
vedeḫale cennetehû vehüve żâlimül linefsih. ḳâle mâ eżunnü en tebîde hâẕihî ebedâ.
Arapça:
وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ قَالَ مَا أَظُنُّ أَن تَبِيدَ هَٰذِهِ أَبَدًا
Türkçe:
Ve böylece, öz benliğine zulüm ede ede bağlığına girdi. Şöyle konuştu: "Bunun sonsuza değin yok olacağını sanmıyorum."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Adam, bu şekilde kendine zulmederek bağına girdi ve şöyle dedi: "Bunun hiç yok olacağını sanmıyorum"
Diyanet Vakfı:
(Böyle gurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: "Bunun, hiçbir zaman yok olacağını sanmam."
İngilizce:
He went into his garden in a state (of mind) unjust to his soul: He said, "I deem not that this will ever perish,
Fransızca:
Il entra dans son jardin coupable envers lui-même [par sa mécréance]; il dit : "Je ne pense pas que ceci puisse jamais périr,
Almanca:
Und er trat in seine Dschanna ein, während er gegen sich selbst Unrecht beging, er sagte: "Ich glaube nicht, daß diese jemals vergänglich sein wird.
Rusça:
Он вошел в свой сад, поступая несправедливо по отношению к себе, и сказал: "Я не думаю, что он когда-нибудь исчезнет.
Açıklama:

vemâ eżunnü-ssâ`ate ḳâimetev veleir rudittü ilâ rabbî leecidenne ḫayram minhâ münḳalebâ.
Arapça:
وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً وَلَئِن رُّدِدتُّ إِلَىٰ رَبِّي لَأَجِدَنَّ خَيْرًا مِّنْهَا مُنقَلَبًا
Türkçe:
"Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Ama eğer Rabbime döndürülüp götürülürsem, bundan daha iyisini bulacağımdan eminim."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kıyametin kopacağını da zannetmem. Şayet Rabbimin huzuruna götürürlürsem, muhakkak orada bundan daha hayırlı bir sonuç bulurum.
Diyanet Vakfı:
"Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yok ki, (orada) bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum."
İngilizce:
Nor do I deem that the Hour (of Judgment) will (ever) come: Even if I am brought back to my Lord, I shall surely find (there) something better in exchange.
Fransızca:
et je ne pense pas que l'Heure viendra. Et si on me ramène vers mon Seigneur, je trouverai certes meilleur lieu de retour que ce jardin.
Almanca:
2 Und ich glaube nicht, daß die Stunde (der Jüngste Tag) zustande kommt. Und selbst wenn ich zu meinem HERRN zurückgebracht werde, werde ich auf jeden Fall eine bessere Rückkehr als diese vorfinden."
Rusça:
Я не думаю, что настанет Час. Если же меня возвратят к моему Господу, то по возвращении я обрету там нечто еще более прекрасное".
Açıklama:

ḳâle lehû ṣâḥibühû vehüve yüḥâviruhû ekeferte billeẕî ḫaleḳake min türâbin ŝümme min nuṭfetin ŝümme sevvâke racülâ.
Arapça:
قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَكَفَرْتَ بِالَّذِي خَلَقَكَ مِن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ سَوَّاكَ رَجُلًا
Türkçe:
Kendisiyle konuşan arkadaşı ona dedi ki: "Sen, seni topraktan, sonra meniden yaratıp sonra da bir adam olarak biçimlendiren kudrete nankörlük mü ettin?"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine kendisiyle münakaşa eden arkadaşı da ona şöyle dedi: "Seni topraktan, sonra seni bir damla sudan yaratan, daha sonra da seni insan haline getireni mi inkar ediyorsun?
Diyanet Vakfı:
Karşılıklı konuşan arkadaşı ona hitaben: "Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeden (spermadan) yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah'ı inkar mı ettin?"
İngilizce:
His companion said to him, in the course of the argument with him: "Dost thou deny Him Who created thee out of dust, then out of a sperm-drop, then fashioned thee into a man?
Fransızca:
Son compagnon lui dit, tout en conversant avec lui : "Serais-tu mécréant envers Celui qui t'a créé de terre, puis de sperme et enfin t'a façonné en homme ?
Almanca:
Sein Gefährte sagte ihm, während er mit ihm den Dialog führte: "Betreibst du etwa Kufr gegenüber Dem, Der dich aus Erde erschuf, dann aus einer Nutfa , dann machte (ER) dich zu einem Mann?!
Rusça:
Товарищ его, беседуя с ним, сказал: "Неужели ты не веруешь в Того, Кто сотворил тебя их земли, потом - из капли, а потом сделал тебя мужчиной?
Açıklama:

