Arapça:
İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Açıklama:

velemmâ ḍuribe-bnü meryeme meŝelen iẕâ ḳavmüke minhü yeṣiddûn.
Arapça:
۞ وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ
Türkçe:
Meryem'in oğlu, bir örnek olarak ortaya konunca, senin toplumun buna karşı hemen bağırıp çağırmaya başladı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Meryem oğlu İsâ bir misal olarak anlatılınca, senin kavmin hemen ondan bir delil bulduklarını sanarak bağrışmaya başladılar.
Diyanet Vakfı:
Meryem oğlu İsa, bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar.
İngilizce:
When (Jesus) the son of Mary is held up as an example, behold, thy people raise a clamour thereat (in ridicule)!
Fransızca:
Quand on cite l'exemple du fils de Marie, ton peuple s'en détourne ,
Almanca:
Und als Ibnu-Maryam als Gleichnis geprägt wurde, sogleich brachen sie in schallendes Gelächter aus.
Rusça:
А когда приводят в пример сына Марьям (Марии), твой народ радостно восклицает.
Açıklama:

veḳâlû eâlihetünâ ḫayrun em hû. mâ ḍarabûhü leke illâ cedelâ. bel hüm ḳavmün ḫasimûn.
Arapça:
وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ ۚ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ
Türkçe:
Dediler ki: "Bizim tanrılarımız mı hayırlı, o mu?" Bunu sana sadece çekişme olsun diye örnek verdiler. Çekişmeyi seven bir toplumdur onlar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar dediler ki: "Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa İsâ mı?" Bu misâli sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Doğrusu onlar çok kavgacı bir topluluktur.
Diyanet Vakfı:
Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler. Doğrusu onlar kavgacı bir toplumdur.
İngilizce:
And they say, "Are our gods best, or he?" This they set forth to thee, only by way of disputation: yea, they are a contentious people.
Fransızca:
en disant : "Nos dieux sont-ils meilleurs, ou bien lui ? " Ce n'est que par polémique qu'ils te le citent comme exemple. Ce sont plutôt des gens chicaniers.
Almanca:
Und sie sagten: "Sind unsere Götter besser oder er?" Sie prägten es dir nur zum Disput. Nein, sondern sie sind streitsüchtige Leute.
Rusça:
Они говорят: "Наши боги лучше или он?" Они приводят его тебе в пример только для того, чтобы поспорить. Они являются людьми препирающимися!
Açıklama:

in hüve illâ `abdün en`amnâ `aleyhi vece`alnâhü meŝelel libenî isrâîl.
Arapça:
إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ
Türkçe:
Meryem'in oğlu, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek yaptığımız bir kuldu.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İsâ, ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.
Diyanet Vakfı:
O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.
İngilizce:
He was no more than a servant: We granted Our favour to him, and We made him an example to the Children of Israel.
Fransızca:
Il (Jésus) n'était qu'un Serviteur que Nous avions comblé de bienfaits et que Nous avions désigné en exemples aux Enfants d'Israël.
Almanca:
Gewiß, er ist nur ein Diener, dem WIRWohltaten erwiesen und zum Gleichnis für die Kinder Israils gemacht.
Rusça:
Он - всего лишь раб, которого Мы облагодетельствовали и сделали примером для сынов Исраила (Израиля).
Açıklama:

velev neşâü lece`alnâ minküm melâiketen fi-l'arḍi yaḫlüfûn.
Arapça:
وَلَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ
Türkçe:
Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde size halef olacak melekler vücuda getirirdik.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer biz dileseydik, sizden yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.
Diyanet Vakfı:
Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.
İngilizce:
And if it were Our Will, We could make angels from amongst you, succeeding each other on the earth.
Fransızca:
Si Nous voulions, Nous ferions de vous des Anges qui vous succéderaient sur la terre.
Almanca:
Und würden WIR es wollen, würden WIR aus euch Engel auf Erden machen, die (euch) nachfolgen.
Rusça:
Если бы Мы пожелали, то заменили бы вас на земле ангелами, которые бы стали вашими преемниками.
Açıklama:

veinnehû le`ilmül lissâ`ati felâ temterunne bihâ vettebi`ûn. hâẕâ ṣirâṭum müsteḳîm.
Arapça:
وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
Türkçe:
Hiç kuşkusuz o, kıyamet saati için bir bilgidir. O halde sakın o saat hakkında şüpheye düşmeyin; bana uyun. Dosdoğru yol budur.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten o, (İsâ'nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz ki o (İsa), kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur.
İngilizce:
And (Jesus) shall be a Sign (for the coming of) the Hour (of Judgment): therefore have no doubt about the (Hour), but follow ye Me: this is a Straight Way.
Fransızca:
Il sera un signe au sujet de l'Heure. N'en doutez point. Et suivez-moi : voilà un droit chemin.
Almanca:
Und gewiß er ist doch ein Wissen für die Stunde. So zweifelt sie nicht an und folgt Mir! Dies ist ein geradliniger Weg.
Rusça:
Воистину, он (Иса, или Коран, или Мухаммад) является признаком Часа. Ничуть не сомневайтесь в нем (Часе) и следуйте за Мной! Это - прямой путь.
Açıklama:

