Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

18

Sûredeki Ayet No: 

96

Ayet No: 

2236

Sayfa No: 

303

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

آتُونِي زُبَرَ الْحَدِيدِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا سَاوَىٰ بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انفُخُوا ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَعَلَهُ نَارًا قَالَ آتُونِي أُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْرًا

Çeviriyazı: 

âtûnî zübera-lḥadîd. ḥattâ iẕâ sâvâ beyne-ṣṣadefeyni ḳâle-nfüḫû. ḥattâ iẕâ ce`alehû nâran ḳâle âtûnî üfrig `aleyhi ḳiṭrâ.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Bana, demir kütleleri getirin. Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit: "Ateş yakıp körükleyin" dedi. Demiri bir ateş koru haline getirince. "Bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim" dedi.

Diyanet İşleri: 

Rabbimin bana verdikleri sizinkinden daha iyidir. Bana gücünüzle yardım edin de sizinle onların arasına sağlam bir sed yapayım. Bana demir kütleleri getirin dedi. Bunlar iki dağın arasını doldurunca: "Körükleyin" dedi. Demirler akkor haline gelince; "Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim" dedi.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Siz bana demir parçaları getirin. Dağların iki tarafı birbirine müsavi olunca üfleyin dedi. Onu ateş haline sokunca da getirin de dedi, üstüne erimiş bakır dökeyim.

Şaban Piriş: 

Bana demir kütleleri getirin de bunlar iki dağın arasını aynı seviyeye getirince: Körükleyin, dedi. Sonunda onu ateş haline getirdi. Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim, dedi.

Edip Yüksel: 

"Bana demir kütleleri getirin." Her iki barikatın arasını doldurunca, "Üfleyin!," dedi. Onu bir ateş haline sokunca da, "Getirin, üstüne erimiş bakır dökeyim," dedi.

Ali Bulaç: 

Bana demir kütleleri getirin", iki dağın arası eşit düzeye gelince, "Körükleyin" dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim.

Suat Yıldırım: 

“Demir kütleleri getirin bana!” Zülkarneyn iki dağın arasını demir kütleleriyle doldurtup dağlarla aynı seviyeye getirince: “Körükleyin!” dedi. Tam onu bir ateş haline getirince, “Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim.” dedi.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

«Bana demir parçaları getirin,» iki dağın arası bir seviyeye gelince «körükleyin,» dedi. Onu ateş haline koyduğu zaman da «getirin bana,» dedi, «Üzerine erimiş bakır dökeyim.»

Yaşar Nuri Öztürk: 

Bana demir kütleleri getirin! İki ucu tam denkleştirince, "Körükleyin!" dedi. Onu ateş haline koyunca da "Getirin bana, üzerine erimiş bakır/katran dökeyim!" diye seslendi.

Bekir Sadak: 

18:100

İbni Kesir: 

Bana demir kütleleri getirin. Bunlar iki dağın arasını doldurunca

Adem Uğur: 

Bana, demir kütleleri getirin. Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince (vadiyi doldurunca): &quot

İskender Ali Mihr: 

“Bana demir parçaları getirin. İki dağın arası aynı seviye olunca üfleyin (körükleyin).” dedi. Onu ateş haline koyunca, “Bana erimiş bakır getirin, onun üzerine dökeceğim.” dedi.

Celal Yıldırım: 

Bana demir kütleleri getirin». Bununla iki dağ arasını (doldurup eşit duruma gelince) Zülkarneyn, «körükleyin !» diye emretti. Sonunda demirler ateş haline gelince, «bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim» dedi.

Tefhim ul Kuran: 

«Bana demir kütleleri getirin,» iki dağın arası eşit düzeye gelince, «Körükleyin» dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: «Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim.»

Fransızca: 

Apportez-moi des blocs de fer". Puis, lorsqu'il en eut comblé l'espace entre les deux montagnes, il dit : "Soufflez ! " Puis, lorsqu'il l'eut rendu une fournaise, il dit : "Apportez-moi du cuivre fondu, que je le déverse dessus".