lâkinnâ hüve-llâhü rabbî velâ üşrikü birabbî eḥadâ.
Arapça:
لَّٰكِنَّا هُوَ اللَّهُ رَبِّي وَلَا أُشْرِكُ بِرَبِّي أَحَدًا
Türkçe:
"Lâkin, o Allah benim Rabbimdir. Ve ben, Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat ben iman ederek diyorum ki: O Allah, benim Rabbimdir, ben Rabbime kimseyi ortak koşmam.
Diyanet Vakfı:
"Fakat O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam."
İngilizce:
But (I think) for my part that He is Allah, My Lord, and none shall I associate with my Lord.
Fransızca:
Quant à moi, c'est Allah qui est mon Seigneur; et je n'associe personne à mon Seigneur ?
Almanca:
Doch ER ist ALLAH, mein HERR. Und ich geselle meinem HERRN niemanden bei.
Rusça:
Что же касается меня, то мой Господь - Аллах, и я никого не приобщаю в сотоварищи к моему Господу.
Açıklama:

velevlâ iẕ deḫalte cenneteke ḳulte mâ şâe-llâhü lâ ḳuvvete illâ billâh. in terani ene eḳalle minke mâlev veveledâ.
Arapça:
وَلَوْلَا إِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَاءَ اللَّهُ لَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللَّهِ ۚ إِن تَرَنِ أَنَا أَقَلَّ مِنكَ مَالًا وَوَلَدًا
Türkçe:
"Bağına girdiğinde, 'Mâşallah, kuvvet yalnız Allah'tandır!' desen olmaz mıydı? Gerçi sen beni, malca ve evlatça senden basit görüyorsun ama,
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendi bağına girdiğin zaman: Bu Allah'dandır, benim kuvvetimle değil, Allah'ın kuvveti ile olmuştur, deseydin ya! Her ne kadar beni, malca ve evlatça kendinden az görüyorsan da."
Diyanet Vakfı:
"Bağına girdiğinde: Maşaallah! Kuvvet yalnız Allah'ındır, deseydin ya! Eğer malca ve evlatça beni kendinden güçsüz görüyorsan (şunu bil ki):"
İngilizce:
Why didst thou not, as thou wentest into thy garden, say: 'Allah's will (be done)! There is no power but with Allah!' If thou dost see me less than thee in wealth and sons,
Fransızca:
En entrant dans ton jardin, que ne dis-tu : "Telle est la volonté (et la grâce) d'Allah ! Il n'y a de puissance que par Allah". Si tu me vois moins pourvu que toi en biens et en enfants,
Almanca:
Und würdest du sagen, wenn du in deine Dschanna eintrittst: "Mascha-allah, la quwata illa bil-lah." (Und auch) wenn du mich siehst, daß ich über weniger Vermögen verfüge als du und weniger Kinder habe,
Rusça:
Почему, войдя в свой сад, ты не сказал: "Так пожелал Аллах! Нет мощи, кроме как от Аллаха!" Ты считаешь, что у меня меньше богатства и детей, чем у тебя,
Açıklama:

fe`asâ rabbî ey yü'tiyeni ḫayram min cennetike veyürsile `aleyhâ ḥusbânem mine-ssemâi fetuṣbiḥa ṣa`îden zeleḳâ.
Arapça:
فَعَسَىٰ رَبِّي أَن يُؤْتِيَنِ خَيْرًا مِّن جَنَّتِكَ وَيُرْسِلَ عَلَيْهَا حُسْبَانًا مِّنَ السَّمَاءِ فَتُصْبِحَ صَعِيدًا زَلَقًا
Türkçe:
Olabilir ki, Rabbim bana senin bağından daha değerlisini verir; seninkinin üzerine de gökten bir âfet gönderir de bağlığın yalçın bir toprak kesilir."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Belki Rabbim, bana, senin bağından daha hayırlısını verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de, bağın yalçın bir toprak haline gelir."
Diyanet Vakfı:
"Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de bağ kupkuru bir toprak haline gelir."
İngilizce:
It may be that my Lord will give me something better than thy garden, and that He will send on thy garden thunderbolts (by way of reckoning) from heaven, making it (but) slippery sand!-
Fransızca:
il se peut que mon Seigneur, bientôt, me donne quelque chose de meilleur que ton jardin, qu'Il envoie sur [ce dernier], du ciel, quelque calamité, et que son sol devienne glissant,
Almanca:
denn vielleicht läßt mir mein HERR etwas Besseres als deine Dschanna zuteil werden, und schickt über sie einen Blitzsturm aus dem Himmel, dann wird sie zu rutschigem Boden.
Rusça:
а ведь мой Господь может даровать мне то, что лучше твоего сада, и наслать на него наказание с неба, и тогда он превратится в скользкую землю.
Açıklama:

ev yuṣbiḥa mâühâ gavran felen testeṭî`a lehû ṭalebâ.
Arapça:
أَوْ يُصْبِحَ مَاؤُهَا غَوْرًا فَلَن تَسْتَطِيعَ لَهُ طَلَبًا
Türkçe:
Yahut suyu dibe çekilir de bir daha onu isteyemezsin bile."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yahut, bağının suyu yerin dibine çekilir de bir daha suyunu çıkarıp bağını sulayamazsın.
Diyanet Vakfı:
"Yahut, bağının suyu dibe çekilir de bir daha onu arayıp bulamazsın."
İngilizce:
Or the water of the garden will run off underground so that thou wilt never be able to find it.
Fransızca:
ou que son eau tarisse de sorte que tu ne puisses plus la retrouver".
Almanca:
Oder ihr Wasser versiegt, so daß du es nicht mehr wirst erreichen können."
Rusça:
Или же воды его уйдут под землю, и ты не сможешь достать их".
Açıklama:

veüḥîṭa biŝemerihî feaṣbeḥa yüḳallibü keffeyhi `alâ mâ enfeḳa fîhâ vehiye ḫâviyetün `alâ `urûşihâ veyeḳûlü yâ leytenî lem üşrik birabbî eḥadâ.
Arapça:
وَأُحِيطَ بِثَمَرِهِ فَأَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلَىٰ مَا أَنفَقَ فِيهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَىٰ عُرُوشِهَا وَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُشْرِكْ بِرَبِّي أَحَدًا
Türkçe:
Derken bütün ürününe el kondu. Bağ sahibi, çardakları üzerine çökmüş bulunan bağ için harcadıklarına vahlanarak avuçlarını ovuşturuyor ve şöyle diyordu: "Ne olurdu, Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken serveti yok edildi. Bunun üzerine bağına yaptığı masraflara karşı ellerini oğuşturmaya başladı. Bağ, çardakları üzerine yıkılmış kalmıştı, "Ah Keşke Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmasaydım" diyordu.
Diyanet Vakfı:
Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi. Böylece, bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü ellerini oğuşturup kaldı. Bağın çardakları yere çökmüştü. "Ah, diyordu, keşke ben Rabbimehiçbir ortak koşmamış olsaydım!
İngilizce:
So his fruits (and enjoyment) were encompassed (with ruin), and he remained twisting and turning his hands over what he had spent on his property, which had (now) tumbled to pieces to its very foundations, and he could only say, "Woe is me! Would I had never ascribed partners to my Lord and Cherisher!"
Fransızca:
Et sa récolte fut détruite et il se mit alors à se tordre les deux mains à cause de ce qu'il y avait dépensé, cependant que ses treilles étaient complètement ravagées. Et il disait : "Que je souhaite n'avoir associé personne à mon Seigneur ! ".
Almanca:
Und seine Früchte wurden komplett vernichtet. Dann begann er (aus Reue und Selbstanklage) abwechselnd die Handflächen aufeinander zu schlagen für das, was er darin investiert hatte - während ihre Gerüste (für die Reben) dem Erdboden gleichgemacht wurden, und er sagte: "Hätte ich doch nur nicht meinem HERRN jemanden beigesellt!"
Rusça:
Его плоды погибли, и он стал ударять себя по рукам, сожалея о том, что он потратил на виноградник, ветви которого упали на трельяжи. Он сказал: "Лучше бы я никого не приобщал в сотоварищи к моему Господу!"
Açıklama:

velem tekül lehû fietüy yenṣurûnehû min dûni-llâhi vemâ kâne münteṣirâ.
Arapça:
وَلَمْ تَكُن لَّهُ فِئَةٌ يَنصُرُونَهُ مِن دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مُنتَصِرًا
Türkçe:
Allah dışında kendisine yardım edecek bir topluluğu da çıkmadı. Kendi kendini de kurtaramadı.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun Allah'tan başka yardım edecek adamları yoktur ve Allah'a karşı kendi nefsini de kurtaramadı.
Diyanet Vakfı:
Kendisine Allah'tan başka yardım edecek destekçileri olmadığı gibi kendi kendini de kurtaracak güçte değildi.
İngilizce:
Nor had he numbers to help him against Allah, nor was he able to deliver himself.
Fransızca:
Il n'eut aucun groupe de gens pour le secourir contre (la punition) d'Allah. Et il ne put se secourir lui-même.
Almanca:
Und für ihn gab es keine Gruppe, die ihm anstelle von ALLAH beisteht, und er war keineswegs ein Siegender.
Rusça:
Не было у него людей, которые бы помогли ему вместо Аллаха, и он не мог помочь самому себе.
Açıklama:

hünâlike-lvelâyetü lillâhi-lḥaḳḳ. hüve ḫayrun ŝevâbev veḫayrun `uḳbâ.
Arapça:
هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلَّهِ الْحَقِّ ۚ هُوَ خَيْرٌ ثَوَابًا وَخَيْرٌ عُقْبًا
Türkçe:
İşte böyle bir durumda, dostluk ve koruma, hak olan Allah'tandır. O, karşılık verme bakımından da hayırlıdır, iş sonuçlandırma bakımından da hayırlıdır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte burada yardım, yalnız hak olan Allah'a aittir. O'nun verdiği mükâfat da daha hayırlıdır, netice de daha hayırlıdır.
Diyanet Vakfı:
İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan Allah'a mahsustur. Mükafatı en iyi olan O, en güzel akıbeti veren yine O'dur.
İngilizce:
There, the (only) protection comes from Allah, the True One. He is the Best to reward, and the Best to give success.
Fransızca:
En l'occurrence, la souveraine protection appartient à Allah, le Vrai. Il accorde la meilleure récompense et le meilleur résultat.
Almanca:
Da ist die wahre Herrschaft für ALLAH. ER gewährt eine bessere Belohnung und ein besseres Ende.
Rusça:
В таких случаях оказать поддержку может только Истинный Аллах. У Него - лучшее вознаграждение и лучший исход.
Açıklama:
Sayfalar