velâ yeṣuddennekümü-şşeyṭân. innehû leküm `adüvvüm mübîn.
Arapça:
وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُ ۖ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
Türkçe:
Sakın şeytan sizi geri çevirmesin. O, sizin için açık bir düşmandır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sakın şeytan sizi doğru yoldan alıkoymasın. Gerçekten o sizin için apaçık bir düşmandır.
Diyanet Vakfı:
Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.
İngilizce:
Let not the Evil One hinder you: for he is to you an enemy avowed.
Fransızca:
Que le Diable ne vous détourne point ! Car il est pour vous un ennemi déclaré.
Almanca:
Und der Satan soll euch nicht davon abhalten! Gewiß, er ist für euch ein entschiedener Feind.
Rusça:
И пусть сатана не отвратит вас, ведь он является вашим явным врагом.
Açıklama:

velemmâ câe `îsâ bilbeyyinâti ḳâle ḳad ci'tüküm bilḥikmeti veliübeyyine leküm ba`ḍa-lleẕî taḫtelifûne fîh. fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.
Arapça:
وَلَمَّا جَاءَ عِيسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُم بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُم بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Türkçe:
İsa, açık-seçik kanıtlarla geldiğinde şöyle demişti: "Ben size hikmet getirdim ve tartışıp durduğunuz şeylerin bir kısmını size açıklayayım diye geldim. O halde, Allah'tan sakının ve bana itaat edin!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İsâ mucizelerle indiği zaman dedi ki: "Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. O halde Allah'tan korkun, ve bana itaat edin.
Diyanet Vakfı:
İsa, açık delillerle geldiği zaman demişti ki: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyleyse Allah'tan korkun ve bana itaat edin.
İngilizce:
When Jesus came with Clear Signs, he said: "Now have I come to you with Wisdom, and in order to make clear to you some of the (points) on which ye dispute: therefore fear Allah and obey me.
Fransızca:
Et quand Jésus apporta les preuves, il dit : "Je suis venu à vous avec la sagesse et pour vous expliquer certains de vos sujets de désaccord. Craignez Allah donc et obéissez-moi.
Almanca:
Und als 'Isa mit den klaren Zeichen kam, sagte er: "Bereits brachte ich euch die Weisheit, und damit ich euch manches von dem erkläre, worin ihr uneins seid. So handelt Taqwa gemäß ALLAH gegenüber und gehorcht mir!
Rusça:
Когда Иса (Иисус) явился с ясными знамениями, он сказал: "Я пришел к вам с мудростью и для того, чтобы разъяснить вам часть того, относительно чего вы расходитесь во мнениях. Бойтесь же Аллаха и повинуйтесь мне!
Açıklama:

inne-llâhe hüve rabbî verabbüküm fa`büdûh. hâẕâ ṣirâṭum müsteḳîm.
Arapça:
إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
Türkçe:
"Kuşkusuz, Allah hem benim Rabbimdir hem sizin Rabbinizdir. O halde O'na ibadet edin! İşte bu, dosdoğru bir yoldur."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten benim de Rabbim sizin de Rabbiniz Allah'tır. Öyle ise O'na kulluk edin. Bu doğru bir yoldur.
Diyanet Vakfı:
Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O'na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.
İngilizce:
For Allah, He is my Lord and your Lord: so worship ye Him: this is a Straight Way.
Fransızca:
Allah est en vérité mon Seigneur et votre Seigneur. Adorez-Le donc. Voilà un droit chemin.
Almanca:
Gewiß, ALLAH ist mein HERR und euer HERR, so dient Ihm! Dies ist ein geradliniger Weg."
Rusça:
Воистину, Аллах - мой Господь и ваш Господь. Поклоняйтесь же Ему. Это - прямой путь".
Açıklama:

faḫtelefe-l'aḥzâbü mim beynihim. feveylül lilleẕîne żalemû min `aẕâbi yevmin elîm.
Arapça:
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ ۖ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ
Türkçe:
Böyle iken, aralarından çıkan hizipler ihtilafa düştüler. Korkunç bir günün azabından vay haline o zulmedenlerin!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat aralarından çıkan gruplar, İsâ hakkında ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbından dolayı vay zulmedenlerin hâline!
Diyanet Vakfı:
Ama aralarından çıkan guruplar, bir ihtilafa düştüler. Acı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline!
İngilizce:
But sects from among themselves fell into disagreement: then woe to the wrong-doers, from the Penalty of a Grievous Day!
Fransızca:
Mais les factions divergèrent entre elles . Malheur donc aux injustes du châtiment d'un jour douloureux !
Almanca:
Dann wurden die Parteien unter ihnen uneins. Also Niedergang ist für diejenigen, die Unrecht begingen, bei der Peinigung eines qualvollen Tages bestimmt.
Rusça:
Но секты разошлись во мнениях между собой. Горе же тем, которые поступали несправедливо, от страданий в Мучительный день!
Açıklama:
Sayfalar
