ailelerine bir daha dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel göründü de kötü zanda bulundunuz ve helaki hak etmiş bir topluluk oldunuz.

vemel lem yü'mim billâhi verasûlihî feinnâ a`tednâ lilkâfirîne se`îrâ.

Türkçe:
Kim Allah'a ve resulüne iman etmezse bilsin ki biz, inkârcılar için alevli bir ateş hazırladık.
İngilizce:
And if any believe not in Allah and His Messenger, We have prepared, for those who reject Allah, a Blazing Fire!
Fransızca:
Et quiconque ne croit pas en Allah et en Son messager... alors, pour les mécréants, Nous avons préparé une fournaise ardente.
Almanca:
Und wer den Iman an ALLAH und Seinen Gesandten nicht verinnerlicht, so bereiteten WIR doch für die Kafir Gluthitze.
Rusça:
Если кто не уверует в Аллаха и Его Посланника, то ведь Мы приготовили неверующим Пламя.
Arapça:
وَمَن لَّمْ يُؤْمِن بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kim Allah'a ve Rasulüne iman etmezse şüphesiz biz, kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.
Diyanet Vakfı:
Kim Allah'a ve Resulüne iman etmezse bilsin ki biz, kafirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.

velillâhi mülkü-ssemâvâti vel'arḍ. yagfiru limey yeşâü veyü`aẕẕibü mey yeşâ'. vekâne-llâhü gafûrar raḥîmâ.

Türkçe:
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır! Dilediğini affeder, dilediğine azap eder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
İngilizce:
To Allah belongs the dominion of the heavens and the earth: He forgives whom He wills, and He punishes whom He wills: but Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.
Fransızca:
A Allah appartient la souveraineté des cieux et de la terre. Il pardonne à qui Il veut et châtie qui Il veut. Allah demeure cependant, Pardonneur et Miséricordieux.
Almanca:
Und ALLAH gehört die Herrschaft der Himmel und der Erde. ER vergibt, wem ER will, und ER peinigt, wen ER will. Und ALLAH ist immer allvergebend, allgnädig.
Rusça:
Аллаху принадлежит власть над небесами и землей. Он прощает, кого пожелает, и причиняет мучения, кому пожелает. Аллах - Прощающий, Милосердный.
Arapça:
وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ يَغْفِرُ لِمَن يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاءُ ۚ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar dilediğini azaplandırır. Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir.
Diyanet Vakfı:
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine ceza verir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

seyeḳûlü-lmüḫallefûne iẕe-nṭalaḳtüm ilâ megânime lite'ḫuẕûhâ ẕerûnâ nettebi`küm. yürîdûne ey yübeddilû kelâme-llâh. ḳul len tettebi`ûnâ keẕâliküm ḳâle-llâhü min ḳabl. feseyeḳûlûne bel taḥsüdûnenâ. bel kânû lâ yefḳahûne illâ ḳalîlâ.

Türkçe:
Geri bırakılanlar, ganimetleri almak üzere gittiğiniz zaman şöyle diyecekler: "İzin verin, biz de size uyalım!" Onlar Allah'ın kelamını değiştirmek istiyorlar. De ki: "Bize asla uyamazsınız! Allah önceden de böyle buyurmuştu." Bu kez şöyle diyecekler: "Hayır, siz bizi kıskanıyorsunuz." İşin doğrusu şu ki, onlar çok az anlıyorlar/onlar, az bir kısmı hariç, anlamıyorlar.
İngilizce:
Those who lagged behind (will say), when ye (are free to) march and take booty (in war): "Permit us to follow you." They wish to change Allah's decree: Say: "Not thus will ye follow us: Allah has already declared (this) beforehand": then they will say, "But ye are jealous of us." Nay, but little do they understand (such things).
Fransızca:
Ceux qui restèrent en arrière diront, quand vous vous dirigez vers le butin pour vous en emparer; "Laissez-nous vous suivre". Ils voudraient changer la parole d'Allah. Dis : "Jamais vous ne nous suivrez : ainsi Allah a déjà annoncé". Mais ils diront : "Vous êtes plutôt envieux à notre égard". Mais ils ne comprenaient en réalité que peu.
Almanca:
Die Zurückgebliebenen werden sagen: "Wenn ihr zu den Beutegütern aufbrecht, um sie einzunehmen, dann laßt uns euch folgen!" Sie wollen ALLAHs Worte ändern. Sag: "Ihr folgt uns nicht! Solcherart sagte ALLAH vorher." Dann werden sie sagen: "Nein, sondern ihr beneidet uns." Nein, sondern sie pflegten nicht zu verstehen außer ein wenig.
Rusça:
Когда вы отправитесь за трофеями, чтобы взять их, оставшиеся позади скажут: "Дайте нам последовать за вами". Они хотят изменить Слово Аллаха. Скажи: "Вы не последуете за нами. Так сказал Аллах прежде". Тогда они скажут: "Нет, вы завидуете нам". Но они мало что смыслят.
Arapça:
سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ إِذَا انطَلَقْتُمْ إِلَىٰ مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْ ۖ يُرِيدُونَ أَن يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللَّهِ ۚ قُل لَّن تَتَّبِعُونَا كَذَٰلِكُمْ قَالَ اللَّهُ مِن قَبْلُ ۖ فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَا ۚ بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ إِلَّا قَلِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz ganimetleri almak için gittiğinizde geri kalanlar: "Bırakın biz de arkanıza düşelim." diyeceklerdir. Onlar, Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: Siz bizimle gelemeyeceksiniz. Allah daha önce böyle buyurmuştur. Onlar size: "Bizi kıskanıyorsunuz." diyeceklerdir. Bilakis onlar, pek az anlayan kimselerdir.
Diyanet Vakfı:
Siz ganimetleri almak için gittiğinizde seferden geri kalanlar: Bırakın, biz de arkanıza düşelim, diyeceklerdir. Onlar, Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: "Siz asla bizim peşimize düşmeyeceksiniz! Allah daha önce sizin için böyle buyurmuştur." Onlar size: Hayır, bizi kıskanıyorsunuz, diyeceklerdir. Bilakis onlar, pek az anlayan kimselerdir.
Sayfa 512 beslemesine abone olun.