İspanyolca: 

¡Traedme bloques de hierro!» Hasta que, habiendo rellenado el espacio vacío entre las dos laderas, dijo: «¡Soplad!» Hasta que, habiendo hecho del hierro fuego, dijo: «¡Traedme bronce fundido para derramarlo encima!»

İtalyanca: 

Portatemi masse di ferro». Quando poi ne ebbe colmato il valico [tra le due montagne] disse: «Soffiate!». Quando fu incandescente, disse: «Portatemi rame, affinché io lo versi sopra».

Almanca: 

Bringt mir Eisenstücke!" Als er dann (die Lücke) zwischen den beiden Wallabhängen auf gleicher Höhe zuschütten ließ, sagte er: "Blast!" Als er dann es (das Eisen) erhitzte, sagte er: "Bringt mir geschmolzenes Kupfer, das ich darüber gieße!"

Çince: 

你们拿铁块来给我吧。到了他堆满两山之间的时候,他说:你们拉风箱吧。到了他使铁块红如火焰的时候,他说:你们拿溶铜来给我,我就把它倾注在壁垒上。

Hollandaca: 

Brengt mij groote stukken ijzer, tot de ruimte tusschen de beide zijden van deze bergen gevuld is. En hij zeide tot de werklieden: Blaast het vuur met uwe blaasbalgen, tot daardoor het ijzer rood en heet als vuur worde. En hij zeide daarna: Brengt mij gesmolten koper, opdat ik het er op werpe.

Rusça: 

Подайте мне куски железа". Заполнив пространство между двумя склонами, он сказал: "Раздувайте!" Когда они стали красными, словно огонь, он сказал: "Принесите мне расплавленную медь, чтобы я вылил ее на него".

Somalice: 

i siiya goosimo bir ah, markuu ekeeyey labada dhinac dhexdooda wuxuu yidhi afuufa markuu ka yeelay dabna wuxuu yidhi i siiya aan ku shubee maar la dhalaaliyey.

Swahilice: 

Nileteeni vipande vya chuma. Hata alipo ijaza nafasi iliyo kati ya milima miwili, akasema: Vukuteni. Hata alipo kifanya (chuma) kama moto akasema: Nileteeni shaba iliyo yayuka niimwagie.

Uygurca: 

ماڭا تۆمۈر پارچىلىرىنى ئېلىپ كېلىڭلار، (تۆمۈر پارچىلىرى دۆۋىلىنىپ) ئىككى تاغنىڭ ئارىسى تەكشى بولغاندا، كۆيۈكلەرنى بېسىڭلار». تۆمۈر پارچىلىرى (قىزىپ) ئوتتەك بولغاندا، ئۇ: «ماڭا (ئېرىتىلگەن مىسنى) بېرىڭلار، ئۈستىگە تۆكەي» دېدى

Japonca: 

鉄の塊りをわたしの所に持って来なさい。」やがて2つの山の間の空地が満たされた時,かれは言った。「吹け。それが火になるまで。」(また)かれは言った。「溶けた銅を持って来てその上に注げ。」

Arapça (Ürdün): 

«آتوني زبر الحديد» قطعه على قدر الحجارة التي يبني بها فبنى بها وجعل بينها الحطب والفحم «حتى إذا ساوى بين الصدفين» بضم الحرفين وفتحهما وضم الأول وسكون الثاني، أي جانبي الجبلين بالبناء ووضع المنافخ والنار حول ذلك «قال انفخوا» فنفخوا «حتى إذا جعله» أي الحديد «نارا» أي كالنار «قال آتوني أفرغ عليه قِطرا» هو النحاس المذاب تنازع فيه الفعلان، وحذف من الأول لإعمال الثاني النحاس المذاب على الحديد المحمى فدخل بين زبره فصارا شيئا واحدا.

