
inne-lmücrimîne fî `aẕâbi cehenneme ḫâlidûn.
Türkçe:
Suçlular ise cehennem azabının içinde uzun süre sürekli kalacaklardır.
İngilizce:
The sinners will be in the Punishment of Hell, to dwell therein (for aye):
Fransızca:
Quant aux criminels, ils demeureront dans le châtiment de l'Enfer,
Almanca:
Gewiß, die schwer Verfehlenden bleiben in der Peinigung von Dschahannam ewig.
Rusça:
Воистину, грешники вечно будут мучаться в Геенне.
Arapça:
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz ki suçlular, cehennem azâbında ebedi olarak kalacaklardır.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklar.

lâ yüfetteru `anhüm vehüm fîhi müblisûn.
Türkçe:
Azapları hafifletilmeyecektir; onun içinde ümitsiz kalacaklardır.
İngilizce:
Nowise will the (Punishment) be lightened for them, and in despair will they be there overwhelmed.
Fransızca:
qui ne sera jamais interrompu pour eux et où ils seront en désespoir.
Almanca:
Ihnen wird sie nicht gemildert, und sie sind darin verzweifelt.
Rusça:
Им не будет дано передышки, и они пребудут там в отчаянии.
Arapça:
لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların azâbı hafifletilmez ve onlar azab içersinde ümitsizdirler.
Diyanet Vakfı:
Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit kesmişlerdir.

vemâ żalemnâhüm velâkin kânû hümu-żżâlimîn.
Türkçe:
Biz onlara zulmetmedik; onlar zalimlerin ta kendileriydi.
İngilizce:
Nowise shall We be unjust to them: but it is they who have been unjust themselves.
Fransızca:
Nous ne leur avons fait aucun tort, mais c'étaient eux les injustes.
Almanca:
Und WIR taten ihnen kein Unrecht an, sondern sie pflegten, die Unrecht-Begehenden zu sein.
Rusça:
Мы не поступили с ними несправедливо - они сами поступали несправедливо.
Arapça:
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِن كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlimler oldular.
Diyanet Vakfı:
Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir.

venâdev yâ mâlikü liyaḳḍi `aleynâ rabbük. ḳâle inneküm mâkiŝûn.
Türkçe:
Şöyle seslenecekler: "Ey Mâlik! Rabbin işimizi bitirversin." O şöyle diyecek: "Bekleyeceksiniz!"
İngilizce:
They will cry: "O Malik! would that thy Lord put an end to us!" He will say, "Nay, but ye shall abide!"
Fransızca:
et ils crieront : "ô Malik ! que ton Seigneur nous achève ! " Il dira : "En vérité, vous êtes pour y demeurer [éternellement]" !
Almanca:
Und sie riefen: "Malik! Laß deinen HERRN uns vernichten!" Er sagte: "Gewiß, ihr müsst bleiben."
Rusça:
Они воззовут: "О Малик! Пусть твой Господь покончит с нами". Он скажет: "Вы останетесь здесь навечно".
Arapça:
وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ ۖ قَالَ إِنَّكُم مَّاكِثُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar cehennem bekçisine: "Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün." diye seslenirler. Mâlik de: "Siz böylece kalacaksınız." der.
Diyanet Vakfı:
Ey Malik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler. Malik de: Siz böyle kalacaksınız! der.

leḳad ci'nâküm bilḥaḳḳi velâkinne ekŝeraküm lilḥaḳḳi kârihûn.
Türkçe:
Yemin olsun, size hakkı getirdik ama çoğunuz haktan tiksiniyorsunuz.
İngilizce:
Verily We have brought the Truth to you: but most of you have a hatred for Truth.
Fransızca:
"Certes, Nous vous avions apporté la Vérité; mais la plupart d'entre vous détestaient la Vérité".
Almanca:
Gewiß, bereits kamen WIR zu euch mit der Wahrheit. Doch die meisten von euch sind der Wahrheit gegenüber abgeneigt.
Rusça:
Мы принесли вам истину, но большинство из вас питают отвращение к истине.
Arapça:
لَقَدْ جِئْنَاكُم بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz size hakkı getirdik, fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

em ebramû emran feinnâ mübrimûn.
Türkçe:
Yoksa bir iş ve oluşta kesin karara mı vardılar? Kuşkusuz, biz de kesin kararlıyız.
İngilizce:
What! have they settled some plan (among themselves)? But it is We Who settle things.
Fransızca:
Ont-ils pris quelque décision [entre eux] ? Car c'est Nous qui décidons !
Almanca:
Oder entschlossen sie sich zu einem Ding?! Gewiß, WIR entschlossen Uns auch.
Rusça:
Приняли ли они (многобожники) окончательное решение? Мы уже приняли окончательное решение.
Arapça:
أَمْ أَبْرَمُوا أَمْرًا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa onlar hakka karşı gelmek için bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de onları cezalandırmak için kararlıyız.
Diyanet Vakfı:
Yoksa (müşrikler) bir işe kesin karar mı verdiler? Doğrusu biz de kararlıyız!