Hintçe: 

(अच्छा तो) मुझे (कहीं से) लोहे की सिले ला दो (चुनान्चे वह लोग) लाए और एक बड़ी दीवार बनाई यहाँ तक कि जब दोनो कंगूरो के दरमेयान (दीवार) को बुलन्द करके उनको बराबर कर दिया तो उनको हुक्म दिया कि इसके गिर्द आग लगाकर धौको यहां तक उसको (धौंकते-धौंकते) लाल ऍंगारा बना दिया

Tayca: 

“พวกท่านจงเอาเหล็กท่อนโต ๆ มาให้ฉัน” จนกระทั่งเมื่อเขาทำให้บริเวณภุผาทั้งสองราบเรียบเขาก็กล่าวว่า “จงเป่ามันด้วยเครื่องเป่าลม” จนกกระทั่งเมื่อเขาทำให้มันร้อนเป็นไฟ เขากล่าวว่า “ปล่อยให้ฉันเททองแดงหลอมลงไปบนมัน”

İbranice: 

הביאו לי גושי ברזל,'! וכאשר מילא את רכסי ההרים, אמרו: 'נשפו.'! וכאשר להט הברזל כאש, אמר: 'הביאו לי טיפות (נחושת) לשפוך עליו

Hırvatça: 

Donesite mi velike komade gvožđa." I kad on izravna dvije strane brda, reče: "Pušite!" A kad ga usija, reče: "Donesite mi rastopljeni bakar da ga zalijem."

Rumence: 

Aduceţi-mi bucăţi de fier până ce golul dintre cei doi munţi va fi umplut.” El spuse: “Suflaţi! până se va înteţi un foc! Aduceţi-mi alamă topită ca să o vărs deasupra.”

Transliteration: 

Atoonee zubara alhadeedi hatta itha sawa bayna alsadafayni qala onfukhoo hatta itha jaAAalahu naran qala atoonee ofrigh AAalayhi qitran

Türkçe: 

"Bana demir kütleleri getirin!" İki ucu tam denkleştirince, "Körükleyin!" dedi. Onu ateş haline koyunca da "Getirin bana, üzerine erimiş bakır/katran dökeyim!" diye seslendi.

Sahih International: 

Bring me sheets of iron" - until, when he had leveled [them] between the two mountain walls, he said, "Blow [with bellows]," until when he had made it [like] fire, he said, "Bring me, that I may pour over it molten copper."

İngilizce: 

Bring me blocks of iron. At length, when he had filled up the space between the two steep mountain-sides, He said, "Blow (with your bellows)" Then, when he had made it (red) as fire, he said: "Bring me, that I may pour over it, molten lead."

Azerbaycanca: 

Mənə dəmir parçaları gətirin!” (Onlar gətirdilər). O (Zülqərneyn) iki dağın arasını (dəmir parçaları ilə doldurub) bərabərləşdirən kimi: “(Körükləri) üfürün!” – dedi. (Onlar körükləri üfürdülər). (Zülqərneyn dəmiri) od halına salınca: “Mənə ərimiş mis gətirin, onun üstünə tökün!” dedi. (Dəmir və mis bir-birinə qarışdı, ərimiş mis divarın dəliklərini doldurdu və beləliklə, möhkəm bir sədd əmələ gəldi).

Süleyman Ateş: 

Bana demir kütleleri getirin. (Zu'l-Karneyn) iki dağın arasını (demir kütleleriyle doldurtup dağlarla) aynı seviyeye getirince: "Üfleyin!" dedi. Nihayet o(demir kütleleri)ni bir ateş haline sokunca "Getirin bana, üzerine erimiş katran dökeyim," dedi.

Diyanet Vakfı: 

"Bana, demir kütleleri getirin." Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince (vadiyi doldurunca): "Üfleyin (körükleyin)!" dedi. Artık onu kor haline sokunca: "Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim" dedi.

Erhan Aktaş: 

“Bana demir parçaları getirin. İki dağın arası eşit seviyeye gelinceye kadar körükleyin.” dedi. Onu bir ateş haline getirince, “Bana erimiş bakır getirin, onun üzerine dökeceğim.” dedi.

Kral Fahd: 

«Bana, demir kütleleri getirin.» Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince (vadiyi doldurunca): «Üfleyin (körükleyin)!» dedi. Artık onu kor haline sokunca: «Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim» dedi.