em yaḥsebûne ennâ lâ nesme`u sirrahüm venecvâhüm. belâ verusülünâ ledeyhim yektübûn.
Türkçe:
Yoksa onların sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil; elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar.
İngilizce:
Or do they think that We hear not their secrets and their private counsels? Indeed (We do), and Our messengers are by them, to record.
Fransızca:
Ou bien escomptent-ils que Nous n'entendons pas leur secret ni leurs délibérations ? Mais si ! Nos Anges prennent note auprès d'eux.
Almanca:
Oder denken sie etwa, daß WIR ihr Geheimnis und ihre heimliche Unterredung nicht hören?! Doch, mit Sicherheit! Und Unsere Boten bei ihnen schreiben es auf.
Rusça:
Неужели они полагают, что Мы не слышим их секретов и тайных переговоров? О нет! При них находятся Наши посланцы, которые записывают.
Arapça:
أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُم ۚ بَلَىٰ وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçi meleklerimiz de her yaptıklarını yazıyorlar.
Diyanet Vakfı:
Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz (hafaza melekleri de) yazmaktadırlar.

ḳul in kâne lirraḥmâni veled. feenâ evvelü-l`âbidîn.
Türkçe:
De ki: "Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum."
İngilizce:
Say: "If (Allah) Most Gracious had a son, I would be the first to worship."
Fransızca:
Dis : "Si le Tout Miséricordieux avait un enfant, alors je serais le premier à l'adorer".
Almanca:
Sag: "Sollte Der Allgnade Erweisende ein Kind haben, so bin ich der Erste der Dienenden."
Rusça:
Скажи: "Если бы у Милостивого был сын, то я первым стал бы поклоняться (Аллаху или Его сыну)".
Arapça:
قُلْ إِن كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! de ki: "Eğer Rahman olan Allah'ın bir çocuğu olsaydı, ona ibâdet edenlerin birincisi ben olurdum."
Diyanet Vakfı:
De ki: Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, elbette ben (ona) kulluk edenlerin ilki olurdum!

sübḥâne rabbi-ssemâvâti vel'arḍi rabbi-l`arşi `ammâ yeṣifûn.
Türkçe:
Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirmelerinden arınmıştır, yücedir.
İngilizce:
Glory to the Lord of the heavens and the earth, the Lord of the Throne (of Authority)! (He is free) from the things they attribute (to him)!
Fransızca:
Gloire au Seigneur des cieux et de la terre, Seigneur du Trône; Il transcende de ce qu'ils décrivent.
Almanca:
Gepriesen-erhaben ist Der HERR der Himmel und der Erde, Der HERR von Al'ahrsch, über das, was sie (Ihm) zudichten.
Rusça:
Пречист Господь небес и земли, Господь Трона, и далек от того, что они приписывают.
Arapça:
سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirdikleri şeyden münezzehtir, yücedir.
Diyanet Vakfı:
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi olan Allah onların vasıflandırmalarından yücedir, münezzehtir.

feẕerhüm yeḫûḍû veyel`abû ḥattâ yülâḳû yevmehümü-lleẕî yû`adûn.
Türkçe:
Bırak onları, kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncaya değin dalıp gitsinler; oynayıp oyalansınlar!
İngilizce:
So leave them to babble and play (with vanities) until they meet that Day of theirs, which they have been promised.
Fransızca:
Laisse-les donc s'enfoncer dans leur fausseté et s'amuser jusqu'à ce qu'ils rencontrent le jour qui leur est promis.
Almanca:
Also laß sie sich unterhalten und Unfug treiben, bis sie ihren Tag treffen, der ihnen angedroht wird.
Rusça:
Оставь же их погружаться в словоблудие и забавляться, пока они не встретят тот день их, который им обещан.
Arapça:
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şimdi sen bırak onları, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar oynasınlar.
Diyanet Vakfı:
Sen bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar, oynaya dursunlar.
Sayfalar