Hasan Basri Çantay: 

«Bana demir kütleleri getirin». (O karşılıklı iki dağın) iki yanı tam denkleşdiği vakit «üfleyin» dedi. Nihayet onu (demiri) bir ateş haaline koyduğu zaman da «Getirin bana, dedi, üstüne erimiş bakır dökeyim».

Muhammed Esed: 

"Bana demir külçeleri getirin!" derken, demir (külçelerini) yığıp, iki yar arasındaki boşluğa doldurunca (onlara) "(Bir ocak kurun ve) körükleyin!" dedi. Nihayet, (demir iyice) kor haline gelince, "Bana ergimiş bakır getirin bunun üzerine dökeyim" dedi.

Gültekin Onan: 

&quot

Ali Fikri Yavuz: 

Bana demir pikleri getirin, (dağların) tam iki ucu denkleştiği vakit körükleyin” dedi. Nihayet demiri bir ateş hâline koyduğu vakit: “-Getirin bana, üzerine erimiş bakır dökeyim.” dedi.

Portekizce: 

Trazei-me blocos de ferro, até cobrir o espaço entre as duas montanhas. Disse aos trabalhadores: Assoprai (com vossosfoles), até que fiquem vermelhas como fogo. Disse mais: Trazei-me chumbo fundido, que jogarei por cima.

İsveççe: 

Forsla [nu] hit järn i block och tackor!" När han hade fyllt utrymmet mellan bergväggarna [med järnet], sade han: "[Tänd eldar och] låt blåsbälgarna arbeta!" Och när han fått [järnet] att glöda, begärde han: "För hit smält koppar, som jag skall gjuta över [skyddsmuren]!"

Farsça: 

برای من قطعه های [بزرگ] آهن بیاورید [و در شکاف این دو کوه بریزید، پس آوردند و ریختند] تا زمانی که میان آن دو کوه را هم سطح و برابر کرد، گفت: [در کوره ها] بدمید تا وقتی که آن [قطعه های آهن] را چون آتش سرخ کرد. گفت: برایم مس گداخته شده بیاورید تا روی آن بریزم.

Kürtçe: 

پارچە ئاسنم بۆ بھێنن (لەسەر یەک دایبنێن) ھەتا نێوانی ھەردوو کێوەکەی پڕ کرد و ڕێکی یەک بوون ووتی: (بەموشەدەمە) فوو بکەن (لەو ئاگرەی لە ژێریدا کرا بوویەوە) ھەتا کاتێک ئەو (پارچە ئاسنانە)ی کرد بەئاگر (ذو القرنین) ووتی مسی تواوەم بۆ بھێنن بیکەم بەسەریدا

Özbekçe: 

Менга темир парчаларини келтиринг», деди. Ниҳоят, икки тоғ томонлари ила баробарлашганда: «Дам уринглар», деди. Ниҳоят, у (тўп темир)ни ўтга айлантиргач: «Олиб келинглар, устидан мис қуяман», деди. (Икки тоғ орасига тўпланган темирни босқонлар билан дам уриб эритиб олов ҳолига келтирдилар. Эритилган мис олиб келинглар, олов бўлиб турган темир устидан қуяман, деди.)

Malayca: 

Bawalah kepadaku ketul-ketul besi"; sehingga apabila ia terkumpul separas tingginya menutup lapangan antara dua gunung itu, ddia pun perintahkan mereka membakarnya dengan berkata: "Tiuplah dengan alat-alat kamu" sehingga apabila ia menjadikannya merah menyala seperti api, berkatalah dia: "Bawalah tembaga cair supaya aku tuangkan atasnya".

Arnavutça: 

Më sillni copa hekuri!” E, kur ai i rrafshoi dy anët e bjeshkëve, tha: “Fryeni zjarrit, përderisa hekuri të mos skuqet si zjarri”. Pastaj tha: “Më sillni bakër të shkrirë që ta hudhi në të”.

Bulgarca: 

Носете ми железни късове, додето се изравни между двата склона!” Рече: “Раздухвайте!” Когато ги превърна в огън, рече: “Донесете ми да излея върху тях разтопена мед!”

Sırpça: 

Донесите ми велике комаде гвожђа.“ И кад он изравна две стране брда, рече: „Распалите ватру!“ А кад га усија, рече: „Донесите ми растопљени бакар да га залијем.“

Çekçe: 

Přineste mi kusy železa!' A když je narovnal mezi dvě úbočí, rozkázal: 'Foukejte!' Když z toho vznikl oheň, dodal: 'Přineste mi k vylití do něho mosaz roztavenou!'

Urduca: 

مجھے لوہے کی چادریں لا کر دو" آخر جب دونوں پہاڑوں کے درمیانی خلا کو اس نے پاٹ دیا تو لوگوں سے کہا کہ اب آگ دہکاؤ حتیٰ کہ جب (یہ آہنی دیوار) بالکل آگ کی طرح سُرخ ہو گئی تو اس نے کہا "لاؤ، اب میں اس پر پگھلا ہوا تانبا انڈیلوں گا"

Tacikçe: 

Барои ман тиккаҳои оҳан биёваред». Чун миёни он ду куҳ ҷамъкарда шуд, гуфт: «Бидамед!» То он оҳанро бигудохт. Ва гуфт: «Миси гудохта биёваред, то бар он резам».

Tatarca: 

Инде миңа иске тимер кисәкләрен китерегез! Ике тау арасына тимерләрне утыннар белән аралаштырып, тау биеклегендә өйделәр, инде яндырып утыннарның көлен очырыгыз диде. Хәтта утыннар каты янып тимерләр эреп ут кеби булгач әйтте: "Миңа эрегән бакыр китерегез эрегән тимер өстенә коярмын".

Endonezyaca: 

berilah aku potongan-potongan besi". Hingga apabila besi itu telah sama rata dengan kedua (puncak) gunung itu, berkatalah Dzulkarnain: "Tiuplah (api itu)". Hingga apabila besi itu sudah menjadi (merah seperti) api, diapun berkata: "Berilah aku tembaga (yang mendidih) agar aku kutuangkan ke atas besi panas itu".

Amharca: 

«የብረትን ታላላቅ ቁራጮች ስጡኝ» (አላቸው)፡፡ በሁለቱ ኮረብታዎች (ጫፍ) መካከልም ባስተካከለ ጊዜ አናፉ አላቸው፡፡ (ብረቱን) እሳትም ባደረገው ጊዜ «የቀለጠውን ነሐስ ስጡኝ፤ በርሱ ላይ አፈስበታለሁና» አላቸው፡፡

Tamilce: 

“(தேவையான) இரும்பு பாலங்களை என்னிடம் கொண்டு வாருங்கள். இறுதியாக, இரு மலைகளின் உச்சிகளுக்கு அவை சமமாகினால், (அதில் நெருப்பை மூட்ட) ஊதுங்கள்” என்று கூறினார். இறுதியாக, (நீங்கள் ஊதுவது) அவற்றை (பழுத்த) நெருப்பாக ஆக்கிவிட்டால் “என்னிடம் (செம்பைக்) கொண்டு வாருங்கள். (அந்த) செம்பை (உருக்கி) அதன் மீது நான் ஊற்றுவேன்” என்று கூறினார்.

Korece: 

내게 쇠붙이를 가져오라 그 때 그는 두 산의 계곡사이를 메꾸니 풀무질을 하라고 하더라 그때 그것이 빨갛게 달구어지니 그 위 에 부을 수 있도록 녹은 구리를 가져오라 하더라

Vietnamca: 

“Các người hãy mang đến cho Ta những thỏi sắt.” (Thế là họ mang thỏi sắt đến) cho tới khi lắp bằng chỗ trũng của hai sườn núi, Y (Zdul-Qarnain) bảo: “Các người hãy thổi.” Cho đến khi Y làm cho những thỏi sắt thành lửa, Y bảo: “Các người hãy mang đến cho Ta loại đồng nấu chảy để Ta đổ lên nó.”